14 Sayfa SON POSTA *Son Postoe ,, nın tefrikası: 64 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Yazan 1 A.R. Nazır şöyle bir hesap yaptı : “ Fırtınanın patladı zaman, siz de ölüm yatağı civarında bulunacaksınız, onun için hareketinizi tehir ediniz ,, dedi — Evet, paşam.. bahriye nazırı ile veda ederken, buyuruyordunuz? Osman paşa, birdenbire cevap ver- memişti. Adımlarındaki sür'ati arttı - rarak bir iki defa gidip geldikten sonra, birdenbire süvari Ali beyin önünde durmuş bafif bir sesle sözüne devam etmişti : — Dün; bahriye nazırı ile veda &- derken.. nazır, epeyce telâş etti. — Niçin efendim?.. — Bu hafta içinde, onların (210) dedikleri sayılı bir fırtınaları varmış. — E, olur a.. — Nazır, şöylece bir hesap yaptı.| «Fırtınanın patladığı zaman, siz de| (Ölüm yatağı) civarında bulunacaksı < niz. Onun için hareketinizi, bir hafta 'on gün daha tehir etseniz.».dedi: Ali bey, derin bir tevökkülle gülüm: sedi. Damarlarındaki kahraman kanın verdiği bir gurur ile, gözlerini denize dikerek söylendi: — Fırtına çıkacak diye, gemi yol - dan kalır mı hiç?:. 5 Nemara, ben de öyle | öörledim. Ve hattâ gülerek ilâve ettim; « Ekselâns!.. Fırtına için değil; si çok sevdiğimiz için buradan, mümkün olduğu kadar geç avdet etmek isterdik. Fakat ne yapalım ki; iki tazyik altın- dayız. Biri, hükümetğmizin — bahriye nazırından üstüste aldığımız telgraf - lar.. diğeri de, bizi sizden ve başka dostlarımızdan kıskananların gazete - lerindeki neşriyat... Tabit; zinde gözlerinizden Kaçmıyor » de - dim.:. Nazır gülümsedi: «O neşriya” tın, hiç bir ehemmiyeti yok. Türklerin; bütün dünya karşısında mazbat olan apaçık bir Milletinizin cesarast «ve şecaatini baş- kalarından Böyle bir dedikodu için sizin bir tehlikeye girmenizi kat'iyen arzu etmem. İster- seniz, derhal İstanbula — telgraf çeke- yim. Hareketinizi on gün tehir ettire- yim.» dedi. Buna, şiddetle itiraz ettim. «Karar, karardır. hareket edeceğiz. Ne tayfım, ve ne de ölüm; bizi yolumuz- koyamaz, ekselâns... Biz, ka- şan bir din sahibiyiz. Allah; | isterse, öyle olur.» diye cevap im. Ve hattâ, gülerek; i seviyoruz. Şayet bir kazaya kur * ban gidersek, fena mı?. Ebediyen mi- safiriniz olurum, ettim. Osman paşa, süküt etmişti. Endişeli gözlerini gene ayna: gibi parlıyan sar kin ufuklarda gezdirmişti. Ve sonra, gezinmesinde devam ederek ağır ağır sözlerine devam eylemişti: üyüktür, Biz, milli gu- edelim.. nseyi kendimize güldürmiyelim de... kaderimizde ölüm de varsa. Makine yüzbaşılarından Arif efen- di, koşa koşa gelmiş.. kumandan Os- dündik durup likten sonra; tamatn paşa haz: bunlar si - malüm ve hayatı var. öğrenecek değiliz. «esasen » sözlerini de ilâve T ve şerefimizi muhafaza Eh man paşanın önünde fakinedeki etleri. Demişti... Osman paşa, derhal başı- nt süvari Ali beye çevirerek; dik bir : Gemiyi kaldırınız, Ertuğrul, ağır ağır limandan çıkı - yordu Yokohama limanının semasi, deniz- den ve karadan atılan toplarla sarsılı- ytuğrulun güvertesinden taşan ahenk, sakin ve durgun bir hava içinde sürüklenerek sahillerdeki Gi ganyordü. Ertuğrulu, bir çok istimbotlar, çata- nalar, kayıklar ve sandallar takip edi: yordu. Her taraftan, (selâmet) dualar rTı yükseliyordu. Japon milleti, misa - firperverliğinin son nezaket ve mu * habbet eserlerini guslcrı)ord.ı Ertuğrulun küpeştesini dolduran âe ferlerin ve zabitlerin; dudaklarında elemli ve muztarip tebessümler görü- lüyordu. Üç aydanberi tı pkı bir sev; gi di- nin evi gibi rahat rahat çok hoş zamanlar - geçiri kırizantem diyarından ayrılmak her- kese güç geliyordu. Küpeştelerden, muhtelif sesler akse- diyordu: — Allaha ısmarladık. — İnşallah, gene görüşürüz. Bu temenniyi, genç zabitlerin gü - meleri takip ediyor; — Ayol, bir daha nereden görüşe- ceğiz. İstanbuldan buraya posta vapu: ru işletecek değiliz a... — Eh.. kimbilir birader?.. Dağ dağa kavuşmaz amma, insan insana kavu- şur; derler. Muzika, devam ediyordu: Ey gaziler Yol göründü Gene garip serime.., — Hay, Allah.. gene mi, bu matem i|havası — Elimde bir kudret olsa, şu havayı menederdim. Kaç bin zavallı Türk, bu hava ile ime sörüklendi. — Susun, yahu.., Bizde mi ölüme sürükleniyoruz Bazıları, hem kendilerini, hem arka- daşları teselli etmek istiyorlardı: — Boş lâkırdı, canım... İstanbul - dün da'liu höve'lie yölk lll güh vi güle güle dönüyoruz. — Galiba, Çin denizlerine kadar, hiç sallanmadan gideceğiz. Bu, ne ha- va yahul.. Deniz, çarşaf gibi.. karınca- lar su içiyor. Limanı çıktıktan sonra, yelkakleri”de' uçtuk ma2.. Gel keyfia, el (Arkası var) *Soa Posta num Tarikt Tefrikam » : 107 idan ayrılma.: ona hiz - üğü gün yüzünü göz yaş - larınla ıslat.. Saçlarını Nâraşın göğ - süne dök! Onu memnün et... İnsanlık, ik vazifeni yap! Nâraş mezara gö" türülürken, buraya gel! Seni koruma- diş ğa söz veriyorum. Tanzer genç kadına bu öğüdü ver- mekle kendi insanlığını ve her şey - den üstün olan merhametini göster - mişti. Tunçay bu sözleri kapıdan dinler - ken gözleri- yaşarınıştı. Mâra sevinçle çıkıp gitti. - ** Zabitlerden bazıları sinirleniyordu: | le buraya kadar geldik. İşte şimdi de,| Garip bir haber: “ Samayı su aygırı yutmuş!,, Bir sabah Urlular telâşla sokak - İanda bağrımyak, konüşmüğü başladı * lar: a— Sürmna Elâmlara kaçmış diyor - lardı. Halbuki onu Firatta bir su ay - giri yutmuş!» a— Yanlış olrk gerele. (Suz) dan gelen kumaş tacirleri Samanın tek rar Elâm kralının maiyetine girdiğini söylüyorlar.» — Ya bedevilere ne diyelim? Sa- manın su aygiri tarafından yutuldu - ğunu gözlerile görmüşler!» «— Doğrudur. bu haber.. Çünkü (Fırat mabudu) bu yıl bizden bir kur- ban istemişti.» «— Samadan başka kurbanlık - bir kimse bulamadılar mı Sumerde?!..» Her ağızdan, bir söğ' çkiyot, HdF * kes bir başka ihtimalden bahsediyor - du, Bu Haber biraz sonra Gudeanın da kulağına erişmişti. dedi, şimdi evine git! Nâ-| Sumcr kralı, Snmmın tekrar Sumer- den Elâmlara geçişinden çok müte - essirdi. Gudea, Samaya - Akad sefe rinden döner dönmez - kızını cekti, Bu haber Gudeanın da içinde yeni bir şüphe uyandırmıştı. Acaba Sama Elâmlara mı kaçmıştı? Yoksa (Fırat mabudu) nun kar - nında mı uyuyordu? vere * Bir gün, geçmiş yıllarda, herkesi te- İlçe”Üüşükeni çena ba Kadar getip bir hâdise olmuştu. Firat sahillerinde do - laşan bir delikanlı birdenbite sendeli- yerek suya düşmüş, bir su aygırı ye tişip kendisini bir hamlede yutmuş - tu. Yerliler su aygırinı tanıyorlardı. Ay- gırın bir kulağı bez parçasi gibi yırtır mış, ikiye bölünmüştü. Yarlder “Vu eyatı tanıdiklari " için, bürün aahilleri sarmışlardı. Hlatkbe yaylarını germiş, yırtık kulaklı su ay- girına ok yağmuru yağdırıyorlardı. Suraygimnii dülek çok kaba oldur -İğundan, oklar kolay kolay saplanmı - yor, saplananlar da bir müddet sonra suya düşüyor ve Aygıra tesir yapmı- yordu. Böylece aradan günler geçiyor, de- Lkanlıyı su aygırının karnından çıkar- mak kabil olamıyordu. Sumerliler o tarihe kadar bir su ay- girinin — (Fırat mabudu) — olduğuna inanmamışlardı. Günün birinde delikanlıyı yutan yır tık kulaklı aygır güneş almak için bir kıyıya çıkıp yaslanmıştı. Yerliler su aygırını tanıdılar.. Sezdirmeden top - lanıp sahile indiler.. Yolunu ve kargılarla aygırı öldürdüle —e7 —— A &*&mmmw“âw : Xxx: AA KUMBARA BİRE. 1OOO kestiler| . Yazan : Celâl Cengiz Samayı acaba Firat ilâhı olan aygır mı yutmuştu? met| Karomı yardılar.. O ne?! Birdenbire herkes kü tarcakron Buğtikkağa bağlayaştii «— Aradığımız delikanlı yaşıyorl! Filhakika su aygırının karnını def |tikleri zaman, delikanlının bacaklariti Itoplayıp minder üstünde oturur. gi oturduğunu hayretle gördüler. Delikanlı biraz sonra aksırarak keti” dine gelince: — Beni neden uyandırdınız? Diye sormuştu. f O hâlâ kendisini bir uyku içinde fi bir başka âlemde sanıyordu. İşte bu sirada - delikanlı gözlerini açar açmaz - sahilde bir çırpıntı işitif di. Bir başka su aygırı kendini sahi den sahile vurarak — devrile devrile kükriye kükriye gidiyordu. Herke dalamlışti Bi, ba Ku KA nt deşilip öldürülen aygırın eşi idi. İşte o gün herkes suda çırpınan $0 ygırına (Fırat mabudu) diye iapmili ğa başladı. Ve ölan ai katn di ga lan delikanlı bir kaç gün sonra, doku£ gün süren bu dünyadan uzaklaşması * nt halka anlattı. «— Hiç bir ıztırap çekmedim.. Ken” dimi geniş bir su küpünün içinde #f niyordum. Ve mütemadiyen uyudu * Humdas ömalndim. Su aygvi 'nefet W dikça ber deağtai Boti Bu hâdise üzerinden asırlar geç * (Fırat mabudu) na her yıl bir in” san kurban vetta Prâlhlar o yıl aei re Kurban atmadıkları için " Samanıli (Fırat mabudu) nun midesine düştü” ğünden emin bulunuyorlardı. Gudea sahilde yaşıyan halka şöyle bir emir vermişti: «Samayı bulmak için (Fırat mâ* budu) na el uzatanlar (Ölüm ku- yusu) na atılacağını unutmama” hıdırlar. Sama (Firat mabudu) nun midesine düşmüşse, onü tekrar dünyaya getirmek — için, mabudun kendi ecelile ölmesini beklemek gerektir. Herkes dik * kat etsin.. Olabilir ki - zatetl çok ihtiyarlamış olan Firat ma” budu - bugünlerde ölebilir. Sa * hilde cesedini görenler, karnın! deşmeden bana haber versinler!” Ur halkı Gudeanın buyruğunu o * kur okumaz Firat kıyılarına dökül * müşlerdi. Samanın bir su aygırının karnında bugüne kadar yaşıyabileceğine Su * merde inanmıyan bir tek adam vat © dı: Tanzer, (Arkası var) eceecan senasacenaNN dN eaAA saBü N SRAReEDENA eRAanAREAAREEİ Bir Doktorun Günlük ha Notlarından © Mide ekşiliği Ve mide yanması Bazılarının yemeklerden sonra bir saat kadür göçer geçmez midelerinde bir yan- mak ve ekşilik başlar. Mide ekşiliği v8 yanması midenin yemekleri hazmetmeik için ifraz estiği usarenin pek fasla 1f - ras olunmasından ileri gelir. Bu gidilerin mide ülseyrine — istidatlari vardır. Midesi ekşiyenler tavada kızar * mış yemek yememelidirler. Turşu, bahü- rat, kaşarpeyniri, zeytin tanesi, sala * müura — şeyler yememelidirler. Dalma sö- vüş halinde etler, sebde ve meyva Ve sütlü şeyler yemelidirler. Çaf kahve, a!kol tamamen muzırdir. Yemeklerden sonra bir miktar bikarbö- nat almak bu gibilerine pek iyi gelir. () Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız: m.ım zamanınızda bu notlar bir doktor Salı