28 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

# “İğneli fıçı,, isimli kitaptan çıkan dava Akşam matbaası sahibi kitabın kendi matbaasında basıl- madığını, üzerindeki yazının yanlış olduğunu söyledi «İğneli Fıçı» isimli bir kitaptan do- layı müddeiumumilikçe açılan bir da- vanın duruşmasına, ikinci cezada dün sabah başlanılmıştır. Dava, kitabı yazan Cevat Rifatla basan «Akşam» matbaasının sahipleri Necmettin Sadık ve Kâzım Şinasi a- leyhlerine açılmıştır. Fakat, Sivas say- lavı olan Necmettin Sadık, teşrii ma- suniyettinden ötürü davadan ayrılmış ve takibat yapılmak üzere mezuniyet verilmesi isteğile, usulen Kamutay Başkanlığına müracaat olunmuştur. Dünkü celsede, Kâzım Şinasi, gel- mişti. Cevat Rifat yoktu. Adresi bu- lunup ta kendisine tebliğat yapılama- mıştı. Kâzım Şinasinin hüviyeti tes- bit edildi. — Babamin ismi Ali Raşit. 45 ya- şsındayım. Giridde Kandiyede dünya- ya geldim. Evliyim. Bir çocuğum var. Şimdi Taksimde Topçu — caddesinde «Uygun» apartımanında 3 numarada oturuyorum. Okur, yazarım. Hiç bir mahkümiyetim yoktur . — Bundan sonra, müddeiumumiliğin dava iddianamesi okundu. Bunda, Ce- vat Rifatın «İğneli Fıçı» sında, baş- tan sona kadar Yahudilerin aleyhinde neşriyat yapıldığı, muhtelif cümlelere işaret olunarak, anlatılıyor ve «mec- muanın muhteva ve gayesi, cemiyetin muhtelif sınıflarının umumi emniyeti aleyhine ahaliyi adavete tahrik» mahi- yetinde olduğu yazılıyor ve neşriya- tın, Türk ceza kanununun 312 inci maddesine uygun bir suç mahiyetinde görüldüğü ortaya atılıyordu. Kâzım Şinasi, sorgudan önce bazı maruzatta bulunacağı kaydile, şunla- rı söyledi : — «dİğneli Fıçı» nn üstür- «Ak- şam matbaası» kaydı yanlışlıkla ko- nulmuştur. Matbaa, yalnız gazete ba- sar. Bu kitap, bizim matbaamızda ba- sılmamıştır. Bu kayıt,*bir işçinin zü- huli eseri olarak ©o kitabın üstünde çıkmıştır. Kitabın basıldığı yer, Ca- ğaloğlunda Narlı bahçe sokağında 15 numarada «Kenan Basım Evi» dir. Ve bu matbaanın sahibi Kenan Dineman da, bu kitabı kendisinin bastığına da- ir bu sabah müddeiumumiliğe müra- caat etmiştir. Müracaat numarası, 937 - 70 dir. Ben, esasen Cevat Rifat- la hiç tanışmam. — Pek âlâ, fakat, sorgudan evvel bazı maruzat dediğiniz bu sözleriniz, sorguya taallük eder! Müddeiumumi Cevdet, tın ne muamele gördüğünün müddei- umumiliğe tezkere yazılarak sorulma- sını ve Cevat Rifatın adresi bulunarak celbi için de polise müzekkere yazıl- masını istedi. Hey'et, bu isteği kabul ederek, du- ruşmanın devamını, nisana bıraktı. Mahkemeye verilen elektrik şirketi erkânı İstanbul Elektrik şirketinin Anado- lu yakasındaki tesisatında kullanmak üzere gümrükten muaf olarak getirt- tiği malzemeyi İstanbul yakasındaki tesisatında kullandığından şirketin ile- ri gelenleri kaçakçılık suçu ile daku- zuncu ihtisas müddeiumumiliğine ve- rilmişlerdi. Tahkikatını ikmal eden, 9 uncu ihtisas istintak hâkimliği suç- luları mahkemeye sevketmiştir. Suçlulardan Elektrik şirketi umum müdürü Hanses ölmüştür. Yakında dokuzuncu ihtisas mahkemesinde du- ruşmaları başlayacak olan suçlular e- lektrik şirketi baş mühendisi Jiler, malzeme müdürü — Sadi, muhasebeci Piryort, fabrika müdürü Tibiletti, kon trol âmiri Fisler, idare müdürü Laz- yan,dan ibarettir. Müstehcen şarkı davası devam ediyor Muganniye, bestekâr, plâk acente- si ve plâk satıcısı bir çok kişi aleyhine, müddeiumumilikçe «balıkçılar» şarkı- sından dolayı açılan ahalinin âr ve ha- ya duüygularını incitecek neşriyatta bulunmak davasının duruşmasına, i- kinci cezada dün sabah devam olun- du. Dün sabahki — celseye muganniye Safiye ile bestekâr Sadettin Kaynak, kanuni Artaki ve diğerlerinin de ve- killeri gelmişlerdi. Dava edilenlerden, ifadesinin Bur- sada istinabe yolile alınması kararlaş- tırlan muganniye Nerimanın oradan İstanbula geldiği anlaşıldı. Kendisine tebliğat yapılması için, duruşmanın de vamı 10 nisan saat 12 ye bırakıldı. müracaa” CÖNÜL İŞ SLERİCA Bir aile faciası M inisyalini kullanan bir okuyu- cum bana bir aile faciasını anlattı. Hâdisenin nerede ve ne şekilde geç. tiğinin anlaşılmaması matlüp oldu - ğu için tafsilât veremiyeceğim. Hü- lâsasını söyliyeyim : - Zevcemin cürmü meşhut denile « bilecek kadar âşikâr bir ihanetıni ya kaladım. Mahkemeye gitmek haysi- yet kırıcı birşey olacaktı. Karşı kar. şıya geçtik. Ben hâkim oldum. O müddeiumumi mevkiine geçti. Biri- birimizi can ve gönülden ahrete ka- dar boşadık. Sabık karım şimdi bu hâdiseye sebep olan adamla müşte- rek bir hayat geçirmektedir. Fakat.. Meselenin bir fakatı var. Biz vaktiy- le uzak bir memlekette evlendiğimiz zaman kadının nüfus kâğıdına şerh vermeyi unutmuşlar, o bekâr görün. mektedir. Halbuki benim nüfus kâ- ğıdıma evlendiğim yazılmış, evli gö- rünmekteyim. Ve tanıyanların naza- rında da kadın elân karımdır. Müş- kül bir vaziyetteyim. Ne yapayım ? * Mesele basittir: Kanun evlenme ve ayrılma meselelerinde hâkime müstesna bir salâhiyet vermiştir. Muayyen bekleme müddetlerini kı- saltıp azami haddine kadar da uzâa- tabilir. Vicdani vazifesi barışmayı te min etmek olduğuna göre ekseriya bu ikinci şıkkı ihtiyar eder. Fakat bu açık vaziyette işi derhal hallede- ceğinden şüphem yoktur. Birlikte gidiniz, anlatınız. Esasen bu gibı mu hakemelere gizli olarak bakılır. Çe- kinmeye lüzum yoktur. Nüfus kâğı- dındaki zühulden istifade etmeye kalkışmayınız. Kanun önünde suçlu mevkiine düşersiniz. * « Bu okuyucum vaziyetini düzelttik ten sonra ölünceye kadar bekâr ya- şayacak değildir. Tekrar bir yuva ku racaktır. Esasen bunu şimdiden dü- şünmeye başlamıştır. Fakat geçirdi- ği tecrübe kendisini korkutmuştur. Bütün kadınlara şüphe ile bakmakta dır. Kendisine hatâ ettiğini söyliye- ceğim, Fakat daha sırası değil, het şeyden evvel hukuki vaziyeti düzel. meli. TEYZE Hâdiseler arşısındak Yarabbi çok şükür Fakir kulun kör, topal bir eşeği var- mış.. Allah, bu fakir kulunu sevindir - mek istemiş.. kula; kör, topali eşeğini kaybettirmiş. Eşek kaybolunca kul ü. zülmüş, - elden ayaktan olmuşa dön - müş: — Bir eşeğim vardı bunüan da mı mahrum kalacağım?. Diye öteye koşmuş, beriye koşmuş, Aman, demiş; zaman, demiş.. — Eşeğim de eşeğim! Diye ağlamış. Allah sevindirmek vaktinin geldiğine hükmetmiş. Kör to- pal eşeğini kuluna bulduürüvermiş. Kul sevinmiş; çok sevinmiş: — Yarabbi çok şükür! * Dünya sakinleri şöyle böyle bir sulh havası içinde yaşıyorlardı. Allah, dün- ya sakinlerini sevindirmek istedi. Sulh havasını birdenbire bozuverdi.. Sulh havası bozulunca dünya sakinleri de üzüldüler, — Eyvah, dediler, bunsuz da mı ka - lacağız? Gözlerinin önlerine, bombalar, ze - hirli gazlar geldi. Akılları tanklarla e- zilmişe döndü. Fikirleri çaprastlaştı. — Aman! Dediler... — Zaman! Dediler... — Sulh da sulh nerdesin? Diye ağladılar. Allah sevindirmek vaktinin geldiğine hükmetti. Harb bu- lutlarını araladı, şöyle böyle bir sulh | havası yeniden kendisini gösterdi. Dün- yadakiler sevindiler; çok sevindiler. — Yarabbi çok şükür! İMSET — SON POSTA kocasını (Başfarafı 1 inci sayfada) yaralıyarak öldüren Ali Receple, öldürü- lenin karısı İrfan ve kaynanası İfakat, dün sabah adliye dairesine getirilmişlerdir. Bunların aleyhine — açılan dava, ceza kanununun 450 inci maddesine göredir. 'Suçün, üçü tarafından hazırlandığı, Nuret- tini öldürmek üzere önceden tertibat alın- Taammütle ve müştereken işlenen bu cinayetten dolayı i- dam cezası yazili maddeye göre istintak v esebaçi dığı neticesine varılmıştır. |dairesine verilenler, sorgu hâkimliğince u- zun uzadıya sorguya çekilmişler ve sorgu sonunda, her üçü hakkında da tevkif mü- zekkereleri kesilmiş, suçlular tevkifhaneye yollanmışlardır. Dördüncü müstantiklik, yarın tahkikata ederek, şahitleri dinleyecektir. Suçluların tekrar sorguya çekilmeleri de ihtimal dahilindedir. Katil ve sevgilisi ne halde! Nurettini öldüren delikanlı, koridorda elleri kelepçeli, iki jandarma arasında bir sıra üstünde otururken, gayet sakin tavır- lıydı. Beri yanda oturan öldürülenin karı- sı İrfanla kaynanası İfakat da, lâkayt bir halde duruyorlardı. Hattâ, bu sırada İrfa- nın üç küçük çocuğunun, babalarını öldü- ren delikanlının yanına giderek, elleri ke- lepçeli suçlunun dizlerine tutunup çıkma- devam ilarına ve olan bitenin mahiyetini anlamı- yan masum yavruların, babalarının katili- —ER : (0 : GUN Halkı heyecana düşüren manasız bir (Baştarafı 1 inci sayfada) göndereceğini ve bunun da umumi bir harbin zuhuruna sebebiyet vereceğini telâşla ilân edenler, bu gürültülü (ha- ber')in sökmediğini görünce, şimdi de ortaya bir Tanca meselesi çıkardılar. Ba zı telgraflara nazaran İtalyanlar Tan- caya birden bire bahriye efradı çıkar- mışlar, bu bahriye efradının çıkması ise Tancaniın işgali demek imiş. Tanca haritamızda görüleceği üzere, Cebelüt- tarıkın tam karşısındadır. Bu şehir het hangi bir büyük Avrupa devleti tarafın dan işgal edilirse, karşı taraftaki İngi- lizlerin meşhur Cebelüttarık istihkâmr larının tabilt hiç bir hükmü kalmaz ve Tancada yerleşmiş olan devlet, Boğu za hâkim olarak, İngiliz donanmasının gerbest hareketini menetmiş olur. Mesele böyle arzedilince, bundan çı: kacak netice, İngilterenin derha. Tan: cayı işgal eden devlete harp ilân eyle mesinden ibaret olur, ” Bir kere daha tekrar edelim ki İtal- yan Başvekili Bay Musolini durup du rürken, İngilterenin canevine taarruz edecek kadar ihtiyatsız ve basiretsiz biz insan değildir. Diğer taraftan, Tancaya İtalyan bah riye efradının çıkarılmasını hemen bu şehrin işgali gibi görenlere ve gösterer lere gelince bunların Tancanın, beynel milel vaziyetinden tamamen gafil kim seler olduğuna hükmetmek zarurid!r. O cihetle (Tanca) denilen şehir ve mıntakarlın ne oldüğuüu hakkında ufak bir tarih dersi vermeğe ve bu suretle efkârı umumiyeyi teskine lüzum görü- yoruz. | Tanca Fas ülkesinin bir şehri olup, -Fasın şimalinde Atlas Okyanusuna nâ- zır ve fakat ayni zamanda Cebelütla - rık boğazına hâkim bir şehirdir. Bu şehir ahden eskiden beri Fasın meşhur 'bir limanı olup bu gün de kav- len Fas Sultanının hâkimiyeti altında ise de hakikat halde beynelmilel bir şe hirdir. Bu şehrin beynelmilel bir idareye tâ bi tutulmasına sabık Almanya impara- toru ikinci Giyyom sebep olmuştur. Bu zat Fransızların Fası istilâ siyase- tine mâni olmak için 1905 senesinde Tancaya tantanalı bir seyaha: yapmış ve o vakit bu seyahat Avrupada büyük bir fırtına koparmıştı. Ondan sonra bü yük devletler arasında senelerle süren müzakereler ve münakaşalar oldu ve nihayet (Elcezire Alg&esira) konferan « sında Tancanın ve civarındaki arazinin haber daha! bitaraf mıntaka ilân edilerek İngilte - re, Fransa, İspanya ve İtalyadan mü- rekkep dört devlet tarafından idame edilmesi karar altına alındı. Bu bitaraf mıntakayı, haritamız ü- zerinde gösteriyoruz. Mıntakanın umu mi sahası 378 kilometredir. Gerek mın takanın ve gerek şehrih umumi nüfu- su 70,000 kadar olup bunun 15,000 i Avrupalı, 15,000 i bermutat Yahudi ve mütebakisi de şehrin asıl sahib: ol- ması lâzımgelen Faslı Berberilerdir. Şehrin siyasi vaziyeti hakkında ver- diğimiz şu malümata nazaran Tancayı bugün idare edenler arasında İtalyan- lar da vardır. Şu halde bu beynelmilel limana her vakit olduğu gibi bir İngi- liz, bir Fransız veya bir İspanyoi zırh- lısı geldiği gibi bir İtalyan zırhlısı da gelir ve bu zırhlının efradı da şehre çikabilir. — İşte bizim anladığımıza göre, (Tancayı İtalyanlar işgal ediyor) diye ikinci defa halkı heyecana düşü- recek surette ifham edilen haberin aslı, bir İtalyan harp sefinesi efradının pek tabil olarak şehre çıkmasından ibaret- tir. İtalyanlar, belki bahriye efrad'nın şehre çıkışına bir nevi nümayış şekli vermişlerdir. Fakat böyle bir nümayiş şekli vâki ise bile, herhakde bunu umu mi bir harp vesilesi gibi göstermek, de- diğimiz gibi habbeyi kubbe yapmaktan başka birşey değildir. Fakat uçurulan bu ikinci balon da siyaset havasında fazla yükselmeğe kalmadan çabucak söndü. Biz bu telâşlı haberlerin asılsız ve mânasız olduğunu söylemekle, tabii Avrupa ahvalinin karışık olmadığı gi- bi bir iddiada bulunmuyoruz. Bilâkis Avrupa ahvali, gene İlalyanla çok karışıktır ve günden güne de ka- rışmaktadır, Fakat bu karışıklığın, şim diki halde, umumi bir harbe kadar git- mesi ihtimali yoktur. Hele İtalyanla- rın, İngiltereye mütemadiyen meydar: okumalarına rağmen, nihayet İngiltere ye fiilen tecavüze kalkışmaları imkânı kat'iyyen yoktur. Nitekim dünkü tel- graflarda İtalyanların yeniden İngilte. reye teminat verdiğini bildirmektedir- ler, Bize öyle geliyor ki gazetelerimize düşen vazife, ufak bir haberi vesile €- derek yirmi dört saatte bir dünyanın hercümerç olacağını ilân değil, fakat alınan haberlerin mahiyetini, bizim bu satırlarda yaptığımız gibi, iyi mütalea ederek, efkâri umumiyeyi teskindir. Süleyman Sıtkı rın sabırsızlığı ve titizliği yüzünden | Aşığı delikanlıya öldürten kadın da tevkif edildi. mani ok muyorlar; ne anne, ne de büyük anne ça« cuklara «gelin bu tarafa; ne çocuk dilile seslenmelerine, gitmeyin o he« rifin yanına!» yollu bir şey söylemiyorlar« dı. Hiç ağız açmadan, bu hazin manzara- ya sükünetle bakıyorlardı! Ne diyorlar? Kadınlar, önce, Nurettini eve gi- ten bir hırsızın öldürdüğünü — iddi « a ettikleri halde, —sonradan * Ali Re- cebin vurduğunu tasdik etmişlerdi. Kaçan ve Karagümrükte — Acıçeşmedeki evinde yakalanan Alinin, sebep olarak kıskanç- lıktan dem vurması üzerine de, aradaki a- lâkayı redden ziyade, tevil ve bir bakımâ da tevil yollu olarak, ister istemez ikrar vaziyeti almışlardı. Fakat, bir gece içerisinde, vaziyet hay- liden hayliye değişmiştir. Meselâ, koridor- |da Ali Recep, etrafındakilere vak'ayı hız« h hızlı anlatırken, şöyle diyor: — Nurettin, boyuna benim peşimde da«s laşırdı. Bana göz koymuştu. Ve epey za« man evvel, iki defa da sıkı fıkı buluşma teklifinde bulundu. Ben, bu teklifi önce anlamamazlıktan geldim. Son — zamanlar- da teklifi tekrarlayınca, sıkı fıkı buluşma teklifi hakkında iyice bir fikir edinmek maksadile, vak'a gecesindeki rakı ziyafes tini kabul ettim; Bir de baktım ki, bana tasalluta kalkıyor. «Olmaz» dedim, ısrar etti. Boğuştuk, boğuşa boğuşa sofaya çıks tık. Namusumu müdafaa vaziyetinde kalb» dım. İkimiz de merdiven — basamakların- dan yuvarlanırken, olan oldu! Diğer tataftan İrfan da, yanındakiler« le hızlı hizli konuşürken, vak'ayı, Ali Re«s cebin bu ifadesine uygun olarak, artlatı- yordu: — Nurettin, bu çocuğa ötedenberi mu- sallattır. Hep peşindedir. Kendisine bent etmek üzere parâ verir, ayağını eve alış- tırmak maksadile, bu çocukla eve öteberi gönderirdi. O gece, beraber getirdi; bana rakı masası hazırlattı. Ben, bir aralık tep« si götürdüm. Nurettin: «Haydi, onu koy oraya da sen çık dışarı. Bizi başbaşa bi- rak!» dedi. Ben, yandaki odaya geçtimı O odadan komşunun radyosu iyi işitiliyore du. Fakat, Nurettin benim bitişik odaya girdiğimi farkedince, çıktı dışarı, beni o ©- dadan çıkardı, «git, annenle karşıki odada oturl» dedi. Aradan iki saat kadar geç- mişti ki, onların başbaşa kaldıkları odada bir gürültü, patırdıdır koptu. Biz, telâşla ayağa kalktık. O aralık ikisi de altalta, üs- tüste boğuşa boğuşa sofaya fırladılar. Der« ken merdiven basamaklarından aşağıya yu - varlandılar ve o arada olan oldu! Tabii, işin bu iç yüzünü, önce elâleme duyurma: mak istedik. O maksatla, vak'ayı hırsızlıli perdesi altında göstermeği düşündük, koae nu, komşuya cinayeti hırsızlık sebebile ol- muş gibi bildirdik! İfakat te, damadının öldürülmesini, ki- zı İrfanla Ali Recebin ifadelerine uyar bir şekilde anlatarak onları tasdik edıyot'; Balık müstahsilleri Dün boykot ilân ettiler (Baştarafı 1 inci sayfada) - piyasasında hissedilmiş bulunmaktadır. Paskalye yortuları münasebetile balık Hatları bugünlerde yüzde elli, altmış nisbe- tinde yükselmiş bulunmaktadır. Buna rağ- men şehrimizdeki İtalyan balıkçılarına ve- rilmek üzere evvelce çifti 20 - 25 kuruşa mübayaa edilen torik balıklarına iki gün- denberi balıkhanede 10 kuruştan fazla fi- at verilmemiştir. Bunun sebebi İtalyan ba- lıkçılarının tek firmadan başka elden balık mübayaasına yanaşmamaları, bu tek fir- manın da balığın çiftine 10 kuruştan faz- la fiat vermemesidir. Bu firmanın düşünce- sine göre müstahsil malına başka ahcı bu- lamayınca balığı 10 kuruşa vermek mec- buriyetinde kalacak'ır. Halbuki iş böyle olmamış, müstahsil ba- şına örülmek istenilen çorabı anlamış, ba- hığın çiftini V0 kuruşa vermemiş, — tuttuğu balığı tekrar denize atmıştır. İş bununla da kalmamış, balıkçılar ce- miyeti vasıtasile alâkadar makamlara mü- racaat yapılmış, bu arada balıkhane de va- ziyetten haberdar edilmiştir. Müstahsiller çifti 20 kuruştan aşağı balık satmamak ka- ratındadırlar. Eğer bu fiatı — bulamazlarsa mallarını denize dökmekte devam edecek- lerdir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: