k ı eli (ÜC Cu l İt - CN Bk Hula ği ön Ü Hizemn EkeEK ai eei ü Karıı bir yangın davası Bir gazinocu kendi hacz ettiği eşyayı ve gazinoyu yakmak suçu ile mu hakeme ediliyor Kasten yangın çıkarmaktan suçlu Süleyman isminde bir gazinocunun, dün Ağırceza mahkemesinde — duruşmasına başlanmıştır. Suçlu hakkındaki iddia şu- dur: Fatihte oturan Süleymanın Bayram 'isminde bir akrabası vardır. Bayram ile 'Süleyman yanyana bulunan iki gazinoyu ortak olarak işletmektedirler. Fakat, bi- sâhe herhangi bir meseleden dolayı ara- ları açılmış, birlikte çalışmaktan vaz geç- mişlerdir. Ancak, Bayramın Süleymana bir miktar borcu kaldığından, gazinosun- daki eşyaya Süleyman tarafından haciz koydurulmuştur. Halbuki, bir müddet sonra Bayramın gazinosu içindeki haciz edilmiş eşya ile beraber yanmıştır. Yapılan tahkikat ne- ticesinde yangında kaşt olduğu anlaşıl - mış ve elde edilen deliller, yangının çı - kışındaki bütün ihtimaller Bayramın es- ki ortağı Süleymanın üstünde toplanmış- tır. Fakat, Süleyman bu işi niçin yapmış- Gece motöre yanaşıp bir sandal dolusu kavun çalmışlar Haliçte Tekirdağ iskelesinde bir gece Ali ve Mustafaya ait iki moltörden bir sandal kavun çalmaktan suçlu İzzet, Os- man ve Ahmet isminde üç kişi adliyeye verilmişler ve tevkif olunmuşlardı. Suçluların, Sultanahmet 3 üncü sulh ceza mahkemesinde dün duruşmaları ya-| pılmış ve şahid olarak dinlenilen polis Şevket şunları anlatmıştır: — Hâdisenin olduğu gece saat birden, sabaha kadar bunları tarassut ettik. Ni- hayet her iş olup bittikten sonra, sabaha karşı, çaldıkları malı sahile çıkaracakları sırada, üçünü de cürmü meşhut halinde yakaladık, Yapılan duruşma neticesinde, hırsız - ların suçu sabit olarak, İzzet 7 ay 15 gün, Osman 5 ay 25 gün, suç ortakları Ahmet te 1 ay 20 gün hapse mahküm edilmişler- dir. 24 saatteki kazalar Vatman Seyfinin idaresindeki Top- kapı - Sirkeci trâamvayı Topkapıdan Ak saraya giderken şoför Mehmedin kul - landığı 2205 numaralı öotomobil birden- bire Taşmektep sokağından — çıkmış, tramvayla çarpışmıştır. — Ötomobille tramvay hafif hasara uğramış, tahkika- ta başlanmıştır. * Şoför Usepin idaresindeki 1669 numaralı otomobil, Tarlabaşı Ma - car — caddesinde — oturan — Coniye çarparak muhtelif yerlerinden yarala - Mıştır. Coni hastaneye kaldırılmış, şo- för yakalanmıştır. * 120 numaralı Şişli tramvayı Tak- sim bahçesi önünde durmadan Beypa- zarlı Osman atlamak istemis, düşerek muhtelif yerlerinden ağir surette yara- lanmış, hastaneye kaldırılmıstır. * Şevketin idaresindeki 2670 nu - maralı yük arabâsı 7 5yaşlarında Mih- rana çarparak yaralamış, Mihran has- taneye kaldırılmış, Şevket yaklanmış - tır. ee —— — aa aa tır?.. İşte, burası meçhuldür. Zira, içeride yanan eşya Süleyman tarafından haczet- tirilen eşyadır. Dün, Ağırceza mahkemesi bu karışık hâdisenin sebeplerini ortaya çıkartmıya çalışmıştır. Dün dinlenen şahidlerin ekserisi esas- h bir şey söyliyememişler, yalnız ko - miser muavini Feridun mahkemeyi ay - dınlatıcı mahiyette bazı malümat ver - miştir. — Ben, hâdisenin olduğu sabah tahki- kata el koyanlardandım. Yangında bir kast olup olmadığının anlaşılması için bir ehli vukuf teşkil edilmişti. Yapılan e - saslı tetkikattan sonra içeride yanan is- kemlelerin demir kısımları bulunamadı. Diğer taraftan ortadaki enkaz ve küller, eşyanın yangından evvel dışarı çıkarıl - miş olduğunu gösteriyordu. başka güne bırakılmıştır. 'Yalan şahitlik yapan bir kadınla bir erkek tevkif edildi Melek ve Tarık isimlerinde iki kişi a- rasındaki sövme davasında, yalancı şe - hadette bulunmaktan suçlu Mustafa ve metresi Refet dün Sultanahmet | inci sulh ceza hâkimi tarafından tevkif edilmiş - lerdir. Adliye müsteşarı İstanbula geldi | Adliye müsteşarı Hasan Seyfeddin, Zat işleri müdürü Muzaffer şehrimize gel - mişlerdir. ÂAskeri müzedeki tasnif işi tamamlanıyor Askeri müzedeki eserlerin bir hey' - et tarafından yapılmakta olan tasnif işi ne devam olunmaktadır. Mevcut eserler on dördüncü asırdan başlamak sureti - le asır asır tasnif edilmektedir. Şimdi- ye kadar on dört ve on beşinci asra ait eserlerin tasnifi ikmal edilmiştir. Fanilâ sânayicilerinin dünkü toplantısı Fanilâ sanayiinde kullanılan pamuk ip- likler için kabul edilen beş senelik gümrük muafiyeti 938 haziranında kalkacaktır. İd - hal serbestisi ile fanilâlar hariçten girmeğe 'başladığından muafiyet kalkınca dahili sa- naylin korunması hakkında ne gibi tedbir - ler alınması lâzım geldiğini İklisat Vekâleti milli sanayi birliğinden sormuştur. Bunun üzerine dün fanilâ sanayicileri Milli Sanayi Birliğinde toplanmışlar ve gö- rüşmüşlerdir. Konuşmalar bitmediğinden ö- nümüzdeki salı günü tekrar toplanacaklar - dır. İstanbulda yirmiye yakın fabrika vardır. Bunlar senede iki milyona yakın fanilâ 1 - mal etmektedir. imtiyazlı şirketlerin hava kurumuna yardımları İstanbulda mevcut elekt-ik, tram - vay, tünel, havagazı gibi imtiyazlı şir- ketler Türk Hava Kurumu İstanbul şu- besine her yıl muayyen miktarda bir teberrüde bulunmayı teahhüt etmişler- lik taahhüdünün ilk taksitini Kuruma yatırmıştır. CÖNÜL İŞLERİ! Kabahat Kendinizindir İsmini, hattâ mahallesinin semtini yaz- mıya hakkım olmiyan bir genç kız bana derd yanıyor. Böyw mkâye şu: lenin oğlu ile nişanlanmıştık. Evlenecek- tik, fakat evvelâ bizim hazırlanm nia, sonra bir hastalık, nişanlımmn aile- sinde vukua gelen bir ölüm evlenmemizi tehir etti. İki seneye yakın bir zaman nişanlı halinde kuldık. Derken njşanlı, mın halinde bir soğukluk sezindim. İlk günlerde bu, bir hissikablelvuku — gibi idi, derken nişanlım bir dul kadın İle ta- nışmış, âşık olmuş, birlikte _ı_ıaş_amıya baş- lamış, Bir gün nişan yüzüğünü lade edi- yerdi. Doğrusunu söylemek lâzım gelirse, ben de nişanlımda ufak tefek kusurlar bulmuştüm. Fazla müteessir olmadım.. fa- kat.. biraz zaman geçince bilmiyerek, İs- temiyerek hayatımı mahvetmiş olduğumu 4 anladım, Uzun- süren nişanlılık hayatım- da nişanlımla epeyce serbest olarak yez- miştim. Nişan bozulduktan sonra bir fı- sıltı halinde kulağıma geldi: Muhitim be- nim bir metres haline Beldiğime kanaat etmiş. Artik talibim yok. Vakıâ etrafım genç erkeklerle dolu, fakat hepsi de ev- lenmek değil, düşmüş telâkki ettikleri bir yarım kızdan istifade etmek emelinde.. halbuki yemin ederim :Aramızda bir tek buse bile teâti edilmedi. Teyzeciğim ben bu vaziyetten nasıl kurtulayım? * Bu genç kızın düştüğü vaziyetten ken- disi mes'uldür. Nişanın bir. akid olduğunu bilmesi, her ne sebeble olursa olsun müd- detini muzatmaktan çekinmesi, hele ni- şanlısı iİle gezip tozarak kendisini afişe etmekten kaçınması lâzımdı. Şimdi hata- yı tamir edebilmek için müracaat edebi - leceği tek bir yol vardır. O da allesinin mukabil bir propagandaya gitismesi, el altından bir koca tedarik etmesidir. TEYZE Duruşma, diğer şahidlerin celbi için | |dir. Dolmabahçe havagazı şirketi sene- | -— _' 3 V’ ,'ıı' ! v 2SONTPOSTA HÂDİSELER KARSISINDA Hangisine inanayım ? — Haberin var mı İsmet? » — Haberim yok! — Öyleyse haberin olsun. — İstemem, olmasın! — Canım dinle. — Dinlemiyorum, dinlemiyeceğim! — Şu gazeteyi oku. — Okumam! — Resme bak, — Bakmam! — Gör bir kere canım. — Görmiyeceğim! — Şu sıra sıra dizilmiş güzel kızları insan görmek isifmez mi? — İstemez. — Bunlar Taksim stadyomunda. — Bana ne? , — Şarkı söyliyeceklermiş. — Yalan! | — Hem iki... — Yalan bir bile değildir. — Dur lâfın arkasını kesme.. — Kesersem ne olurmuş.. — Kesme de dinle, iki yüz. — Kuyruklu yalan buna derler. — Dur kesme diyorum, tam iki yüz elli kişi imiş.. — Yalan, yalan, yalan, olamaz. — Niye olmasın canım, iki yüz elli kişi bir ağızdan şarkı söyliyecekler. — Olmaz, olamaz, iki yüz elli kişi de- ğil Şiki kişi, yarım kişi, yarımın yarısı kişi bile çıkamaz. ! — Bunları Beyoğlu Halkevi toplamış. — Toplıyamaz. — Toplamış, provalarını bile yapmış- lar.. — İnanmam! — İşte resimleri canım, şarkı da söylü- yorlar. — Yalnız ağızlarını açmışlardır. Re- sim onlar ağızlarını açtıkları zaman çık- mıştır. Belki de esniyorlardır. b — Amma da yapıyorsun, bu ne inat- çılık. — Ben bilirim, inatçılık değil! — Şimdi demek sen iki yüz elli kişilik bir koronun şarkı sövliyeceklerine inan- mıyorsun ha? — Asla! — Ya duyarsan, dinlersen? — Gene inanmam! — Şu inanmamanın sebebini merak e- diyorum. — Niye inanacağımı şaşırdım da onun için? — 1199 ..... — Taksim stadyomunda bir ağızdan şarkı söyliyebilecek iki yüz elli kişinin bir araya toplanabileceğine mi inanayım, yoksa İstanbuldaki operet tiyatrosunun şarkı söyliyebilecek bir tek kişi bile bu- lunamaması yüzünden tatil edilmiş ol - masına mı? İsmet Hulüsi Süleymaniye Müzesinde yeni bir Salon açıldı Süleymaniyede Türk ve İsiâm eser- leri müzesinde mevcut dört salona i!lâ- veten bir beşinci salon daha hazırlan - mış ve iki gün evvel açımıştır. Bun' - dan evvelki dört satonda kiymettar ve müzehhep el yazması mushaflar, padi- şahların el yazılarile fermaniar, Sel - çuk, İran, Hatkas halıları; meşhur hat tatların el yazıları vesair kıymetli âsar vardı. Bu beşinci salonda, iyi bir tas - nife tâbi tutulmuş olarak valnız halı ve seccade teşhir edilmektedir. Bura - daki halı ve seccadeler asırlara ve do - kunduğu yerlere göre tasnif olunmuş, üzerlerine yapıldığı yer ve zamanları- nı gösterir etiketler takılmıştır. Bu sa- lonu, dün ve evvelki gün bir çok me - raklılar ziyaret etmişlerdir. Kıymetli bir kitâbe Şehzadebaşında Fevziye caddesin - den Şehzade karakoluna çıkarken 501 tarafta bir çeşme, bu çeşmenin üze - rinde de kıymetli hir kitâbe — vardır. Çeşme yıktırıilmaktadır. Bu kıymetli kitâbeyi ihtiva eden taşın kırılmama- sı ve ziyaa uğramaması için Türk ve İslâm eserleri — müzesine kaldırılması tekarrür etmiştir. Tiran elçisi dün gitti Bir müddettenberi şehrimizde bu - lunan Tiran elçimiz Emin ÂAli dün va - İzifesi başına hareket etmiştir ARADIKLARIMIZ | Makalem var, gazete arıyorum Yazan : Salâhattin Enis Muharrir olma - a nın, çok zor bir iş olduğunu hayli es- ki bir maziye aid bir tecrübemle binnefis bilirim: Bugün çoktan tarihe karışmış olan bir gazetede bir gün beni yazı yazmağa ça- ğırmışlardı. Bu iş, o devre göre kıl üs - tünde perende atmaktan farksızdı. Siyasi bahislere pek aklım ermediği cihetle ya- zacağım şeyler, şehir ve memleketin ihti- yaç ve derdlerinden ibaret olacaktı. O gün bana matbaada tahsis edilen ma- saya oturdum, önümdeki kâğıdı düzelt- tim. Sonra yaradana sığınarak kalemi e- lime aldım. İlk makalemin, okuyucu zümresi üs- tünde iyi bir tesir bırakması için bihak- kın güzel, orijinal ve kuvvetli olması, ayni zamanda da halkın ihtiyaçlarına da cevab vermesi lâzımdı. O vakitler böyle elektrikli tramvaylar yoktu. Halk, muayyen duraklarda at de- ğiştirme yüzünden uzun beklemelerle çok bizar olurdu. İşte ben, buna tercüman ölarak tram- vaylar yüzünden şehir halkının çektiği sıkıntılardan bâhis şiddetli bir makale yazdım. Bu, bir makale değil, bir avuç ateş, bir kürek lâvdı. Yazımı, bugünkü tâbirile yazı işleri müdürünün, ©o zamanki tâbirile heyeti tahririye müdürünün masasına bıraktık- tan sonra fesimi başıma geçirerek mat- baadan ayrıldım. Ertesi sabah uyandı- ğim zaman hemen bir tane gazete aldır- dım. Sayfaları asabi asabi çevirdim. Ga- zete çıkmış; fakat bizim yazı çıkmamıştı. «İhtimal kesreti münderecat dolayısile» diye düşündüm. Bir gün, iki gün, üç gün... Kendi ken- dime: «Yarabbi bu ne bitmez tükenmez kesreti münderecat?» diye sövlendim ve nihayet dördüncü günü soluğu matbaada aldım, Biraz dargın bir sesle heyeti tah- ririye müdürüne: — Kesreti münderecattan dolayı mı be- nim yazım çıkmadı? Diye sordum. Müdür, nazik bir yüzle: — Hayır! diye cevab verdi. Çok sert bulduk ta onun için. : — Peki - dedim - biraz daha yumuşak yazalım. İkinci makalem, İstanbul kasablarında satılan etler mevzüu etrafında idi. İfade pirzola gibi tuzlu biberli, baharlı ve ke- kikli değildi. Bilâkis bu yazımda, adetâ tuzu yok denecek kadar az, suyu bol, ba- harsız ve bibersiz hafif bir et suyu ifa- desi vardı. Tahrir müdürüne götürerek: — İşte istediğiniz gibi bir yazı dedim. Hikmetinden sual ölunmaz, bizim ma- kale, bu defa da ilk makalenin akibetine uğradı. Bir gün, iki gün intizar... Bu de- fa üçüncü gün matbaaya damladım, Benim bibersiz, baharsız değil, hattâ tuzsuz olan makalem bile gazetenin tab'ı. na hem baharlı, hem mayhoş gelmişti. Ancak o vakit vaziyeti kavradım ve hemen yazı masasının başına oturarak «kayın ağacı mi daha sağlamdır, yoksa dışbudak mı?» başlığı altında bir makale yazdım. Ertesi gün yazımın neşrini gördükten maada öğleye doğru yazıhaneme bir a- dam geldi; akşam üstü mutlaka gazeteye uğramaklığımı heyeti tahririye müdürü namına rica etti. Gazetede daha odadan içeri adımımı atmış atmamış idim ki adamcağız yerin- | den fırladı: — Monşer! dedi, bir yazı yazmış değil, bir şaheser ibda etmişsiniz, ; Ve sonra alelâcele ilâve etti: — Bu yazıların tekrarını rica için sizi davete mecbur olduk. Ruhi haleti anladığım için ikinci ma- kalem şu Mevzuu ihtiva etmekte idi: «ÂAyva neye tüylü, patlıcan niçin tüy- süzdür?> Bu yazımın matbaada husule getirdiği tesir, birinci yazımınkinden daha kuv- vetli idi. İlk makalem şaheser telâkki e- dildiği halde yazı işleri müdürü, sevinç içinde, ikinci makalem için tavsif edecek sıfat bulamıyordu. Salâhattin Enis Gazetem var, muharrir arıyorum Yazan : İsmet Hulüsi Benim bir gaze- tem var; «yalan - dır» gazeteme bir muharrir lâzımdı. Bir ilân koydum: - «Falan filân ga- zetesinin bir mu - harrire ihtiyacı vardır, — taliblerin müracaatları.» Ertesi gün matbaaya gidiyordum. Fa- kat matbaanın köşesini döndüm ve ora” da kaldım. Sokak o kadar kalabalıktı bi bir insan değil, bir kedi bile kendine ge“ çecek yol bulamazdı. Birdenbire ürktüm. — Acaba matbaayı mı bastılar? — Acaba makineci istrotip ocağına mı düştü? — Acaba, acaba! Ben böyle acabalarla kafamı — yorar- ken, bizim idare memurunu gördüm: — Bu ne hal yahu! — Hani gazeteye, bir muharrir istiyü* ruz! diye bir ilân koyduktu ya! İ — E ne olmuş? — Sen bir istedin, Allah bin verdi. İdare memurunun ve mahalle bekçisi- nin yardımile güç halle matbaaya girdim:? — Şimdi ne yapacağız? İdare memuru: — Bakalım, dedi, birer birer içeri ala« lım, hangisini muvafık bulursanız. — Pekâlâ! İlk gelen yirmi iki yirmi üç yaşların- da bir delikanlı idi: — Muharrir arıyormuşsunuz. — Evet! — Benden iyisini bulamazsınız.. — Siz neler yazabilirsiniz? — Âşıkane yazılar. — Fakat bu günlük gazete! — Daha iyi ya bayım.. Gazetenin sati- şı bir misli, iki misli, beş misli, on be$ misli artar.. Fakat bunun için ilk yapıla* cak iş gazetenin adını «Aşk» olarak de“ ğiştirmektedir. İşte benim yapacağım İŞ de bu.. Ötesine karışmam, Tecrübe edin,; artarsa kazancın yarısı benimdir. — Ya artmazsa. — Artmaz olur mu?! Bütün dünya âşık, ben âşıkım, siz âşıksınız. Kuşlar, kurd- lar da âşıktırlar ve onlar-aşk ararlar. Aşk.. ve dolayısile Aşk isimli gazeteyi.. — Biz size haber veririz! Dedim, atladı. Bir ikincisi girdi. Blf genç bir bayandı. Marlene' Dietrichvar! bakıyordu. Martha Eggerth tarzında kü- nuşuyordu. Camilla Horne gibi gülü- yordu. Brigitte Helme vücudlü idi. Göz süzdü, dudak büktü: — Bir muharrir istemişsiniz! Dedi. — Evet! — Ben geldim. — Buyurun oturun, siz ne yazarsınız? — Ben mi? — Tabil siz! — Ben yazmak, okumak bilmem ki... Şaşırmıştım. Güldü: — Ne geri düşünceli insanlarsınız.. Ga- zetede yazıya ne lüzum var; benim muli- telif pozlarda çekilmiş resimlerimi ko- yarsınız. Gazete dolar. — Ya gazeteyi kim alır? — Kim mi alır? Almıyan kalmaz.. Bü- tün dünya gazetelerinden daha fazla gâa“ zete satmaâk isterseniz bundan iyi çare€ yoktur. Adresini istedim: — Ben size haber gönderirim, daha iyisi bizzat kendim gelir, haber veririm- Dedim. Tekrar göz süzdü, dudak bük- tü, el öptürdü ve çıkıp gitti. Sıra üçüncüde idi. Kapı ardına kadar açıldı. Benim iki boyumda biri içeri gir-, di: — Muharrir arıyorsun ha! — Evet efendim. — İşte, ben geldim. — Buyurun, rica ederim şöyle buyu- run, o sandalya biraz sakatçadır da.. — Ha bak bilmiş olasın, ben ne çürük tahtaya basarım, ne de çürük sandalyaya otururum. Hele birisinin aklından böyle bir şeyler geğtiğini sezsem, alimallah beynini patlatırım, — Malüm efendim. — Ben muharrir olacağım.. — Hay hay emredersiniz, — Muharrir demek mücadeleci de- mektir. Mücadeleci demek sporcu demek- (Devamı 11 inci sayfada)