Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Hokkabazla çıra Hokkabaz — Gel bakalım pehlivanım.. Çırağı — Ne var ustacağızım? ; Hokkabaz — Benimle bir oyun oyna - Mak ister misin? Çırağı — İsterim ustacağızım amma ne Oyunu oynıyacağız? Hokkabaz — Bu öyle bir oyun ki âdeta hayattan bir dilim. Çırağı — Ben bu mevsimde kavundan bir dilimi tercih ederim. Hokkabaz — Şimdi gevezeliği bırak.. Bü öyle bir oyundur ki hayatta her gün bir çok kişi arasında oynanır. Çırağı — Ben onlardan değilim? Hokkabaz — Onlar da ne? Çırağı — Ekşiler!. Ben tatlılardanım. Kaymaklı baklavayım ben. Hokkabaz — Ekşiyi tatlıyı sen şimdi Nereden çıkardın? Çırağı — Ceplerimden., Bir cebimde lâhana turşusu var, öbür cebimde de bak- lava.. Nereden çıkaracağım.. Sen söyle - din.. Bu öyle bir oyundur ki hayatta bir Sok ekşi arasında oynanır, dedin. Hokkabaz — Ekşi değil, kişi.. Çırağı — Ha anladım, Kişi.. Hokkabaz — Şimdi oyuna başlıyalım, ben bir kişiyim.. Çırağı — Fena bir kişi.. Hokkabaz — Hayır canım lâaletta - Yin bir kişi, Çırağı — Senin adın lâalettayin kişi Mi.. Öyleyse merhaba bay lâalettayin bir kiŞİ-- Çoluk çocukların nasıl, bay lâalet- tayih kişi? Hokkabaz — Gene anlamadın ben bir anım, Çırağı — Bana yapma, hem zamanı değil, Hokkabaz — Neyin? Çıragı — Bir nisan şakasının! Hokkabaz — Bir nisan da değil, bir in- Çırağı — Anladım. Sen insan amma, ben ne oluyorum, hayvan mı? Hokkabaz — Hayır sen de kuyumcu. Çırağı — Olmaz.. Şimdiye kedar yap- madım. Hem korkarım. Ânnem de darı - lır. Sokağa çıkarken tembih etmişti. Hokkabaz — Ne tembih etmişti. Çırağı — Sakın dedi, kuyulara yakın gitme, düşersin; şimdi ben nasıl kuyu - culuk yaparım. Hokkabaz — Kuyucu değil, kuyumcu. Yani elmas, altın satan adam. Çırağı — Bak onu yaparım. Hem alı - şığım da. Hokkabaz — Sen kuyumculuk yaptın mı? Çırağı — Yapmadım amma ben kü - çükken annem beni elmasım diye çağı - rırdı. Hokkabaz — Oyuna başladık. Şimdi burası kuyumcu dükkânı diyelim. Ben geliyorum, Sen ne yapiyorsun? Çırağı — Derhal tabancamı çıkarıp a- teş ediyorum. Hokkabaz — Sakm ha! Hem niye ateş | ediyorsun? Çırağı — Ben senin niye geldiğini ne bileyim? Belki dükkânımı soymıya geli- yorsun., Hokkabaz — Yok, yok ben müşteri - yim, karşıla beni. Çırağı — O efendim, safa geldiniz, hoş geldiniz, buyurunuz, oturunuz. Âm- ma oturacak yer varsa,, Hokkabaz — Teşekkür ederim, otur . mıyacağım. Bir yüzüğüm var da satmak istiyordum. Çırağı — Yüzük mü var, nerede? Hokkabaz — Farzet ki parmağımda. Çırağı — Göreyim, -SON POSTA a ”» e — Srr | Meraklı ve Faydalı ] Timsaha binen seyyah Şarl Vaterlon adlı bir seyyah canlı bir timsahın üzerine binmeğe muvaffak ol- muştur. Güyanda bir ne- hirden — geçmekte iken büyük bir timsaha — tesadüf ettiler. — Timsahı a avlamak maksadile hemen bir olta ha- zırladılar. Uzun ve sağlam iplere bağlı olan bu oltayı timsah ağzına aldı. Fakat timsahı sahile çekmek için yerliler iple- re boşuna asılmış oldular. Timsah ken- dini geri çekiyordu. Bu esnada seyyah çılgınca bir hareket yaptı. Hayvana yak- laşarak büyük bir çeviklikle üzerine at- ladı. Timsah, kuyruğunu hareket ettir- mekte olduğu esnada seyyah hayvanın ön ayaklarını iple bağladı. Bu suretle da- yanacak bir nokta bulamıyan timsah yerlilerin kuvvetli çekişleri neticesinde sudan çıkarılarak sahile atıldı ve gözü- ne sıkılan bir kurşunla öldürüldü. Çırağı — Yüzük nerede? Hokkabaz — İşte burada. Çırağı — Anladım. Yüzüğü sen par - mağının derisini yüzmüş, içine koymuş- sun, ben şimdi çıkarırım. (Cebinden bü- yük bir çakı çıkarır). Hokkabaz — Ne yapıyorsun? Çırağı — Sen hiç merak etme, bir da- kikalık iş. Hokkabaz — Dur ne yapıyorsun, söy- le.. Çırağı — Söylemiye lüzüm yok, şimdi şimdi olur. Hokkabaz — Parmağımı bırak. Çırağı — Bırakmam. Hokkabaz — Ne yapacaksın bari onu, söyle.. Çırağı — Parmağının derisini yüze - ceğim, içindeki yüzüğü çıkarıp bakaca- ğim. Pazarlıkta uyuşursak alırim. Uyuş- mazsak gene yerine takarım. Sana ne, bütün zahmet bana.. Hokkabaz — Olmaz öyle şey.. Çırağı — Niye olmasın, görmeden yü- züğe para veremem ya! . Hokkabaz — Canım bende yüzük fi - lân yok. Çırağı — Yüzük burada diye parmağı- nı uzattın,ya! Hokkabaz — O oyundu. Çırağı — Öyleyse benim yaptığım da oyundu. Hokkabaz — Demek sen sahiden par - mağımın derisini yüzmiyecektin öyle mi? Çırağı — Sen sahiden bana yüzük sat- mıyacağın gibi ben de sahiden parma - ğinın derisini yüzmiyecektim. Hokkabaz — Bu oyun da bu kadarla Hokkabaz — (Yüzüksüz parmağını u- | kalsın pehlivanım. Gan. îafu—) işte_“ Çırağı — Olur ustacağzım. * * Deliyi yakalayamadı, kendi yakalandı böçe — Biraz evvel duş yapan deli kaç - ' Mış, koş yakala! —. — İşte orada bekçi ile konuşuyor, şimdi yakalarım. Ütün IIIİI .. bbb LEL L L L LE LA LL L L LA DLLALLI DA L L L L L L A LAELALALLL I L #e.L.... LA LL L LAİ L L L LELLAL L L L LA L LLLLLI .../. #t t UGGvUĞUNUĞĞĞĞEĞÜKGUKÜĞGÜĞGÜĞKUĞU ĞU ĞGÜĞÜĞÜĞÜĞÜĞEĞÜĞüÜ Bekçi — Bu adamı getirdim, her hal- de buradan kaçmış bir deli olacak, ben birile konuşuyordum. O da dur- muş garip garip işaretler yapıyordu. Bay Turgut mahallenin en eskisiydi. Karısı bir kaç yıl evvel ölmüştü. Çoluğu çocuğu yoktu. Evinde yalnız başına otu- rur, kendi işini kendi yapardı. İki sene - denberi de bacaklarına romatizma âriz olmuştu. Çok güçlükle yürüyebiliyordu. Mahallenin en yaramaz çocuğu olan Sacit Bay Turgudun kapısını çalarak iki- de bir onu rahatsız ederdi. Kapınin çalındığını duyan Bay Turgut merdivenleri iner, kapıyı açar, fakat or- tada kimseleri görmeyince canı sıkılırdı. Bir gün gene Sacit, bir kaç defa Bay Tur. güdun kapısını çalmıştı. Bay Turgut dü- şündü: — Ben bu küçük yaramaza bir ders vereyim de kapı çalmanın ne demek ol- duğunu öğrensin. Bir yanı delinmiş bir lâstik top buldu. Lâstik topun içini tütün tozile doldurdu. Kapıya bir çocuk boyu yetişeceği kadar | yükseklikte ufak delik açtı. Bir tahta al- dı. Tahtanın bir ucuna iki kapı mente - şesi çiviledi. Ve tahtayı bu kapı mente- şelerinden kapıda açtığı deliğin arkasına çiviledi. Çıngırağın ipini çıngıraktan çözdü. Tahtanın üzerine bağladı. — Hele yaramaz kapıyı çalmıya gel- sin. Görür gününü, Sacit bir aralık gene Bay Turgudun kapısının önünden geçiyordu. “Yanında mahallenin başka çocukları da vardı. Onlara: — Ben öyle güzel bir oyun biliyorum ki böyle oyun sizin hiç biriniz bilmez - BİNİZ. Diye övündü. Onlar da merak ettiler: — Bu oyun nasıldır Sacit? — Hele biraz bekleyin, gülmekten ka- ee AAA Bay Torgutla Sacit tılırsınız.. Bakın şu Bay Turgudun evini görüyorsunuz ya.. Bay Turgut şimdi ro« matizmalı bacaklarını uzatmış odasında oturuyordur. Ben kapıya gideceğim, çını girağı çalıp kaçacağım. Bay Turgut, bira3 sonra inliye inliye merdivenleri inip Kai pıyı açacak, bütün bu yorgunluğuna raği men kapıda kimseyi görmeyince öyle kru zacak ki biz de onun bu haline kahkahays la güleceğiz. ' Öbür çocuklar, Sacidin bu oyununuy | beğenmemişlerdi: — Yapma, yaşlı adama günahtır. — Böyle oyun olmaz, ben böyle oyum yapacak olsam, babam duysa beni dövem — Bunun zevki nerede, ihtiyarı ne di ye yorarsın? Dediler.. Fakat Sacit onların dedikle ; & y xP.; Ç” rine kulak asmadı. Hele siz durun! Diyerek kapıya doğru yürüdü ve çın « girağın ipini yakalayıp hızlıca çekti, Çekmesile beraber: ç | — Aman! Deyip elini gözlerine götürdü. Sacit, ipi eskisi gibi çıngırakta zannediyordu, Halbuki ip tahtada bağlı idi. Sacit ipl çekince tahta kapıdan yana gelmiş, ara « daki lâstik topu sıkıştırmış. Lâstik top: taki tütün tozu Bay Turgudun kapıdş açtığı delikten Sacidin yüzüne gözüni dolmuştu. Bay Turgut, Sacidin bağırmasını duy: du., Aşağı indi. Sacit ellerile gözlerini o ğuşturuyor, bir yandan da hapşırıyor Bir türlü kaçamıyordu. Bay Turgut ont yakaladı. Bir temiz dövdü. Sacidin orayı topladığı çocuklar, Bay Turgudun değil fakat Sacidin haline kahkahalarla güş lüyorlardı. * * Yeni bilmecemiz Bir kol saati Bu yaramazın yap- tığına bakın. Mer « divene iki sıra boş dört köşe resimleri yapmış. Birinci sıra- da üç, ikinci sırada beş dört köşe var. Şimdi bu dört köşe - lerden üçüzlüsüne üç harfli öyle bir keli- me bulunacak ki taraf manasını ver- sin, İkinci sıraya ay- ni hizada gene ayni harfler yazılacak, fa- |kat başa iki harf ilâ- ve edilecek, Bu iki harf ilâve edildikten sonra meydana çıkan kelime, kadınları ça- veriyoruz ğırırken — kullanılan vereceğiz. mayınız, t kelime olacak. Resimdeki küçük arkada şınız bunu bulmıya çalışıyor. Haydi ba- kalım siz de uğraşın. Bulursanız kelimeleri yerli yerine yazıp resmi kesin, ve bize gönderin, bir kişiye bir Kol Saati, yüz kişiye de çok kıymetli hediyeler Bilmeceye cevap verme müddeti on beş gündür. Bilmeceleri bize gönderdiği- niz zarfların üzerine bilmecenin hangi tarihli gazetede çıktığını yazmayı unut-