Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SON POSTA Melek ve lpek’te bır sone göreceğimiz filmler -a 'h'ma kendisıni yakmdn dans krali Fred' Astnırle bırhkte bır fılmde gorgçeğız ; Marlene Dietrich, bu sene göreceğimiz Bunların arasında halen İstanbulda çevrilmekte olan iki Türkçe film var v Çıplak Melek filminde. Güzel yıldızın filmde giydiği elbise 7000 dolara malolmuştur. Bundan başka saçlarının par- laklığını artırmak için saçlarına Bu sene Melek ve İpek sinemaları İs- bul halkına hep seçme eserler suna- eaıdaı'dır Amerikanın en muazzam pro- k—“il_srımları Avrupanın da en parlak Eerleri katılarak bir şaheserler serisi Vücude getirilmiştir. Bu parlak programın bir kısmını oku- Cularımıza bildiriyoruz: Melek sineması 1 — Kontes Valevska: Greta Garbo. chal'les Boyer. — Çıplak melek: Marlene Dietrich. — Leylâklar açarken: Jeanette Mac- Onald, Nelson Eddy. $ — Zehir: Charles Boyer. Ts — La dame aux camelias: aylor, Greta Garbo. -— Ateş böceği: Jeanette Macdonald. ? —La Boh&me: Marta Eggert, Jan €bura. Ga — Napoli geceleri: Van Kiepura, ladîis Svarthout. 9 Aşkım senindir: Marta Eggert. 10 — Sevda yarışı: Annabella. l1 — Gönül yolu: Clark Gable, Joan Tawford. B — Saratoga: Joan Harlow, Clark able, Robert 1 — Güneşe doğru: İstanbulda çevril- Mekte olan yerli film. 2 — Maceralar kralı Bufalo Bill: Gary 100 dolarlık altın tozu serpmiştir. Cooper, Jean Arthur, Türkçe sözlü. 3 — Asi generalin son emri: Gary Coo- per, Madlen Carroll. Türkçe sözlü. 4 — Laurel ve Hardy ve ikizleri, Türk- çe sözlü. 5 — Kaplanlı kız: Dorothy Lâamour. Türkçe sözlü. 6 — Hind mezarı: Türkçe süçlü. 7 — Mihracenin gözdesi: Türkçe sözlü, 8 — Kartaçe muharebeleri: —Türkçe sözlü tarihi film, 9 — İstanbul senfonisi: Türkçe yerli film. 10 — Kan davası: Silvia Sidney. Renk- li film, l1 — Cezair batakhaneleri. 12 — Gönüllü taburu: Marie Bell, Charles Vanel. 13 — Kara korsan: Frederic- Marsch, Franciska Gaal, l4 — Londra postasi, 15 — Esirler gemisi. Görüldüğü veçhile İpek sineması; ha- len İstanbulda hazırlanmakta olan iki büyük türkçe filmi gösterecektir. Bunlardan maada, gösterecek - olduğu filmlerin bir çoğunu'türkçeye duble et- tirmiştir. Bu itibarla pek mühim bir milif ihti- yacı karşılıyan «İpek» sinemasının bu meşkür faaliyetini «Son Posta» takdir eder, müteşebbislerini tebrik eder. Hollyvood'un en sevimli yıldızı k *R K Os Radio film Umpanyasının yeni tliyan genç ve gü- leı Yyıldızlarından bi- olan — Dorothy ı%m'e sinema haya- B_â yeni atılmıştır. duhassa hafif kome- ilerde fevkalâde ğ““?affak olmaktadır. ’llli:â:ç aylık figüran- ; sonra derhal hlmlerde büyük rol- almağa başlamış- Dorothy Moore, sİ» klz *maya intisabından kü olduğundan stüd- Sük bir tiyatroda rkı söylemekte idi. h rothy neş'eli ve hwîrdameşreb bir 2 olduğundan stüd- î:îe kendisini her- sevdirmiştir. diu"dan dolayı ken«< y Sine çen sevimli hı:fhh ismi takılmış. hbol'othy Moore ge- hlerde bitirdiği şar- d ı b ir filmd k Vi J Â AĞi T Dü İK e e ll li zi lli Dorothy Moore son filmlerinden birinde İfak olmuş ve gayet iyi dansetmiştir. Deveran eden rivayetlere inanılacak ha A Ş ık a8 I “Oğlunu tramvay altına atan baba ben miyim? , Dünkü gazetelerde: «Evlâdını tramvay altına atan ihtiyar sarhoş!» serlevhasını görünce hemen herkes ayni müthiş ür - pertiyi duymuştur. Fakat zabıtanın gazetelere verdiği ra- porlarda, «Evlâdını tramvay altına atan ihtiyar bir sarhoş» olarak gösterilen a - dam, müddeiumumilik tarafından ser - best bırakılmıştır. - Adaletin; bu kadar müthiş bir şüphe hamulesi altında huzuruna getirilen bir maznuna serbestisini kolay kolay bağışla mıyacağı muhakkaktır. Binaenaleyh, ev- ladını tramvay altına attığı söylenilen «sarhoş ihtiyar» ın, feci bir iftiraya uğ - ;yamış ve bu iftira yüzünden polisçe ya- kalanmış masum bir baba olduğuna inan- mak mecburiyetindeyiz,. L İddialara bakarsanız, Kumkapıda Hi - sardibi sokağında, 15 numaralı evde Ma- raşlı Mehmet Nuri adında bir adam o - -turmaktadır. Bu adam, 50 yaşlarında bir alkoliktir. Evvelki gece muhtelif yerier- de epeyce içtikten, ve hayli sarhöş olduk- tan sonra, beş yaşındaki oğlu Ali Mu - hiddini, Çarşıkapıda, sür'atle geçen bir Jİramvayın altına fırlatmış. Maksadı, za- vallı yavrucağızı öldürmekmiş. Fakat rayların üzerine yuvarlanan çocuk, vat- manın dikkati ve gayreti sayesinde ezil- mekten kurtulmuş! Baporüu okuduktan sonra atladığım bir 20mobil, beni Kumkapıya götürüyor. Kumkapıda bir «Hisardibi» sokağı var. Bu sokağın 15 numaralı evinde, hakika- Bay Mehmet Nurinin zevcesi Bayan Seher ten Maraşlı Mehmet Nuri oturuyor. Fa- kat müddeiumumiliğin tahkikattan son- ra kendisini serbest - bırakmasından da kat'iyetle anlaşıldığı gibi, Maraşlı 'Meh- met Nuri, ne alkoliktir, ne de evlâdını tramvay altına fırlatmiştır. Beni: görüp gazeteci olduğumu öğrenince, isli gözle- rinde bir sevinç ışığı parladı: — Sizi, dedi, Allah gönderdi bu - raya!.. Ben de dert dökmek isteğile kıv- ranıyorum, Fakat yediğim dayaklardan kadar gelemedim. Sokağa çıkar çıkmaz ilk işim gazetecileri aramak- olacaktı. — Kimden dayak yediniz? — Bilmiyorum!.. ğ Mehmet Nurinin sözleri, ve bu cevabi, mahiyetini öğrenmek istediğim hâdise - büsbütün çoğaltıyor.. Kolundaki, deki taze çürüklerden, 've bitkim halin « taktâ her. kımıldandıkça, bBir yeri kıril- Mış gibi inliyor. Bulunduğumuz odada orta yaşlı bir ka- dınla iki ufak yavru var. Mehmet Nuri bana evvelâ onları tanıtıyor. — Ailem Seher... Eızım Nuran... Bu da ıoglun:ı Ali ,Muhiddin... Acı acı gülüyor: — Tramvay altına attıgımı söyledik - leri yavrum! Sonra üzerindeki hırkanın cebinden, katlanmış,"*âdeta erimiş, ve çok eskımış bir gazete parçası çıkarıyor: , — Bakın şuna... t Açıp önüme yaydığı gazete, üç sene evvelki bir,«eZaman» nüshası Mehmet Nu rinin parmağile gösterdiği yazmın ser - levhasını okuyorum: «Dün, 11 yaşında bir yavru, tramvay tekerlekleri altında parçalanarak -can werdi!» Mehmet Nuri, parmağını bu serlevha üzerinden çekmeden ilâve ediyor; — Bu da en büyük çocuğumdu... Üç se- ne evvel bir sabah evden çıktı... Ertesi gün onun ne olduğunu bu satırlardan öğ- rendim! Ben o tarihte elbise ticaretile meşgul- düm. Uzunçarşının başındaki İğneci ha « nında koskoca. bir mağaza ışletıyordum (Devamı,8 inci sayfada) belimi doğrultamadığım için, ayağınıza- nin merakımı tahrik eden meçhullerini yüzün-' dön yalan söylemediği belli. Uzandığı ya-! Sayfa 7 Amerıkan haydutları arasında bir gazeteci Gangsterlerin nasıl yaşadıklarını Pariste çıkan ve dünyanın en yüksek sa- tışlarından birine malik olan Paris - Sölr gazetesi, meşhur Amerikalı gazeteci Curt Riess'in «Ben bir Racketeer'im» İsmi altın - da hazırladığı bir röportaj serisini neşre baş- lamıştır. Racketeer'ler, bazı filmlerde ma - ceralarını seyrettiğim izkorkunç ve vahşi A- maerikan haydutlarıdır. Bir nevi gangster - dirler. Curt Riess, arkadaş olduğu bir haydut va- sıtasile bunların arasına girmiş, nasıl yaşa- diklarını, cinayet projelerini nasıl hazırla - dıklarını, ve nasıl çalıştıklarını ve âkıbetle- rini tesblt etmiştir. Bu heyecanlı olduğu kadar ibretle okun- maya değer ilk yazısını okuyucularımıza ve- riyoruz. Diğerlerini de peyderpey neşrede - ceğiz. Yanımda oturan ve sigaramı yakmak için bana bir kibrit uzatan adamın bir katil olduğunu biliyordum. Hem de sabıkalı bir katil. Buna hiç şüphe yok. Frank Burman orta boöylu, zayıf ve a- sabi mizaçlı bir adamdı. Omuzları geniş- ti. Başının vaziyeti ve hareketleri, insa- na sinema filmlerindeki kahramanları hatırlatıyordu. Yüzü bir çok çizgilerle kaplanmıştı. Burnu fazlaca kısa ve biraz eğri idi. A- çık alnı yüksek bir zekâ sahibi olduğu- nu gösteriyordu. Kül rengindeki gözle- rinin bakışı sakin, fakat sabitti. Ağzı kü- çüktü. İşte Frank Bürmarin üzerimde bı - raktığı ilk tesir bu oldu: Genç ve sakin fakat dikkatle bakıldığı vakit yorgunluk, kin ve sertlik ifade eden hatlarla kaplı bir yüz. 3 Frank Burman bir katildir. Bu odada bulunan herkes bunu biliyor. Hem yal- nız onlar değil, bunu Amerikanın bütün polisleri bilirler. j İçtima . Biz, modern, şık, fakat fazla tantazıye kaçmıyan: bir odada-bulunuyoruz. Ortada bir yuvarlak masa, etrafında rahat: kol- tuklar var. Pencerenin yanında. üzerin- de müteaddit telefon âhizeleri bulunan bir yazı masası duruyor.. Odamız, Nev - yorkun 5 inci caddesinde muazzam bir bi- nanın 20 inci katındadır, Kapının önün- vukatlarından birinin ismi ; 3ıı.ılıdır Kenneth, I. Morris. - , ' Evet, Morris de onlarda.ndır Ve !:ıe - nim burada bulunduğum bir kaç dakika zarfında, bu büyük avukatın hiç te na- müskâr bir rol oynamadığını gördüm. Siğata dumanlarile yarı karanlık bir halde buluünan odadakileri size birer - bi- rer takdim edeyim. Bu satırları yazdığım esnada,- o odada tanıdığım' şahsiyetleri -birer birer hatırlıyorum, - En şayanı dikkat adam içtimaa riyaset eden Tom. Me. ' Guinesstir.' Elli yaşların- . da, iriyarı ve beyaz saçlı bir adam. Dur - madan sigara içiyor, ve görünüş itibarile bir hâayduttan ' çok. fazla bir fabrıkatoru_ hatırlatıyor. .Jack O'Brien, çok. uzun boylu ve çök zayıf bir adam. Onun yanında oturan -Harry Fordham oturuyor. İhtiyar, saçları dökülmüş bir"adam. Dudaklarından dai- mi bir tebessüm eksik olmuyor. Her an 'gülmeğe âmade. Joseph Kelly, orta yaşlarda ufak tefek bir adam. Kenneth I. Mörris, avukat olduğunu bil- diğimiz bu adam, lâcivert elbise giyin- mişti. Yüzündeki hatlardan asla karak - teri seçilemiyor. Seyrek ve yarı yarıya .-beyazlaşmış saçlarını muntazam bir şe- kilde arkaya taramış. Söz dinlerken kale- mile oynuyor. İ“ Eddıe Dıckeraoıı ve 1 İr; : AAf W yi deki tabelâda Nevyorkun en. tanınmış a-| anlatan çok şayanı dıkkat roporta J D ü KEz ei BK Amerikalı haydutla rdan bir kaçı sanın gece vakti karşılaşmayı asla iste- miyeceği iki tip. Yaşları yirmi ile otuz arasında. Franck- Burmanın biri sağ, ö- bürü sol tarafında oturuyorlar. Bunlardan başka odada insana bir pat. ron hissini veren George Sterling, harici hüviyeti sivil polis olan Öwen Mc. Dewitt ve çok genç, çok yakışıklı, sarışın bir genç olan Lawrence bulunuyorlardı. Mecmuan on bir kişi olan bu adamla- rın hepsinin başka başka vazileleri var. Aralarında fabrikatör, gelir sahibi, hü - kümet memuru, avukat, polis ve katil - ler mevcut. Fakat bunların haricinde hepsi bir araya geldikleri zaman, Ame- rikalıların Racketeer dedikleri bir hay- dud çetesini teşkil ediyorlar. Evet, işte ben bunların bir içtimamda hazır bu - lunuyorum. İşler müzakere ediliyor Hepsi masanın etrafına yerleşmişler. Önlerinde kâğıtlar ve dosyalar var. Va- ziyetleri ciddi iş adamlarını hatırlatıyor. Yavaş bir sesle konuşuyorlar. Reisi olan Me, Guiness şöyle diyordu: — Bu iş böyle yürümez.» Sonra başını Sterlinge çevirdi. Ona fe- na bir nazarla baktı: — BSizin büronuz çalışmıyor. Orada hiç bir şey yapmıyorsuntız.» Sterling asabi bir sesle önündeki dow yayı karıştırarak cevap verdi: «— Biz her şeyi tetkik ediyoruz. Şim:- diye kadar yüzlerce proje hazırladık.1 Reis sözünü kesti: «— Bize yalnız fikir lâzım değil, Ni - çin yeni şeyler bulmuyorsunuz? Hal - buki bize yeni ve fevkalâde işler lâzım Allah bilir, sizin proje büronuza çok ge niş nisbette para veriyoruz. Sizin hiç bir işe yaramıyan projeleriniz, bize çok pas halıya maloluyor. Haydi bakalım, yeni bir şeyleriniz varsa söyleyiniz!» Ben burada niçin bulunuyorum? Beni buraya gazetecilik tecessüsüm mü sev- ketti? Evet. Fakat başka sebepler de var. Her şeyin başında Bob meselesi geliyor. Eğer Bob bir gece Hudson nehrine atıl- miş olmasaydı, ben bu ÂAmerikan hay - dudlarının faaliyetile alâkadar olmağa bu kadar erken.hbaşlamazdım, Me. Dewitt - polis Mafiyesi - ayağa kalktı ve bir kısa nutuk'irad etti. Dewitt tanınmiş'bir âyan — âzasından bahsetti. 'Bilhassa servetinin üzerinde ısrarla durdu. Şikagodaki —ailesinden bahsetti. Küçük Jim ve 22 yaşında olan kıziı Dorothy'i anlattı. Nickerson ve Phiney gözlerini Dewıtt- den ayırmıyorlardı. İlk defa olarak bir işle alâkadar görünüyorlardı. İşte, bir çinayet hazırlanıyordu. 1926 senesinde Nevyorkta Şüphesiz benim böyle bir yere nasıl sokulabildiğimi merak edeceksiniz. Bu 'çoök basit bir şekilde oldu. Frank Bur- man her şeyi temin etti. Onunla on beş | gün evvel tanıştık. Daha doğrusu kar - şılaştık. Çünkü yekdiğerimizi on sene evvel tanımıştık. 1926 senesinde Nev - yorkun 52 nci sokakta bulunan bir ka- barede bulunuyorduk. Saat sabahin üç raddelerinde idi. Ve barda ancak, üç, dört müşteri kalmıştı. Ben viski içiyor- dum. O sırada aynadan cebinden bit tabanca çıkaran ve ilerliyen bir adamın aksini gördüm. Hemen kendimi yere bir: masanın altına attım. O sırada kur- şunlar uçuşmağa başladı. ÂAyni anda ya- nıma. bir adam geldi. O da tabancasını çıkardı ve ateş etmeğe başladı. Birden salonu bir süküt kapladı. Bu ,|bir. ölüm süküneti idi.. Yanımdaki adam (Devama 8 inci sayfada) — —— -