ST TT YAKT STATE pT p v Endulus Şövalyesı 4 Abdurrahman Yıııa. A RV Abdürrahman, kılıcının kabza tarafını koltuğunun altına almış, sımsıkı burnozuna sarılmış meydanın ortasına doğru ilerliyordu Cesaret, kuvvet, mükemmel bir zırh — takımı, — kayaların — tepesinde kartal yuvasına benziyen bir şato, sev- gililerinin pencereleri altında serenat yapabilmek için güzel bir sesle, ucun- dan sarı ve yeşil kordelâlar sarkan bir de kitara lâzımdır; derler... Fakat siz, bu son söylediklerine kulak asmayı - nız. Eğer mutlaka şövalye olmak isti - yorsanız, yalnız ilk söylediklerimi te - darike çalışın. — Atım var. — Âhâ... — Kiılıcım da var. — Çok âlü. — Yalnız, aşkım yok... Kalbim, ta - mamile bomboş. e, bu fena, için?.. n ki.. bizim gibi büyük ydukları - kanunlarda addn vardır.. O maddeye göre, bir şövalye namzedi, her şeyden evvel kendine l r aşk bulmaki — Şeamet mi?.. — Evi Evet amma, bu şeameti'or- tadan kaldırmak ta pek o kadar güç de- Bildir. — Nasıl?.. Meselâ, bakın... Şimdi şu parma- u, işte şu bardaktaki şaraba batırı- orum,.. Ve işte şuraya, şu masa tah- tasının üzerine bir haç işareti yapıyo- Tum, gördünüz değil mi?, — Evet, — İşte, bitti... ğ Artık şeamet kalma:- mak için hiç tereddüt etmeden kendi nize bir aşk arayın Şunu da ilâve Küçük bır kutu uzattı. Orada Mukanın elmas küpeleri vardı. Oktay Hanın yüzünde büyük bir se - vinç görüldü. Merakla ve daha yakından | bakarak sordu: — Tâ kendileri! Bir köylü mü getirdi? | Evet Hakanım, zavallı yoksul köylü... O kadar söylemek istemem. Oktay Han bir uşağına emretti: — Mukayı çabuk buraya çağır! Kraliçe geldi. Oktay Han ona kuyumcunun elindeki kutuyu gösterdi: — Küpelerin geldi, al! Genç kadın şaşırmıştı. Gözlerine inanamıyordu. Fakat yalan değildi. Kızardı ve küpeleri utanarak aldı. O akşam Oktay Hanın boynuna kolla - rını doladı: — Sözlerine inanmamıştım, bağışla!.. Yarınki nushamızda : HIRSIZ.. Lowis de Robert Çeviren: Feik Berçmen bir suçumu Yazahı: |bir bedbahttır. Ve yahut.. dı... Mademki bir atınız bir de silâhı-| nız vardır. Artık tam bir şövalye ol «; İiçin, bahsi kaybetme İ üetre vezdi 'a bin Ü inim. Hattâ o kadar eminim edeyim ki; bu aşkı bulmakta zere ka- dar güçlük çekmiyeceksiniz. — Niçi: — Şunun için ki, aşkın mevzuhahs olduğu yerde, İspanyol kadınları kat'i- yen müşkülpesent değildirler. Bahusus sizin gibi, cenabıhakkın uzun dikkat ve itinalarla halkettiği genç ve gürbüz| € bir delikanlı karşısında... Mesel, anda sizi, şu büyük meydana çıka: ve kadınlar arasında müzayedeye sam.. bir çift pırı| pırıl yeni çizme üze- şine yemin ederim ki; on dakika zar - fında tam beş yüz kadın talip bulurum. — Bu müzayede şart mıdır?, — Ne münasebet?.. Kalabalık arasın da, şŞöylece bir dolaşmak da kâfi gele- bilir. Beş şişe şarap üzerine bahse gi- rişmeye hazırım ki; bu gece siz bir aşk bulmadan ikametgâhınıza avdet — Eyvah... — Niçin, eyvah dediniz?.. Bi işlte yandınız. Bahsi, tamamile kaybettiniz azizim. —Neden?.. — Çünkü ben; memleket ta buraya gelirken, kadınl uzak yaşamaya karar verdim. — Sebeb?.. — Çünkü bana bu yolda nasihat vö: ren biy adamın sözlerin! tutmaya gay- ret edeceğim, İhtiyar çizmeci, kaha bâstı: — Size bu nasihati veren ihtiyar ve çirkin bir kadın mı idi?, — Hayir. — Öyle ise. mutlaka iğdiş edilmiş artık hayat ağacının bülün ussaresi kurumuş bir bunaktır... Eğer bunlardan hiç biri de- ğilse.. şu halde, İspanyayı hiç tanıma- yan bir ahmaktır. — Niçin? — Niçin olacak, genç ve dilber a - sılzader İ y ise, :sk diyarıdır. den çıkıp O gürültülü bir kah - aşk u) .ırdır:m Bunu bildiğim | rın ka.bmıic mutlâka garip bir hassa vardı! ime çok emi - bahsettiğim beş şişe şarabı, on şişeye iblâğ edebilirim. — Pekâlâ, dostum... Teklif ettiğiniz bahsi, ben de kabul ediyorum... Siz, burada rahat rahat oturup şarabınızı içmekte devam ediniz. Ben de, şu me: dandaki şenlikleri göreyim. Yarın si dükkânı nııda ziyaretime müsaade eder- — Bir asılzadenin, diğer bir asılza- deye ziyareti; şövalyelik kanununun en esaslı maddelerinden biridir. Dük- kânımı ziyaret lütfunda — bu ki bana çok büyü ref verecektir. Belki, çizmelerinizin ökçesi de tamire muhtaçtır. Size, bu yolda da küçük bir hizmette bulunabi: -| lirsem, kendimi çok bahtiyar addede - tim, — Allaharsmarladık, ihliyar asılza- |de, (Arkam var) .| karnından, kasıklı dilnin güvenecek bir kuvveti olmadığını -|berini Barbarosa söylemek için kımte Nevbetçiler Salih Reise hücum ederek kendisini şehit etmişlerdi Kaorsanların şehirden uzaklaşmalar” dört bü * — Ya biz senin buradaki saltanatını|cesedini kapıdan dışarıya fırlattı! de- yıkıp ta adayı baştan başa işgal eder-|diler. nin sebebi anlaşılıyordu. sek.. Bunu yapmamızı mı uuyorsunîı Barbaros birdenbire beyninden y Barbaros liman ağzındaki Biz, senin en çok güvendiğin Amiral/dırımla vurulmuşa döndü.. mracmled. yük düşman gemisini batırdıktan gibi Halkulvad kalesi içine kapattık.| — Ne dı)vrsur'ız’ * diye ba, -İra, yedi yelkenli ile limandan içt! Sen kim oluyorsun, firavun ruhlu he-|Benim biricik aslanımı burada şehit mi | girdi. rif? Sen kim oluyorsun, firavun ruhlu;ettiler? Geride kalan gemileri llman dışındi herif? Güvertede toplanan denizçiler ağ -( ablokaya brrakmıştı. Dil kavgası büyüm laşmağa başladılar. Barbaros, Salih reisin ölümündeü Salih Reis tercümanlara: — Salih reis ölecek bir adam miydi , esee 3o TT L - ğ çok müteessirdi.. hiddetinden gemi — Bana yol gösterin.. gideyim, Şö -|be yahu?.. duramıyordu. valye hazretleri (!) galiba aklını ha -| — Vay kâfirler vay! Biz de kendisini| — ğ rem dairesinde unutmuş., Kendisilel|insan sandık.. ana kaptan:mızı yalnız başka bir gün görüş gönderdik. Keşki hep birlikte içeriye Dedi. Tercüman bu sözleri aynen| gireydik. şövalyeye anlatınca, Don Petronun| galih reisin arkasından kuru kuruya gözleri karardı.. — / 0 ., |yanmanın ne faydası vardı? Parmağının ucile k*_'l“d"k' nöbetçi-|" Barbaros bütün gemilere emir ver- lerine işaret verdi.. bu işaretin manası-| g:. y nı hiç kimse anlıyamamıştı. Birdenbire salonun içinde bir uğultu duyuldu.. Salih reis belindeki palası- na sarılmak fırsatını bulmadan yere yuvarlandı. Nöbetçiler, boğa üzerine saldırır gibi, ellerindeki ucu sivri kurgı larla Salih reisin üzerine atılara — Şu korsan yatağını ateşe verip kül edeceğim , Diye bağırdı. Barbaros o gün isteseydi, Korsikay! bütün iskelesi ve sahillerile ele geçil? bilirdi. Ve bunu yapmak için hiç i de yoktu. Doğan bey 'de bu fikri ileri sürerek — Bu vaziyetten istifade edelim, df yordu, ilk önce gfmile'i zaptı Ondan sonra şehre gireriz, Barbaros bu işi yapmak için çok dit şündü. Gemileri zaptetmek güç bir $ değildi. ( Arkası ıx;r')/ .« Limandaki gemileri ya- ba:la.iı Liman ağzında bulunan dör gemiyi bir hamlede batırdılar, Bu sırada şövalyenin şatosundan da | * ahile ök yağdırıyorlardı. imandaki gemilerin kaptanları vel tayfaları nereye gitmişlerdi? Biraz sonra, zihinlerde bükülüp ka- lan bu düğümü de çözmüşlerdi, Yerli- lerden biri şu malümatı verdi: — İspanyol korsanları somaki mer- ,|mmer çıkarmak üzere Rotondo (1) ya- açlarına gittiler. Venedik korsanları- da Gravana (2) sahillerinde gümüş “|toplamakla meşguldurlar, büyük den deşerek zavallıyı bir anda şduı et- mişlerdi. Salonun içindekl halılar üzerinde cansız yatan Salih roisin cesedini sü - rükleyerek mermer moerdivenlere ka - dar indirdiler, Bahçede birdenbire Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardi!” İstanbul cihetindekiler: Aksrayda; (Ziya Nur0), Fenerde: (Vİ> tali), Karagümrükte: (Suad), Beyazıttâ: (Asador), Samatyada: (Erofiloa,, Şeh * zadebaşında; (Ünlversite), Eyüpte: (Hik- met Atlamaz), Eminönünde; — (Mehi Kâzım), Küçükpazarda; — (Hikmet Ce * mih, Alemdarda: (Reref Neş'et), Bakıf” (1) Korsikada yüksek bir dağın adı- dır. Bazı noktaları 2700 metre irtifam- dadır. O devirde şehirde adam öldü - renler kan davasından kaçarak bu da- ğa iltica ederler ve haydutluk yapar - lardı. (2) Korsikada döri maruf nehirden biridir. İki yanında bakır ve gümüş köyünde: (Merkez), Şehremininde (Nâ” zım). Beyoğlu cihelindekiler: Gemiciler hep birnden: n İstiklâl caddesinde: — Salih relsi öldürmüşler.. (Kanzuk), ov latada: (Hüseyin Hüsnü), Tnksimde' (Limonciyan), Pangaltıda: — (Nargileci * yan), Beşiktaşta: (Nall Halld). Boğaziçi, Kadıköy ve Adalarda: uıımduaı (Selimiye), Sarıyerde: (“ , Kadıköyünde: — (Sıhhat), (Rifathı Büyîxkndıdn: (Hall0, Heybelide: — (Ta * naş). İlar. Fakal şatonun ıç kapısının dem kanatları daha önceden çevrilip sürme- lenmiş bulunuyordu. b madenleri vardı.. Korsanlar buralara (mm:nlef ıcprı.gîrcmed:ler. giderler, nehir kıyılarında, maden çı- İçeriye girmek için şatonun ğıruf:ndı ki k için aylarca kalırlardı. dolaştılar. Bir küçük kapı, delik aradı- e ci lar. Bulamadılar.. 'Türk denizçileri çılgın gıbı ağa so- la saldırıyorlar, Reislerinin öcünü al « mak için adam arıyorlardı. D - Biraz sonra şatonun üstkatındaki < Ç | pencerelerden ok yağmuru da başla - Mişti Denizçilerden bir kaçı daha burada yaralandı. durmak tehlikeli olacaktı.. Daha fazla zaylat vermemek için, Salih reisin ceşedin! kucakladılar. Sahile indiler. Türk gemicileri çok heyecana kapıl- mışlardı. Salih reis gibi Türk deni yerde ve her seferde yü: ir kahramanın İspanyol mesini de- W ..BUNDAN BOYLE MÜNHASIRAN "PERLODENTİ KULLANINIZ ; DİŞ MACUNLARININ EN İYİSİDİR / nizçiler hazmedemiyordu. Sahilde hnâralar, iniltiler.. esler yükseliyordu. ğ $ ı ören yerliler küme kü- me toplandıkları yollardan gerilemeğe, kaçmağa başladılar. Herkesin ağzında şu sözler dolaşı - yordu: — Don Petro kime güvendi de bu adamı öldürdü?. Türk korsanları, Korsika şövalyesi- boğuk da anlamakta gecikmemişlerdi. Sahilde taplanan iki yüz Türk deniz- çisi tekrar şalopelere binerek - Salih reisi limanda bir kayanın üstünde bırakıp- döndüler. Döndüler ama.. Salih reisin de cesaret yoktu. Barbaros sevdiklerinden birinin ö - lüm haberini ani olarak duyarsa, ya - nındakileri - teessüründen - fena halde haşlardı. : Gemiciler ağız birliği yaptılar.. Hep birden vak'ayı anlatarak: — Şövalye, Salih retsi öldürdü ve * gH l gü