EDEBİYAT — Şairlerimizin ilk aşkları (Baştarafı 6 mcı sayfada) retle kulağımıza bir de hoş veya nahöş fısılti yollamış oluyordu! Hayli ince olan bu bahiste hepimizin divaneliklerimizi uzun uzun yazacak de- ğilim. Yalnız sözü kesmeden bütün arka- daşlarla müşterek maşukamızdan bahse- deyim. Her akşam Şifa'ya, tek başına genç ve güzel bir kadın gelir ve hiç birimizin yü- züne bakmadan, salına salma ve maş'a- hını rüzgârda dalgalandıra dalgalandıra, Bakla tarlasının önündeki yoldan ve bir sıra köşklerin önünden geçerek tâ dipte- ki buruna kadar giderdi. Orada büyük bir çam vardı ki sonradan kesildi ve ye- Fine Dr. Mahmud Âta'nın hastanesi ya- pildi. İşte tam o çamın altına gelince du- rur, bir lâhza aşağıdaki kayaları ve kum- salın kıyısında hafif hafif kırışan berrak, durgun suları seyreder, sonra dönüp tek- rar ayni haşmet ve azametle önümüzden geçip giderdi. Bazan da; yolun ortasında- ki üstü taş kapaklı kuyunun kenarıma çıkar ve bacaklarını iki canlı sütun gibi sallandırarak uzaklara bakardı. Sonradan tüccar bir avukatın karısı olan bu kadı- nın o Şifa akşamları zamanında ilk koca- sından dul olduğunu da işitmiştik. Amma bu ilk kocasından ayrılmiş mi, yoksa e- dam ölmüş mü idi, orasını şu dakikada hatırlayamıyorum. Yalnız dilber dula karşı hepimizin dehşetli bir zâfımız var- dı ve inatçı kadın hiç birimie yüz vermi- yordu. Anlaşılan en ateşli mısraların ne kürklü manto, ne mükellef apartıman yaratamıyacağını daha o yıllarda asri ka- din sezişi ile anlamıştı! Biz şairler, bu hiç birimize kıskançlık hissi vermiyen, çürikü hepimize ümit ka- pilarını kapamış olan müşterek sevgi mize öyle bağlanmıştık ki artık o geçer- ken parmaklıkların dibinde — kurbanlık koyunlar gibi boynumuzu büküp sıra ile diziliyorduk. Garip kadın! bazan, dudak- larının uciyle gülümsese bile gene yüz- lerimize bakmaktan çekiniyordu ve Liz ismini bilmediğimiz için onu aramızda sadece <Şifa'daki kadın> diye anıyorduk. Ah o Şifa'daki kadın! Kim bilir kaç şil- rimizin mısralarında onun ilhamından ve böyle salına salına geçişinden nağmeler vardır! Hattâ ben bile «Şifa'daki kadın> sernameli bir şiirimde şöyle haykırmış- tım: Gölgelerde izini arardık o kadının, Hölâ yeri sıcaktır sahilin çamlarında. Ruha ürperme veren Şifa akşamlarında Arkasından kaç şair ağlardık o kadının. Hey gidi günler! Bugün bunları ya: ken hem arkadaşlarla saflığımıza gi yor, hem o Şifa akşamlarındaki Üürper- melerden içimde tatlı bir titreme ve eza hisseder gibi oluyorum. Ahmed Rasimin hayali de sanki uzaktan, Kalamışın dur- guün suları kıyısından hepimize gülerek ve başını sallıyarak, gün görmüş, “safa sürmüş, tecrübeli bir chlidil hayırhahlığı ile, 6 zamanki bizlere: — Hey gidi çocuklar! diyor. «Kitabei Gam» muharriri vaktile böy- le bir tesadüfün ve gönül davasının için- den nasil çıkardı bilemem, fakat bizim nesil şairleri bu aşkın hulyasile Kalamış kıyılarında sadece akıntıya kürek çek- miştik. Kalamıştaki kadın bunun için bizde bir san'at devrimizin sembolü o1a- vak kalmıştır. Halid Fahri Ozansoy Amerikada misli görülmemiş bir vak'a (Baş tarafı 7 inci sahifede) müddet, kendisine bit lokantada gece işi bulan bir kız arkadaşının evinde yata - cağını söylemiş ve böylelikle birinct ko- Cası ile ikinci kocası arasında mekik do- kumuştu. Russel, bu işte bir bit yeniği olduğunu sezmişti amma, karısını sevdi- ğinden üstüne toz konduramamıştı. Kadın her sabah saat yedide Russeli ö- perek uyandırıyor ve kocasına mükem- mel bir kahvaltı hazırlıyordu. Kadının en işkenceli zamanı akşam yediden —iti - ordu. Çünkü daha an beş da- , İlk kocası Betenas ile güle oy- nıya yediği yemeğin son lokması midesi- ne gitmemiş iken, Russel ile yeni baştan yemeğe oturmak azapların azabını teşkil ediyordu. Onun için yemeğin ortasında sofradan kalkıyor, misafir odasına çeki- liyor, ve biraz sonra gözleri kızarmış ve şiş olarak dönünce: <Ah.. bu sinirlerim> diye ağlıyordu. İşin doğrusu, sinir, falan -— —- “ Soan Posta ,, nın tefrikası : — Dün gece sen gittikten sonra Ce- vad Rasimin arkadaşları bana uğradı. Hep beraber bara gittik. Cevad Rasim ile Süheylâ da oraya gelecek, diyorlar- dı. Hepsi orada buluşmak için sözleş- mişler. Bekledik, bekledik... Ne Sü- heylâ geldi, ne de Cevad Rasim... Balo gecem, bilmem dikkat etmişmiydin, Sü- heylânın etrafında dolaşan Selâhattin diye birisi vardı; sarışın, tıknazca bir çocuk.., Bir aralık ben, onunla dansedi- yordum. O, söyledi işte... Gündüz, hep- si Yeniköydeki yalıda imişler. Akşam üzeri onlar çıkmışlar; Cevad Rasimle ü , biz arkadan geliyoruz, demiş- Sonra - neden ise gelmemişler. u ya, ben bu kadarına birdenbi- re inanmak istemedim. İşin iç yüzü ne- dir, onu öğrenmek için Yeniköye te- Tefon ettim. Cevad Rasimi aradım. - Neden sanki?.. Bunların üstüne, neden bu kadar düşüyorsun?.. den olur m gözüm?, Jler- kesin önünde seni bu kadar gülünç bir mevkie düşürmek ister miyim ya?.. Ha, ne diyordum?.. Cevad Rasim telefana gelince barda, herkesin Süheylâ ile iki- değil, Helen günde 8 defa yemek yemek- ten hastalanan midesinin feci ağrılarına dayanamıyordu. Geceleri karısından mahrum — kalan Russel, bu hale bir nihayet vermek iste- yince, kurnaz kadın, ne yapayım, patron izin vermiyor diye bahaneler icat edi- yor, ve bazı geceler de, birinci kocası Bo tenas, derin bir uykuya dalınca, evden ka çıp, ikinci apartımana giderek: «Bu ak - şam iş azdı, kaçtım> diyerek Russeli kan- dıriyordu. Fakat yalancının mumu yatsıya kadar yanar, şüpheleri adamakıllı uyanan Rus- sel bir gün işine gitmemiş, karısını takip etmiş ve onu Betenasın apartımanına gi- rerken görünce, hemen polisi çağırmış ve oracıkta bir cürmü meşhut yaptırmıştı. Fakat işin sonunda, iskemlesinde uyuk- lıyan ihtiyar âşığın Helenin senetli, se - petli kocası olduğunu anlayınca şaşkın - hktan dona kalmış ve soluğu mahkemede almıştı. sini merak ettiğini söyledim; çabuk ge- liniz, sizi bekliyorlar, dedim. Cevad Rasim, birdenbire cevab vermedi, İçe- riden doğru bir fısıltı oldu. Cevad Ra- sim, içeride kim varsa işte ona, Feha- met bizi çağırıyor, dedi. O zaman artık anladım ki Süheylâ da onun yanında imiş!.. Hüsamettinin gözleri büsbütün dal- dı. Dün öğle yemeğini lokantada yer- ken Süheylânın halindeki telâş gözü- nün önüne geldi. Terziye gideceğim, di- ye ondan ayrılmış, gece de ancak saba- ha karşı eve dönmüştü. Demek ki bu işte, sahiden bulanık bir renk vardı... Fehamet onu gözden kaçırmıyordu; ümidleri yeniden canlandı: — O gece, herkesin ağzında hep bu hikâye dolaştı. Herkes sana acıidı!.: Ce- vad Rasimin Süheylâya tutkunluğunu duymıyan, bilmiyen yok!,. Darılma a- ma, bunu anlamıyan yalnız sensinl. Fakat herkes bilmez, senin bile bile bunlara göz yumduğunu zanneder; dü- şün bir kere: Ne çirkin bir dedikodu!.. Balo gecesinden sonra Süheylânın ha- lini bir kere göz önüne getirsene... On- Yazan : BON PD!İA Bugünkü program 17 Temmuz 987 Cumartesi İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12.$0: Plâkla Türk musikisi, 12.50: Hava- dis, 13.06: Muhtetif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: k30: Plâkla dans musikisi. 190: Konfe- Dr. İbrahim Zati (Mevsim hastalıkla- » 20: Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve halk şarkıları. 2080: Ömer Rıza tarafımdan arabca söylev. 2048: Belma ve arkadaşları tarafındaan Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, (saat âyarı). 21.15: Orkestra. 22.15: Ajans ve borsa haberleri. 22.30: Plâkla sololar, opera ve operet parça- ları. YARINKİ PROGRAM 18 - Temmuz - 937 - Pazar İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk muslkisi, 12,50: Ha - vadis, 13,00: Beyoğlu Halkevi gösterit kolu | tarafından bir temsil. Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi 19.30: Kon - ferans: Ordu Sayları Selim Sirri Tarcan Çocuklara üç masal), 20.00: Müzeyyen ve arkadaşları tarafından Türk- musikisi ve halk şarkıları, 2030: Ömer Rıza tarafından Arapça söylev, 20.55: Cemal Kâmil ve ar - kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları (saat âyarı), 21.15: Orkestra, 22.15: Ajans ve borsa haberleri, 22.30: Plükla so « lolar, opera ve operet parçaları. Tarihi tetkikler ( Baştarafı 8 inci sayfada ) Karaya aşker döktüler, İk! taraf ara- sında müsademeler oldu. 1865 de birleşik donanmanın Japonya- daki faaliyeti büsbütün arttı. (Tokyo - Yeddo) şehrinde Mikadonun sarayı önüne gelerek evvelce Şogunla yapılmış olan muahedenin tasdikini iste- diler. Hâlâ binlerce sene evvelki gibi yaşayan ve idare edilen bir cemiyet Avrupalıla- rın müthiş ve modern harp gemilerile askerlerine ve silâhlarına karşı ne yapa- bilirdi? Mikado ve taraftarları kendilerinden istenenleri şimdilik kabul etmekten baş- ka bir çare bulamadılar. Avrupalıların teklifini istemiye miye kabul ettiler. Ecnebilere karşı yapılan isyanı ceza- landırmış olmak için bir (Daymio - asil. zade)-nin altı yüz uşağı idam edildi. On iki Samuray İngiltere konsolosunun ö- nünde kendi ellerile karınlarını deşmeye mecbur tutuldular. Japonlar Avrupalılar gibi silâhlanmak istediler. Mikado ve Şogun ecnebi düşmanlığını mümkün olduğu kadar yatıştırmağa ça- hıştılar. 1868 de Şogun haklarından ve salâhi- yetlerinden feragat etti. Mikadonun tek başına Japonyaya hâkim olduğu ve bü- tün hükümdarlık hak ve salâhiyetlerinin ona mahsus olduğu ilân edildi. Japonyanın yeni devri asıl bu tarihten onra başlar. — Arkası yarın — iste- danberi hemen her gün Cevad Rasimle buluşuyorlar, Her gün briç, poker... Her gün otomobil gezmesi, dans, bera- ber afğşam yemeği... Bütün hayatı hep onunla beraber geçiyor!., — Ben bunların hiç birine inanmıyo- rum, Fehametl.. Genç kadın, çıldıracak gibi oldu. Fa- kat öfkesini belli etmemeğe çalıştı; — Çok iyi bir yüreğin var da onun. için, dedi; herkesi de kendin gibi iyi sa- nıyorsun!.. Haydi, sen inanmıyorsun diyelim. Madem ki ortada bu kadar lâf dönüyor; bu bahane ile Süheylâdan da pek kolay kurtulabilirsin!. — Ne olursa olsun, ben bugünlerde onu boşamak niyetinde değilim!. —çu halde, benimle evlenmekten de xazg tin, demektir!. iyle bir şey söylemedim. Fakat ev]endığımiıin ikinci ayında bir kadını mahkemelerde süründürüp lekelemek, sonra da kapı dışarı atmak?.. Benim e- |m: limden böylesi gelmez!.. — Peki, ya o da Cevad Rasimi seyi- yorsa?, O da ona varmak istiyorsa?.. — O zaman iş değişir. Kendisi de is- terse, güzellikle ayrılırız!. Fehamet, kolay kolay Hüsamettini yola getiremiyeceğini anladı.. Fakat dargınlık çıkarmak, onu büsbütün elin- den kaçırmak da işine gelmiyordu. Öf- kesini belli etmemek için kendi kendi- ni zorladı, Uzun uzun diller döktü; is- tediklerini tatlılıkla yaptırmıya çalış- tı. Hüsamettin oradan çıkınca doğru e- ve geldi. Apartımanın içinde bir başka- lık, soğuk, bulanık bir hava vardı. Sü- (F ilk toplantısını yapıyor Benzinin memleketin her tarafında müş- terek bir fiatla satılmasını temin edecek tedbirleri tesbit© memur komisyon llk top - lantısını bugün yapmaktadır. Benzin mese- lesini tetkik için İzmire gilmiş olan Dahili- ye Vekâleti mahalli idareler umuml müdürü Falk şehrimize gelmiştir. İrtısat Vekili Ce- lâl Bayarla İzmire giden Sanayi Umum Mü. dürü Reşad da bu sabah şehrimize gelmiş bulunmaktadır. Hey'et, şimdiye kadar yapılan tetkikleri gözden geçirmektedir. İktisat — Vekili Celâl Bayar. İzmirden gelinceye kadar — hoy'etin tetkikleri ilerlemiş bulunacaktır. İktisat Ve- kili şehrimizde bulunurken flatlar tamami- le tesbit edilecek ve âay sonundan itibaren lân edilerek tatbik olunacaktır. Piyasaya fazla zahire gelmiye başladı Dün piyasaya 28 vagön buğday, 3 vagon arpa gelmiştir. Bu mallardan yalnız 10 va- gon satılmıştır. Yumuşak buğday çavdar nis | betine göre 436 - 6,05 kuruştan, 1 - 2 çav- darlı Polatlılar 710 dan, sert buğdaylar ise| 7 - B kuruştan, çaydarlılar 5.27 - 5.32 ku -| ruştan salılmıştır. 30 ton erpa Ankara malı olarak dökme kilosu 410 dan, 59 ton çavdarlı arpa 4,8 - 4.16 den, 50 ton çavdar 413 den ve ağustot: tesli- mi 150 tön kurü bakla kilosu 4,15 den sa - tılmiştir. Piyasa umumi şekilde kıâmen dur- Bun bir vaziyettedir. Ünitürk fiatları Dün borsada Türk borcu - tahvillerinde âni bir sukut görülmüştür. Sabahleyin 15,80 lirada açılan Türk borcu birdenbire 15,20 li- raya düşmüştür. Ve ayni fiatta kapanmış « tır. Bu düşüşün sebebi bazı ecnebi banka - ları tarafından uürbitraj suretile borsaya binlerce Ünitürk getirilmesidir. Bundan do- layı ellerinde 'Türk borcu tahrillerini tutan- lar telâşa düşerek mallarını satışa çıkar - maşlardır. Diğer taraftan Paris borsasında Ünltürk 277 franktır. Bu vaziyete rağmen Ünitürkün borsamızda — düşmesi, — Fransız frangının tekrar düşmesi düşüncesini kuv- vetlendirmiştir. İSTANBUL Ticaret ve Eıîro Borsası 16/7/937 CİNSİ Buğday sert Arpa çuvalı Arpa dökme Bakla Çavdar Misir sarı Yulaf Kuşyemi Ceviz kabuklu 'Tiftâk mal Yapağı Anadöl Yapağı Trakya ÜGRER NN Ea Bcananakuı heylâyı sordu. Hizmetciler, üzüntü ila, şaşkınlıkla birbirlerine bakıştılar, Son- ra içlerinden birisi: — Gitti, dedi. — Ne zaman? — İki saat kadar oluyorl. — Ne zaman dönecekmiş, söylemedi mi? , Hizmetciler gene birbirlerinin yüzüne bakıp, En sonunda: — Çantalarını da beraber aldı, dedi- ler. Hüsamettin, hiç sesini çıkarmadan bir kaç dakika kadar durdu. Sonra yatak o- dasına girdi. Süheylânın esvab dolabı aralik duruyordu. Ortalıkta büyük bir|' karışıklık yoktu, Fakat genç kadının, giderken, evsablarını, çamaşırlarını da beraber alıp götürdüğü bir bakışta bel- Ji oluyordu. Yeniden hizmetcilere seslendi: — Giderken hiç bir haber bırakmadı mı?.. diye sordu, — Hayır, dediler, yalnız bir mektup yazdı; masanızın üstüne koydu. Hüsamettin, kendi odasına koştu; masasının üstündeki zarfı açtı: «Size yazmak istediğim bir çok «şey vardı. Hepsini yazmıya kalk- «şam sahifeler — doldurmak lâzım | | «gelecek. Onun için vazgeçtim. İki- «mizin de rahatı, saadeti için ben «gidiyorum, Yarın bir vekil tuta- «cağım. Sizin vekilinizle görüssün- iz bir şekilde ayrılmamız | «için hemen işe başlasınlar.» Süheylâ Hüsamettin, elindeki kâğıdı evirdi, Anadolu tahvili 40,30 a kadar ’— tir. Çimento 18,10 llraya düşmüştür. Wf ” Un 627 kuruştür. Sındırgıda tütüncülük inkişf — ediyor BSındırgi (Hususl) — İş Bankası şube müdürü Çevad buraya gelmiş v İdürgı tütüncülüğünü ve İktısadi ııı* Hwıdeıı göoçirmiştir. Bu arada, _nlll. tüncülere yapacağı ikrazati daha müsald P şekle koyacağımı da söylemiştir. j Sındırgı tütüncülüğü günden güne l“ mekte, inkişaf etmektedir. Bura Iıtınbul Borsası kapanı$ | fiatları 16-7 - 1937 Anadolu mü. peşin çevirdi. Sonra telefonu aldı; Cevad Bâ” — simin numarasını çevird. Yi 4 hizmetci kıza dedi ki: İ — Karşındaki telefonu açar açmâfı sen kim olduğunu söyleme, Yalnız Süt heylâ arada mı, diye sor. Orada ise PE” J ki, dersin; hiç bir şey söylemeden Kf !P patırsın. « Hizmetci, Hüsamettinin dediklerit yaptı; Süheylânın-orada olmadığı attlt” şıldı, Sonra şoförü çağırdı onu da B” şiktaşa gönderdi; Süheylâyı bir kere halasının evinde arattı. Genç kız, ore” da da yöktuü... İKİNCİ KISIM nt Fehamet, Vali Konağı caddesine $7 — kan geniş yol üzerinde, Huımcw' yeni yaptırdığı muhteşem evin kapısına çıkmış, eldivenlerini du. Yepyeni, uzun, pırıl pırıl bir mobil bahçenin içerisinde şöyle bir dükten sonra, geniş mermer M ' lerin önünde durdu. İçerisinden ua boylu, birdenbire göze çırpouk w mahi)in kıpısım :ıçh, FPhımPt merdiven .ıp âöl .ışunı: bakıynr |daracık bir ceketin içinde mnlllh"nl’ genişliği, göğsünün taşkınlığı ’ göze çarpan genç söförü şöyle bir dü, (Arkası |