15 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K U *A B B”t A * KI DN ”A öu B7 AYA K - L K yit » D t gi 5 Ğ î._l lu4 Mi ç " 7 4 den Ahmet Ortak şoför kazasını yapan tevkif edildi Evvelki akşam Ortaköyde Galata - saray lisesinin önünde bir kamyon ka- zası olmuş ve kaza Huriye isminde bir « kadinın ölümü, Şahende ismindeki ar- kadaşının da yaralanmasile neticelen- mişti. Dün, müddeiumumi muavinlerin - Remzi ile, Sultanahmet 2 'nci sulh ceza hâkimi Salâhattin ka- za mahallinde bir keşif yapmışlardır. Bu keşif neticesinde kamyonun ta-| kib ettiği Eminönü - Bebek tramvayı- ş n arkasında çok fazla bir sür'atle git- tıgı ve tramvay arabasına çarpmamak sefer de kadınlar karşıma çıktı, demiş- tir. Alemdarda Mebrukeyi yaralıyanlar mahkemede Alemdarda metresi mebrukeyi ya- ralıyan Yunus isminde biriyle, suç or- takları Musa ve Ahmet dün adiiyeye verilmişlerdir. İlk tahkikatla meşgul olan müdde- iumumi muavinlerinden Orhan Küönhi, suçluları Sultanahmet 3 üncü sülh ce- za mahkemesine göndermiştir, Hâdise şudur: Yunus bir müddet için direksiyonu sola kırması yüzün -| beraber yaşadığı metresiyle geçenler - den kazaya sebebiyet verdiği tahak - lue bir kavgayı müteakıp ayrılmış, fa- kuk etmiştir. Kamyonun — büyük bir #kat sonra böyle yaptığına müteessir »o- sür'atle gittiğine ikinci bir delil, caıp-—*lcımk barışmıya karar vermiştir. Bu tığı bir elektrik direfinin tamamen e- zilmiş ve eğrilmiş olmasıdır. Suçlu şoför dün adliyeye götürül - müş Ve Sultanahmet 2 nci sulh ceza hâkiminin huzuruna çıkarılmıştır. Şo- för Hayrinin yapılan sorgusu netice - sinde tevkifine karar verilmiştir. Hayri, hâdisede bir kabahati olma- dığını, direksiyonu sola kırmak mec - buriyetinde olduğunu — söylemektedir. Şoför ifadesinde: — Direksiyonu kırmasaydım, bu se- fer de başka bir kaza vukua , gelecek, tramvaya asılan çocukları ezecektim.. Ben vazifemi yaptım, ne yapalım kı bu şekilde — yaralamıştır. maksatla evvelki akşam arkadaşı Mu- se ile beraber kadının yanına sığındığı ağabeysinin Alemdardaki evine gide - ıek, barışmak teklifinde bulunmuş - tur. ÂAncak teklifi kabul edilmeyince, aralarında kavga başlamış ve Yunus bıçağını çekerek genç kadını ağırca bir Bundan sonra, yakalanacağını anlıyan suçlu kaçarak manav Âhmedin dükkânında saklan - mıştır. * Sultanahmet 3 üncü sulh ceza ha - kimi Kâmil, her üç suçlunun da sor - guüsu neticesinde tevkiflerine lüzum görmüştür. ltalya kararları tanimıyor »(Baştarafı 1 nci sayfada) gemisini torpillemek üzere olan bir de- nizaltı gemisini yakalayıp zaptettiğini bildiriyordu. Londra menşeli telgrafta ise İngiliz a- mirallık dairesinin bu haber karşısında ademi malümat beyan ettiği bildiriliyor- du. Telgraflar şunlardır: Belgrad 14 (A.A.) — Selânikten Po- litica gazetesine gelen bir habere gore bir İngiliz harb gemisi, bir denizaltı Gö- los açıklarında bir Sovyet petrol gemisi- ni torpillemek üzere iken bu denizaltıyı — yakalayıp zaptetmiştir. Denizaltının İn - giliz harb gemisinin toplarının tehdidi al- tında stop etmiş ve bütün mürettebatı - nın esir edilmiş olduğu rıvayet edil - mektedir. Politica gazetesi muhabın bu denizal- tının tabiiyeti hakkında hiç bir şey söy- - lememektedir. İngiliz Amirallık dairesi ne dıyor" Londra 14 (A.A.) — Amirallık dairesi bir İngiliz harb gemisinin Golos açıkla - rında bir Sovyet petrol gemisini torpil- | Jlemek üzere bulunan bir denizaltıyı ya - < kalamış olduğuna dair bir Yugoslav ga -< zetesinde intişar etmiş olan haberden E -— ademi malümat Beyan etmektedir. » Buna benzer bir haber bu sabah, Lon- drada şayi olmuştur. Bu haberde bu harb. gemisinin Malaya zırhlısı: olduğu ilâve edilmekte idi. Halbuki bu zırhlı, Mon - drosta demirlemiş ve amirallık dairesine |— yalnız oraya vüsülünü iş'ar ederek hiç bir hâdiseden bahsetmemiştir. ' Malaia gemisi Londra 14 (A.A.) — «Malaja» İn- giliz zırhlısı, Selânikten Mondros'a git- — Meküzere emir almıştır. Bu vaziyet üzerine gece derha! te- . lefonla Belgradı aradık ve ilk haberi| veren Politika gazetesile görüştük. Fo- gtıka gazetesinden bize şunlar suylen- i: «— Biz bu haberi, telgrafta gordu - günüz gibi, Selânıkten aldık. Mevsu < kiyetine kailiz. Fakat ayni zamanda si- zin gibi biz de şimdi Londradan Ami - — Tallığın bu hâdise hakkında ademi mâa- - lümat beyan eden telgrafıinı- aldık. Biz baberin gizli tutulmak istendiğini zan- nediyoruz. Maamafih hâdiseyi teyid e- - decek yeni bir haber de almış değiliz.» İtalyanların tehdidi Roma, 14 (Hususi) — İtalyan gaze- - telerinde Sovyet Rusya aleyhine çok şiddetli yazılar intişar etmektedir. Bun ların arasında Virginio Gayda, Giorna- le d'İtalia gazetesinde yazdığı bır ya - © zıda şu şavanı dikkat mutaleatla lıu - etmiştir. «Vakti gelince, Moskova ile ara - mızdaki hesabı, hiç bir harici müdaha- leye lüzüm hissetmeden doğrudan doğ- ruya göreceğiz.» Aulaşma imzalandı Londra 14 (Hususi) — Akdeniz koön - feransının son toplantısı bugün Nyon - da yapılmış ve korsanlığın önüne geçmek üzere cumartesi günü aktedilen anlaş - ma, bütün mümessiller tarafından im - zalanmıştır. Anlaşma derhal tatbik edilecektir. Konferans reisi Delbos, Nyonda yal - nız denizaltı gemilerinin tarruzu mese - lesinin halledildiğini ihtar etmiş ve di -| ğer mümaşil meselelerin yakında Cenev- rede goruşuleceğmı söylemiştir. Delbos, imza edilir edilmez mer'iyete girecek olan bu muahedenin ehemmi - yeti, Akdeniz milletleri menfaatleri çer- çevesini aştığını, zira; büyük beynelmilel deniz yollarınım emniyetini temin - eyle- diğini ilâve etmiştir. ' Delbos, Balkan antantının teklifi üze - rine Fransa ile İngilterenin İtalyayı da Akdenizdeki anlaşmaya iştirake . davet ettiğini kaydetmiştir. M |? ' Litvinofun sözleri Litvinof, Fransa ve İrigilterenin - bufün Akdenizin kontrölünü deruhde etmiş ol- malarından dolayı memnüniyet - beyan Peylemiş ve hiç bir beynelmilel mukave - lenin Sovyet Rusyayı lüzüum gördüğü *takdirde diğer bütün denizlerde olduğu gibi Akdenizde de bizzat kendi deniz kuvvetlerini bulundurmak hakkını ihlâl edemiyeceğini ehemmiyetle kaydetmiş- tir. Litvinof bundan maâda muhariplik haklarımnın tanınması hakkında hiç | bir kayıt bulunmadığını da muşahede et - miştir. Litvinof, Akdenizde korsanhk nihayet bulmadığı takdirde, ileride başka ted - birler düşünmek lâzım geldiğini ilâve et tikten sonra İspanyol; cumhuriyetine ait ticaret gemilerine hiç bir himaye bahşe- dilmemiş olmasına teessüf eylemiştir. Balkan antantı namına- Balkan antantı namına - söz söyliyen Puriç, Nyon anlaşmasını umumi sulhu, tarsin edecek bir âmil olarak selâmla - maıştır. İngiliz filosu Londra 14 (Hususi) — Bahriye neza- retinden bildirildiğine göre: Cairo ha- fif kruvazörü 'ile bir filo klavuzundan ve sekiz torpido muhribinden nürek- kep olan sekizinci muhrip filosu kor - sanlığa karşı karakol vazifesini ifaya | liştirak etmek üzere Akdenize hareket HÂDİSELER KARŞISINDA Alaturka bu ise.. Bir arkadaşım koluma girdi: — Nereye? — Hiç şöyle dolaşıyordum.. — Vaktin var mı? — Var, — Seninle bir yerde biraz otursak. Razı oldum: — Peki oturalım, Beni bir bahçeye götürdü. Yanyana sı- ralanmış masalardan birine oturduk. Karşımızda salaş bir kerevet vardı. Ar- kadaşım elini salaş kerevete doğru uzattı: — Sahneye bak! Salaş kerevete baktım. Üç kadın yan- yana oturmuşlardı. Biri zayıfın zayıfı idi, ikinci ferah ferah yüz yirmi kilo gelirdi. Üçüncüsü yetmiş yaşında idi. Zayı - fın zayıfı çok meşguldü: Evvelâ sağ eli- nin başparmağının tırnağile, sol elinin tırnaklarını, sonra da sol elinin başpar- mağının tırnağile sağ elininkilerini te- mizledi. Temizlenen tırnaklarını ışığa tuttu, sırıttı. Yüz yirmi kiloluk çorablarını çekti. Ayakkablarından birini çıkardı. Altına elile dokundu. Sonra tekrar giydi. Başı- nı kaşıdı. Burnunu sildi. Yetmiş yaşında- ki bir aynaya baktı. Bir cımbızla yüzün- den birkaç tüy kopardı. Tekrar aynaya baktı. Burnunu büktü. Kemancı erkekti, Boyunbağını çözdü. Yakalığını çıkardı. Omuzuna bir yazma mendil attı. Utcu da erkekti. Otururken pantalonunun paçalarını yukarı çekti. Altından uzun donu gözüktü. Kemençe- ci erkek kemençeyi eline almadan avu- cuna tükürdü. Tükürüklü avucunu öbür avucuna sürdü: Kemençeyi tuttu. Defli erkek hanende, güya şaka olsun diye, yüz yirmi kiloluk kadının başına defi giydirdi. Yüz yirmi kiloluk kırıttı, sıs- kanın sıskası bir cimdik attı. Yetmiş ya- şındaki buruşuk yüzünü bir kat daha Bu- ruşturdu. Defe vuruldu. Mızrablar oyna- dı, yaylar çekildi. Kadınlarin hepsi ayrı ayrı makamlardan okümaya başladılar; arkadaşıma sordum: — Bu ne bu? — Alaturka müsiki! Bağırdım: ' — Garson! Garson geldi: — Emredin bayım. — Rakı getir! -— Ne kadar getireyim? — Ne kadar çok getirebilirsen ö ka- dar çok getir! Arkadaşıma döndüm: — Alaturka musiki bu ise, dedim, ayık kafayla ne seyredilir, ne de dınlemlır" Tevekkeli alaturka, içkili gazinolardan ayrılamaz demiyorlar. İsmet Hulüsi bu denizdeki İngiliz mühriplerin mik- tarı kırka baliğ olacaktır. . Fransız filosu Brest, 14 (A.A,) — Audacieux, Fah tasgue, Terrible muhripleri ile Cyclo - ne, Mistral, Sirroccu, Tyhon, aleyon ve Toörnade Fransız törpidoları bu sabah Akdenıze hareket etmişlerdir. Londra 14 (Hususi) — Akdeniz an- laşmasının, metnini | »tebellüğ: - ettikten sonra dünden beri Berlin ile daimi su- rette temas halinde bulunan Röma hü- kümeti, bu akşam, yapılan “anlaşma hakkında cevabını bildirmiştir. İtalya, cevabında Nyonda - verilen kararları kabul etmıyecegmı bildir - mekte ve umumi kontrol işinde kendi mevkiile mütenasip bir Vazife ayrıl - mamış olduğuna işaret etmektedir. Bundan başka; Akdenizde . hayati menfaatleri olduğunu iddia eden İtal- îra umumi kontrol işinden Fransa ve ngiltere ile müsavi haklar istediğini be yan etmıştır İtalyan cevabındnn anlaşıldığına göre, Roma hükümeti Adriyatik deni- zinin kontrolunden imtina - etmekte - dir. İngiliz ve Fnınsıılaı- nasıl çalışacnklar hafilde beyan olunduğuna göre Akde- nizdeki kontrol işi hakkında nasıl teşriki mesai edeceklerine dair İngiltere ve Fransa anlaşmışlardır. Bu hususta mintakalar tahsis edilme- miştir. Öyle ki icabında bir İngiliz ge - misine tecavüz Fransız mıntakasında da vuku bulsa taarruza uğrıyan ticaret ge- misinin yardımına gidebilecektir. Yalnız, bahriyeliler arasında değil, Fransız . İn- zi.liz hava kuwetlen msında da sıkı bır Eylül 15 — —i Hadın gözile Avrupa Paristen ilk intıbalar Yazanı Paristen Paristeyim... İlk dakikalarda kalaba- lığı, geliş gidişi, otomobil ve otobüslerile insanı şaşırtan bu muazzam şehir, yavaş | yavaş bir kuzu gibi size yaklaşıyor, o si- Ze ve siz ona alışıyorsunuz, Bir defa o- nunla dost oldunuz mu artık korkmayı- nız, üstünüze hücum ediyormuş gibi u- zaktan hızla gelen öotümobil çivili yolun başında birdenbire durup size yol vere- cek.. Şehrin yedi kat derinliğinde bir arı kovanı gibi vızıldayan metropoliten, e- lektrikli ökile size eşuradan gitme; bu- radan git!» diyecek ve ilk günleri size karmakarışık gibi görünen her şey, ya- vaş yavaş tabil şekline girerek düzelecek ve kolaylaşacak. Büyük şehirde, kalabalık şehirde ya- şamak bizim İstanbulda yaşadığımız gi- bi basit değil... Maamafih, böyle iken ben, çok defa Galatasarayda bir kaldı- rimdan ötekisine geçmek için çektiğim e w sa güçlüğü orada Etoile meydanını geçer- |ken çekmedim dersem' mübalâğa ettiği- me zahib olmayın. Çivili yollar Parisin geliş gidişini otomatik bir şekilde tan- zim etmiş ve o yollardan geçtikçe, yaya- ların ezilme tehlikesi yok. Yalnız Pariste, bizim İstanbulda yap- tığımız gibi, sokaklarda sallana sallana dölaşmak ve gezinmek isterseniz buna imkân bulaâamazsınız; çünkü herkesin a- celesi var, herkesin gideceği yere bir an evvel erişmesi lâzım, Bir gün sergiden çıkmış, Cenctorde mey danında, inşaat dolayısile önü kapalı 0- 'lan Metro istasyonunu ararken, bir sa- niye etrafıma bakacak oldum, arkamdan bisikletile gelen bir bulvasr çoquğp). .gü—- lerek seslendi: _ :— Köyde mi dolaşıy&famur madım! Zi Bir de baktım ki, göz kapayıp açaeak kadar az bir zaman içinde dört tarafım otomobil ve otobuslerle çevrelenmiş... İçimden, © dakikada benim acemiliğime küfredenlere hak verdîm ve hemen kal- dırımın üzerine koştum. Parisin yüz binlerce otomobil ve oto- büslerinin her saniye nasıl olup ta bir- birlerine çarpmadıklarına hayret etme- mek elimden gelmiyor. Bir gün bir oto- mobilim olursa ve bunu kendim kulla- nırsam, herhalde Paris bülvarlarına doğ- ru gidecek cesaretı kendimde bulamıya— cağıma eminim. Maamafih, Pariste, otomobıl kullanan yüzl_erce kadına rastlamadım sanmayın... Hem de mâalesef en acele eden ve yol Londra 14 (A.A.) — Salâhiyettar me- | Nizamlarına en az uymak istiyen de on-| lardı, Tanıdığım bir Fransız madamı beni bir gün otomobilile Versaya 'götürecek oldu. Yolda bir iki defa korkudan kalbim yerinden oynadı. Şimşek gibi - koşuyor ve önündeki hiçbir maniayı affedemiye- rek bir düzüye ileri atılmak istiyordu. Kocası yavaşça kulağıma fısıldadı: — Karımda da bütün otomobil kulla- nan Fransız kadınları gibi, yol nizamla- riha ıtaat etmek | ıstemıyen serieg bir ruh Paris ilk dakikalarda kalabalığı ve başdöndürücü sür'ati ile insanı sersemletiyor. Fakat çok geçmeden o size ve siz ona alışıyorsunuz Muazzez Tahsin Berkand . ' bir manzara muru onu da ötekileri gibi yerine mıhla- makta tereddüd etmiyor. Maamafih, yollar da insana koşmak hevesi vermiyor değil! Avuç içi gibi dümdüz ve: gözün görebildiği kadar u- zun, nihayetsiz... Mide ve barsaklar bir- birinin içine girmeden, hattâ omuzlar bile sallanmadan, iki tarafı yemyeşil yollardan, kayıyor gibi gitmek az zevkli bir şey mi? Yalnız şehir haricindeki yollar değil, Parisin hemen bütün sokakları asfalt dö- şeli ve geniş... Hele iki tarafı ağaçlıklı caddeler o kadar güzel ki insana bir park- ta dolaşıyorum hissini veriyor. Bu da şimdiye kadar İstanbulumuzun hasret kaldığı bir hususiyet... Taksimi Harbiye- ye bağlayan yolun ortasındaki ağaçlar- dan başka, birkaç sene evvelsine kadar şehrin sokaklarında 'ağaca benziyen bir şeye rastlanmıyordu, son yıllar İstanbul tarafında yeni açılan bulvarlarda büyük eksiklik, çok şükür, göz önünde. tutul- maktadır, fakat bu kadarı kâfi mi? Bütün büyük garb şehitlerinde oldu- Bu gibi Parisin bir güzelliği daha geniş meydanları ve havuzları... Beyaz mer- merler arasından fışkırarak yükselen bu sulat etrafa çok başka-bir güzellik ve zenginlik veriyor, Louvre müzesinden çıkınca Tuileries bahçesinin, tâ büyük takızafere kadar u- zanan havuzları, yalnız gece ışıklar al- tında değil, gunquzun bile gozlerı kuv- vetle kendisine çekıyor Bu sular, yer yer, şehrin muhtelif meydanlarında, en gı..iıel bir süsten daha gunel bir ıhtışam- la yukseliyorlar . ESELLE, 1 Bizim 'şehir mutehassısımn İstanbulıı suslerken böyle geniş meydahları, bah- çeleri ve havuzları unutmamasını cani yürekten-diliyorum ve bunlârın İstanbu- lumuzun- güzelliğine katacakları güzelli- ği tasavvur ederek şimdiden - seviniyö- rüum. Acaba bir ,gün İstanbulü da, bütün garb şehirleri gibi asfalt, temiz caddele- ri, iki taraflı ağaçlarla bezenmiş bulvar- ları, yeşil parkları ve billür sular serpefi havuzlarile görmek bize nasib olacak mi dersiniz? ; - Parise ilk defa giden yabancılar, günleri, geniş caddelerden akan insan seline bakarak biraz şaşırıyor ve biraz dâ yoruluyorlar. Hattâ «ben bu gürültüy€ ve didişmeye tahammül edemem!» diye“ rek bir parça ümidsizliğe bile kapılıyor” lar; fakat bu, dediğim gibi, ilk gunîerm acemiliğinin getirdiği muvakkat bir sef” semliktir, Bir hafta geçmeden Parisin çok sevimli ruhu-bu yabancıların ruhile kaynaşıyor ve ondan sonrası kolaydır artık. İnsanı şaşırtan bir şey de, büyük sıfa- tile anlatılamıyacak kadar cesim mağâ” zalar. Fakat bu mevzu kadın okuyucula> rımı yakından alâkadar ettiği ıçın ma- ğazalardan uzun uzadıya balıst'.'tîlîleğı başka bir güne bırakıyorum.

Bu sayıdan diğer sayfalar: