2 Sayfa —— SON POSTA VEylül 18 ; . * Hergün Nyon Konferansından sonra - Yazan: Muhittin Birgen Viyana 14 - Eylül onferans müzakerelerini bitir- di, kararlarını verdi ve bu ka- tarları veren devletler protokolları im- zaladılar. Aynı günde İngiliz ve Fran- sız sefirleri hem Romada, hema de Ber- Jinde, konferansın neticelerini ve kas rarlarını İtalyan ve Alman hükümetle- rine tebliğ ettikten sonra bunların da bü kararlara iştirak etmeleri temen- nisini izhar eyledi tarafından böyle bir iştiraki bilir. miyiz? Onların bu davete icabet etmeleri ih- timali var midir? Ben böyle bır ihti- mali az varid telâkki eden * Bu sabahki Neue Freieç Presse, benim bir zamandanberi kullandığım bu teş- «Denizaltında bihe müracaat ederek, yirmi bin mil seya icadlar romanın Nemo'yu ortay Akdenizde dolaşan denizltinim bütün sırlarına an- cak kaptan Nemo'nun vakıf bulundu- ğunu ve onun bu sırrı ifşa etmesine in- tizaren şimdilik bütün alâkadarların *birbirlerine karşı ithamkâr gözle bak- tıklarını, her devletin az çok bir töh- met veya zan altında bulunduğunu söy- ledikten sonra kaptan Nemonun orpil- leri şu veya bu devletin gemisine değil, belki de dünyanın sulh gemisine mü- teveccih bulunduğu neticesine varıyor. Bir torpil, bir torpil daha, sulhun, ken- disini zaten pek karışık sulara kaptır- mış olan gemisi büsbütün batacaktır. Zahirdeki sükünete, devletler arasında kullanılan nazik kelimelere rağmen va- ziyet bundan ibarettir. Hattâ, Almanya ve İtalyanın Nygn konferansı neticelerine zahiren iştirak ettiklerini farzettiğimiz zaman dahi vaziyet değişmiş olmıyacaktır. * Bütün vaziyeti kurtaracak olan çare, gayet basit, gayet ehemmiyetsiz gibi görünen bir şeydi: Valancia hükümeti: ne olduğu gibi, Burgos hükümetine karşı da resmi bir hükümet ve devlet muamelesi etmek. O zaman Franco hü- kümetinin gemileri, serbestoce bayrak- larmı çekerler ve denizlerde, enternâs- yonal hukuk kaidelerine göre, istedik- leri gibi hareket ederlerdi. Halbuki, bir kısım devletler bu hükümeti tanımı- yorlar, yani muhtelif sebeblerden do- layı tanımak istemiyorlar. Bu tanınmm- yan bayrak, her hangi bir harb gemisi üzerinde göründüğü zaman enternasyo- nal deniz hukukunun kanün ve kaide- leri dahilinde hareket edemiyecez de- mMmektir. Böyle olunca o gemi de Akde- nizde korsan gemisi telâkki edilmek Tâzım gelir. Nyon konle! ın verdi- ği karar da bundan iba: r. İtalya ile Almanya, Tesmen lanıdıikla- rı bir bayrağı Akdenizde korsan gemisi olarak telâkki edebilir mi? Buna imkân yoktur. Şu halde, bu iki memleket.n Nyon kararlarına iştirak etmeleri im- Kânı yoktur. Olsa olsa Bazı hayıtlar ve şartlar altında vukua gelecek bir işli- rak mevzuu bahsolabilir k? öbür taraf için de bugün bu gibi kâyıtlar ve fart- * lari kabul etmeğe İmkân yoktur. Her dakika kaptan Nemo'nun tarpil- lerine hedef olmak tehlikesinde bulu- nan sulh gemisinin yolcuları, bu tehli- keyi görmüyorlar mı? Bunu görmeme- lerine ihtimal tasavvur edilemez; fa- kat, buna rağmen, onlar bu iş: hallede- cek bir karara, yani Burgos hükümeti- ni resmen tanıma kararına varamıyor-| lar. $ : * î ş_ | 3 Resimli Makale: Bir Amerika gazetecisi şimal memleketlerinde tetki- kât yaparken İsveç kraliçesi ile konuşmuştu, kraliçeye sarayda kendisine en büyük zevk veren meşgalesinin ne olduğunu sormuştu, kraliçe: — Kocam için reçel, pasta hazırlamak, sevdiği bazı yemekleri elimle pişirmek, cevabını verdi. oyuncağı denilir. Avrupanın şimal memleketleri ile Almanyada ve İn- gilterede bir kadının mevkii ne olursa olsun ev işleri ile bizzat meşgul olması bir meziyet olarak sayılmaz, bil: kis gayet tabif bir vazife olarak görülür, ev işlerini ya- pan kadına ev hanımı, yapmıyana da zevk ve eğlence —Sözün Kısası Serbest delilerden: Çam deviren E. Talu una patavatsız, densiz, derler, Hiç şüphesiz ki şuurun - da, muhakemesinde bir eksiklik, müva « zenesinde bir kusur vardır. Aklına gele- ni, geldiği anda, bilâmuhakeme ve bilâ - teenni söylemek ihtiyacındadır. Ucu ne- reye varacak? Onu asla düşünmez. Ve devirdiği çamın farkına varınca da, şa- falar, onu düzeltmeğe uğraştıkça yenisi- ni devirir, Bu huy, sanırsınız ki ciğerlerine işle « miştir. Onun sebebine binbir macera ge« çirdiği, başına gelmedik musibet kalma- diğı halde gene mütenebbih olmaz. «İnsan bir lâkırdıyı sarfetmezden ön « ce, dilini ağzının içinde yedi dela çe - virmelidir!. diye haniya bir baba nasi- hati vardır. Bu, sanırsınız ki «çam devi- Fen> e göre söylenmiş değildir. Lükırdı, akla gelir gelmez, bozuk hbir otomatik makineye atılıp da ğeri gelen paralar gi- bi, doğruca ağzına, oradan da diline ka « yap, ânide dudaklarından dışarıya fırlar. Meselâ: , — Şu gudubet karı da kim; Allah aşkı» na? diye sorar. — Zevcem! savruk ( Bir futbolcunun Karısı kocasını Nasıl seyreder Bir İngiliz gazetesi, yukarıda gör - düğünüz resmi bastıktan sonra altına şu İbareyi yazmıştır: «Evet, bu kadının kocasının bir fut- bolcu olduğu anlaşılıyor.» Filhakika güzel kadın, Crystal Pa - lace takımında sağ haf oynayan Nick Collins'in karısıdır ve resim bir maç esnasında alınmıştır. Zayıf insanlar şişmanlardan daha çok yaşıyorlar Amerika sigorta kumpanyaları birli- ğinin büugünlerde neşrettiği bir ista- tistikte, ölüm ihtimali şişmanlara nis- betle zayıflarda daha az gösterilmekte- dir. Şişmanlar, zayıflardan ziyade muh- telif kalb marazları, şeker, böbrek ve karaciğer hastalıklarıma maruzdurlar, Kolera ve veba gibi hastalıklar ise hem zayıf hem de şişman insanlara aynı su- rette tesir etmektedir. Yalnız zayıflar ekseriyetle şişmanlardan daha kolay vereme yakalanmaktadırlar. Buna rağ- men zayıflar için uzun yaşamak ihti- mali daha fazladır. Bu istatistiği neşredenlerin çok ya- şamak ihtimali hakkında çıkardıkları Acaba bu karara neden varamıyor- lar? Avrupa baştanbaşa —meşrutyetci oldü da muayyen bir ana kanuna daya- “ak meşruiyet dahilinde büküm xı'ıv. en bir hükümete karşı her hangi bir isyan fikrini kabul etmekten istinkâf mı ediyor? Bunu farzetmeğe mahal yoktur. Çünkü, şimdiye kadar Avrupa bu tarzda isyanları çok kolay kabul et-, müştir. Değil böyle, her hangi bir içti-| mal sınıfa karşı harb açınış olan diğer bir içtimaf sınıfın kütle halindeki is- yanlarını, alelâde şahısların yaptıkları hükümet darbelerini bile kabul etmeğe alışıktır. Bugün, bir kısım Avrupa dev- Tetlerini bu meselede gayet ihtiyatkâr ve meşruiyetci yapan sebebler büsbü- tün başka şeylerdir. Bir taraf, Franco- *Devamı 11 inci sayfada) netice şudur : Bir adamın otuz yaşında iken ağırlı- ISTER İNAN Bir kadın okuyucumuz anlattı: «Yolda çora am yırtılmıştı, çok ta fena duruyordu. He- SÖÜÖÜZ ARASINDA | HERGÜN BİR FIKRA | Derece derece Adamın biri her akşam karısını dö- vermiş; kadın da her dayak yeyişinde: — Allah sana ömür versin kocacır muş: ç — Karı, demiş, ben seni ne vakit dövsem, sen «Allah sana ömür ver « sin> diyorsun? Yoksa dayak yemek hoşuna ma gidiyor: Kadın cevab vermiş: — İlkk kocam beni azarlardı; öldü, O öldükten sonTa sana vardım; sen dö- vüyorsun; eğer sen de ölürsen, ben de başka bir kocaya varırsam, her halde üçüncü kocam beni ilk evlen- diğimiz gün öldürecektir. Onun için senin ömrüne dua ediyorum. —: —— * Amerikada telgrafla Buse göndermek Amerikanın telgraf kumpanyaların- dan biri, artık etelgraf buseleri» denilen telgrafların çekilmesini kabul etmemek- tedir. Son günlere kadar Amerikada tebk grafla buse göndermek âdet olmuştu. Böyle telgrafları götüren müvezzi — tel- graf çekenin hesabına gönderileni öpmek mecburiyetinde bulunuyordu. Telgraf kumpanyasının buseyi ilga et- mesinin sebebi, müvezzilerin her - buse için ayrıca Ücret istemeleri olmuştur. Müvezziler otüz beş yaşına kadar olan kadınları öpmek için beş ve daha yuka- rı yaşta bulunanları öpmek için de on dolar ücret istemişlerdir. Bu telgraf buselerinin garabetlerinden birisi de bazı telgrat gönderenlerin ken- di hesablarına öpecek müvezzilerin nasıl adam olacağını tayin etmeleriydi. Kimi- si bunun esmer veya sarışın, kimisi genç ve yahut yaşlı olmasını şart koyarlardı! —— ——— ——— z ğı, boyunun santiminden beş kilo faz- la olur ve adam elli yaşına kadar ya- vaş yavaş zayıflayıp da kı!losu boyunun nisbetinden daha aşağı inerse 0 adamın ömrü uzun olur. ISTER de ne kadar tuhafiye gerçekten yoktu. Gene bir çürük çorab alarak ayağımdakini Güya tashihe kalkışır: — Refikanız bayanı biliyorum, Onun yanındaki mendeburu sordum, — Kızım!! Çam deviren çabuk enayileşir.. afallar. Sinema yıldızları Devirdiği çamla alâkadar ol: tın alık Ne biçim şapkalardan eai Ki SÖŞ Hoşlanırlar Fakat uslanmış olmaz. On adım ötede bir şaheser daha yumurtlar. Yaşlıca bir adamın yanına sokulup, beraberindeki genç kansını işaretle: — Maşallah! Kerimeniz size ne kadar benziyor! der. Demese, sussa olmaz mı? Lâkin © za- man onun, benliğinden ferağat etmesi lü- zımdır. Körün yanında gözden, topalın yanın- da bacağının sağlamlığından bahseder; fakandallı bir surette boşandığı cümlece malüm olan bayanın kocasından haber sorar; genç kızlara: «Çocuğunuz var mı?»; haremağasına: «Evli misiniz?» sua- Tinde bulunur. Çam deviren muzır değil, fakat müz'iç- tir. Sosyal toplantılarda bulunmamasına itina edilir. Lâkin o, bunun da farkına varmaz. — Acaba beni niye çağırmadılar? Diyerek, bir çam da kendi kendine de- Bir adam damdan düştü öldü Küçük Ayasofyada 70 yaşlarında Mehmet evinin damını tamir ederken düşmüş, âğır surette yaralânmıştı. Meh met kaldırıldığı Cerrahpaşa hastane - sinde dün ölmüş, cesedi muayene eden tabibi adil Enver Karan, ölümün kat'i sebeplerini tesbit için Morga kaldırı! - masına karar vermiştir. Holivud'un meşhur kadın şap - kacısına göre, şapka hususunda en uy- sal müşteri Ginger Rogers'tir. Ginger Rogers'in geniş bir yüzü, bü- yük gözleri vardır. Onun için de hangi şapkayı giyse yakışır, Mary Pickford'a gelince, o daha zi- yade sarık biçimi şapkaları tercih eder. Her seferinde 20, 30 şapka birden sa- tın alır. Umumiüyetle, bir şapkayı bir kere giydikten sonra, tanıdıklarına he- diye eder. Gene ayni şapkacı, Jeannette Mac- donald'ın, bütün cihazını hazırlamış -< tir. Jeannette Makdonald, ekseriyetle TA 4 tuvaletinin kumaşından şapkalar yap- ü rüzgârlı i tırarak giyer. Gmeâş keııaî;pbüyükîığ- Dıuı e l y kaları da sever, Kandilli rasat iştasyonunun — verdiği Greta Garbo, erkek şapkasını beğe- malümata göre dün hava açık ve #üzgirli nir. Hep fötr biçimi şapkalar giyer, Ve S NteDİşie güzel gözlerini göstermek İçin daima Te aa e şapkayı arkaya iter, gölgede' en fazla 2T en az da 170 - N AN M A! larak — kaydedil - miştir. varsa hepsine de birer defa uğradım, —.. Rüzgâr saniye - de 9 metre sür'at - men değiştirmek istedim, gözüme ilişen ilk tuhafiyeciye gir- dim, İktısad Vekâletinin halkı çürük çorab almaktan kurtar- mak için çorab fabrikalarını damgalı ve ipek olup olmadığı yazılı çorab yapmaya icbar ettiğini biliyordum. Bunlardan istedim: e / — Yoktur, daha hiçbir fabrika bu çeşid çorab yapmamiş- tır, dediler. İnanmadım. Bir defa karar vermiştim, Beyoğlu caddesin. İSTER İNAN İSTER değiştirdim, fakat eve dönmeden bu yenisi de söküldü.» İktisad Vekâletinin 'damgalı ve yazılı çorab yapmak İçin tesbit ettiği müddet henüz bitmemiştir, fakat mühim bir kıs- mı geçmiştir, bu dinlediğimiz hikâye gösteriyor ki çorab fab: rikaları elân eski şekilde çalışmakta devam etmektedirler. Meydanda damgalı ve yazılı bir tek çorab mevcud olmadığı için biz buna inanıyoruz, fakat ey okuyucu sen: İNANMA: le yıldızdan es - miş, rutubet derecesi de 60 olarak tesbit olunmuştur. Dün öğleden sonra barometre 762 ye