6 Nisan 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

6 Nisan 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Serha 11 O San'at bahisliri: k Türk mima[isinin Rumelide vücude — getirdiği İlk eserler —3-— V * * * Üç şerefeli camin, burmalı, çubuklu, baklavalı üç şerfeli adlarile sayılan ve her birinin biçimi ayrı güzellikte bulunan dört minaresi . vardır. Bunların en enteressanı üç şerefeli minaradir ta olduğumu Aşk Mektebinde isbat et tim, Muhsin — Evet yokiamayı sen yap. Hazım — Nasıl yoklama yapayım, defterden mi, deftersiz mi? Mubhsin — Defterden yapacaksın, (bağırır) Daim. Hazim — Dalma ben bu işle meş * guldüm. od Muhsin — Öyle değil; gişedeki Dai- mi çağırıyorum. Hazim — Gelemez bayım. Muhsin — Neden? Z Hazım — Kral Lirde bir haftalık b_ı' leti birden satıp bir hafia rahat ettiği için tenbelliğe alıştı, kolay kolay ye- rinden kalkamaz. Bu sırada Daim defterle çıkar. Muhsin — Çok şükür kendi geldi. Dalm — Bir gazeteci var hani adı İmset midir, nedir? Bana; besiye ko - nulmuş kaz gibi demiş. Öyle olmadı - ğımı isbat için kümesimden çıktım, bu- raya geldim, İşte defter de. Bedia — Karabet ul defteri. Hazım — Benim adım Karabet değil. Anladın mi Bayan Hayganoş. Bedia — Beğenmedin mi inçi ben he demişsem çe de derim. Bugüne bu- gün altın elekyanların kızı kadar ola - masam bile yene de variyetli bir ayi - tenin tahsili irfanı ilimelmiş bir ci - gerparesiyim. Hazım — Kısa kes. Ver şu defteri; ©- kuyorum. Okur: — Şehir Tiyatrosu rejisörü, aktörü, tiyatro —mektebi muallimi Ertuğrul Muhsin. Muhsin — (Sert bir sesle) burada - yımı, Hazım susar. Muhsin — Devam et. Hazım Dededevam ecedeceee- ğim amma dididilim tututuldu. Mahmut — Bebebenim de hahahani bibibir tarihte tutulmuştu. Hazım — Oh şükür, kendime gele - bildim. Bir daha kimse rejisör gibi ba- Şarmasın korkuyorum, dilim tutulu - yor.. (Yoklamaya devam eder), Ney - yire Neyir: Aktöre, rejisöre. Neyyire — Çİnce bir sesle) burada- yam, Hazım — Korkum geçti. (Gene o - kur). > Bedia Ferdi Fon Ştatzer. Bedia — Ben de buradayım. Hazım — Ötekiler nerede? Bedia — Ötektlef de kim? Ertuğrul Muhâfinin sesi Tepebaşı tiyatrosunun antresinde çınladı: — Ben saat yedide hepiniz burada caksınız demişlim. Saatine baktı: Ş — Sağt yediyi yirmi saniye geçiyor, Ha hâlâ ortalarda yok. saniye daha r, gene Muhsin RRae geçer, gi — Saat, dakika, söz, bütün bunlar - > vıhâberinlı yoktur. i — Benim haberim var Ba: Mühsin, a Muhsin — Neden haberin var? Vasfi — Hazımdan. Müuhsin — Nerede? Vasfi — Bançosuna tel taktırıyor. ea in — Kimden izin aldı. Benim berim var mı? Bana ne vakit söy - kedı? Bediâ — Size, Bançoma tel taktıraca- Bim mı diyecekti? , Muhsin — Tabil diyecekti. Benden iz nefes bile almıyacaksınız? Şevkiye — E Muhsinaki boğuluyo - Müuhsin — İzin al. Pa alayim, iste neles alazaim İzin verirseniz. Muhsin — Peki izin verdim al. ';îgd.ye — Müuhsinaki bire birakyim Sait — İmikân yok! u't:dn — Niye yokmuş. On beş Bünlüğünü kestim. — Kestin amma, ben gene o kız gibi *lamam, ç — Niye olâmazmışsın? — Nasıl olayım? Onun gibi kısacık k giyip kırıta kırıta: *«Sen kel Memiş,» «Ben Sadiye.» Şarkı söyliyemem ki. sırada Hazım girer: ..;n Oğlum Mistik vaktinde geldim Ze Mi? Hep ayak takımı burada ya.. “Ynep te burada.. Halide — Buradayım ya. Neclâ — A.. ben de buradayım. im — Siz hepiniz dilinizi kedi Hibi duruyarsünuz. Konuşsa - Canım. Muhsin — Haztm sen bugün türneye Gumazı bilmiyor muydun? Hazım — Dür niye çikacağımızı bi - b"“g:; dur niye Çıkacaktık? >> Dur niye değil, turneye. Necdet Mahft atılır. — *'l;:l:'n: monşer turne, siz hiç fran-| Hazım — Üç kişi daha lâzım.. Biri mmu“vn:ımlyor mMusunuz monşer, doğ-| Ferdi, ikincisi Fon, üçüncüsü Ştatzer. , n bir şey. n — İNE söyüü A zi söylüyorsun be anla ire — Ben de saat tuttum. Mu- & a Wâ— vaktinden tam elli dört saniye ise, kırk dört rabia geç geldiniz. Miçke — Amma da gecikmişim. 'dar uzun zaman beni beklemek * Wu sıkılmıştır. Bedia — Hepsi benim. Hazım — Senin olsun amma nerede? Hazım deftere yazar: «Bodia mevcutsa da; Ferdi, Fon ve Ştatzer nam kimseler namevcuttur.» Hazım — Halide, Halide — Buradayım canlarım, ci - ğerlerim, işte pişkin teyzeniz. Muh ; Hazım — Kâfi, fazla pişkinliğe lü - ühhın_mı;.— şmldl lâfı keselim; yola | zum yok. Vasfi Rıza zobu. Tüzim, vvelâ bir yoklama yapmak| — Vasfi — Buradayım, ayakkabımın topuğu, Hazım — zım — Ben yapayım; bu işte us-| Hazım — Ağzını topla, toplamazsan. Vasfi — Toplamazsam ne olurmuş? Hazım — Evine giren hırsız, eşyanla | betaber onu da toplar. Vasfi — Topladım, topladım, Hazım — Necdet Mahfi. Necdet — Prezan müsü, Hazım — Doğru söyledin, hakikaten seni ufak telfek görmüş pire zannet - miştim. Şaziye. Şaziye — Elem Bendeniz mi, zan bu- yürmuşsunuz efem? Hazım — Yok canım, seni çağırıyo- rum. : Şaziye — Emrediniz Efem cariye - niz yanibaşinize gelirim. a — Yok bir yere gelme, bu - Tadasın anladık, Şaziye — Buradayim efem, zevcim Kemalin emirlerim almadıkten sönra şüreciğimden şüraciğima adımlarım a- tamam. Hazım — Cahide, Cahide — Ben neredeyim, haşmetlü Fransa kralının sarayı mı burası? Ba - bam Lir beni Fausta verdi.. Bu inci gerdanlık ta bana ne yakıştı. O ne ter- biyeli efendi. Hazım — Mazhar Osman. Vasfi — Namevcut, Hazım — Vah vah. Muhsin — Bitmedi mi yoklama? Hazım — Bitti sayalım, Sait — Aman saymıyalım, Ben - deniz işbu meselede izaci evkat etme- den zatı behiyelerine arzeyliyeyim ki saydığımız taktirde... —. Hazım — İstida gibi konuşuyor be. Oldu, oldu, bitti, yoklama bitti, Muhsin — Mademki yoklama bitti. Haydi yola çıkalım. İlk merhale An - kara, sonra Âydın, sonra İzmir, Vasfi — Moda, Kalamış, Adalar ak- tarma ikinci vapur kalkıyör, Muhsin — (Vasfiye) sen sus! Vasfi — Höt, dedin sustum işte, Sustum Höt. Muhsin — Kumanda bende. Emin Beliğ'— Ne zaman sende de- ği ki. Muhsin — En önde en kısa boylu * lar. En arkada en uzunlar, Galip — Acaba önde Behzat mı gi- decek, ben mi? Behzat —— Her ikimiz. Sami — En arkada da ben. Köprüye gelirler. Şevkiye — İşte işte bizim vapur ha- Zır. Sorarlâr: — Hangi vapur? liyor. Behzat — Ankaraya trenle gidilir. miyordum. den trene binilirdi, birden unutuverdim. Şevkiye — Ankaraya gidecek değil miyiz, Ankara vapuru burada bizi bek. Şevkiye — Trenle mi gidilir. Hiç bil- Behzat — Trenle gidilir amma nere- işte ben de onu Muhsin — Trene Haydarpaşadan bi- Yazan: Mimar Kemal Altan Avlunun önünde merdiven sahanlığı — Revatlı avludan cami içerisine olan kapı giren esas orta kapı Bursadaki (Yeşil Cami) gibi mima-| meşhurdur. risi çok üstün bir san'at incisinden son |ra Edirnede (Üç Şerefeli Camii) yapıl mıştı. Üç şerefelinin inşaatına «1438 tari- hindes İzmir ganimetinden alınan 7 bin kese akçe ile başlanmış, tamamlanması tam (0 sene sürmüştü. Bina emini Ti- Yaurtaş oğullarından Umur Bey ile Ali Bey olduğunu rivayet ederler. Timurtaş, Edirnenin ilk valisi idi. Edirnede adına bir semt izafe edilmiş olmakla Bursada da Selçuk tarzını an dıran minareli bir camil vardır, Oğlu Ali Beyin âe Manisada cami! ile beraber imareti olup imaret binası yıkılmış, cami kalmıştır, Üç şerefelinin ilk adı «Yeni Mura- diye» idi. Böyle artistik bir eseri ibda eden mi- marın adı ise, daha ne vakfiyelerden, Be de tarihi kayıtlardan henüz araştı- rılarak meydana çıkarılmamıştır. İstitraden şunu söyliyelim ki: Bursa daki «Yeşil Camii» tamamlayan mimar Nakkaş Ali ayni eserin bir güzellik eşi olan «Üç Şerefelir ye de başlamıştır. Çünkü her iki eser, bir devrin mahsu- lüdür. Üç Şerefelinin ikmalinden bir kaç sene sonra Fatih devrine giren me- selâ (Âtik Sinan gibi) üstad mimarlar dan birinin de, Üç Şerefelinin tamam- lanmasında çalıştığı muhakkaktır, Üç Şerefelinin, mimari kavaidimize birta- kım yenilikler koyan plân tertibine ge lince : Eni dar olarak uzunluğuna dört kö- şe yapılan plânı, karşılıklı 6 köşe kalın iki ayakla üç kısma ayrılmıştır. İki ayağın biribirine açıklık arası 27 metre olan orta kısmın daha geniş ka- lan sahasında, ayak köşelerinden çev rilen kemerlerle etrafında dört mü sellesli. parça husule — getiren al- tiköşe bir mudallâ dahilinde & sas, büyük kubbesi meydana geti- diğer yan kısımların üstleri de (1077) kapısı vardır. nilir. rine zivana ek suretile geçmelidir. Or- Şaziye — Aman Asanım Haydarpaşa | ta kapıda da ayrı bir güzellik vardır. efendimize hürmetler etmiye gidelim | — Üç Şerefeli; bu sebeple Edirne için- kuzüm. b de çok kıiymetli musanna kapılarile Haydarpaşa vapuruna binerler. (T Bandan evvelki yazlar 18 ve 27 Mart İMSET —| nushalarımızdadır. g b rilmiştir. Bu dört müsellesli parça orlta sındaki küçük küreviler birer kubbe ile kuturda ikişer kubbe ile örtülmüştür. Ayni zamanda büyük kubbeyi dıştan tutmak için tanbura duvarlarının dört köşesine (kontri for) Jar yapılmıştır. Camiln, iç avluya bitişik yüz duvarı üzerinde 3, yan duvarlarında da birer Camiin önünde (Harim) denilen re vaklardan müteşekkil avlu mahalli ilk defa «Üç Şerefeli» de yapılmıştır. Bu avlunun - zeminden basamaklarla çıkı lan - yan kapısı üzerinde, esas güzelli- ği gösteren kemer teşkilâtına mahsus çok ince ve hendesi işlenimiş kavis taş- ları vardır. Bu taşlar, ayrı renk ve ter- tipte olup münhani kıvrımlarla biribi. «Burmalı, çubuklu, baklavalı Üç Ş& refeli» adlarile sayılan Ve her birinfğ biçimi ayrı güzellikte bulunan dört mi naresi bulunmaktadır. En enteresanış içinde üç merdiven yolu tertip edilmiş olan «Üç Şerefeli minare» sidir. Bu minarenin; kaide yukarısındam birinci şerefe altina kadar olan gövde sathı üzerindeki yontma taş araları, tak bit kırmızı renkte tirajlıdır. Minaresi kapısından girildiği zamari. ıntn iç boşluğu içinde Üç mez lür. Plânındaki işaret numâa ralarına göre : | — Numaralı sağ cihete tesadüf ee den merdiven , Doğrudan doğruya ü çüncü şereleye çıkar, 2 — Kapıya karşı olan - merdiveni İkinci ile üçüncü şerefeye çıkar. 3 — Soldaki merdiven: Birinci ilel üçüncü şerefeye çıkar. İkinciye uğras MaZ; Her üç merdiven yolu, sön üçüncü gşerefede birleşir, Üç şerefeli; Türk mimarisinde, düne ya san'atine karşı san'at zaferinin pıre lanta bir tacını andırır. ! Bu kıymetli eser üzerinde, incelilğ ve tenevvü güzelliği kadar ibdat harf kalar görülür. Mimar Kemal Altan Akagündüzle Bir mülâkat (Baştarafı 9 uncu sayfada) Akagündüzün sükütu bende, hikâ « yenin bittiği zannını uyandırmıştı. Fas kat o, uzatmadığı bu fasıladan sonra; gsözlerini, tüylerimi hafifçe ürpertem bir cümleyle tamamladı: — Ertesi sabah kâhya, kümesteki O« tuz yedi tane tavuğun o gece köpek tax rafından boğulduğunu haber verdi! Bu haber bana, kâhyanın, bana uzurt bir kahkaha attıran tavsiyesini hatır « lattı: — Gülme bayım gülme..: Ben köpeli kıskançlığından korkarım! O gündenberidir ki ben, kâhyanın bu tavsiyesine gülemiyorum! Ben güldüm ve:” — Üsrtat, dedim, eğer günün birinde çiftliğine misafir gelirsek, köpeğin öv nünde bize pek mültefit davranma! Naci Sadullah İş Bankası Kumbara ikramiyeleri (Baştarafı 8 inci sayfada) Necati Zeki 23780 (İstanbul), Azize Hasan 2355 (Adana), İhsan 20404 (İstanbul), Buha« vi 9476 (Kadıköy), Karacaoğlu 624 (OCalata) Fatma 2613 (Mersin), Remzi 30748 bul), Muammer 1968 (İzmir), Nigâr 40244 (İstanbul), Ali Hasan 1454 (Adana), İbraflmm 18017 (Ankara), Zeynep 63252 (İstanbul), Abdullah 5408 (Giresn), Metin 2625 (İzmir) Nermin 24564 (İztarbul), Twlât 4619 (Anka- ra), Lâmla 37704 (İstanbul), Lütüye 20269 (Ankara), Halük 33738 (İstanbul), Bedriye 46 (Kars), Servet 40500 (İstanbul). F FERCT UU CA UĞ

Bu sayıdan diğer sayfalar: