2 Nisan 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

, İ , | Ü i J ) .rılır, 6 Sayfa —— Başka yerde bulamıyacağı - LEKELER — asıl çıkarılır? -2- V" nız bu malümatı saklayın! — Ot lekesi: Pamuklülar üze - rinde 90 derece al - kol ile silınerek çıka Küf lekesi: Su veya amonyak İ su ile — ıslatılmış bir bezle silinerek çıkarılır. Deri eldivenler ü- zerinde : Saf amonyakla si SA ÖRAA KN AUAĞ linir. Çamaşırlar üzerinde: 2/3 su ile karıştırılmış limon suyu ile silinir, üstüne ince tuz serpilerek ku - rumıya bırakılır ve yıkanır. Pas lekesi: Bütün kümaşlar üzerinde: - | Lekeli kısım evvelâ ıslatıln' w: üstu— ne küçük bir fiske asid oksalik — “Ku- zu kulağı tozu ekilir, içinde kaynar su _(. bulunan kabın üstünde hâsıl olan bu- |. hara o kısım gerilerek tutulür ve par- makla leke oğuşturulur. Müteakiben | bol su ile çalkanır. - Kan, İdrar lekeleri: Evvelâ soğuk, sonra ılık su ile sa - bunlanır, yahut bir küçük bardak su içine 10 damla amonyak ilâvesile bu su ile silinir. Eski idrar lekeleri: Tıpkı eski ter le- keleri gibi çıkarılır, yahut kesif sirkeli su ile silinir. Çamaşırda: Yeni kan lekeleri soğuk veya ılık su ile izale edilir. Şayet leke eski ise bir litre suya iki kahve kaşığı asid tar- tarik ilâve ve bu su ile leke silinerek çalkanır. Yağlıboya ve çam sakızı Yünlülerde: «Leke yeni ise», Ben - zin veya Trebantin ve yahut ta Tetra klorür dö karbon ile silinir. «Leke eski ise», Yumuşatmak için evvelâ biraz tereyağı veya iç yağı sü - rülür ve sonra Trebantin esansı ile si- linir. Trebantinin bıraktığı lekeyi de Mineral esansı veya petrol eterile sili- nerek uçurulur. İpeklilerde: Benzin, yahut eter sül- fürikle silinir. Pamuklularda: olduğu gibidir. Ter lekesi: Yünlüler üzerinde: Yeni lekeler ev- velâ sabunla ılık, sonra amonyaklı su ile silinerek çalkanır. «Bir çorba ka - şığı amonyak bir bardak su içinde». Şayet leke eski ise: Büyük bir bar - dak ılık su içine bir kahve kaşığı asit oksalik atılarak bu su içinde leke çı - kıncıya kadar bırakılır, sonra bir çok defalar çalkanır. İpekliler üzerinde: Aynen yünlüler- de olduğu gibidir, Bundan başka leke Aynen yünlülerde (*) İlk yazı 24 Ma t tarihli sayımızdadır. | fanilâ parçasile lekeli yer silinir. alkol ile eterden müteşekkil mahlutta bırakılarak izale edilir. Renkli çamaşırlarda: Ilık sabunlu su kullanılır. Soba lekesi «damla»: Küurumüun terkıbmm mürekkep öl - 3masından dolayı bu leke bir madde ile wâogrudan doğruye temizlenemez. Bu - numiçin evvelâ: | -a/ .Leke sabunlanır, bol su ile çal - kanıf,-.. : b/ Tirebantin esansına batxçılmxc bır c/ Müteakiben bir tülbent - parçası içine biraz asit oksalik konur ve-bu çı- kın ılık suya batırilarak leke bununla bir kaç saniye oğulur, bol su ile çalka- nır: Şimdi mürekkep ve meyva lekele -- rinde çok işimize yarıyan Javel suyu - nun ucuz olarak nasıl yapılacağına gelince: 372 gr. Kıristal soda 258 » Kireç kaymağı | Litre Su Yapılışı: Kıristal soda bir litre suda eritilir ve içine kireç kaymağı da konur. Made- ni olmiyan bir kaba boşaltılarak gölge bir yerde müuhafaza edilir. Bir leke çı - karılmak istenildi mi bir bardak su içi- ne bir kaşık Javel suyu konur. Sahte rapor tahkikatı bitti Adli tıb işleri umum — müdürlüğü baş kâtibi iken, geçende sahte bir ra- por tanzimi meselesinden kendisine işden el çektirilen Raif hakkındaki müddeiumumilik tahkikatı, bitirmiştir. Müddeiumumi muavinlerinden Sabri tarafından yapılan bu tahkiatın, şim- di fezlekesi yazılmaktadır. Bundan sonra, dosya, adliye Vekâ- letine gönderilecek, ve oraca — yapıla- cak tetkikten sonra, vaki olacak iş'ara göre icap eden kanuni muamele yürü- yecektir. Bir hırsız mahküm oldu Beşiktaşta bir bakkal dükkânını soymaktan suçlu İsmail, dördüncü ce- zada bir yıl, altı ay hapse mahküm ol- muştur. -— “GÖNÜL İŞLERİ' Bir yaşında çocuk Babası yabancı -Kadın peşinde Kadıköyünde oturan Bay M. H. bana bir vak'a anlatıyor, söylediği şu: «— İki senedir evliyim, bir de ço- cuğum var. Fakat geçenlerde bir ka- dınla tanıştım. Sevmeğe de başla - dım, bana boyuna: «Karını bırak, beni al, deyip du - ruyor.» * Bu okuyucum meseleyi kafasında düşünmiye başladığına göre uçu - rumun kenarına gelmiş demektir. Nerede ise düşecektir. Kendisinden bir şey sorayım: Allah göstermesin, fakat farze - delim ki çocuğu küçük bir rahatsız- lık geçirdi, baba dıye çırpınıp du - Kidiğ t UA4 , Di » ruyor, © dakikada kendisinin o ya - bancı kadınla randevusu var, ne ya- | par, diye hiç düşünmem, kadının beklemesi hatırıma bile gelmiyecek- tir. Anine ve baba beşiğin kenarında birleşmiştir, atalarında öyle bir zin- cir vardır ki kırılmak bilmez, oku - yucumun bu dakikada geçirdiği bir istek buhranıdır. * Afyonda Bayan «F. İ. Ye.» Sevdiğiniz erkeğin bugünkü va - ziyeti mes'ut bir yuva kurmıya- mü- | sait değildir. Hayatını giriştiği işe vakfetmiştir. Her şeyden evvel onu düşünür. Bir yerde sabit te kalamaz. Bugün burada, yarın başka yerde « dir. Alelhusus istediği zaman evlen- mekte serbest te değildir. Hayatta daha ameli olur. Hayale kapılmak yasak değildir. Fakat hiç olmazsa hakikate tahvili kabili kıyastan ol- |sa, her adım başında Hadıselef Rarşısınd D Sazlı dılencıler — Fransada dilencilik yasak değil- miş. Ama dilencilik edebilmek için ke- man, akordeon gibi bir musiki âleti çalmak lâzımmış. Bu sözü Söyliyen dostumun yüzüne baktım. — Bunu nereden öğrendin? — Sizin Son Posta yazdı. Hoş bir şey. Keşki bizde de böyle olsa. Düşündüm : — Ne düşünüyarsun ? Dedi. — Düşünüyorum.. Bizd2 de böyle ol- rastlayacağımız dilencilerin saz sesleri kulağıma çarp- tı da. ) — Mükemmel bir sokak orkestrası. — Orasını bilmem... Meselâ yürüyo- ruz; şu dilenci kemanla bir taksim ya- pıyor, Öteki utla alafranga bir parça turmuş. Daha ötedeki gramofonu kür- muş.. Bir kâğıthane çifte tellisini bağır tıyor. — Canım gramofon da olur mu? — Neye-olmasın, o da musiki âleti — Tramvaya bindik, kulağıimızın di- binde bir nefes sesi. Sonra da bülbül kaçıran bir âhenkle: «Adalardan bir yar gelir bizlere» «Aman Allah gözlere bak gözlere» Diye barbar bağiran bir adam. Evimizdeyiz. Olur ya ev hali; Kar: koca kavga #diyoruz. Bir saz heyeti ha linde toplanmış bir dilenci grupu kapı- nın, önünde; Hâmidin beste'endikten Sonra kıymetini kaybeden makber şii- rinden bir parça söylüyor : «ÂAç gönlünü aç, maşukanım henn Meselâ karı çıkışıyor : — Sen komşunun kızıyle fazla alâka darsın ! Saz heyeti de sokaktan âhenkle baş- lıyor : «Bir gönülde iki sevda olamaı, ah olamaz.» Daha bitmedi. Şimdikt- di'encilerin nevileri var değil mi? Sırnaşık dilen- ci, zorba dilenci, aklı eks'x dilenci, ki- bar bozuntusu olduğunu iddia eden di- lenci . O zaman da nevileri olacak. Güzel sesli dilenci, kötü şalgı çalan dilenci kontrbas çalan zorba dilenci., Dört te- kerlekli bir araba üzerine bir piyano es kisi koyacak kibar dilenci. Velhasıl şeh rin sokakları, eşsiz bir curcuna sahne- si halini alaczk. — Evet hakkın var gibi., — Gibisi fazla, hakkım var. Hem bu dilencilerin arasına gönü! dilencileri de karıfabilecek. Meselâ genç kız pen- cerede değil mi? İhtiyar dilenci : «Bir dilim ekmek verin küçük ba - « yans diye ağır aksak bir şarkı okurken, genç dilenci; coşup: «Bu kadar inat niçin» «İnlerim için için» «Ver Allah rızasiyçin» «Bir öpücük güzel kız! Diye âşıkdaşlığa da kalkacak.. Ve nihayet hiç kimse hakiki müzisyene kız vermiyecek : — İhtimal diyecekler dilencidir. Yahut ta belli olmaz aksi olacak: — Sizin damat neci ? Denilince: — Güzel keman çalar. Şimdi kazan- cı iyi; iyi de olmasa aç kalmaz. Dilen- cilik eder. Diye iftihar edilecek, Her ne ise dos tum.. Bu iş benim hoşuma gitmedi; her halde sazlı dilencilerin zararı bizim: baş göz sadakası isteyenlerinkinden da ha fazla olacak, İMSET Havalar soğudu Mart ayında gayritabif sıcak giden havalar, bir kaç gündenberi, soğuğa çevirmiştir. Bilhassa dün şiddetli bir şimal rüzgârı esmiştir. Hararet dere- cesi düşmüştür. Hava bulutlu oldu- ğundan yağmur beklendiği halde şid- detli esen rüzgâr yağmuru dağıtmış- tır. Dün barometre 761 e düşmüştür. Hararet derecesi en çok 11 en az 2 de- recedir. Rüzgâr saatte 30 kilometre sür'atle şimalden esmiştir. Bugün de memleketimizde umumiyetle hava ka- palı olacaktır ve yağışlı geçecektir. Ka- radeniz ve Ege denizinde fırtına var çalıyor. İki adım ötedeki bir gazel tut-| Altın dişli Şahinde — denilen orta yaşlı bir kadının, Mustafa — isimli bir delikanlıyı öldürmek maksadile ağır surette yaralamaktan duruşmasına, İs tanbul ağır ceza hakyerinde dün ak- şam üstü başlandı. Şahinde, esmerce, zayıfça ve baru- ti renkte çarşaf giymiş, siyah peçeli bir kadındır. Fatihte, Şeyh Resmi Mahmut Efendi mahallesinde, Tekke sokağında 100 numarada — oturuyor- müuş. Evli, çocuksuz ve okuyup, yaz- mak bilmez, sabıkası da yok. 45 yaşın- da imiş! Bu vak'a, bundan üç sene önce ol- muş. Mustafanın elmacık kemiği ile çenesi arasına giren ve gırtlağa doğru inip orada kalan yara, ona çok ıztırap çektirmiş. Sağ kulağından ve burnun- dan kan gelmiş. Bir müddet ağız aça- mamış. Hattâ doktorlar, «çok vahim, kurtulacağı pek şüpheli» — diye rapor vermişler. Fakat, yavaş yavaş iyileş- miş, ârız olan «felci veçhi» de, za- manla zail olmuş. Ancak, adali ârıza- yı mucip olan kurşun, hâlâ çıkarıla- mamış. Altın dişli Şahinde, önce asliye bi- rinci cezaya verilmiş. Orası şahitleri dinleyip, raporları tetkik edince, «mü- kexreren silâh istimali ve cerihanin va- ziyeti katil kastına delâlet eder. Bu da ağır cezalı bir suçtur.» diye, ceza ka- nununun Ö2 inci maddesi delâletile 448 inci maddesine göre duruşma ic- rasını, usulün 363 üncü maddesine göre ağır cezaya ait görerek, dosyayı oraya göndermiş. kanlılıkla şunları söyledi: — Ben o gün, demin adresini ver- diğim evimde, merdiven başında ye- mek pişiriyordum. Saat iki buçuk var- dı. Birdenbire, aralık olan sokak ka- pısı itildi. Bu Mustafa ile arkadaşı Nu- ri, içeriye girdiler, bana «burada Mak- bule ile Mürvet var mı?» diye sordu- |gittim, tekrar geldim, Altın dişli Şahinde, gayet soğuk-| lar. Hal ve tavırlarından korktum, ar- Altındışlı Şahinde Haat olunan suçu inkâr ediyor ka kapıdan kaçmak istedim, Nuri «bak, kaçıyor!» dedi, Mustafa da «at tabancayıl» deyince, Nuri bana silâh attı, fakat kurşun arkadaşı Mustafaya rastladı, Davacı Mustafa, çok müteheyyiç- ti, hattâ, davasını anlatırken, heye- candan hüngür hüngür ağlamağa ko- yuldu: — Bu kadın, diyordu, benim genç- liğimi yüzüme isabet eden bir kurşun- la zehirledi. Üç senedir acısını çekiyo- rum. Hattâ yeisten intihar edeceğim geldi. Dava da üç senedir sürüyor. İş- te bugün de yeniden başlıyor. Beni arkadaşım Nuri vurmuş, ha? Hayır! Bir kere yanımdaki Nuri değil, Mehmetti. Fakat o da vurmadı. Eğer arkadaşım . vursaydı, bu kadını dava eder miydim ben? Ben, dört sene evvel, Mürvet i« simli bir kadınla alâkadardım. Asker& Mürveti ara* dım, Fatihte Makbulenin evinde ol- duğunu söylediler. O ev diye bu Şas hindenin evine gitmmnişim. Aralık kas pıdan baktım, bu kadın, merdiven ba« şında yemek. pişiriyordu. Ben buradaâ «Makbule ile Mürvet var mı, teyze2)) diye sorunca, bu, birden kuşkulu- bif halde, ayağa kalktı. Yan odadan da ak saçlı, 70 lik annesi, telâşla çıktı, Bir bakışma, sinirli bir konuşma geçti ara- da. Ve bu Şahinde, birdenbire beyaz namlulu bir tabanca çıkararak, üzeri"- me ateş etti. Ben, sendeledim, yere yıkıldım. Yarım saat sonra biraz ken- dime gelebilmişim ! Şahitler çağırıldı. Mehmet, Neri- man, inhisarlarda işçi ve davacının kardeşi Ali, seyyar esnaf Nuri, dinle nildiler. Bunlardan bir kısmı, Şahinde nin kapısı önünde yaralı yatan Musta- fanın elile Şahindeyi göstererek «beni işte bu vurdu!» dediğini anlattılar. Duruşmanın devamı, gelmiyen şa: hitlerin getirilmeleri kararile, mayısa bırakıldı. Amerikada çok garip bir hâdise Amerikada çok garip bir vak'a ol - muştur. Nevyorkun en büyük moda mağazala rından Brodvay caddesindeki bir müessesede 60 kadın satıcı yevmiye- lerinin azlığından şikâyet ederek grev yapmağa karar vermişler, grevi ilân ettikten sonra da yerlerine yeni işçiler alınmasın diye, mağazadan çıkmama - ğa karar vermişler. Müessesenin sahilji bunlara evvelâ iyilikle: «Yapmayın, etmeyin» demiş- se de, 60 genç bayanın damarları heb birden tuttuğu için hiç biri dışarıya çıkmamış ve nihayet patron da polise müracaat etmeğe mecbur olmuş. Polisler mağazaya gelip te zorla ka - pıları açarak içeri girmek istedikleri zaman satıcı kızlardan bir tanesi şu emri vermiş: yununuz, polisler içeri giremezler. Bu emir derhal tatbik eedilmiş, yıldırım sür'atile 60 genç ve güzel kadın bir - denbire çırçıplak oluvermişler. Birer incir yaprağına bile malik ol- madıkları için Havvadan daha çıplak o lan bu satıcılar polislerin karşısına di- kilince, bunları oradan çıkarmak için oraya gelmiş olan polisler afallamışlar. Ne yapacaklarını şaşırmışlar, ve geri dönmüşler. Fakat çıplak kadınların zaferi çok sürmemiş, mağazadan —geri dönen polisler derhal vaziyeti âmirlerine bil- dirmişler. Polis 'direktörü bu vaziyet karşısın- da evvelâ şaşırmış, sonra kan beynine çıkmış, —asabiyetten bıyıkları dikil- | miş: — Arkadaşlar! Hepiniz çırçıplak so- Grev yapan sa'ıcı genç kız!'ar bulunduklan mağazadan çıkmadılar ve polis gelince içeri girmesin diye çırılçıplak oldular Amerikada moda mağazalarının bulunduğu caddelerden biri — Tekrar oraya gidiniz! Birer bat « faniye alınız, kadınları kundaklayıp dı- şarı çıkarımz, demiş. Bu emir üzerine 150 tane polis me- muru tekrar mağazaya gitmişler, içeri girmişler, ve çıplak kadınları zorla ya- tırıp battaniyelerle sarıp sarmalamış - lar, ve her biri kundaklarında tepinir- ken kucakta dışarı çıkarılmışlar ve otomobillere yerleştirilerek müdüriye- te gönderilmişler, Grevciler 48 saat polis müdüriye « tinde battaniyeler içinde kaldıktan sonra, nihayet, grevden vaz geçlikle- rini ilân etmişler ve tekrar işlerinin başına geçmişlerdir. Bu hâdise tabii mağazaya fevkalâde büyük bir reklâm olduğu için, herkes alış verişini oradan yapmağa başlamış, miş, Slat Sn Ğİ ha AAA —ü -ei

Bu sayıdan diğer sayfalar: