2 Snayfa -— -- Resimli Makale: Hergün Memleketi Motörleştirme bahsi Yazan: Muhittin Birgen ugünkü Avrupa hayatının ye- ni bir manzarası var: İnsanlar artık yayan yürümüyorlar. Yayan yürü mek iptidailik alâmeti olmuştur. ka, her fabrikanın beş kuruşa bir teker- lek yaptığı bir zamanda artık insanların yayan yürümeleri kadar manasız bir şey olamaz. Avrupalı bir insan, ya otomabilc, ya motosiklete, yahut motörlü bisiklete ve yahut bisiklete biner. Avrupa ve Ame- rikanın birçok yerlerinde tramvayların rayları sökülüyor. Umumi nakil vasıta- ları olarak meydanda yalnız - otobüsler dolaşıyor. Öyle memleketler var ki ora- da şehirli veya köylü, yaya yürüyen in- san azami derecede azalmıştır. Yüz bin nüfuslu şehirlerde 40-50 bin bisiklet kay- dı vardır ve bunların pek çoğu da motör- lüdür! İnsan parayı ihtiyaç ve zevkini tatmin * istediği gibi sarfetmekte serbest değildir. Türkiyede bilhassa küçük mesafeler için nakil vasıtası ayaktır: İnsan ayağı, merkep ayağı, at ayağı, Ööküz ayağı. Tür- kiyede kağnı henüz yaşıyor. Türkiyede motör yoktur; motörden anlıyan azdır, goför, bilhassa iyi şoför, yok denecek ka- Paris ıerytslntn dar azdır. Halbuki, bugünkü medeniye- Açlıdlğl gan tin sür'at temposumu yükselten de teker- « lek ve motördür. Türkiyede faaliyet ha-| HMHarp kopacakmış! linde bulunan kamyon ve otomobil ka- i yıdlazına bakınız ve ikisini bir delim; yarısı düzgün surette y ya muktedir olmamak şartile yirmi adedini dahi bulamayız. Halbuki bugü- nün medeniyet hayatı ne kamyonsuz, ne etomobilsiz, ne de şoförsüz olabilir, * Mesele ikidir: Biri, umumiyetle halkın ve bilhassa köylünün ve kasabalının kö- lay ve seri hareketi için iki tekerlekli ve motörlü veya motörsüz vasıtanın memle- kette çoğalmasını temin etmek; öteki de memleketin asıl nakil kuvvetini teşkii edecek ve sulhte iktisadi, harbde de as- kerf hareketi artıracak dört tekerlekli ve motörlü vasıtaları çoğaltmanın yolu- nü bulmak. Bunun birincisi gayet basit- tir. Gümrüğü ucuzlatmakla bunlar yavaş yavaş çoğalacak ve köylüler pazarlara bi- | sikletle gelip gideceklerdir. Halk kütlesi- | nin hareket standardını yükseltmek için buna şiddetle ihtiyaç vardır. Memleketi iptidallikten kurlaracak şeyler arasındı mühim âmillerden biri de budur. İkinci meseleye gelince, bu, daha mü- him bir iştir. Bunun için münakale ikti- sadiyatı ve milli müdafaa ihtiyaçları ba-| caktır. kımından hususl bir siyaset takibine lü-| — girbirlerile hiç münasebeti — olmuyan zum vardır. Bu siyasetin üç unsuru ol-| pu felâketli haberleri veren zencinin sö- mak icap eder: züne belediye İnanmış, ve'ne olut,'ne Dl- A — Araba siyaseti: Kammyonda ve hu-| maz diyerek mühendislerini Eyfel kule- | susi otomobillerde tereihan büyük ve|sinin mükavemetini tetkik ettirmek ü -| kuvvetli arabaların girmesi. Taksi ara- | zere kuleye göndermiştir. balarının ucuz, dayanıklı, az masraflı ve| — Kule tamamile sağlam çıkınca zenci binaenaleyh şoförler için de, müşterliee | — Öyle ise harb kopacak! diyormuş. için de istifadeli alması meselesi, z SYA n ç B — Milli karbüran, yani iştlalli motör- Dük dö Vindsorun pipoları lerde kullanılacak yakıcı maddenin milil| — İngiltere sarayında hüküm süren me- iktisat bakımından en faydalı olan hal| rasim yüzünden, krallar istedikleri xi - şekli: Benzin, ispirtolu benzin, mazot,| garayı bile içemezler, sgigaranın da pipo- gazojen. Bunların fiatları meselesi de|nun da vakti vardır. Eski kral sekizinci esaslı bir noktadır. Edvard, daha henüz Gal prensi iken si - C — Memlekette Şoför ve bilhassa iyı | gara ve pipo içmesini severmiş. Bir gün, şoför yetişmesi için, şoförlük mesleğinla | benüz veliaht iken, Fransa cenubunda iyi bir meslek haline Betirilmesini temin | bir yerde güzel bir kadınla dansediyor - edecek tedbirler. muş, damı: — Altes Rüvayal pipo içerler mi? de- miş. Prens: A Fransızların keramet sahibi bir zenci- leri vardır. Bu adam 'her mühim vak'ada orlaya çıkar: «Bu-işin olacağını ben za- ten filân tarihte söylemiştim.» filân der. Her yıl başı ortaya bir takım şeyler atar, Hurafata inanan bir sürü kadın ve er - kekler ona avuç dolusu paralar vererez istikballerini öğrenmek isterler. Bu zenci şimdi şöyle bir iddiada bu - lunmuştur: — Serginin açıldığı gün bütün Fransız milletinin ağzının tadını kaçıracak Lir vak'a olacâk. Ya bir hiç yüzünden harb patlıyacak, yahud da Eyfel kulesi yıkıla- * İşte, bu üç esas üzerine kürulmuş bir siyasete ihtiyaç vardır. Bu iş, Türkiyenin | — Bazı bazı içerim demiş. €en mühim meselelerinden biridir, Türki- | Ertesi gün yattığı ötele kapalı bir ku- ye i.k!.ııadiyaı_ınıfı yı;ikıtlmesiv bir parça |tu gelmiş, içini açmış ve bakmışlar, bir da münakale iktisadiyatımızın ıslah: me- | de ne görsünler, bütün hanedanın baş - selesi olduğu gibi bir bakımdan da milli larımı tasvir eden pipolardan mürekkep Mmüdafaamızın temel direğidir. Bugün bir kolleksiyon. Moğerse prensin danset- memlekette kamyon ve otamobil mevcu- tiği bayan, bir Pipo san'atkârının karızı du ne sulh, ne de harp ihtiyacına tekabü! imiş. Bu nadide kolleksiyon Vindsor'un etmiyeceği gibi şoför ihtiyacımız da ga- şatosunda duruyormuş, yet büyüktür. Bu büyük ihtiyacı karşı yanaağ SÖN POSTA için kazanır, fakat Açlıktan ölenin karşısında mükellef bir ziyafet safrasın- da oturulamaz, serveli teşhir etmekten daha fena bir ha - reket tasavvur edil. 'HER GUN BİR. FİKRA Hap yerine tavuk Doktor Şükrü Hazım Kızıltoprakta İtrenden inmişti. Komşularından Bay Cetdet karşısına çıktı. — Ben de seni bekliyordum doktor, dedi, fena halde üksürüyorum. — Evde ilâç olacak, ben hizmetçile sana gönderirim. Doktor evine gitti. Hizmetçisine bir küâğıda sarılı birkaç hap ile birlikte bir de yazılı kâğıt verdi: — Bunları Bay Cevdete götürecek- sin.. Kümesten de üç tane tavuk tut, onları da Bay Necatiye götür. Vadet- miştim, unuluyorum. Hizmetçi tavuklar ve haplar elinde yola çıktı. Yanlışlıkla hapları Bay Ne- catiye ve tavukları da Bay Cevdete baraktı. Bay Cevdet tavuklarla beraber dok- torun kendisine yazdığı kâğıdı da al- dı. Kâğıdı okudu: «Bunlardan iki tanesini şimdi Yyu- tarsınız... Öksürüğünüz gecmezse iki (saat sonra bir tane daha yutmanız lü- mımdır.» * Muhtelif meslek Sahipleri ne kadar İmza atarlar? İstatistikçiler gitgide daha fazla g: şeylere merak ediyorlar, Bir Alman ist: tistikcisi dünyadaki muhtelif meslek sa- hiblerinin 35 senelik meslek hayalında va- sati olarak kaç imza attıklarını hesabia- Mış ve şu neticeye varmış: Banka servisi şefleri : 3 milyon. Vekâlet müsteşarları : 2 mil. 500 bin. ! Hâkimler : Bir milyon Doktorlar : Bir milyon. Avukatlar : 900 bin. Muharrirler : İki yüz bin. Ashabı emlâk * 20 bin.. Bunlardan emlâk sahibleri 20 hin im - zayı alacak mektuplarını yazmak sısreti- | le atıyorlarmış. Kırlangıç nereye? Dünyanın en uzun Boylu adamı Neler anlatyorr ? Walt Messinger, bugüne kadar bil- ğimiz uzun boylu insanların en uzu- nudur ve boyu da 2 metre 10 dur. Mes- singer, bu boyuna rağmen kısa boylu ve zayıf kızlardan hoşlanmakta, daha ga- ribi deli gibi sevdiği bir mektep talebe- $i de ancak | metre 45 tantim boyun- da bulunmaktadır. Bununla beraber genç kızlar, hele sevgilisi, bu-gök gürültüsü gibi konu - n dev adamdan çekinmekte, kork - maktadırlar. Zavallı delikanlının başına gelen bir vak'ayı kendi ağızından ve İngiliz gazelesinden naklen dinleyelim: — Geçenlerde sinemaya gitmiş, bir adamın önüne tesadüf eden bir yere 0- turmuştum. Arkama düşen zat, ayakta dikilmememi, oturmumi ihtar etti. Ben de, «zalen oturuyorum» dedim. Herif, «haydi oradan yalancı» diyerek başı - ma bir yumruk indirmez — mi, Ben de Strazburglu bir ayakkabıcı dükkânı -| dayanamadım. Oturduğum yerde, ko - nın içinde yuvasını yapan ve dükkânın 'lumüu tepesindeki pencereden rahatça girip Çı-| , n kan bir kırlangıcın ayağına şöyle bir kâ- ğit yazıp iliştirmiştir. «Nereye gidiyorsun kırlangıç?» şöyle yarı uzattım, herifin böy - dan yakaladım, sıraların üstünden aşırdım ve tavuk boğazlar gibi kafası- nı yerlere sürttüm. İş büyüdü polisler Sonbaharda gidip bir sene sonra ilk -|Seldi ve bizi karakola götürdüler, baharda geri gelen kırlangıcın âyağında bir mektup görülmüştür. Ayakkabıcı|başıma yediği mektubu açmış ve şunları okumüştür. Yunanistanda Nikopulasun evine.» - ——— —— Sonunda ben haklı çıktım amma, âm yumruğun bıraktığı - _ıi tedavi ettirinceye kadar da 10 İngi-| ——— sı harecadım. irası h: mak için bir şoför mektebi açmak gibi (— ) bir fikir hatıra gelebilirse de mektept> | öğrenilen şoförlüğün hiçbir manası yol tur. Bu İş, motör ve tekerlek üzerinde şe nelerce çalışmakla öğrenilir. Bugünkü şo- | förler ekmek parasını çıkarmaktan âciz-| ken şoför mektebine - gitmez, gitse de mektepten çıktıktan sonra iş ııuumaw,ı Bir arkadaşımız anlattı: *Erenköyden, gazeteye telefon edecek! — Buradan telcfon edilir! öğrendiğini de unutup gider. Birbirlerine bağlı olan araba, milli karbüran ve şoför unsurları üzerine ku; rulmüş bir münakale siyasetine şidâetle ihüyacımız olduğu muhakkaktır. Muhittin Birgen söyledim. Telefonun yerini gösterdi. Kı kapadığım zaman genç çocuk: — Bir müuhayere! K Diye.bana bir dişçi kabinesini gösterdiler, içeri girdim: Karşıma çıkan genç bir çocuğa telefon etmek - istediğimi | ISTER İNAN İSTER İN tim, mam, âedim, fakat onuştum.. Telefonu Dedi. Onun sesini içeriden duyan orta yaşlı bir zat he - men yanımıza geldi; ve çocuğun sözünü fashih etti: — İki müahaveredir, yirmi kuruş vereceksiniz, — Bir muhavere, yahut iki muhavere; bunu hesaplıya - en beş kuruş vermem lâzım gelecek! — Hayır yirmi kuruştur. İstemiye istemiye beş kuruş fazla verdim.» İSTER İNAN İSTER İNANMA! ANMA! iki muhavere olduğunu da kabul etsok, E. Talı M emleket adlarını - yaşım ilerle” dikçe - kolay kolay aklımda tur tamaza oldum. Bavyerada amma, M’: sinde bilmiyorum, herifin biri evlenme üzere imiş. Düğün günü kararlaşm'$“" Gelinle beraber, bütün davetliler, PaPİ” zın takdisine mazhar olmak üzere sul kiliseye gitmişler... Beklemişler. Damat yok! Çıkmışlar bu saygısız aramağa... Bir de bakmışlar ki herif yatağında mişil mişil uyuyor. — Haydi! demişler; kalk. Böyle günd? senin bu yaptığın rezalettir. Çabuk giyili de kiliseye gel, nikâhım kıydır. — Aah! Gelemem! Ben korkulu bir TÜ" ya gördüm.. Ve bu işten vazgeçtim! Anan yahşi. Baban yâhşi!, Nafile; KAf dırmak mümkün olamamış. Hattâ, K7 gısındakilerin ısrarda ileri gittikleri? görünce, tabanları yağladığı gibi sokağt fırlayıp kaçmış. Bvlilik, evlenmek, bazıları için esasef korkulu bir rüyadır. Yarısında bu TÜYE” dan uyanarak kaçanlar da gerçe çok rülmüştür. Fâkat daha başlangıçta yolda hareket eden Bavyerahı deliki bu hususta üdeta bir dünya rekoru etmiş sayılır. Hayatta, cf'al ve harekâtını - büdisatf tâbi tutan insanlara söz geçirmek bır d receye kadar mümkün olduğu halde, TÜ' yadan ilham alana hiçbir nasihatin etmiyeceğini bilmiyecek derecede gösteren bu güveyin ahbablarına, btf orada olsaydım, şu meşhur fikrayı ye ederdim: Bir tarihte Bağdadda Allahın belâs! bir vali varmış. Aklına esmeyi görsülr önüne geleni bir hiç için darağacına çe mesi işten bile değilmiş. Maiyetinde ne mektupçu, ne kadi, ne defterdar, hiç kimse dikiş tutturamıy0f> oraya tayin edilenler, gitmektense, 8Zl€ dilip sürünmeyi göze aldırıyorlarmış. , Günün birinde, ilim ve fazlı, temkiü ve iktidarı ile mütearif mollanın oraya kadı tayin etmişler. Molla bin der reden su getirerek, itizar etlmek Fakat kendisine demişler ki: — Seni bilhassa gönderiyoruz. Çünkü 0 adamı ancak sen idare edebilir, onuf zulmünün ve şerrinin önüne ancak &€0 geçersin. Mulla gitmiş. Hakikaten de muvaffaf olmuş. Kâh mantıkla, kâh nabzına göfü şerbel vererek valiyi az çık yola miş. Bir sabah, adamcağız evinden çıkmiğ hükümete geliyormuş. Bir de bakmış Kİt dörtyol ağzında kurulu bir çift darağadı Birinde defterdar, ötekinde de divan kÜ” tibi sallanmakta, Hemen valiyo koşm! — Aman devletlim! Bu ne hal? Ne 91 du? Akşam bu zavallıların her ikisine iltifatızını bezlediyordunuz.. - Birdenbil gazabınızi mucip olan nedir? diye sof müuş. ' Vali: , — Gece rüyama girdiler. Bana hakart' ettiler. Ben de sabah olur olmaz teresl” rin ikisini de astırıverdim! cevabını VET miş. Biçare kadı heren o gün tası tarali toplayıp kaçmış İstanbula. — Neye geldin? diye sormuşlar. O *” demiş ki: — Herif uyanık iken elimden ıılÖ' kadar idare ettim. Fakat baktım ki iş Fİ” yaya dayandı. Onun orasına gücüm miyecek,.. Döndüm, geldim! AoK <——0 —e İ ... k “Kocam cenazeme çelen göndermesin , Amerikada zengin bir adamm z zengin olan karısı ölmüş.. vasiyetiii | mesi açılmış, kadın Vâblycîllx]"'ıCS'—der «Kocamın cenazeme çelenk gön' af mesini istemem. Çünkü şimdiye k;._u- her kime çelenk gönderdise, onun wlğ kında fena sözler söylemiş, ve çeli çi göndermek mecburiyetinde Kaldıği bıl" çelengi gönderdiği kimsenin akfü panl na, yakınlarına beddua etmiştir. U'j z çelenk göndermezse hakkımda Mı:ed * ler söylemiyecek ve yakınlarıma d dua etmiyecektir,»