; bir makama koymuş, - MÜTAREKE GÜNLERİNDE ITTIHAD VE TERAKKİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — No. l.*.'ı_.,ı lz B İzzet Paşa damat Ferit hakkında hükmünü vermişti: “ Bu adam ya hain, ya deli!,, diyordu. İzzet Paşa, bu adamı biraz daha an- lamak için biraz daha konuşuyor. Ân” hyor ki Damad paşa, Bandırmaya git- mek için Ertuğrul yatının hazırlan * Masını ve kâtibi husust olarak da ken" disine Rum patrikhanesi tercümanı * nın verilmesini istemektedir! Ferit Paşa mutlaka gidecek Sadrazam paşa, oradan doğruca sa- raya gidiyor; Vahdettin'i görüyor ve bu muhavereyi anlatarak bu fikirden Vazgeçmesini rica ve istirham ediyor. F ?.kat, o, mutlaka istiyor. Mütehak * kim, emrediyor. Aklı başında bir va: tansever olan İzzet paşaya emir ver * mek para etmez, O bu adam hakkın - daki hükmünü vermiştir: «Ya deli, _ya_hud hâin!» diyor ve Babiâliye gelip işi, kabineye arzediyor. Herkes, Da * lîlad Feridi göndermemekte müttefik- tl_" Karar veriliyor, murahhaslar tâ - yın edi]iyor, Vahdettin de, bunun üzerine, küp- re biniyor! Ahmet Rıza Beyin macerası ğ l?amad Ferid paşa hikâyesi bu hal - € iken öbür tarafta bir de Ahmet Rı - Za bîy hikâyesi vardır. İttihat ve Te - ı'ak.kı. P_Ahmet Rıza beyi senelerden - b.erı Pariste Abdülhamid aleyhine neş- riyatla Uğraşmış olmasına hürmeten evvelâ meclis reisliği gibi en yüksek Batesasama koymuş, sonra da bu işi Temiyeceği sabit olunca, âyana nakletmişti. Ahmet Rıza bey bundan dolayı İttihat ve Terakkiye dargındı, Dargın olunca da, gâvura darı yemek kabilinden, İ nin düşmanı olan hp oruç Vttlîhat ve Terakki- Te ahdettin'e yanaş - gaî;mfl o dal onun adam'ı_ olmuştur. , chüz İzzet paşa hükümeti te - ’CH_"'J etmiş olmadığı bir zamanda Pî_i'dışah, © dakikada henüz mes'ul mev un::le bulunan hükümete sormıya bi- ıe_]“_z“m görmeksizin, kendisini âyan "_""llğine tâyin etmiştir. Âyanda pa - dişahın nüfuz ve kuvvetini temsil e - decektir. İzzet paşa hükümeti teşek - kül ettikten sonra, bu hükümeti be - Ğenmiye_n, bunu düşürmeğe çalışan - lardan biri de odur. Fakat, Ahmet Rı- za bey safdil bir adamdır: Bütün bu gayretlerinden kendisi değil, başkala- rının istifade edeceğinin farkında bile Haa A Son fustâ Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25. İSTANBUL Gazetemizde çıkan yazı ve resimlerin bütün hakları mahfüz ve gazetemîze aittir. ABONZE FİATLARI 1 156 (8 ct Senel Ay | Ay | Ay Kr. Kr. Kr. Kr. 1400 | 7bÜ | 400 | 150 TÜRKİYE YUNANİSTAN ECNEBİ 2700|1004 | 600 | 300 aa e | Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur, 'Gelen evrak geri verilmez. İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. 710 | 270 Posta kutusu: 741 İstanbul Telgraf : Son Posta olmaz. Kendisinin bu kadar senelik hürriyet ve meşrutiyet tarafdarlığı şöhretini mahvetmekte olduğundan bihaber, harıl harıl padişahla beraber hükümeti devirmeğe çalışır. “Onun devirmeğe çalıştığı hükümet, kendisinin yirmi sene evveldenberi kurulmasına taraftar olduğu bir reji * min, Osmanlı bayrağı altında, Osman: lı tahtı etrafında müdafaasını yapmak- la meşgul olduğu son hükümettir. Bunun yerine gelecek olan hükümet, Vahdettinin bunun yerine getirmek istediği kabine, bir taraftan bir irtica hükümeti olacak ve bir taraftan da bü- tün yaşama kuvvetini ecnebiden ve görünen bütün alâmetlere göre,Lloyd Gorge - Loit Jorj - dan alacaktır. Os- manlı vatanı ve Osmanlı hürriyeti için mücadele etmiş olan Ahmet Rıza bey, neden böyle yapıyor? Bu adam, bir aralık felsefeden, ictimat —meslekten de bahsetmiştir. Eserini hiç bir zaman göstermemekle beraber, - tarihten on sene evvel Türkiyeye geldiği zaman, Ahmet Rıza bey, felsefeden ve içtima- iyattan dem vurur, kendisinin August Comte - Ogust Kont - un pozitivist mesleğine mensup bulunduğunu iddia ederdi. Hattâ, mürteciler için İttihat ve Terakkiye hücum — vesilesi veren şeylerden biri de bu idi; Ahmet Rıza bey, pozitivist, yani, müsbet olmıyan şeylere inanmaz bir adam. Allaha da inanmıyan bir münkir, bir kâfir, bir dinsiz... Demek, İttihat ve Terakki dinsiz, kâfir,münkirdir! Onun yüzün- den İttihat ve Terakki, böyle bir itha- ma da uğramıştı. Hattâ, o kadar ki Siz de bu kremden Bütün cihanda elli senedir daima üs- tün ve eşsiz kalmıştır. KREM BALSAMiN Büyük bir bilgi ve uzun bir tecrübe mahsulü olarak — vücuda getirilmiş yegâne sıhhit kremlerdir. KREM BALSAMiN Şöhretini söz ve şarlatanlıkla değil sıhhi evsafını Londra, Paris, Berlin, Nev - York güzellik enstitülerinden yüzlerce krem arasında birincilik mü- kâfatını kazanmış olmakla isbat et- mişlir. KREM PALSAMIiN Gündüz için yağsız, gece için yağlı ve halis acıbadem kremleri. Tanın- mış ecza, ılrıyat ve tuhafiye mağaza- larında bulunur. | Deposu : İngiliz Kanzuk Bczanesi Telefon : 20203 Beyoğlu - İstanbul B MAĞ * zındık ithamından kurtulması için; da- ha o zaman, Talât bey ona bazı şeyler yapmasını 'söylemiş, o da peygamberin doğum gününün devletçe mukaddes günlerden biri sayılması için bir kanun lâyihası vermişti. Bu tafrafurüş adam, bu Augüust Cont'dan haberi bile olmı- yan pozitivist, bu uzun boylu, yüksek bakışlı, beyaz sakallı insan, dikkat edi- yorum, o günlerde gazetecilere, arada | bir müslümanlıktan bahsediyor. Mü- ral | Ne zaman o günlerin hatıralarını zihnimde canlandiırsam, onun o mağ- rür çehresi gözümün önüne gelir. Ali Kemal, Pehlivan Kadri, Refi Cevat, bunlarla beraber bütün bir irtica küt- lesi, kendileri için çok tabif olan vazi- felerini yapıyorlardı. Onlardan dolayı hiç bir zaman yüreğim yanmamıştır. Fakat, kendi kendisini yikan, kendi| kendisini inkâr eden, kendi kendisinin alnını karaya bulayan bu adam kadar yüreğimde dert yapmış kimse yoktur. İnsanları ihtiraslardan ihtiraslara a- tan inkılâp politikacılığı bazan bu ka- dar iğrenç oluyor! İşte, bir tarfata hükümet bu şattlar içinde çabalayarak mütarekeyi temine uğraşır ve padişah da öbür tarafta dev- le€n işlerini yeni bir ekip vasıtasile kendi eline almağa çalışırken İttihat' ve Terakki de, son ve tarihi kongresini yapmakla meşguldür. (Arkası var) RADYO Bu günkü Program 2 Nisan 937 : Cuma Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla Türk musikisı. 12.50: H&vadis. 18,05: Muhtelif p_llk neşriyatı. Akşam Neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Spor müsa : Eşref Şefik, 20: Türk musi - kisi heyeti, 20,30: Ömer Rıza tarafından a- rapça söylev, 20,15: Vedia Rıza ve arkadaşla- rı tarafından Türk musikisi ve halk şarkı- opera ve operet parçaları, Yarınki Program opera ve oöperet parçaları. İSTANBUL — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk müsikisl 12,50: Hava dis, 13,05 Muhtelif Plâk neşriyatı. z Akşam neşriyatı: 3 Nisa'ı 937 : Cumartesi 18,30: Plâkla dans muüsikisi, 19: Mandolin orkestrasi, 19,30: Çocuk Esirgeme kurümü namına könferans, doktor Kutsi Halkacı, 20; Fasıl, saz heyeti, 20,30: Ömer Rıza ta - rafından arapça söylev, 20,45: Fasıl, saz he- yeti: Saat ayarı, 21,15: Orkestra, 22.,15: A - jans ve borsa haberleri, 22,30: Plâkla sololar, Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Şeref). Beyazıtta' (Asador) . Fenerde: — (Emilyadi). — Şehremininde: (Hamdi), Karagümrükte: (Kemal). Sa - matyada: (Ridvan). Şehzadebaşında: (. Hakkı). Eyüpte: (Arif Beşir). Fminö- nünde: (Aminasya). — Küçükpazarda: (Hulüsi), Alemdarda: (Sırrı Asım). Ba - Kırköyünde: (İstipan). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Galatasaray)., Tü - nelbaşında: (Matkoviç). Galatada: (Ye- niyol). Fındıklıda: (Mustafa Nail), Cum- huriyet caddesinde: (Kürkçiyan). Kal - yoncuda: (Zafiropulos). — Firuzağada: (Ertuğrul). Şişlide: (Asım), Beşiktaşta: (Ali Rıza). Boğaziçi ve Adalarda: Üsküdarda: (İskelebaşı). Sarıyerde: (O0s- ları: Saat ayarı, 21,15: Orkestra, 22,15: A -. jans ve borsa haberleri, 23,30 Plâkla sololar, ENİŞTEMİ Bir gün evvel arazide tatbikata çıktı- Bıimız için çok yorgun bir halde yatağa yatmıştım, Bütün rüyamda kahlonun nasıl gerildiği, telefon şebekelerinin nasıl tesis edildiği gibi işlerle uğraş - mış ve netice deliksiz bir uyku uyu- müştum. O kadar derin bir uyku ki sa- bahleyin güneş doğmuş, Çanakkale cephesinde bulunan eniştem eve gel - miş, hattâ benim odama kadar girmiş olduğu halde bunun farkında olma - mıştım. Biraz sonra annem beni karyo- lada sarstı: — Bak enişten geldi.. dedi.. Bir an rüya görüyorum sandım; fa - kat ayni ses, ayni sözleri söyleyince birden durakladım. Filhakika bir sa- şıki kanapede gülümsediğini gördüm. Onunla kucaklaştık ve öpüşstük. Bir an uyku sersemliğim ve onun beklenmi - yen gelişinin verdiği şaşkınlık geçerek muüfekkirem yerine geldikten sonra yeni uyanılan uykunun basırama verdiği bulanıklık geçti: Onda şayanı haytet bir değişiklik vardı: Yüzü sapsarı idi. Yanakları çö - kerek elmacık kemikleri tebarüz ede - cek kadar zayıflamıştı. Soluk dudak - ları arkasındaki beyaz dişleri, yüzüne bir kadit manzara ve perişanlığ'ın: ver- mişti. Bu hal, onun Çanakkale denilen ölüm diyarından gelmiş olduğunur en beliğ delili idi. Hafif hafif öksürüyor, buna raâğmen dudaklarındaki eski te - bessümünü muhafaza etmeğe uğraşı - yordu. Gerek bu adamın ve gereksa benim kardeşimin talihsizlikleri, onların da- ha evlendikleri günden başlamıştı. On- ların ilk evlendikleri ve koltuğa gir- dikleri gün, Balkan harbi dolayısile sokaklarda davullar çalınıyor, halk as- kere çağrılıyordu. Eniştem askeri bir doktor olduğu cihetle er geç o da cep- heye hareket emri alacaktı ve nitekim bir kaç gün sonra o da hareket emri ai- dı ve gitti; fakat ördu, kaşla göz ara - sında bozulduğu için ancak Hadıimkö - salgını dolayısile insan cesetlerinin et- ten tepeler teşkil ettiği muazzam hai- lenin içinde aylarca yaşadi. Salgın bir ölümle bu uzun refakate rağmen Bal- kîtıiı harbi sonunda sağ ve salim avdet etti. Fakat bu defaki avdet, hiç te Balkan harbindeki avdete benzemiyordu. Si - perler içinde gayri müsait şartlar al - tında mahrumiyetlerle dolu uzun, yo - |Tucu ve yıpratıcı mesai, onun vücu - dundaki son tahammül ve küdreti ka- burgaları altındaki ciğerlerinin damar ve insacını her gün birer parça daha yeyip kemirerek, her gün birer parça daha emip didikliyerek onu sararmıs bir beşere ile örtülü malül bir ke- mik külçesi halinde bize iade etmişti, Hastalığı gayri kabili tedavi idi. Ken- disi iyi bir dahiliye mütehassısı oldu - ğu cihetle vaziyetini ve hastalığının seyrini bizden daha iyi anlamakla be. raber bu harabisini daha çok evvelleri gençliğinde bir kere yakalanmış oldu- ğu sıtmaya hamledior ve bizi de bu noktaya ikna etmeğe uğraşıyordu. man). Büyükadada: (Şinasi Rıza), Hey- belide; €Tanaş). —— İ ae a€ d j d a eh da ç, H niye sonra gözlerimi açınca onun kar-| yüne kadar varabildi ve orada kolera| N ÖLÜMÜ Yazan : Salâhattin Enis * biraz yürüyebiliyordu; fakat sonralari havaların sıcaklığını bahane ederek bit turmağı tercih eyledi. Kendisine ailece Büyükadaya taşın- mamızı teklif ettiğimiz zaman sevinir gibi oldu. — Fena değil, hem bir hava, hem de bir manzara değişikliği olur.. dedik.. Doğalı henüz altı ay kadar olan oğs lunu da ileri sürerek: «Bu Necdet için Adada tanıdıklarımızdan birisinin &-! çamlıkta gezeceğini düşündüğü — ve söylediği halde zavallı hasta, bir kere günler nefsini zorliıyarak pencere ö « ve önünde yeni açılan bu manzarayı pencere arkasından seyrettiyse de son. raları buna da muvaffak olamadı. cere önünde zinde bir insan gibi otur« mak için nefsine karşı yaptığı tazyik © bulunduğu hissini vermeğe kâfi idi, Hele yüzündeki cebri tebessümler, cebri neşeler... Geçelim, bunların hep çelim, vanın sıcaklığı dolayısile uykusuz kal- dığını bahane ederek o0 gün pencere « nin önüne oturmadı ve yatağından çık. mayış öldu. İstanbula avdetimiz, facianın tahâak- kukuna bir adım teşkil etti. Yatmak için sakin ve sessizliği dolayısile Ni « da kalmadı. Karyolasını bile kurdur. yırtmak teklifinde bulunmadığı gibi za- mMişti, Bazı sabahlar ne getirilen sütü biraz içer, sonra ayni dı. Bütün faciayı yakından bilen za « nın) güler yüzle alıp içerdi. safhalarını lâyıkile göremiyordum. Yale nız bir akşam yatsı ezanı okunurken e- ve geldim. Kapıda anahtarımı arar - ken gayri ihtiyari arkama dönüp bak « tım, Gökte yeni doğmuş kipkızıl, kır renkli dosdoğru bir ay vardı. Bilmem niye ayın bu rengi ruhuma bir urperü | verdi. İçime mahiyetini anlıyamadığım bir korku doldurdu. Anahtarımla usul- cacık kapıyı açtım, bermutat yavaşç . ayakuçlarıma basarak — merdivenleri L İlksıralarda bastonuna — dayanarak | GÜ a v sayfayı geviriniz) ——— de iyi olur» dedi. D bile buna muvaffak olamadı. Bir kaç — nündeki kanapede oturmağa uğraşti Onun hastalığını belli etmiyerek pens si çok acı şeyler. Bunların hepsini ge- — Nihayet bir gün bir gece evve: ha « madı ve bu yataktan çıkmayış o çık «Ü şantaşındaki evimizin bahçe tarafm « — daki odayı tercih etti; hattâ bununla — kahvaltı ettiklerine rastgelirdim. önii.î | Sit J kısa gezintilerden vaz geçti ve evde o« “ vini tuttuk. Oraya gitmezden evvel — A $ ' UY VAm B 3 ; < L kadar elimdi ki bu manzaranın seyri J; bile insana bir facia ile karşı lx:.'aır'şî;ğa't ş | L | kl aĞ A a b 4 Lİ.L ll | n öi p 3 K İ « muyor, yer yatağında yatmak ken < disi için daha rahat olacağını söylüyor, — Çocuğunu nadiren görmek ârzusu göse teriyordu. Kardeşimle yataklarını a « — l L < vallı kardeşim de bu hususta ona kü- çük bir imada bulunmamış, hattâ ço « cugünuün annesile yatmasını tasvip et- | | | fincani içmek üzere kardeşime uzatm-rî vallı kardeşim, kocasına en küçük bir şüphe ve tereddüt uyandırmamağa ıij-(; raşarak kendisine uzatılan süt finca « z Haı:p dolayısile ihtiyat zabiti oldu « gum için ekseriya zamanlarım kışlada geçtiğinden, evde geçen bu facianın. 1 “