İttihad ve Terakkide ön $ene On üçüncü kısım No. 19 İltünanene GönLünlkae İYTİMD Ve Te | SFER A GAT Yazan: Melâhat Tezer | İttihat ve Terakki yerini Teceddüt & Vehameti, bu fikri hiç olmazsa bir ke-|na rağmen 1918 senesinin ikinci teş- Te tecrübeyi emrediyordu. rininin sonlarında bizim hatırımıza Gelen vukuatı tahmin etmek, o da- |boş bir kelime, lüğat kitabından tast- k » çok kolay olmakla beraber, bu öngrede hazır bulunan İttihatçıların 5 _Wİ“. bunun ehemmiyet ve veha: beetinden gafil görünüyorlardı. İttihat € Terakki isminin muhafazasında 1$- E edenlerin, programda fazla değişik- Mtemiyenlerin, ötekilere karşı gös- döla, leri mukavemet, sırf bu gafletten Ğokm' çok şiddetli oldu. Bir kaç defa — a ÇOrla beraber, söz alarak, o sıralar tarihi hissiyat ile meşgul olmaya bulunmadığı ve hissiyatın bir ta tafa bırakılarak hakikf vaziyeti görme- ::Ğhımık icap ettiği fikirlerini mür dikaj yik- Bizim istediğimiz şey, ra- y İ bir Kberalizm bünyesi içinde yeni ff'h yapmak, yahut İttihat ve Te- n.k,kfnin anarşik ve muhafazakâr olan fiki Osmanlı bünyesi içinden yeni Z _l'"!m kendisine bayrak yapmış, adikal ve Türk bir fırka çıkarmaktı. Ütün milli unsura karşı amansız bir| a:um hazırlamakta olan dahili irtıca Türkiyede göze çarpan milli har&” inkılâbın ilk günündenberi düş Rgösteren garbi Avrupa karşı-| .md" elimizde yegâne müdafaa kuv- Veti olarak ancak radikalizm silâhını törüyorduk. Esasen, bizim tabif te - Mayüllerimiz de bundan ibaret olduğu çin, fikrimizi kuvvetle müdafaa edi- Yorduk. Münakaşalar esnasında ba- Zan araya orta ve hattâ bize nazaran k sağda bulunan muhafakâr fi » in de karıştıklarını gördükçe, iki- :;iı söz alarak, herkesin kendi fikir” © göre bulundukları yerlerde kal- Tn! ve ancak mütecanis bir te- Tekkül vücude getirmekte bir fayda 'u"lkeiim' söylüyorduk. Yeni bir isim: Teceddüt Çok iyi hatırladığıma göre, kon - Btenin münakaşaları arasında bize en Yardım eden bir unsur da Baban Tide Hikmet idi. Ağsoğlu Ahmet, Yur 't Nadi, hep bir fikirde idik. Bizim €© taraftar olanların müdafaaları Ça, öbür tarafın da mukavemeti “et kesbediyordu. Bununla beraber, eticede bizim fikrimiz - galebe çaldı İttihat ve Terakki ismi kaldırılarak ,’:“e bir hayli münakaşadan sonra, biz htelif isim teklifleri arasından yeni T_m seçildi: tceddüt! tarihi günleri takip eden seneler .."d'ı bir müddet sonra, siyasi hayat- kn “_kmp de Türkiyede olup biten i“""- uzaktan seyrile meşgul olâu - y.:ı #ıralarda, her akşam yeni bir şeyle 'P ertesi sabah başka bir yenilikle Kaetdığımızı gördükçe datma bu ismi tirladımı: Teceddüt! ’BL: kelime bugünkü dilimize artık Kai gelmeğe bile başlamış olması: a içi Nöbetçi Eczaneler Bu gece höbetçi olan ecrüneler şunlardır! cihetindekiler: AkSarayda: (Sârım). )- Penerde: (Hüsameddiz). Şehremi- egi (Hamdi). Karagümrükte: (Ke - ). Bamatyada: (Brofilos). Şehzade - a: İ Hali. Ryüpte: (Arif Beşir) önünde; (Beşir Kemal). Küçükpa- © (Hulüsi). Alemdarda: (Sırrı Ra - : (EMâD), cihetindekiler: €addesinde: (Dellâ Suda). Galu- Hüseyin Hüsnü), Taksimde; (Tt- Pangaltıda: (Nargijeciyan). : (Süleyman Recep). Zarda ). im Tzti tadari Baksi Boğasiçi ve Ağalarda: b*'dlm: (İmrahar). de: (Nu- ED. Büyükadada: mnu?.;ı’:?e u:;“. Böyasıtla: (asa - |! gele beğenilip çıkarılmış bir lafz ola> rak gelmiş değildi. Türk ruhunun de- rinliklerine kadar sokulmuş bir ihtiya- cın ifadesi idi. Türkiye ve Türk yeni- leşmek istiyordu. Bu kelime, o isteğin © yenileşme duygusunun, yeni bir mil- let olma ihtiyacının alâmeti idi. Biz, ©o tarihi günlerde bu kelimeyi seçer - ken, yaptığımız işin mânasıni pek te anlıyor değildik. Şuurlu olarak değil, tabil bir sevke uyarak hareket ediyor- Jduk! Teceddüt! O günlerde, Çağaloğlun- daki kırmızı konağın büyük salonun- da, saatlerce ve hattâ günlerce süren bir münakaşa gürültüsü, sinirli bir hay ve huy havası içinde, kimbilir nası) bir ilhamın sevki ile doğuvermiş olan bu kelime eğer dikkatle tetkik ve tahlil e- dilirse, kendisinde, bütün bir mukad- deratın, — istikbaldeki inkişafını tayin eden bir kehanet kuvvetini taşıyordu. Meşrutiyetten Cumhuriyete geçiş dev- İrinin fetret günleri başladığı sırada, |dağılan ve parçalanan İttihat ve Te - 'rakkinin, sönen nefesleri arasında söy” lenilmiş olan bu kelime, yeni şeylerle yeniden hayata doğmak isteyen bir millet için yepyeni bir program de - mekti. | “Bilmiyotum, bu kelime, «teceddüd» kelimesi kimin ağzından çıktı? Acaba onu ilk defa olarak kim buldu, kim ha zarladı; kim teklif etti? Buna dair, şim' di, hafızamda hiç bir şey yok, hiç bir şey batırlamıyorum. Fakat, sonradan, senelerden sonra, çok güzel görmüş, üzerinde çok düşünmüş olduğum bir şey var ki onu çok iyi biliyorum: İtti- hat ve Terakki, son nefesini, «teced- düd!» diyerek verdi ve o, ideali uğ - runda, on sene mütemadiyen dövüş - müş olan bir kafilenin şuurlu veya şu- ursuz, belki sırf bir tabil sevk ile, te - lâffuz ettiği son kelime oldu! Bu bir tesadüf değildir; bir tarih tekâmülünün muhtelif halkalarını bir- birine bağlıyan kuvvet, bir tesadüften ibaret olamaz. İnsanların kafalarını yuğuran, onların kafalarındaki hamu- Tu mayalandıran, onların — ruhlarında renkler ve manalar yaratan kuvvet, sa- de bir tesadüfle izah edilemez. Bir mil- Kanalizasyon inşaatında mesi, levazım müdürlüğünde görülebilir. * mek üzere müracaa ları ilân olunur. l-;t_aıîul Orma İdaresine teslimi şarttır. Tiradır. racaatları, Talip — olanların Ereğli «Konya» Şubemizde kaybolan hükümden iskat edildiği ilân alunürı — ret parçaları, n Direktörlüğünden : 1 — Ziraat Vekâleti hesabına malzemesi Orman İdaresi tarafından verilmek ü- zere'nümune ve şartaamesi veçhile 43700 adet defter 181500 adet cetvel 14000 aded cildin tab vo teclidi açık eksiltme usulile münakasaya konulmuştur. 2 — Bunların ihale tarihinden itibaren bir ay zarfında tab ve teclidi ile Orman 3 — İlân 30/Mart/937 tarihinden 13/Nisan/937 tarihine kadar on beş gündür. Yevmi ihale 13/Nisan/937 tarihine müsadif salı günü saat 16 da Orman Direktörlü- günde müteşekkil komisyon marifetile icra edilecektir. 4 — Bunların tab ve teclidi muhammen bedellerine göre muvakkat temina'ı 285 €e 7,5 —teminat — makbazlarile — komisyona mü - Türk Hava Kurumu Genel Merkezi Başkanlığından: mış bir cilt verne makbuzunun kurunumuz tahsilât işlerinde — kullanılmamak ( fırkasına bıraktı. letin dünkü hayatı ile bugünkü hayatı arasında, bir sebeb ve hâdise alâkası vardır ki bizler bunu, içinde yaşadığı- mız hâdiseler arasından ne kolaylıkla fark edebilir, ne de bunların manaları- ni o sıralarda anlarız. Bu alâkanın an- Taşılması için aradan zaman geçmek lâzımdır. O zaman geçti, ben de işi sonradan anlamıya başladım: Yenileş- mek devri gelmişti; millet, yeni bir millet olmak istiyordu. Bunun için, kırmızı konağın büyük salonunda © günlerde bu kelime, ilk defa olarak te- lâffuz edildi. Teceddüt kelimesinin manası Tarihin bu ince görünüşüne ayrıca idikkat etmek lâzımdır: « Teceddüd » kelimesi, bir fırka ismi olarak seçile » bilecek kelimelerin belki de sonuncu - su bile değildir. Fırkalar tarihinin bü- tün dünyadaki seyrihi takip ediniz, (Arkası var) RADYO Bu günkü Program 6 Nisan 937 : Salı İSTANBUL Ökle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi. 1250: Hava- Gis, 19,05 Muhtelif Plâk neşriyatı. Akşam neşçriyatı: v7: İnkilâp dersleri Üniversiteden naklen Mahmut Esat Bozkurt, 18,30: Plâkla dans müsikisi, 19,30: Emtnönü Halkevi sosyal yar- dım şübesi namına konferans, doktor Ah - met Asım Onor, (Kanserden korunma), 20: Belma ve arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Riza ta- ratından arapça söylev, 20,45: Cemal Kümll ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları: Saat ayarı, 21,415: Şehir Ti - 've barsa haberleri, 22,20: Plâkla sololar, o - pera ve operet parçaları. Yarınki P ? Nisatı 997 : Çarşamba İSTANBUL Öğle neşriyatır — 1230: Plâkla Türk musikisi, 150: Ha - vadis, 13,05: Mühtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Man- dölin orkestrası, 20: Nezihe ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Rıza tarafından arapça söylev, 2045: Bimen Şen ve arkadaşları tarafından 21.15: Orkestra, 22.15: Ajâns ve borsa ha - berleri, 3230: Plâkla sololar, opera ve ope « ——— istanbul Belediyesi İlânları Manılmak üzere alınacak bir tane kamyonet açık ek - sillmeye konu'muştur. Bu kamyonete 4200 lira bedel tahmin olunmuştur. Şartna -« İstekliler 2490 N.h kanunda yazılı vesi - ka ve 315 lizalık ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 7/4/937 çarşamba gönü saat 14 de Daimi Encümende bulunmalıdırlar. (B.) (1612) * * Mubasebede münhal daktiloluk için 7/4/937 çarşamba günü sast 14 de imti - ban yapılacaktır. Asgari örtamekteb mezunu olmak şartile taliplerin imtihana gir- (B.) (1925) «1758» 2680 sayılı ve yüz/yaprakhı kiç kul'anılma- B 318614 yatrosu dram kasmı (Manon), 24,15: Ajans 'Türk musikisi ve halk şarkıları; Saat ayarı, Yıllardanberi gönlümde işleyen yara artık kapandı. Bugün ben de beğenilen Ve istenilen; sevgisi, sevgilisi olan bir kızım. Çaresiz yalnızlığım, elemlerim dindi.. sonsuz bir çöle benzeyen haya- tım şimdi aydın, güneşli bir sevinç yo- Ju oldu. Bu mutlu yolda ben - eskiden olduğu gibi yalnız, ümitsiz, sürüklene- rek değil; onun eli elimde, dostluğu kalbimde yürüyeceğim.. artık benim de bir sevgilim, bir nişanlım var.. yıllar- Ca bir yüz karası gibi taşıdığım sevgi- siz, eşsiz, beğenilmemiş kız olmak le- Kesinden kurtuldum ben... * Çocukluğumdanberi beni kimse sev. mezdi. Annemin bile bana gösterdiği şefkatte acıma eserlerini -bulurdum. Neden? Benim küçük kardeşim Esin gibi acınmadan sevilmeğe, okşanmağa Hakkım yök muydü? Evdekiler Esini hep «güzel kız» diye çağrırlardı. Bir gün uzak bir seyahatten dönen babam Esini kucağına almış: «benim sırma saç- li kızım!» diyerek altın büklelerini ök- şamıştı. O gece yemek yemeden odama çıkmıştım. “Tanyeri ağarmcaya kadar ağlamış, kara, çalı demeti gibi sert saç- larımı yolmak istemiştim. Annem ne zaman sokağa çıkmak için hazırlansa bizi de beraber götürmesi için yalvarır, huysuzlanırdık. O; kaş- larını çatarak: — Sen kocaman kız oldun artık Sev- gi, derdi, dadınla evde otur, bebek oy- na.. Esin hazırlansın.. “Bu sözler ok gibi yüreğime işlerdi. Annem, güzel, sevimli olduğu için Esi- ni gezmeğe götürüyor, onu canlı bir süs gibi yanında taşıyordu. Benden, be- nim esmer, solgun yüzümden, cılız, çelimsiz vücudumdan utanç duyuyor- dü. Bunu anlıyabildiğim ilk gün ne ka- kadar acı duymuş, bir çok geceler elle- gimi yıldızlı göklere açarak Tanrının beni de Esin gibi güzel, sarı saçlı, mavi gözlü yapması için yalvarmıştım. Ya- şımla beraber - derdim de büyüyor, küçük gönlümde çirkin olmak yarası çe derinleşiyordu. Esinle kız lise- sinde okuyorduk. Sınıfın - en çalışkan, en ağir başlı talebesiydim, Arkadaşla- ryımdan canımı — Esirgemez, ayrı ayrı hepsini memnun etmeğe çalışırdım. Hafta başında mektebe dönen kızlar başbaşa verip gizli gizli konuşuyorlar, bir şey anlatıp dururlardı. Ben yanla. rına gidince sesler kesilirdi. Bir defa gene böyle fısıldaşan bir kaç arkadaşı- mın yanina gitmiştim, içlerinden biri- ne sordum: — Nesrin, böyle tatlı tatlı ne söyle - şiyorsunuz? — Hiç, dedi, neden sordun? — Merak ettim de ondan.. dedim. Nesrin yanıma soökuldu. Diğerlerinin de işideceği bir sesle: — Birbirimize gönül maceralarımı. zı, flortlarımızı anlatıyoruz ,dedi, böy- le söyleşmeler karşılıklı olur. Sen çok ketumsun. , Bir şeyler anlatsan, biz de sana açılırız. Bak, Esine.. o senin gibi değil... Boynumu büktüm: — Ben ne anlatayım, dedim, anlata- cak bir şeyim yok ki. Hepsi birden gülüştüler: — Nasıl, senin hiç sevdiğin yok mu? — Yok,.. atıldı: — Neden şaştınız çocuklar, dedi, o- İçlerinden iri yapılı, sarışın bir kiz et ar SübeE 2 e nun adı Sevgi, ayrıcı sevmeğe ihtiyacı yok ki... Evet adım Sevgi idi. Şüphesiz an « nemle babam böyle sevimsiz bir kız lacağımı bilmiyerek bu adı bana « tirmiştim. İyi yazıyor, iyi piyano çalı- yordum. Esin her sınıfta dinlenerek, sendeleye sendeleye hâlâ diploma mağa çalışıyordu. Konservatuvara vama başlamıştım. Orada iyi bir mev« kilm vardı. Sesimi beğeniyorlardı. Her kese kendimi sevdirmiştim, Arkadaş- larımın içinde bir viyolonist Nâzım vardı. Onunla çok iyi anlaşmışlık. Gö- rüşlerimiz ve anlayışlarımız. - bir çok noktalarda birleşiyordu. Bana çok de- ğer verdiği her halinden belli idi. Şim- diye kadar bana kimse bu kadar e- hemmiyet vermemiş, hiç bir erkek se- si «bayan sevgi» derken onun ki gibi sıcak, müşfik bir tatlılıkla gönlüme dökülmemişti. Kendi kendime: «Aca- ba, diyordum, büyük gözlükleri arka- sından küçülerek yüzüme bakan bu koyu mavi gözler bana bir gün...» Bon- ra bu sözlerimin de boşluğunu anlıyor, böyle bir şeye imkân olmadığını, genç bir erkek tarafından sevilmenin de lez zetini tatmadan öleceğimi düşünüyor: dum. * Sıcak, ışıklı bir yaz gecesinde ( Yat klüp) te konser veriyorduk. Gökte ay büyüleyici bir kadın gibi göz kırpıyor, denizin titrek yıldızlarla aynaşan pırı'- tilı dalgaları ihtiyar kayalara unutul- muş aşk masalları fısildiyordu. Tabi - atın bu musikisine insan elinin, sa! alinin musikisi de karışıyor, beni h: limin renk ve ümidden örülmüş yıl- dızlı göklerine uçuyordu. Bir aralık tarasa çıkmış, (de « nizin sonsuz, rüyalı güzelliğine ba - kıyordum, Yanıbaşımda bir ses duy- dum: — Burada yalnız ne yapıyorsunuz Bayan Sevgi? Birden — dönünce Nâzımla yüzyüze geldim: v — Hiç, öedim, denize, karşıki kıyı e- lara bakıyarum:: yorgunlufüumu din « lendiriyorum., ne güzel manzara değil mi? — Evet.. öyle. dedi. Sesi dolgun ve ağırdı. Gözlerini kısarak engi: haval ufuklarına karışan sonsuzlukl. ı doğ ru uzun uzun baktı. Sanra bana dön - dü: — İster misiniz Sevgi, dedi, ışıkların çeşnisine biz de katılalım. — Nasıl? — Sizinle kimseye gözükmeden sa - hile inelim, Bir sandala atlıyalım.. Hey beliye doğru açılalım, Biraz sonra canlı bir ümid kadar güzel, pırıltılı sularda — ilerliyorduk. Nâzim, gömleğinin yenl: uvamış; esmer, kuvvetli kollarile ağır ağır kü - rek çekiyordu. Suların hafif şıpırtısın - dan başka hiç bir ses duyulmuyordu. Kendimi dünyadan, insanlardan uzak bir masal ülkesinde Nâzımla başbaşa kalmış sanıyor, bu tatlı rüyanın sonu gelmesin diye gözlerimi yumuyordum. Nâzım: — Bu ne dalgınlık küçük hanım, di- yordu, neler düşünüyorsunuz böyle? — Hiç.. — Hiç düşünülmez Sevgi.. bu güzel, aydın gece kim bilir sana neler duyu- (Devamı 15 inci sayfada) ÇW E SĞ A ŞN