19 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

geT a gi r T ——— ——— — — Hi | N £ Sayfa Eylâl 19 - & İ .. Hergün Bir operet sahnesinde Dünya vaziyeti Yazan: Muhittin Birgen Viyana, 15 ugünlerde Viyananın en güzel ve en canlı tiyatro hâdisesi, burada bir operet haline sokulmuş olan Madame Sans - Gene'dir. Dün akşam bu- nu seyrediyorduk. Bir aralık, sahnede kısa bir meclis görünüyor: Napolyonun mareşallerinden Lefevre zaptiye — nazırı Fouch& ile başbaşa saray entrikalarından | ve siyaset ahvalinden bahsediyorlar; mareşal, zaptiye nazırına soruyor: — Dünya ahvalinde ne var, ne yok? Diyor. Fouche rolünü oynıyan, kuv- vetli artist te, gayet ciddi bir diplomat tavrını takmarak şu cevabı veriyor: — Yeni hiçbir şey yok, diyor; malüm ya, her şey, şimdi şu İspanya meselesine bağlı. Avrupanın bütüri müukadderatı ©- rada olup biten şeylere ve bir de İngil- terenin alacağı tavır ve harekete tâbi görünüyor! 'e Sonra, iki artist, on dokuzuncu asrın ilk senelerindeki siyasi ahvalden bahse- der gibi görünerek hep bugünkü vaziyeti mütaleada devam ediyorlar ve İngiltere- nin hata üzerine hata yaptığını söyledik- ten sonra Fouch& şu cümle ile bu siyasi musahabeyi kapıyor: — Evet, diyor; İngiltere, bütün dünya- yı kendisine tebaa yapıncıya kadar bu hatalarda devam edecek! Bu küçük sahneyi Viyana halkı uzun uzadıya alkışladı. On dokuzuncu asrın ilk günlerindeki Avrupa vaziyetinden bahsederken tıpkı bugünün hâdise;er'mi mütalea ediyormuş gibi konuşan artist- lerin sözleri herkesi birdenbire teshir e- divermişti. Ben de alkışlıyanlar arasın- da bulundum; çünkü, garib bir tesadüf- le, o gün sabahleyin, ben de ayni fikri yazmıştım. * Yeni bir tarzda çok güzel bir operet olan bu piyesi seyrederken arada bir, zihnim hep ayni mevzua takılıyordu. Ti- yatrodan çıktıktan sonra da zihnim ayni mevzu üstünde işledi, durdu. O zamanki Avrupa ile bugünkü Avru- pa arasında bir zaman ve bir dekor farkı vardır. Bu zaman ve bu dekor içinde de- ğişen şeyler, sade ya nisbetlerdir, yahut ta şekiller veya aktörlerin rolleridir. O za- man da Avrupa ayni nüfuz ve hâkimiyet mücadeleleri içinde idi; bugün de Aayni nüfuz ve hâkimiyet mücadeleleri içinde çalkanıyor. O zaman Avrupada bir tek| Napolyon vardı; bugünkü Avrupada bir Napolyon yok, fakat, onun tarzında rol almış olan tarih aktörleri birden fazla- dır. İngiltere, gene ayni rolü oynuyor: Sulhun ve demokrasinin müdafaası ve bunun için de onu buna, ötekini berikine vurmak ve nihayet yorulmuş kuvvetle- rin mücadelesi arasında son hükmü ken- disi vermek üzere Avrupa topraklarına ayak basıp kat'i muharebeyi vermek... Arada bazı, derece derece mühim fark- lar var; meselâ, o zaman İngiltere, Fran- sada yalnız bir hanedanı tutardı; bugün bütün Fransayı yanına almış görünüyor. O zaman, yeni doğmaya hazırlanan İtal- yayı Napolyon aleyhinde kullanırdı; bu- gün İtalya ile -belki de gene İtalya a- leyhine! . dostlük yapmaya çalışıyor. O zamanla bu zaman arasında bütün ak- törlerin rollerinin az, çok değişmiş, fa- kat yalnız İngilterenin rolünün hiç de- ğişmemiş olduğunu görüyoruz. O, gene, sahnenin baş rolündedir; hattâ rejisörü de diyebiliriz. Yalnız bu defa rejisörün idare ettiği sahne, daha kalabalık ve pi- yesin hareketi çok karışıktır. Bugünkünü idare etmek o zamankini idare etmekten çok güçtür. . * Viyanada yaptığım — müşahedelerden anlıyorum ki burada dünya işleri artık çok büyük bir ciddiyetle telâkki edilme- "a başlamıştır. Sanayi ve iktısad âlemi, büyük bir ihtiyatkârlığa girmiş görünü- yor. Yakın bir dünya karışıklığına ina- nanların mikdarı - haklı veya haksız - artmıştır. Tüccarlar, paralarını daha zi- yade likit bir halde tutmaya ehemmiyet veriyorlar. Mühim stoklar yapmaktan korkanların mikdarı çoğalmıştır. Mese- lâ, Türkiye ile ticari münasebetleri olan bir takım firmalar geçen sene iki almak için düşünmezlerken bu sene bir almak için bile kolay karar veremiyorlar. Her- kesin zihni şu sual ile meşgul: — Harb olacak mı? d.Türkiyeden her sene mühim mikdar- Acele etmeden yavaş yavaş yürümesini bilen için uzun telâkki edilebilecek hiç bir yol olmadığı gibi, sabırla hazır- lenan için ele geçmesi gecikmiş bir mükâfat ta tasavvur edilemez, Hayatınızı gözden geçiriniz, sizi saadete veya servete işal edecek olan en büyük fırsatı zamanindan bir dakika evvel söylenmiş bir söz veya atılmış bir adımdan dolayı kaçır- mış olduğunuzu görürsünüz. —Amerihanın en güzel Kızı seçildi Amerikada 80,000 kişinin rey verdiği güzellik müsabakasında esmer güzeli si- nema yıldızı, Dorothy Lamovr Amerika- nın en güzel kızı olarak seçilmiştir. Kendi kendine çalan viyolonsel Musiki âletleri yapan Bavyeralı, Mü- nih musiki ve makinistler cemiyetine icat ettiği elektrikli bir otomatik viyo- lonsel takdim etmiştir. Viyolonselin için- de piyanolarda olduğu gibi delikli bir ha« rita bulunmakta ve bir elektrik düğme- sine dokunmakla çalğı sanki eh mahir bir usta tarafından çalınıyormuş gibi kendi kendine çalmağa başlamaktadır. Viyolonselin içine yerleştirilmiş olan haritanın her deliğinden geçen cereyan sayesinde elektrik cazibesi teller üzerine yayı hareket ettirmekte ve ayni zaman- da yukarı tarafından ucu kauçuklu sun'i bir parmak muayyen notanın ahengini vermektedir. Bu makinenin bütün maha- reti yayındadır. Yay teller kadar küçük tekerleklerden müteşekkildir. bir firmanın dostum olan müdirz'le dün konuşürken bu sualin onun kafasında da müz'iç ve batıcı bir düğüm halinde yer- leşmiş olduğunu gördüm. Bu firma, he- nüz «düne kadar hiçbir şey almamış ol- duğu gibi almaya da karar veremiyordu. Çünkü, Nyon konferansının müsaid ne- ticelerine rağmen artık, herkes kendisi- ni vehme - eğer vehim demek caizse - kaptırmış bir haldedir. Şimdiye kadar, burada hiç bir zaman bu kadar ağır bir vehim ve endişe havası görmüş değildim. Gün geçtikçe enternasyonal vaziyetin ağırlığını daha iyi hissediyorum. ; Muhittin Birgen — ( ( SOZ ARASI ÜHERGÜN BİR FİKRA | Bir liraya bir deve Adamın biri devesini kaybetmiş, aramış, bulamamış: — - ç — Bu deveyi bir elime geçirsem de- miş, bir liraya satarım. Günün birinde devesini bulmuş: — Sözünde dur; demişler, deveni bir liraya satacaktın! — Hay hay, demiş, satacağım! Deveyi pazara götürmüş. Yanına da bir kedi almış: | — Deve bir liraya! Diye bağırmış.. Bir liraya deve sa- tıldığını görenler koşmuşlar: — Deve bir liraya hal.. — Evet demiş, deveyi bir liraya ve- riyorum. Fakat deveyi alan, Kediyi göstermiş: — Bu kediyi alacaktır. Kediyi de *dokıım dokuz Hradan aşağı vermem! y Posta pulu yüzünden Nerede ise Bir harp kopacak Bir posta pulu yüzünden bugünlerde Nigaragua ile Hontura hükümetleri a- rasında bir muharebe çıkarmak üzere bu- lunuyor. Mesele şudur: Geçenlerde Nigaragua posta nazırı, te- davüle üstlerinde memleketin — haritası bulunan yeni posta pullarını çıkarmıştı. Fakat bu haritada Honturanın bir vilâye- ti de Nigaragua hududu dahilinde gös- terilmekte olduğunu gören Hontura hü- kümeti, bu pulların derhal ortadan kal- dırılması için Nigaraguaya çok şiddetli bir ültimatom göndermiştir. Ültimatomu alan Nigaragua hükümeti münderecatın şiddetinden — fevkalâde müteessir olarak verdiği cevapta muka- bil bir şiddetli protestoda bulunmuş fa- kat pulları hâlâ ortadan kaldırmamıştır. Şimdi bu işin halli için muharebe ha- zırlıklarında bulunuluyormuş! İnsan sade süt ve Meyva yemekle yaşayabilir mi? Viskonson üniversitesi profesörü dok- tor Hastiyens çoktanberi insan uzviyeti- nin yalnız süt ve meyva ile ne dereceye kadar beslenebileceğinin tesbiti için tec- rübeler yapmakla meşgul bulunuyordu. Üniyersite talebesinden Robert, Smil ve Lionar isminde üç genç, profesörün bu tecrübelerine yardım etmeği kabul ede- rek perhize başlamışlardı. — Bunların her biri dört aydanberi her gün üç buçuk litre süt ile iki portakal ve iki tane de elma yeyip içmektedirler. Bütün bu müddet içinde ağırlıklarından bir kilo bile kaybetmemişler ve vücut - larının bütün küvvetlerini muhafaza et- mişlerdir. NDA Dünyanın en büyük Üzüm salkımı — Yukarıda gördüğünüz resim, dünyanın en büyük salkımıdır. Bunu tayin etmek için geçenlerde Kaliforniyada yapılan bir müsabakada, teşhir edilen salkımlar a- rasında gerek cesameti, gerekse güzelliği bakımından birincilik kazanmıştır. Bu salkımı, resimdeki kız yetiştirmiş ve mü- kâfatı almıştır. Kara, deniz ve havada sür 'at rekorları Fransız mühendislerinden Bere şimdi- de edilen sür'atlere dair bir makale yaz- mıştır. Denizde sür'at rekoru Terrer is- mindeki Fransız torpido muhribindedir. Bu gemi saatte 83 kilometre sür'atle ha- reket etmektedir. Fakat geçenlerde Ce- nevre gölünde Lerbel isminde bir motör 250 kilometre yapmakla hakiki rTrekoru ihdas etmişse de bu sür'at muayyen bir müddetten fazla devam — edemiyeceğin- den atletizm reköoru sayılmaktadır. Bi- naenaleyh pratik cihetten faydasız adde- dilmektedir. Karada sür'at rekoru saatte 207 kilo- metre yapan Berlin - Hamburg trenin- dedir. Hava rekoru da saatte 709 - kilo- metre sür'at göstermiş olan bir İtalyan tayyaresine aiddir. Fakat İtalyan tayya- resi bu sür'ati ancak birkaç dakika de- vam ettirebildiğinden bunun da pratik faydası bulunmamaktadır. Bugün tayya- renin hakiki sür'ati saatte 425 kilomet- Bu makaleyi yazan Fransız mühendisi insanların yirmi sene sonra da daha ça- buk uçamıyacağını ilâve etmektedir. Bigada oturan bir arkadaşımız anlattı: «Abdi çiftliği köyünde bir yatı mektebi yapılacaktı. On beş gün evvel hükümetin verdiği plân ve örnek mucibince temelleri atıldı, iki hafta müddetle çalışıldı. Fakat bugün gelen memurlar yapının taksimatını Kültür Bakanlığından ISTER İNAN İSTER İNANMA! gelen son örneğe uygun bulmıyarak yapıyı durdüurttular ve bozulmasını istediler. Köy ihtiyar heyetinin bu emre itiraz etmeye hakkı voktu, itaat etti. Fakat yapıya köy sandığı şimdiye kadar 110 lira harcamıştı, bu parayı kimin tazmin etmesi lâzım geldiğini sordu, henüz cevab alamadı. incir ve üzüm ve tındık alan büyük <- İSTER İNAN İSTER İNANMA! . d * Üü yti llli l d AA SA LA d A yı çıkardı ve bilet istedi. ye kadar denizde, karada ve havada el-| —— — özün Kısası Sosyal terbi_-y-ı;—_ Düşüklükleri E. Talı — ün sabah beni Şişliden getiren tramvayın kondüktörü — derd D yandı: : — Bayım! dedi; şimdi, pisi pisine kırk kuruş ceza yedim. Çoluk çocuk sa«< hibi, fakir bir adamım. Fazla olarak, evde bir de hastam var, Görüyorsunuz ki buna rağmen şunun şurasında vazi- femi azami dikkatle görmeğe çalışıyo- rum. Ne bileyim? İçeriye üç dört defa girdim; «bilet almıyan — var mı?» diye sordum. Alan aldı. Ötekiler kımıldama- dı. Şu efendiden şüphe ettim: Ayrıca yanına gidip sorgumu bir daha tekrar ettim; aldırmadı. Derken kontrol gelip de yoklamaya başlayınca, o vakit para- Kontrol de, ben vazifemi yapmadım diye, işte, ba- na ceza yazdı. Şimdi, gündeliğimden kırk kuruş kesilecektir. Üstelik de a: dım dikkatsize çıkacaktır. Yazık değil mi bana? : Ben sade -dinliyordum. — O, benim dinleyişimi alâkadar olduğuma hamli- le, devam etti: , — Sanmayın ki müşterinin bu işda herhangi bir dalgınlığı vardır. Hayır! Bu, bizim tramvay arabalarında sık sık tekerrür eder. Bir kısım müşteri ana « fora pek teşnedir. Bize kül yutturup, bedava yolculuk etmek ister. Hem da kimler? Üstleri, başları temiz, ağir baş- lı, esnaf kılıklı insanlar. Görseniz ihti- mal vermezsiniz. Âmma, — yaparlar, Kontrol gelmezse, bu kalabalık, bu halk hücumunda atladık, gitti. Kontrol gelince de, dalgınlığa gelmiş de unut « muşlar, yahut ki biz ayaklarıma gidip bilet kesmemişiz gibi, parayı kontrolün iavucuna veriverirler. Biz de cezayı ye“- riz! i O kondüktörün bu sözlerini başka - ları da teyid ettiler. Beş altı kuruşu stenezZül ederek- irtikâp eyliyenlerin tahminden pek ziyade olduğunu söyle- diler. Bu ahlâk ve sosyal terbiye dü « şüklüğünü ne kadar takbih etsek yeri vardır. Ve bu, öyle görünmez belki am- ma, bir içtimat yaradır. İrtikâba ceza tayin eden kanunların bu yaraya mer- hem olmalarına imkân yoktur. Kanun bu ufak tefek çirkinliklere kadar elini uzatamaz. Bu terbiye düşüklüğünü mu hit düzeltir; şuur ve vicdan düzeltir. Baylar! Ayıptır.. Tramvay parası kesenize ağır geliyorsa yaya gidin. Fa- kat, beş kuruşluk bir bileti almamakla, sade bir vasıtai nakliye şirketinin ka - sasından değil, bir biçare amelenin ek- mek parasından da çalmakta olduğu - nuzu bilin ve bu aşağılığı, bu bayağılı: ğı yapmayın! : Akşam evinize döndüğünüz vakit, kendi çoluğunuzun çocuğunuzun yüz - lerine nasıl bakabiliyorsunuz? Çok me- rak ediyorum! (N N Hâkimler arasında Ankara, 18 (Hususi) — Adliye Vekâ- leti hâkim ve müddeiumumiler arasında tayin ve nakilleri ihtiva eden- geniş bir kararname hazırlamıştır. Dün hava rüzgârlı ve açık geçti Kandilli rasad istasyonunun — verdiği! malümata göre dün hava açık ve rüzgân h olarak geçmiş- tir. Hararet dere- cesi gölgede en fazla 25, en az da 18 olarak kayde- dilmiştir. Rüzgâr saniye- de 6 metre *sür'at- le poöyrazdan es- miş, rütubet dere- cesi de yüksek ©- larak tesbit olunmuştur. Dün öğleden sonra barometre "T61 İ göstermiştir. : İ2.07 Akşam : 18.14 : 1943 — İmsak ; — 4.03 Kumi sena 1353 — Arabi sena 1354 Hıziır 137 n © vi L E ESPE. EFE B D H z ü lai z T Prnn'li - K ü B" & Haf bi BO Bedk

Bu sayıdan diğer sayfalar: