2 Nisan 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

" SÖN FösTa NiÇiN, NE VAKiİT VE NASIL EVLENİRİZ? 30,000 den fazla nikâh kıyan bir nikâh memurunun hatıraları et Bir başka gün şöyle bir sualle karşılaştım : Tarihten Sayfalar: Papa İle imperator çarpışıyor ... k x * a | O korkunç kış günü, Kanossa şatosunun ikinci divarları dibinde yalın ayak, başı kabak bir adam zangır zangir titreyor ve kapının açılmasını bekliyordu. Bu karlı ve soğuk havada, şatoya çekilmiş olan Papadan merhamet dilenen bu adam bir imperatordu. Yazan: Turan Can 1076 senesiydi. İtalyada, görül - memiş bir kış bütün şiddetile hüküm sürüyordu. Günlerce süren yaman bir tipi her tarafı kırıp geçirmişti. Karlar dizlere kadar yükseliyor ve sular don- muş bulunuyordu. Bu soğuklar Ape- nin dağlarının yalçın yamaçlarında, sık , Öygöleei ormanlardı ve kayalık tepelerinde da- i İ ai Bir gün odama giren bir genç dedi ki: “Sevgilim yarın evleniyor, 'Üz —P yi M nn e ha korkunç bir hal almıştı, Böyle bir günde yalınayak, başı açık, Orta yaşlı bir adam titriye titriye iler- liyor; buzlar ve karlar üzerinde kay - mamak için büyük zorluklar çekiyordu. Ayakları ve elleri mosmordu. Yüzü di- ken diken olmuştu. Çok üşüdüğü bes- belliydi. Halbuki onun, temiz saçlari, güzel kesilmiş sakalı, en iyi cinsten olan elbiseleri vardı. Bu çıplak ayak- larla bu açıkbaş, o elbiseyle pek — zit “görünüyordu. Bu elbiseyi bulan bir a« | MA W V A Dördüncü Hanri damın başına bir şapka ve ayakıarına miş ve kurtülmuştu. Fakat şimdi de bir pabuç bulmamasına imkân- yoktu. Bu hüküm doğrudur: Çünkü bu a - dam sahiden çok zengin, çok küvetli Çok büyük ve bütün Almanyaya, hattâ Mmerkezi Avrupaya hükmeden bir im - Paratordu. -Almanya imparatoru dördüncü Han- Ti güçlükle yamacı tırmandı. İkide bir tepede, üç katlı kale duvarları ârdın - da yükselen Kanossa şatosuna bakıyör; Oraya bir an evvel varmak için acele Ediyordu_ Şatonun birinci duvarındaki kapı - Nın üstünde iki kule ve bu kulede, pa- Panın muhafızları olduğu anlaşılan as- kerler vardı. Kapıyı açtılar, Mparator hiç bir selâm almadan, hattâ verdiği selâma karşılık bulma - dan kapıyı geçti. Sanki buraya bir di - lenci giriyordu. Hayır, bir dilenci de değil, çünkü böyle bir zavallıya kim olduğu sorulur, yol gösterilir, sıcak. bir ocak başına götürülürdü. nparator yalçın bir tepe üzerinde- kı_ heybetli şatonun ikinci duvarı di- bine vardı. Oradaki büyük kapı açıl - Mmamıştı ve açılmıyordu. Dördüncü Hanri gözlerini kulelerin Mazgallarına dikerek uzün uzun bak- :;;eîâkaî ona kimsenin baktığını göre - i, Bütün vücudu soğuktan titriyor, çlP_lak ayakları karlara gömülüyor, diş- ;lîî Zangir zangır birbirine vuruyor - O anda hiç şüphesiz dünyanın en a- Cınacak adamıydı. Fakat acıyan yoktu. Bütün gün böyle geçti. Âç ve susuz orada bekledi. Akşam karanlık çökerken gerisin ge- riye yürüdü, Şatodan uzaklaştı. Ken - disini güçlükle en yakım hanlardan bi- rine attı. Orada giyindi, yedi, içti ve rahat bir yatakta uykuya daldı. - Ertesi gün ayni adam, aynı halde ay- ni yere gelmişti, O gün de akşama kadar bekledi. Gene içeri alan olmadı. Hattâ kim olduğunu sormadilar. Şatoda Papa yedinci Greguvar var- dı ve imparator dördüncü Hanri gü - nahlarını affettirmek için onun ayak - larına kapanmak istiyor; lâkin bu ar- Zzusuna eremiyordu. Acaba bu adamın günahı ne idi? ; * Orta çağlarda Avrupanın her tara - fında kilise kuvveti son derece büyü - müştü. Romada otüran Papa yalnız di- ni müesseselerin reisi değildi, ayni zamanda ordusu, valileri, sarayları o - lan bir hükümdardı. Fazla olarak Papa olması dolayısile bütün diğer impara- tor, kral ve prenslerin de üstündey - di. Hükümdarların hepsi de ancak onun Müsaadesile hâkim olabilirlerdi. İçle - rindeen biri Papaya isyan ederse, vay onun haline... Papanın arazisi yalnız Roma şehrile etrafından ibaret değildi, — Avrupanın her tarafındaki kiliseler ve bu kilise - lerin idaresindeki geniş topraklar da Papanın idaresindeydi. Her hangi bir hükümdar kendi hudutları içindeki ki- lise arazisine, kilise reislerine hükme- demezdi, İlk zamanlarda papaları ve kilise reislerini Bizans imparatorları tayin e- derken Roma kilisesi buna isyan et -| Cermen impâratorlarının 'nüfuzu altı- na giriyorlardı. Hattâ bir aralık papa- lık makamı para ile satılmış; kadınlar elinde kalmış, on iki yaşındaki çocuk- zamanda Roma |ile civarının krallığını da ele; geçirdiğinden herkes bu mev- kie geçmek veya dilediğini geçirmek için çalışıyordu. Piskeposluk ve pa - pazlık gibi din işleri ve rütbeleri ise Senyörlerin ellerinde oyuncaktı. Pa - pazlar evlenebiliyorlar; din işleri ye - rine aile işlerile uğraşıyorlar; hattâ mahalle papazlığını kızlarına çeyiz o - larak veriyorlardı. Din işlerinin bu karışıklığı halkın gö- zünde hiıristiyanlık dinini değersiz bir hale getiriyordu. Toskanalı bir köylünün oğiu olan Hildebrand, Roma manastırlarından birinde papazlık eden amcası tarafın - dan terbiye edilmiş, daha sonra Fran- sanın Klüni manastırına gelmişti. Çok esmer, kısa böylü, iri karınlı bir adamdı Fakat son derece kurnaz, metin, açık düşünceli olmakla taninmiıştı. Munta- zam bir surette yükselmiş, Romada papalara müşavirlik etmişti. Hattâ Pa- pa dokuzuncu Etyen'e.papazların ev - lenmelerini yasak ettirmişti. (1059) da Papa ikinci Nikolâya, Papaların müm- taz kardinallar tarafından seçileceğine dair olan emirnameyi de o yazdırmıştı. Onun bütün maksadı hükümdarların ki lise üzerindeki nüfuzunu kaldırmak, kiliseyi hükümdarların üstüne çıkar- maktı. O kadar şöhret kazanmıştı ki 1073. de Papalık tahtı boşalınca bütün ş_hîh sokaklara dökülmüş, (Vatikan) ın önünde toplanarak: — Hildebrand Papa olacak! Diye bağırmışlardı. Kardinallar da bun'u Uuygun bulmuşlar, böylelikle ve Yeşmm Greguvar adile Papa olmuştu. derîıîılblîî%î başlamaz evli papazların İötğe, dinler:ıî;;?ıııeb-ırîî—natanm emret- lerlet bakdisini | asını dinliyen- fyan) a tanıyanları (fena hiris- an etmişti, Halk bundan hoş - lanmış, Papaya karşı isyan eden pa - pazları «yağlı inek, serkeş boğa» hita- bile tahkir etmişler, kovmuşlardı. _P_'apfmm intihabına Rorna senyörle - Ilnin iştirak ettirilmemesi, kiliseye ai tayinlerin tamamile Papa tarafından yapılması kararını hiç bir senyör beğen memişti. Çünkü bü kral veya kontla - rın hudutları içindeki kilise arazileri pek genişti. Kilise istiklâle kavuşun - ca bu arazi ellerinden çıkmış oluyordu. Almanya imparatoru dördüncü Han- ri, Papa tarafından aforoz edilen pis - koposlarla evli oldukları için kovulan papazları (Vorms) da topladı. Yedinci Greğüvarın Papalığa lâyik olmadığı- na karar verildi. Papa yedinci Greguvar da buna ayni şekilde mukabele etti: Dördüncü Han- rinin imparatorluğunu tanımadı Dördüncü Hanri imparatorluk için- deki senyörlerin hepsini memnun ede- memişti. Onu sevmiyen kont, prens ve markiler aralarında birleştiler: — Bir seenye kadâar Papaya kendi- ni affettiremezsen, biz de seni tanımı- Yyoruz. Başka bir imparator intihap e- | deceğiz. (Devamı 8 inci sayfada) lara verilmişti. Papa olan adam ayni | şayet bu nikâhı kıyarsanız ikimize de kıymış olacaksınız ! ,, Birkaç gün evvel, Son Pos- tada, tekaüde — sevkedilmiş Parisli bir nikâh memurunun ifşaatını okumuştum. Ömrü - nün kırk küsur senesini, ni- kâh kıymakla geçiren ihtiyar memurun, iki sütuna sıkıştırıl miş hatıraları iki romana mev zu olabilecek kadar hariku- lâdeydi. Bu hâtıraların tesiri altında kalmak bende, bizim nikâh memurlarımızı da din- lemek arzusunu uyandırdı. Dün, isminin yazılmasını is temiyen maruf nikâh memur- larımızdan birisini dinledik - ten sonra, bu arzumu yerine getirişime hiç te pişman ol- madım. Ondan evvelâ, dünya evine girenlerin, geçen yıllara nis- beten çoğalıp çoğalmadığını öğrenmek - istemiştim : — Çoğaldı... dedi... Hattâ üç dört se- ne evvele nisbeten, iki mislini aştı... — Sizce, bunun sebebi nedir? — Bunun bir değil, bir çok sebeple- ri var... Fakat bence, en büyük kera - meti, hayatın pahalılaşmasında ara - mak lâzım. Vakıâ, bazı iddialara göre, kadınların bitip tükenmiyen tuvalet ihtiyaçlarına para yetiştirmek imkânı yoktur. Fakat lüks ve moda budalası züppe bir kaç bayanı bir kenara bıra - kırsak, kadınlar hakkında böyle bir id- | diada bulunmak insafsızlık olur. Nitekim bugün, çok kimseler, anla - mış bulunuyorlar ki, evlilik, bekârlığa iktisadi bakımdan da kat kat mürec - cahtır! Ve zaten bir çok bekârlara, ev- liliği tercih ettiren belli başlı sebep - lerden birisi de budur! : Maamafih, medeni nikâhların çoğal- masında, gizli imam nikâhlarının git - tikçe azalması da çok müessirdir! —— Bugün, medeni nikâhın faziletlerini ve mahalle nikâhının Mmazarratlarını kawıyamıyacak kadar karanlık kafalar kalmamış gibidir. Bence, evlenenler daha fazla çoğa - labilir. Fakat nikâhlanmayı biraz da- ha kolaylaştırmak şartile, Benim, boşanma sebeplerinin tahditl edilişine hiç bir diyeceğim yok. Bo - şanma zorluğu, bir çok kimseleri, ku rulmuş yuvaları, ufak tefek sarsıntı larla çöküverrnek tehlikesinden kur - tarmış bulunuyor. Fakat ben, nikâhlanmanın da he - men hemen boşanmak kadar zor olu - şuna aleyhtarım. Bir nikâh muamelesi, raporları, as - kıları, sorgularile bir insanı en az bir ay uğraştırıyor. Halbuki, bir çok mem- leketlerde, bu muamele, en çok bir saatin içine sığdırılmıştır. Eğer bu cihet nazarı itibara alınırsa, kaniim ki, nikâh dairelerinin miktarı- nı en az iki misline çıkarmak icap ede- cektir. 3000 den fazla nikâh kıydığını söy- liyen tecrübeli muhatabım: 'H Yalnız, diyor, her kıyılan nikâh, mes'ut bir hâdisenin ifadesi değildir. Bazı nikâhlar bana, bir ssaadet değil. ir felâket mukavelenamesi gibi gö- rünüyor. Faraza, çok ihtiyat bir er - kekle, çok genç bir kızın nikâhlarıni kıyarken hayırlı bir iş yaptığımızdan emin olabilmemize imkân var mı? Bırakın ki karşımıza, bütün hayat - larını beraber geçirmek kararile otu- ran çiftlerden birinin çok uzun, diğe - rinin çok kısa boylu, birinin çok güzel, diğerinin çok çirkin olması bile göz - lerimize hoş görünemiyor! | —Yan yana durunca; zevksiz bir el ta- e Ü « Sevgsilim dün burada evlendi. Zorla evlendiril- diğini, merasimde ağladığını söylüyor, doğru mu? , nız sarışın, Uzun boylu baya- AY rafından dikenlerden ve güllerden ya - pılmış bir buketin çirkin manzarasını arzeden bu kabil çiftlerle karşılaşınca, onları birleştiren zaruretleri, mecbu - riyetleri düşünmek daima yürekleri - mizi sızlatır! Nikâh kıyarken, nazarı celbeden iki cihet daha var. Birincisi, evlenenlerin ekseriyetle, evlenmiye en elverişli çağlardan uzak olmaları... Meselâ, evlenen erkeklerin yaşları ekseriyetle ya yirmi beşten a - şağı, ya elliden yukarı... Halbuki bence evlenmek için en mü- nasip yaş otuzla, kırk arasıdır. Bu he- sapça, erkeklerimiz evlenmek kara - rını, Ya ön sene erken, ya on sene geç veriyorlar!.. İkinci cihet te, nikâhlanmıya gelen kadınların, erkeklerden daha serbest davranışları... İnsan bu tezada bakınca, kendisini; erkek kıyafetine girmiş bir kadın ve kadın kılığına gitmiş bir erkek karşı - sında sanıyor. Ben kaç defalar, bu zannıma zihnimi iyice kaptırıp yanılmış ve serbesi ser- best kırıttan müstakbel zevcelerinin yanlarında mahçubiyetten kızaran da- matcağızlara: — Kızım! diye hitap etmişimdir! Bana getirttiği kahveye bir de si - gara ilâve eden mükrim muhatabım: — Size, dedi, bir de, hiç unutamadı- gim vak'a anlatayım!.. Bir gün buraya, temiz giyinmiş, za- yıf, kibar, ve sevimli bir genç geldi: — Ben, dedi, dün nikâhını kiydığı- dikkatimi nı seviyordum, O da beni sev diğini iddia ediyordu. Fakat gördüğünüz gibi bir başkasile evlendi. Şimdi, benimle seviş miye devam etmek istediğini söylüyor. Bir başkasile evlen- mesine, beni sevmeyişinin de ğil, ailesine karşı gelemeyişi- nin sebep olduğunu anlatıyor, ve ? «— Hattâ, diyor, nikâhım kıyılırken, seni ve yıkılan ha- yatımı düşünerek hıçkırıyor - dum!» Şimdi sizden, bütün istedi- ğim, onun doğru söyleyip söy lemediğini öğrenmektir. O ba yanın nikâhlanırken ağladığı- nı hatırlıyor musunuz? Bu sual, beni hayli düşün- 'dünrdü. Karşımda oturan gen- cin, bahsettiği kızcağızı deli - cesine sevdiği her halinden belliydi. Ben, sevgilisinin, nikâhlanırken hıçkı ra hıçkıra ağladığını da hatırlıyordum. O zaman sebep sorulunca, zavallı kız- cağız etrafındakileri, döktüğü yaşların saadetini, sevincini ifade ettiğine inan dırmıştı. Bu vaziyet karşısında, böyle bir sua- le ne cevap verebilirdim”” Bittabi, ku- rülmuş bulunan bir yuvanın akibetini, kat'i bir tehlikeden korumak istedim, ve: — O, dedim, size yalan söylemiş. Hattâ sizinle alay etmiş. Çünkü nikâhı kıyılırken, ağlamıyor, bilâkis, sevin - cinden kabına sığamıyordu! Muhatabımın yorgun bakışlı gözle - rini, bu acı hatıranın karanlığı bürü - müştü: — O ahda, dedi, biçare gencin göz - lerinden süzülen yaşları hiç unutamı: yacağım! Yazılacak cevaplar vermek için beni sual sormak zahmetine bile maruz bı- rakmıyan muhatabıma teşekküre ha - zırlanıyordum ki: — Bir gün de, diye, söze başladı, ve unutamadığı bir ikinci hatırasını an - lattı: — Bana bir başka delikanlı müracaa" etti, ve: — Size; dedi, yarın nikâhlanmak ü - zere gelecek olan Bayan , ... benim- le sevişmektedir. Şu mektuplar, onun- la ne kadar seviştiğimizi isbata yete - | cektir. (Devamı 8 inci sayfada) olmaktan uzak kalmiyoruz. kikatı gazetemizde bildireceğiz. * G. Çelebiye:| — Teveccühlerinize çok teşekkür ede - | riz, İstiklâl harbine iştirak eden subay- larin tekaüdiyeleri meselesi ile alâkadar Bu mesele hakkında, yapmakta olduğumuz yeni tah- Bursada tütün zürralarından Bay Raif — Mevzuu bahsettiğiniz meseleyi doğ- rudan doğruya bir istida ile İnhisarlar Vekili Bay Ali Ranaya bildiriniz. Çünkü sizden yalnız bir taraflı dinlediğimiz icin Okuyucularımızın hükmümüzü veremedik. İnhisarlar Ve. S or gu [8 rına kâletinin bu mesele ile alâkadar olacağını ve - eğer mevcutsa -,.tröstün ve İdaresiz- Kütahyada inşaat işlerinde müstah - - itağ dem emekli binbaşı Bay Ali Rıza Atama- * b Mersin orta mektep talebesinden Mus- tafa Uğuza: — Ümitler ne kadar cok olursa, bunların sukutile duyulacak acı da o kadar bü - yük olur. Bu sizin kulağınızda küpe ol- sun, imtihana giriniz, kazanınız, Takat ayni zamanda da başka bir işe giriniz, ü imtihanınızı kazanıp ta liseye çağırıldı- — ğiniız zaman iki aylık zamanı doldurmak — gene sizin elinizdedir. * Daimi karilerimizden N. Aksoya: aa — Mizlli _ıııâ—__ğ'.t—d. hi - ö he üz ei 4 z - İ — Takvimlerde görülen «Berdelaciza —

Bu sayıdan diğer sayfalar: