çekildik- zili çalı rak Gülteri çağır - L ! sesini siz de duydunuz mu? İ defasında da düuydüm efen - dim — Hüsnü Bey iki defa mı zi! çaldı? Halbuki Gülter bize çaldığını — Yanlış söyle - memiş efendim. İ - şittiğimiz ikinci set til sesi değilmiş. Ba na öyle gelmiş ola cak. Kıza gidip bak: masını söyledim, Git ti. bevefendi zil çal- madığını söylemi: — Saat kaçta olu- yor bu2 — Gece geçmişti Za dı. Rıdvan Sadullah atıldı. — Gülter aşağı inip çıkarken kimse- Ye rastgelmemiş mi? fet kadın Rıdvan Sadullahın yü- rak bir müddet tereddüt et- yarısını efendim. nederim bir var — Merdivenlerde İhsan Beye raat - gelmiş efendim! diye ınırıldandı. Ar - kasında ropdöşambrı varmış, —Aşağı iniyormuş. Mükâleme birdenbire çok şayanı dikkat bir safhaya dahil olmuşlu. Rıd- van Sadullah susunca lekrar serkomi- ser Osman sual sormıya başladı: — İhsan Bey bu eve sık sık gelir mi? Kadının yüzü buruştu. Genç mü - hendisten hiç hoşlanmadığı anlaşılı - yordu. — Hemen her Allahın günü burada! dedi. — Peki sen buna ne mana veriyor - sun? — Herkes ne mana veriyorsa, öen de © manayı veriyorum. Ben de bütün E- renköy gibi düşünüyorum. — Yani? Kadın birdenbire çok ileri gittiğini diye tashih etti. Onlar kar- deş gibidirler. Bir arada büyüdüler. — Pekâlâ, geçelim. Bu tabanca Hüs- nü Beyin tabancası mı? Letafet kadın yazıhanenin başındaki cesede baktı. Bu bakışta derin bir ki- nin izlerini görür gibi oldum. — Bu tabancayı ilk defa bugün gö - Tüyorum, dedi. Benim bildiğim beye - fendinin nikel kaplı bir tabancası var- dır. — Şu halde bu Hüsnü Beyin taban- tası değil — Bilmiyorum. — Sana göre bu hâdisenin iç yüzü nedir? Hüsnü Bey intihar mı etmiştir, yoksa,.. — Bence intihar elmemiştir, efen - dim, — Ne dedin? demek öldürdüler, — Öyle zannederim. Hüsnü Bey in- tihar edecek adam değildi. Kadının ağzından bundan başka bir şey öğrenmek kabil olamadı. Dışarı çı- karıldı. Aramızda bir müddet konuş - tuk. Geçen mükâlemeden müddelumu- minin kanaatini değişlirmediği anlaşı- hyordu. Buna mukabil serkomiser a - damakıllı şüphelenmiye — başlamıştı. Rıdvan Sadullaha gelince onun yüzün- den bermutat hiç bir şey anlaşılmıyor- du. Sıra hâdise gecesi köşkte misafir ka- lJan genç mühendis İhsan Beye gelmiş- ti. Odaya seri ve asabi adımlarla girdi. Hepimizin yüzüne ayrı ayrı baktıktan Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum Bu deniz tefrikamızı bugün 14 lin- cü sayfada bulacaksınız. Serkomiser Osman genç mühendise sordu: — Hâdişe gecesi vob döşambr ile merdivenlerden inerken görmüş. Ne diye aşağı iniyordunuz? sonra serkomisere vakit bırakmadan bağırdı: — Odamızda ne vakte kadar mah - pus kalacağız. Benden ne istiyorsunuz? Kanun size bu hakkı veriyor mu? Serkomiser pişkin ve so; eda ile mukabele etti: — Kanun bize bu hakkı veriyor, be- yefendi. Lütfen ilidalinizi muhafaza ediniz. Esasen serbestinizin iadesi için yalnız beş öon dakika daha beklemeniz kâfi gelecek, şimdi soracağım suallere cevap veriniz. — Ben bir şey bilmiyorum. — Bildiğiniz kadarını söylersiniz. İnce, uzun bir gençti. Saçları k: tenkte idi. Matruş çehrvesi ufak çillerle dolu idi, Sırtında lâcivert renkıe ku- sursuz bir kostüm vardı. Kısa kısa verdiği cevaplardan Bel - çikada tahsil ettiğini, elektrik şirke - tinde mühendis olduğunu, babası öl - düğünden daha çocuk iken dayısı Ab- dülmuüttalip beyin yanına sığımdığını, Nazanla bütün çocuklukları bir arada geçtiği için aralarında samimiyet bu- lunduğunu, hâdise hakkında hiç bir şey bilmediğini, o gece hep beraber yemek yediklerini, yemekten sonra dakuz bu- çukta Hüsnü beyin kütüphaneye çe - kildiğini, Nazan hanımla karşı karşıya saat on bire kadar olurduklarını, bir müddet tavla oynadıklarını, saat 11 o- lunca odalarına çekildiklerini anlattı. Serkomiser Osman mutat suali sor- du: — Hüsnü beyin intihar etmiş olma- sma ihtimal veriyor musunuz? — Bilmiyorum. Bu hususta hiç bir karaatiniz de 'ok? h bir bunu araştırmak benim va- Sizin ne işiniz var? ü beye ait olup olmadığını söy z? — Farkında değilim. Nazana sorun, ©o herhalde bunu bilecektir. — Hüsnü beyin nikel kaplı bir ta - bancası olduğunu biliyor musunuz? — Evet, bir kaç kere gürdüm. — Hâdise sabahında İstanbula inmiş, ancak bugün geri dönmüşsünüz. İstan- bulda ne yaptınız? — Siz ne karışıyorsunuz? — Câanim efendim, ne diye asabileşi- yorsunuz? Bunlar sorulması muta: ve cevap verilmesi lâzım olan suallerdir. — İşlerim vardı. Bir takım randevu- lar ki tehir edemezdim. Buradan ayrıl- mamaklığım lâzımgeldiğini de düşü - nemedim . — Hâdise gecesi saat biırde Gülter sizi odanızdan aşağı inerken görmüş. Arkanızda ropdöşambr yarmış, Ne diye aşağı iniyordunuz? Genç adam ilk defa olarak endişeli gözüktü. Sakin görünmeğe çalışan bir tavırla: — Doğrudur, dedi. Uyuyamamıştım. 'Tam dalarken aşağıdan, bahçeden bir gesin «İhsan bey.. İhsan bey..» diye ses- «Son Posta» nın zabıta romanı : EEVALİDE SULTA ERDANLIĞI — SON POSTA 4 AZAN CEVAD FEHMİ hizmetçi Gülter sizi, üzerinlzde bir lendiğini duydum. Merak ederek in - dim, — Bu ses erkek sesi mi idi? — Evet, — Peki bahçeye indiniz, ne gördü- nüz? — Hiç bir şey — Size öyle gelmiş olmasın... Birisi- nin sizi çağırdığına emin misiniz? — Sureti kat'iyede eminim, — Pekâlâ, geçelim, » ranızda yakın akrabalıktan başka, da- ha hususi, daha yakın bir alâka bulun- duğu iddialarına ne diyeceksiniz? Bu sual genç mühendisi çileden çı - kardı. Gözleri yerinden oynadı. Çeh- resi kıpkırmızı oldu, Ayağını yere vu- rarak bağırdı: — Hangi ahlâksız yumurtladı bunu? Hem siz böyle işlere ne karışıyorsunuz? Maksadınız nedir? Hüsnü bey katledil- di ve onu ben öldürdüm demek mi is- tiyorsunuz? Sözü buraya mı getirecek- siniz. Ne duruyorsunuz, haydi ellerime kelepçe taksanız a... Öyle ya bir ev ki içinde ihtiyar bir koca, genç bir zevce Ve genç bir misafir var, Örümcekli za- Bıta kafası için muammayı halletmek kolay. Genç kadınla genç erkek sevi- şiyorlardı. İhtiyarı ortadan kaldırma- yı kurdular, Bir tabanca darbesi... İş oldu bitti. Haydi mesele hallolundu. Nerede hapisane arabası... Ne duru - yorsunuz? (Arkası var) BAŞ ve Diş LA 3 Gripin Sizi günlerce kurtarır. En şiddetli baş, diş, adale ağ- yılarını, —üşütmekten — mütevellid bütün sancı ve sızıları keser, Nezleye, Tomatizmaya, * kırıklığa karşı çok mülessirdir. Mideyi bozmaz, kalbi ve böb- rekleri yormaz. İcabında günde 3 kaşe alınabilr. ıstırab çekmekten Güzel Daktilo Anlatan: İbrahim Hoyi — Siz Bayan Sevim Sevim sert bir hareketle kapıyı açtı. Kendisini cam anonim şirketinin geniş ve aydınlık yazıhanesinde bulunca bütün vücudunu garip bir tereddüt hissi kap - ladı. Âdeta yerini yadırgadı. Genç bir daktilo, yazı makinesinden ba- ganı kaldırdı, Sevimi süzdü ve ne İstiyor- sunuz?.. demek istermiş gibi uzun uzun baktı: Genç kız, bugüne söz vermişlerdi. Boş bir daktiloluk varmış. Bay Çetine mü - racaat etmem lâzım geliyormuş.. dedi. Makinesinden başını kaldıran daktilo, cevap vermeden, arkasındaki masada o - turan bir delikanlıya döndü, başile genç kızı gösterdi, sonra tekrar işine koyuldu. Delikanlı da, yaşça genç kızdan pek farklı görünmüyordu. — Siz, Bayan Sevimsiniz değil mi?.. derken sesi, biraz sertçe, hattâ kaba kabâ çıktı. Sevim, evet deyinciye kadar orada bu- lunan diğer iki memur çoktan reylerini vermiş, sizin anlıyacağınız ondan hoşlan- mışlardı bile.. Fakat gelgelelim Çetin, hiç te beğenmişe benzemiyordu. Bütün hal ve hareketlerinde düpedüz bir istiskal çeşnisi vardı. — Şuraya oturunuz, Bayan Sevim.. ve bana nerelerde çalıştığımızı, neler bildi- ğinizi. anlatınız, lütfen.. dedi. Anlattığına göre, Sevim liseyi bitir - miş, üniversiteye gitmek istemişti am « ma, bazı - şimdilik söylenemiyecek . se- beplerden dolayı, çalışmayı tercih etmiş, Ük önce steno dersi almış, arkasından daktila öğrenmiş, bazı husust şirketlere girmiş, en sonunda da kürk şirketinde bulunmakta iken, şirketin memurları 4- rasında tasfiye yaparak aylıkları indir - mesi yüzünden oradan ayrılmak mecbu - riyetinde kalmıştı. Sözünü: Amma, bana harikulâde gü - zel bir tavsiye mektubu verdiler.. diye bağladı, ve Çetine bükülü bir kâğıt u - zattı. Çetin kâğıdı açtı ve adresinizi yazmışlar, makinede de sür'atli imişsiniz.. Diye mırıldandı ve genç kıza dikkatli dikkatli bakarak: — Küçük bir imtihan yapalım.. bir im- lâ tecrübesi, meselâ... dedi. * Çetin, Sevimin karşısına geçti. Basit ve sayın bay diye başlıyan, ve derin say- gılarımızı sunarız ile biten klişe bir ti- caret mektubu yazdırdı. Sonra genç kıza bir yazı makinesini işaret etti. Ken- disi de masasına yerleşerek başka işle - rile meşgul oldu. Fakat işine o kadar da- dı ki genç kızın, «Bay Çetin yazdım, bitir dim..> diye hafifçe mırıldanışı, delikan - liyı âdeta yerinden sıçrattı. Bununla be- Taber, sanki boş yere tedirgin edilmişmiş gibi, gayet kuru bir sesle: — Maşallah, çok çabuk yazıyormuşsu- nuz! diye istemiye istemiye Sevimi öv- dü. Sonra yazılı kâğıdı eline alarak, ağır ağır okudu. Okurken de hiç bir memnun- luk göstermedi. Beğendiğini de belli et- medi. — Bay direktöre de göstermemiz lâ - zım. Esasen asıl kararı verecek te o... O- nun için, bir parça bekliyeceksiniz, diye- rek müdürün odasına daldı. Kalın bağadan, camları da 9 numara gözlüklü müdür, odasında. İçinde hiye- rolifleri andıran rakamlarla dolu bir ra- por okumakta idi. Rahatsiz edilmiş' ol - siniz değil mi?.. maktan doğan bir hiddetle, gözlüklerinin üstünden bakarak: — Ne © Bay Çetin, gene ne var?.. diye homurdandı. — Bir bayan daktiloluk için müracaat etmiş efendim.. — Âlâ. Kaç yaşlarında?.. Nasıl yazı - yor?.. Biliyor mu?.. Eski yerinden neden çıkmış?. Bunları anladınız mı?.. Çetin bir yandan bu sorgu kasırgasıma cevap yetiştirmeğe çalışırken, can kur - taran simidi gibi bir yandan da, Sevimin makine ile yazdığı kâğıtla, tavsiye mek- tubunu müdüre uzattı. Orta yaşı biraz aşkın gibi görünen mü- dür cenapları bir şeyler mırıldandı, göz- lüklerin nın Üstüne kaldırarak me- murunun fikrini anlamak istedi: — Bu kız hakkındaki düşünceniz ne - dir, Bay Çetin?.. — Bana kalırsa.. Bununla beraber e - mir sizindir bay müdür.. Ne demek efendim.. Çıkar ağızından baklayı.. Ne biliyorsan söyle, canım?. Çetin tereddüt içinde idi. Söylesin mi, söylemesin mi? diye.. Ya bay müdü- rün tutaraklı saati olaa ne yapardı.. Am- ma, gene cesaretlendi. — Bu genç kız... diye sözüne başladı. — E!,. Bu genç kız sonra.. — Evet efendim, bu genç kız, sizin het zaman bir disiplin meselesi olarak emir buyurduğunuz gibi, kâfi derecede sür'atli yazamıyor.. Sonra efendim, asıl mühim |nokta.. Bu genç kız biraz da fazlaca gü- zel, göz alıcı, gönül çekici, diyeceğim ge- |liyor.. — Öyle mi?.. Ne çıkar?.. Güzel kızlar sizi yemezler a!. — Onlar şımarık olurlar efendim. gözleri işte değil, oynaşta olur. Bütün ar- zuları, emelleri, kendilerine şö; zen - gin, fakat ihtiyar bir koca bulmaktır.. Malümu âliniz veçhile, ihtiyar kocaları « nın paralarını yesinler, delikanlılarla da gönüllerini eğlendirsinl ye.. Bir nok- ta daha bayım.. Güzel dal her zaman Mmaaş zammını bekler, daha kötüsü, âde- in hakkı, kefareti imiş gibi Hem bette ki istiyecek, değil — O halde bay müdür, yeni daktiloyu bizzat kendiniz görmek istemez misiniz?. ? Müdür kayıtsız bir eda ile.. — Hayır, hayır.. Vaktim yok diye cevap verdi. * Müdür gözlüklerini tekrar burnuna indirdi, Elindeki raporu süze süze söy - lendi: — Bay Çetin, bayan daktiloya kendisini şirketimize daktilo olarak kabul ettiği - mizi bildiriniz. Şimdilik altmış lira maaş vereceğiz. Bir ay sonra da, işlerinden meminun kaldığımız takdirde, aylığını 73 Hiraya çıkarmayı vâdediyoruz. Ve yarın sabah tâ saat tam dokuzda işe başlasın « lar, Çetin müdürünün emrini Sevime bil « dirince, genç kız gayet kayıtsızcana, hent de hiç heyecanlanımadan: — Teşekkür ederim Bay Çetin.. dedi ve odadan dışarıya süzüldü. * O akşam paydosta, yani saat beşi bin dakika geçe Çetin şirketten çıktı. Saat (Lütfen sayfayı çeviriniz)”