SON POSTA i—Sayta 7 için bir tetkik seyahati - — (Boştarafı 1 inci sayfada) # Politikadan bir şey anlamadığım için © sahaya doğru adım atmaktan korkuyo- fum. Söylemesi kolay; fakat şimdiye ka« gazetecilik yapmamış, bu mesleğin liğini ve tekniğini kavramamış ve Bazetecilikle alâkası yalnız yazdığı ro - Man ve hikâyeleri matbaaya götürmek- Yen ibaret kalmış olan bir insan buna ne- Teden ve nasıl başlar? ? Yola çıkmadan bir kaç gün evvel, bir« Benbire içime bir şüphe düştü: » e- Acaba elimde belli başlı bir tav « #iye mektubu olmadan Pariste çalaca - kapıları açtırmak kabil olacak mı? Bu şüpheden kurtulmak için, Tepeba « Wnda <Fransız cemiyeti hayriyesi> nde İnösyö Valeriyi aradım. Havas ajansı Türkiye mümessili olan Zat beni çok büyük bir nezaketle kar- Giladı ve Fransada ccnebi gazetecilerini Kkabul ederek onlara azam! kolaylık gös- ük maksadile tesis edilmiş olan bir Miyete beni takdim edeceğini söyledi. iSeşekkür ettim. — Bir Türk gazetecisine küçük bir hiz- €tmel pek memnunum. » M Şimdiye kadar size başka müra - t oldu mu? N — Türk kadın gazeteel olarak ilk de- SİZi görüyorum. ğ Ettesi gün Mösyö Valeri Pariste <ce- Bebi gazetecilerini kabul» cemiyetine hi- Ha yazdığı mektubu tâ sdresime ka - Böndermek lütfunda bulundu. 'Ğı kadar işime yarıyacağını bilmedi- .Ş için İstanbulda iken bu mektubu çok b ememiştim Yfakat Sonradan A- .::4 Havas'a müracaat etmekle çok isa- etmliş ölduğumu bir çok kereler iti- Haf etmekten kendimi alamadım. Kendimde birdenbire bir gazeteci T- koşfettiğimi söylemiştim. İşte —daha Yapura ayak basar basmaz yazılmağa de- Bü bir vak'a görmek ümidile etrafıma mağa başladım fakat maallcessüf ne Püurun, ne de yolcuların ve yolcuları etlemeğe gelenlerin hallerinde her Tamankinden değişik bir şey göreme- Glm.. bep klâsik harekotler ve sözlee: Çkıra- hıçkıra ağlıyan bir ana ile n:m ün vctle gizli gizli gözlerini si- e Bgenç kadın.. kızının saçlarını ok- Muazzez Tahsin şıyarak: <«Vapurun uğradığı her yerdei bir kart göndermeği unutmazsın değil mi yavrum?» cümlesini, belki onuncu defa tekrarlıyan bir baba.. elindeki çi- çekleri yüzüne doğru götürüp karşısın- daki erkeğe manalı manalı bakarak kırı- tan yaşlı bir kadın.. omuzuna fotoğraf makinesile dürbinini asmış, görmiyen gözlerle etrafına bakan uzun boylu, kısa pantalonlu bir Amerikalı seyyah.. koşan hamallar.. bağırışan çocuklar ve nihayet bütün bu gürültülerden kaçmak istiyor- müş gibi sabırsızlanan vapur. Yanımda küpeşteye dayanmış bir ka- dın kocasına doğru iğilerek fısıldadı: — İşte geliyorlar... — Kimler? — Yeni evliler... Bak genç kadın ne güzel.. Damad da akgino çirkin mi çir- kin. Bilâ ihtiyar yeni gelenlere baktım ve bu defa ortalığı bir gazeteci değil bir ro- mancı gözile görmeğe başladım. Balayı seyahatine çıktıklarını öğren- diğim bu karı koca birbirlerine ne kadar uzaktılar! Genç kadın babasının koluna asilmiş yorgun adımlarla ağır ağır iler- Terken önde kocası, daha dün beyaz du- vağile kendisine gelen genç kızı unut- muş gibi etrafındakilerle meşgül oluyor- dü. Hayatlarının en mes'ud günlerini ya- şamak ümidile kendi muhitlerinden u- zaklara giden bu çift, kendilerini uğur- lamağa gelen yakınları ve dostlarile bile meşgul olmıyacak kadar feleğe küskün gibiydiler; hattâ bir arkadaşının getir- diği beyaz bir gül demetini kolları ara- sına alırken, genç kadının dudaklarında uçan tebessüm, gülmekten ziyade ağla- mayı andıracak kadar acıydı. İçimden, yeni hayatlarına ilk adımı 'atan bu zavallı kadın ve erkeğe karşı de- rin bir acıma taştı ve gözlerimin yanlış görmüş — olmasına - ve — duygularım- da yanılmış olmamı temenni et- tim fakat maattecssüf böyle ol- madı ve O gece, güzel mehtabın kar- şısında birbirlerine sokularak güvertede dolaşan başka çiftler arasında onları seçmeğe çalışan gözlerim, bu zavalh ye- ni evlilerin, birbirinden uzakta, içlerinin acılarını yalnızca hazmetmek için deni- zin başka bir köşesine dalmış oldukları- nı gördü. Güzel İstanbul yavaş yavaş gerisin ge- riye giderek inceliyor, bulutlanıyor, so- luyor. Önümüzde mavi deniz, başımızın üstünde mavi gök yayılıyor şimdi Güvertede bir şezlonga uzamıp gözleri- mi kapıyorum. Serin bir rüzgâr saçları- mın arasında oynaşarak yorgun başımı dinlendiriyor.. düşüncelerimi vapurun sarsıntısına uydurarak uzakları, gidece- ğim yerleri görmeğe çalışıyorum. Acropole tepesile Saint Pierre kilisesi, Notre Dame katedralile Valican sarayı, Pompei barabelerile de Versay büyük moda mağazalarile film stüdyo- Yarı birbirinin içine girerek gözlerimin önünde oynaşıyorlar. Pire üzerinden ve İtalyadan geçerek Parise gidiyorum. Dönüşte İsviçre ve Nis te de kalacağım fakat asıl hedefim Pa- ris... Orada 1937 beynelmilel Paris ser- gisini, müzeleri, büyük mağazaları, ge- niş bulvarları ve belki de film stüdyo- larını dolaşacağım.. belki de artist- lerle — görüşeceğim. Bundan — maada Maarif — Müsteşarı Madam Brun- sehuolg, çocukları Himaye nezareti müs- teşarı Madam Sacore gibi mühim şahsi- yetleri görerek kâadın ve çocuk mesele- (Devamı 10 uncu sayfada) İnanmıyacaksınız, Bit — Balık avcılarına Pormak ısırtan Bir kedi Kedi düşmanlarının kulakları Çın - e: Bu kedi, balık avlamakta, fakat yemekte doğrü efendisine götürüp N etmektedir, Her sabah balık av- Thadan yapamayan herhangi bir me - Bibi, eve rlamakta, 150 metre bi ün ba: gitmekte, firsati- kllı rak balıkları birer bizer y; Naktadır, Bi Kollıya Asrımızın En uzun Düellosu Bu asrın en uzun düellosu Budapeşte- de yapılmış ve 51 ravnt olmak üzere, 2 buçuük saat sürmüştür, Düello edenler Budapeştenin yüksek gınıfına mensub bir başmühendisle bir doktordur. Bundan dört ay evvel arala- rında tahaddüs eden bir münakaşa neti- gesinde dücliloya karar veren bu iki zat, dlelâde süvari kılıçlarile dövüşmüşler, her ikisi de birkaç yerinden yaralanıp bayıldıkları için, şahidler düellonun ni- hâayete erdiğini ilân etmek mecburiye- tinde kalmışlardır. Şekspir eğer sağ olsaydı Şekspir şimdi yaşamış olsaydı, senede tam 2 milyon İngiliz lirası geliri bulu- nacaktı. Bunu, 1936 yılında oynanan eserleri- nin telif hakkından Şekspirin ne alaca« Banı araştıran bir tiyatro muhasebecisi meydana çıkarmıştır. Şekspir eğer sağ olsaydı, Holivuttaki sinema kumpanyalarından da 40 bin İn- giliz Tirası alâcaktı. Fakat Doğrudur ! Garip bir moda: Kadınlar amele Elbisesi giyiyorlar GKT Hayır, bunlar ne İspanyol kadın mills- leri, ne de Sovyet kadın mühendisleridir. Bunlar Londrada yeni moda çıkarma sev- dasile sokaklarda böyle işçi elbiselerile gezen iki genç kızdır. Bütün tahminler hilâfına ortaya attıkları modanın tuta- cağı görünüyor. Zira daha şimdiden, bir çok İngiliz kadınları bu kılıkta dolaşma- ya başlamışlardır. Tayyarecilikte hangi devlet daha üstün ? Son tayyare yarışları Fransı lerile Alman, İtalyan ve İng Fransanın — tertib ettiği yeni tayyare yarışında birinciliği İtalyan ekipinin ka- zanması — Fransada hem telâiş ı;y’m hem de ta; bakımından Avruüpa. nın vaziyetini inceli- yen birçok yazıların yazılmasına sebeb ol- du. Bu neşriyattan meydana çıkan iki nokta vardır. Bunlar. dan — birincisi: Al- manların pervane de- liği ortasından ateş eden topla mücehhez yeni sistem bir tay- DA yare — yaptıklarıdır. Bu münasebetle Fransızlar: «Maaleseft bu ne- vi tayyareler artık Fransızların sırrı ol maktan — çıkmıştır» diyorlar, - İkincisir — Alman Fransızlardan sonra tayyarelerinde, sür'at mMeselesinin ehemmiyetle göz önüne alı- narak artırıldığıdır. O derecede ki bugün saatte 200 — kilos metre yapan tayyarelere ehemmiyet ve- rilmemektedir. Ağızlarda dolaşan — 400, 500 kilometre gibi insana ürperme ve- ren sür'atlerdir. Yarıştan alınan ders Tayyarecilikte — mütehassıs — Fransız muharrirlerinin söyledikleri şudur: — İlalyan tayyareciliğinin kazandığı terakki meydandadır, inkâr edilemez. Bu Paris - Şam yarışı ile meydana çıkmıştır. İtalyanın hava nezareti, kara ve deniz nezaretleri gibi doğrudan doğruya Sin- yor Musoliniye tâbidir ve kendisinde bu- lunmıyan şeyleri başka memleketlerden tedarik etmek için tereddüd gösterme- mektedir. Bilmeyiz hatırlatmaya lüzum var mı, Savoi-Marchetti S 79 motörleri İngiliz plânına göre İtalyada yapılmış motör. lerdir. Pervaneleri Fransızdır, amortis- sörleri de öyledir. Üç motörlü İtalyan tayyarelerinde ise Amerikadan alınmış teferrüatı kolaylıkla görebiliriz. İngilterenin vaziyeti Tayyarecilikte terakki kaydeden dev- | let Avrupada yalnız İtalya değildir. İn- giltere de fen sahasında geri kaldığını anladığı dakikadan itibaren bütün mua- deleleri kalite esası üzerinde halletme- ye başladığı gibi sür'at, mukavemet, ko- runma, hücum noktalarından diğer dev- letlerih seviyelerine varmış, hattâ onla- rı geçmiş, fazla olan endüstri sistemini kuvvetlendirmiştir. Almanyanın vaziyeti Fransız mühendisleri büyük randman verecek muhteşem motör plânları çizer- lerkon Almanya da kolları bağlı durma- mış ve daha pratik hareket ederek tay- zları telâşa düşürdü, kendi- Almanların da yaptıkları pervane dehçi ortasından ateş eden topla mücehhez bir tayyare yare hareketinin idaresini General Goe- ring, General Milch, Major-general Udet gibi tayyarecilere bırakmıştır. Harb cep- hesinde kazandıkları tecrübelerle müceh hez olan bu mütchassıslar derhal çalış- maya koyulmuşlar ve bütün gayreti Materiele vermiştir. O zamana kadar Almanyada ancak 210 kilometre giden bombardıman, 250 kilo. metre giden gözetleme, 300 — kilometre giden avcı tayyareleri vardı. Bunlar 300, 360, 400 kilometre uçan Fransız tayyare- lerine karşı geri uçaklardı. Fen ve endüstri hamlesi R Alman miühendisleri işe koyuldular. Amerika, İngiltere, İtalya ilerleme hare- ketlerinden hiçbirini gözden kaçırmamış olan Alman tayyarecilerinin yardımı ile © derece güzel çalıştılar ki bugün en ile- Ti gitmiş devletlerin en iyileri ile müsa- vatı ele aldılar. Almanyada tayyarecilik geri iken ses çıkmazdı. Bugün Zürih ya- rışlarında şeref kazandıktan sonra İtal- yanları da Belçikalıları da memleketle- rine çağırdılar. İsviçre şimdi tayyarbcfliğini — yenile- mek mecburiyeti ile karşı karşıyadır. Almanya ne yapıyor? Belli: 1292 Heinkel gibi en modern avcı tayyarelerinden iki. sini oraya yolluyor. İsveçe, Bulgaristana, Yugoslavyaya, Türkiyeye harp levazımı satıyor. Bizim almaklığımız lâzım gelen Piyasaları ele geçiriyor, İngiltere ile re- kabet ediyor. Bir netice.. Hava tekniğinde, imal kısmı müstesna, sır kalmamıştır. Amerika ideal şekilleri meydana çıkaralı beri ayni kategoriye mensub bütün tayyareler ayni neticeleri veriyorlar. İtalyanın elinde 29, Fransanın elinde (Devanu 15 inci saylada- Beledlyeı_ıln tamimi Ve işgal edilen Geniş bir cadde Fatihte oturan okuyucularımızdan F, Ertan yazıyor: — Geçenlerde gâzetelerde — belediyenin yaptığı tamimde Şu satırlar gözüme çarptı: (Cadde ve sokaktar hiçbir kimse tara- fından hiçbir suretle Işgal olunamaz. Dükkâncılar camekân, tezgüh, fıçı, san- dik gibi yeylerle ve salr eşya ve mekülât ve iskemle ile caddeleri muvakkat — dahi olsa işgal edilmemesini emredar, Dükkân sahiplerinin bu müdde ahkâ- mına temamen rlayet etmeleri temenni olunur. Halbuki belediyenin Saraçhanebaşında- ki itfaiye garajı önünde bir takım çürük ve kullanılmaz otomobil enkezı vardır ki, bunlar 30 metre genişliğin caddeyi tamamlle işgal ediyor. Terihi hir esez o- Jan Jüstinyanus devrine ait su kemeri- nin bütün gözleri otomobil parçaları ile işgal edilmiş, halka geçilecek yalnız bir göz bırakılmıştır. Bittabi belediyemiz yu- karıdaki tamimi ile bu vaziyeti mukayese eder sanırım.» * Mezbaha kasab kâtibleri ve kalfaları neden 15 saat çalıştırılıyorlar? Okuyucularımızdan biri bise yazdığı bir mektupta mezbahada kasap, kâtip, kalfa ve çıraklarının iş kanununa muga- yir olarak günde 15 saat çalıştırıldıkla- rını lddia ediyor. Böylediğine Röre el teve ziatı sabahın saat 6 sından dokuzuna ka- dar #ürüyormuş bu da yetmiyormu; gibi, üstelik bir tek gün dahi —mezuniyetleri yokmuş. * Okuyucumuzun yanılmış olduğunu sa- nıyoruz. Bir tanıdığımız vardır ki mez- bahada çalışmaktadır ve muntazam sas atlarda evine gidip gelmektedir. Bunun- la beraber mektubu alâkadarlara sunüe yoruz.