h*o,'“m':hil durdu. Süheylânın halası, t“'la “aşta eskiden kalma büyük bir he AAfA oturuyordu. Belediye dairesi- ylkf:]"'leün içinden onlara en çok & top, Anlar, en çok sevilenler bura- Âk; Planacaklar, öğle yemeğini hep T yiyeceklerdi. Bu toplantı Sü- , iÇin de Hüsamettin için de, sa- €Yİn evlenme dairesinde geçen ya- tilı u_u;ı:len daha üzüntülü, daha sıkın- ı.__ıefkui birbiri arkasından gelip on- Mi >_€|frik ediyor, onlara hoş görün - Söyli 'Çİn ne saçma sapan sözler bulup tenç ler oluyordu. Kimisi de, sanki bi kıza nisbet vermek istiyormuş gi- Cihî Doğrusu bu zamanda Hüsamettin &ü şetkek güç bulunur, diyordu. Gö- İy hk Çapkınlık âlemlerinde değil... hd.,,"-yl.““' Üstelik zengin de... Bir Olür)> iÇin bundan büyük saadet mi l Hele bazılarının soğuk soğuk şaka- bş% » kinayeli sözleri Süheylâyı fün çileden çıkarıyordu, d İraya oturdular. Genç kız ağzına 8 a lokmayı bir türlü yutamıyordu; Biya k? isteksizdi. Herkesin güle ay- iğ , aPiş kapış yeyip içmesi ona ade- hîzğzıüıük gibi geliyordu; en ağır Bürünen adamlara, en süslü ka- Ta v;nncıya kadar pek çoklarının daha içki içmek, bir muz, h'l'm""*îkı] fazla yiyebilmek için ç Üki Aları onu kendisinden de, etrafın- - *Tden de tiksindirdi. YAt işte, baştanbaşa bir orla oyu- N ahdırıyordu. 'Mettinle Sübeylânın etrafında, TIN iyiliğini isler gibi görünen, H'ı!ı- Sokulan insanlar, bütün bu bir- 'i.k*'"e Böşteriş için süslenmiş, takıp km.“'fmş kadınlar hepsi bu süslü de- Oyuy ÜN içinde bozuk düzen oynanan & l:" beceriksiz efigüranları» gi h'll lerinden yalnız birisi, herkesi a Tdak için hiç durmadan ortalıkta lilı: Yaşlıca bir kadın, Süheylânın îç,,. b Yalnız o bu fena tertip edil Yorgı “Panan komedinin dışında kalı Sizlayı Süheylâ onu gördükçe - içinde ki duf" bir acı duyuyor; kendisinde- hğ, GBUnluğu, Hüsamettindeki hırçın- Tn Birliliği, görecek de ikisinin ara- tek aç Uzaklığı, soğukluğu anlayıvere- k';)'! ödü kopuyordu. Onun için 7“qu_' Büler yüz göstermeğe çalışı- yğ“'îmeninin yüzündeki asıklık da Bin * Yavaş azalmıştı. O da öyle canı- u,_nd:i(klnlsını gizleyebilmek için ya- ıu“ ilerle konuşuyor, hele babasını Sülandırmaktan pek korkuyordu. Tnt Üsamettinin babası, ilk önceleri, PU' daktilo ile evlenmesini pek ç"k Sörmemişti. Kendisi çok zengindi. *ng'ıyı yaşamıya alışmıştı. Oğlunu da 'kr:ın bir ailenin kızı tle evlendirmeği d&ç * Sonra sonra, Süheylâyı tanı - "'ı(; 9 da beğenmiş, gelinin pek çok & © kızlardan üstün, pek çokların - z &Yrı bir yaradılışta olduğunu o da üŞtı, sâ::dl Hüsamettinin bu kızdan soğu- h'"'ta U, onu sevmediğini anlıyacak ©- buna herkesten evvel öfkelene - ndisi idi. Belki de oğlunu bıra- » gelininden yana çıkacaktı. Hü- ğîâ“—n de bunü biliyor, sabahki gü- Yü hiç olmazsa babasına belli et- İkg ğe çalışıyordu. Ku © de kendi kendilerini bu kadar T4 gı diktan, bu kadar zorladıktan son- G":"a!mdıki uzaklık, yabancılık pek hîîdenbin göze çarpmıyordu. h niz Muallâ, Süheylânın bankada- a Sralık yanına sokuldu: R%J“n var ayol, dedi, hasta mısın?.. Nh*h Sapsarı... Herkese karşı, hiç ol- ka © Yalandan biraz güler yüz gös « Gler lk gü gününden vır vira başladı- hx? anlıyacak!., t H% ylâ, dün onun sözlerine hiç al- Gi AMişti. Fakat bugün dayanacak deği Gildi. Bu altın başlı yılanın üs- 2, onu çekemiyen sarışın kız, | Ocan da bir tuhaf duruyor! Sizi| tüne atılıp saçını başını yolmamak için kendini güç tuttu. SON POSTA lovaya gideceklerini hepsi biliyorlardı. Hepsi de ayrılırken, âdet yerini bulsun Sonra bir aralık halasının Hüsamet-| diye, bir iki söz söylemeğe çabalıyor: tinle konuşutuğunu gördü. Şöyle yan-| du. Kapının önünde geçen bu dakikalar larmdan geçerken biraz durdu, dinledi. Kocası: ı şsiniz de.. Halası da hastalığını ondan saklıyor- du: — Hiç bir şeyim yok, hamdolsun bu- gün her zamankinden daha iyiyim, Sizin aranızda kendimi adetâ gençleş- miş buluyorum. Hasta olduğumu kim yledi size?.. Süheylâ mı?,, Beni çok de ona öyle gelmiş!.. Sizin yüre- Seyv ğinizi de boşuna yere oynatmiş!.. Kadıncağız bunları söylerken kendi kendini ne kadar zorluyordu. Bu, Sü- heylânın gözünden kaçmadı, Fakat Hü- samettin hiç oralarda değildi. Üstelik | başlıyan Demek ki| öfkesi, gitti Süheylâyı da, Hüsamettini de bunalttı. En sonunda herkes gitti. İkisi de ne Göebu MORİaR yapacaklarını bilmiyorlarmış gibi bir- birinin yüzüne bakıyordu, Süheylânın halası: — Hemen, siz de gidiyor musunuz? diye sordu. Biraz oturunuz, ne kadar olsa sabahtan beri yorulmuşsunuzdur. dinlenirsiniz, derdim ama madem ki bu ğ vaya gideceksiniz, yolunuz- ymuş olmıyayım. Onlar da hiç olmazsa bu zavallı ka- dının gözü önünde ezilip kıvranmaktan kurtulmayı düşünüyorlardı: — Müsaade ediniz de, gidelim. Dediler. Kapının önünde yeniden öpüşme, — dua, — teşekkür sahnelerinden sonra çıklılar. Di- Süheylâ öonu gene aldatmıştı; halasının şî“da bir otomobil onları bekliyordu; hastalığını ileriye sürmesi de bir ya « bindiler, landı!. Nasıl olmuş da bu kıza inanmış- tı?. Süheylâ artık gözlerindeki yaşı tu- tamadı. Ömrünün pek çok yıllarını ge- Nasıl olmuş da bu sabah, belediye| Sirdiği bu eski konağı arkada bırakır- dairesinde onu görür görmez nikâhı da, ke_n__ kendisini nasıl bir h;_ı_vıtın bekle- davetlileri de hepsini bırakıp gitme -| diğini, ne olacağını, bu işin sonu neye mişti?. Şimdi kendi kendisine kızıyor- du. Belki herkese karşı büyük bir reza- let çıkacak, fakat hiç olmazsa o da, gö- zünden bu kadar düşen bu yalancı kız- la bir daha karşı karşıya gelmek felâ- ketinden kurtulacaktı, Yemekten sonra, davetliler yavaş ya- vaş çekilmeye başladı. Yeni gelinle gü- veynin hemen bu akşamki vapurla Ya- İnhisarlar U. 846 adet Kova 114 » Kanca no » Balta 78. » Yangın söndürme âleti 97 » Kürek 10 metre Hartum 1000 adet Bez torba 1 — Yukarıda yazılı «6> kalem yangın satın alınacaktır, varacağını bilmiyordu. Otomobil kalkarken kocasına, öyleya artık kocası idi, 'yanında bir düşman gibi somurtmuş oturan bu genç çocuğa dedi ki: — İşte yalnız kaldık!. Ne isterseniz şimdi söyliyebilirsiniz!. Hüsamettin de sanki bunu bekliyor- muş gibi boşandı: Mü (Arkası var) dürlüğünden : 24/V1/937 Perşembe saat: 14 24/VI/937 Perşembe saat: 16 malzemesi ile bez torbalar pazarlıkla N — Pazarlık, hizalarında gösterilen tarihlere rastlıyan gün ve saatlerde Ka - bataşta Levazım ve Mübayaat şubesindeki Alım komisyonunda yapılacakır, TI — Şartnwmeler parasız olarak her gün sözü geçen şubeden alınabilir. IV — İsteklilerin pazarlık için tayin edilen gün ve saatte *6 7,5 güvenme pa- ralarile birlikte adı geçen komisyona gelmeleri ilân olunur. «3201, Türk Hava Kurumu BUYUK PiYANGOSU Biyük ikramiye: 40.,000 |isür.. Bundan başka: 15.000, 12.000, 10.000 Liralık ikramiyelerle İ20.000 ve 10.000) Hiralık iki adet mükâfat vardır.. Ayrıca: (3.000) liradan başlıyarak (20) liraya kadar büyük ve küçük birçok ikramiyelerle amortileri havi olan bu zeugin plândan istifade etmek için bir bilet almaktan çekinmeyiniz... Şıyfı 13 HASTA Yazan: A. Coulrt - Tezsler Pierre Lestrat, lrd- ne ile evlenmek iste- diğini söylediği za- man bütün dostları: Sen — çıldırdın mı? demişlerdi. Doğ- rusu güzel, şirin bir kız ama pek - cansız insan yüzüne bir ba- kınca hasta olduğunu anlıyor... Fakat Pierre arka- daşlarının — sözlerini dinlemedi. La Bruyâ- re lisesinde edebiyat hocası idi, arasıra da gir yazardı: İröne'in — cazibesinden kendini kurtaramacı. Şair kısmı öylelerinden hoşlanırmış!.. Zaten İrâne de sanki, bir köy evinde unutulmuş bir tablodan çıkmışa benziyordu. Daima omuzuna eğdiği incecik boynu, bahar a- rılarının rengini andıran dalga dalga gür saçların ağırlığını çekemiyor gibi idi. Beli de incecikti; teninde ise gayet kıymetli bir porselen vazonun: <«Aman! kırılıvere- cek'» diye insanın içini titreten solgun rTengi vardı. Pierre Lestrat gibi istikbali parlak bir delikanlıyı elden kaçırdıkları için canları sıkılan kız anaları, o narin gelini görünce hep bir ağızdan: — Zavallı taze! dediler, hiç de canı yok, bir sene ya yaşar, ya yaşamaz... Beyaz İröne gerçekten ölüme mahküim Ribi gözüküyordu. Herkesin ağzında do- laşa dolaşa nihayet bu hüküm Pierre'in kulağına gitti. Adamcağız, günden güne daha çok sevdiği karısına korkarak, tit- riyerek bakmağa başladı; onu kaybeder- se hayatın hiç bir tadı kalmıyacağına « mindi, Diller dökerek karısını ikna etti ve en meşhur hekimlere götürdü, Kalbini, ci - gerlerini, her tarafını Muayene ettirdi. Meşhur hekimler kadını iyice bir mua- yene ettikten sonra düşünceli düşünceli Bütün dünyayı saran Yeni bir kaçakçılık (Baştarafı 7 inci sayfada) Memur adamdan şüphelenir. İşi âmir- lerine bildirir. Adamın resmi bir memur refakatinde gitmesine muvafakat eder- ler... Adam; kolunda gamalı haç pazüubendi bulunan bir memurun refakatinde otamo- biline biner ve hareket eder... Resmi memurun otomobilde bulunma- sı Alman gümrük memurlarına iş bırak- maz!... Hududu serbesiçe geçerler... Bu Alman memuru İsviçrede dahi tanıldı- ğından orada dahi hürmet eserleri gö- rürler... Otomobil İsviçrede bir hayli yol aldıktan sonra adam otomobili durdurur ve Alman memuruna nazikâne bir su- rette: — Biraz iner misiniz der... Memur da iner... Şüphelenmez... Fa- kat iner inmez otomobil de hareket eder.. Adam otomobilden şu yazıları taşıyan bir kâğıdı atar; (Size çok zahmet verdim. Kusura bak- mayınız. Berline avdet edince âmirleri- nize selâm söyleyiniz ve İsviçrede bir pa- ram bile olmadığını, fakat buna mukabil otomobilimin içinde 850,000 mark bulun- duğunu lütfen söyleyiniz.) Otomobil aletleri|... Krika; İngiliz anahtarı; kanca; torna- vida ve saire gibi otomobil aletleri çe- likten yapılır. Bazı açıkgözler bunların içini boş yaptırıyorlar ve kokain, heroin gibi maddeleri kaçırmak için bu aletleri kullanıyorlarmış... Otomobil aletleri va- sıtasile kaçakçılık artık «klâsik» bir tar- za girmiştir. Bu esrarı Avrupa gümrük memurları pekâlâ bilmektedirler. Son zamanda bir Alman bu aletlerden bazılarını gümüşten, diğerlerini plâtin- den yaptırtmış ve bu suretle bu kıymetli madenleri kaçırmak istemiş... Fakat güm- rük memurları halinden şüphelenerek hercin, kokain kaçakçısı diye adamı ya- kalatmışlar. İş de meydana çıkmış. O, T. KADIN Çeviren: Nurullah Ataç başlarını sallıyorlar ve bir takım anla : şılmaz izahata girişiyorlardı: — Gerçi hiç bir tarafında bir hastalıl yok.. Ama ahvali umumiyesi pek - iyiyı benzemiyor, çok nahif, çok zayıf.. Müte- madiyen dikkat ister, hiç üzülmeğe gel - mez... Doğrusu Pierre de karısını bir gün bile Üzmüyor, ona bakacağım diye kendini helâk ediyordu. İröne fakir bir ailenin kızı idi, Pierre'e vardığı zaman drahoma, çeyiz getirme - mişti; fakat nikâhın ertesi günü de gözi nün süste, ziynette olduğunu belli etmiş İlk işi, evin eşyasını beğenmeyip her şeyi baştan aşağı değiştirmek — olmuştu. Pierre'in baba, ana yadigürı, eski tarz Mobilyası yerine evin içine yeni modaya uygun, pahah eşyalar girmişti. İlk za « manlar Pierre bu kadar masraftan kor - kup: «Borca gireceğiz, sonra altından na- sıl kalkarız?» dedi ise de karısının; «İn - san bu eski eşya arasında kalınca sinire tutulmaz da ne olur?» demesi üzerine boynunu büküp razı olmuştu. Zaten dok. torlar da İrene'in üzülmeğe gelmiyece - ğini söylemiyorlar mıydı? Fakat İröne o kadarla kalmadı. Bir kürk manto istedi. Bunu almak için Pier- re'in altı aylık maaşını birden harcaması Tâzım geliyordu. Pierre bu sefer biraz da- yatmak istedi ama burnundan geldi: bu işe canı sıkılmış olan İröne'in her akşam âteşi artmağa, benzi de günden güne sol- mağa başladı. Zavallı adamcağız aklını kaybedecek gibi oluyordu. — Vallahi, karıcığım, öyle bir kürk almağa kalkmamız delilik olur, diyordu. İröne başını gamlı gamli sallıyarak: — Ben de biliyorum, hakkın var, di « yordu.. Ama bu, benim için yapacağın son delilik olacak... Herkes bana boelli etmek istemiyor ama ben anlamıyor mu- yum? Şu dünyada kaç günüm kaldı ki!... Şaşkına dönen Pierre borca girdi ve karısına istediği mantoyu aldı. Arası çok geçmeden İröne'in canı bir de elmas bilezik istedi. O günlerde o kadar zayıf, o kadar mecalsiz idi ki hakikaten son günleri gelmişe benziyordu. Pierre, ölmek üzere olan bir kadının son atzu - sunu yerine getirmiyecek olursa bir da« ha ömrünün sonuna kadar nedametten kurtulamıyacağını düşündü. Bir kürek mahkümu gib. çalışmağa başladı; kendi- ne hususi dersler aradı, gece gündüz de- meyip didindi, mesleki mecmualara yazı yetiştirmeğe uğraştı. İröne, son günlerini süslemek için is - tediği pembe yatak takımı arasında isti- rahat ederken kocası da sabahlara kadar uyumuyor, çalışıyor, ikide birde gelip o- na bakıyordu. Adamcağız bu ömre da « yanamadı, bir akşam başını yere vurdu ve bir kaç gün içinde ölüverdi. Herkes, bir taraftan canı ile uğraşırken bir taraftan da böyle bir felâkete uğra- dığlı için İröne'e acıdı. Günden güne sararıp solan İröne, bir sene sonra zengin bir tüccara vardı. Ön- dan istediği ilk hediye, üç sıra incili bir gerdanlık oldu. Bir hayalet gibi gülüm - siyerek: — Öldüğüm gün boynuma takarsınız, dedi; öldüğüm gün, yani belki bir kaç hafta sonra... Yarınki nushamızda : Hayvanlığa rücu Çeviren: F. Varal