. Ö A UK UĞU L guam GS VTT B —eT TU SON POSTA Evlerimizi nasıl döşemeliyiz? Hem mobilyamızın, hem ona zemin olan şeylerin (tavan, duvarlar ve yer döşemesinin) renkleri arasında uy - luk adıkça bir odanın güzel gö rünmesine imkân yoktur. — Umumi bir kaide olarak - ne ren olu; van dalm dan ve yerdeki h: saireden daha açık renkt Duvarlar biraz daha ka mkte se - tavanla ye- renk geçidi teşkil eder. Rengi bu ikisinin renginin 1 olmalıdır. Halıya başka renkler rin renkl sında zarar yoktur. Fakat tavan kı olursa çok göze çarpar, Bunun a açık renk olmalıdır. malıdır. Hele pek koyu, yahut pek göz alıcı renkler olursa,. Böyle renkler şuraya buraya biraz konulmakla bü - öteki renklere hâkim — olabilirler, Bunün için fazla kullanılmalarına lü - zum kalmaz. Meselâ: Odanızı mor renge döşemek istiyorsunuz. Eşyadan bir ikisini, hat- tâ en ufaklarım bu renkten alınız, Per delerin renklerinde bu renk bir iki çiz- Bi Ve benek bulunsun. Bu, bütün oda- nn «mör» görünmesine kâlidir. Yahut meselâ odanızda hâkim olmasını deleriniz kırmızın istiyor sunuz; Per - açık sarı ile tatlı bir kır- _Blyıh tope üzerindeki müselles parçadan geçirilen garni- mıizı renkte olsun. Şuraya buraya bir für sert bir tüydür. Rengi gridir. Resimde gördüğünüz şekilde arkaya doğru Buklak kısa saçlarla pek iyi gider. | GÜZELLİK Kirpiklerinizi Kirpiksiz, yahut seyrek kirpikli bir Göz, herhalde hiç boş birşey değildir. Gözlerinin renkleri çok güzel ve çok AYdınlık olan bazı kadınlarda kirpik- krinin kısa, seyrek olması yüzünden Hözlerinin güzelliği görünmez. «güzel Küzlü kadin> denilen kadın muhakkak i güzel olan kadındır. Demek Yüyor b Göze bütün güzelliğini veren kirpik- İerdir, denilebilir. Bunun için onları tmaya çalışmak güzelleşme yo - atılacak iük adımlardan birini Ja eder. Bereket bu adım pek ko - h:h.lnhıı ve zahmetsiz. Hem de tam hy"lmmdıyiz. Biraz ıspanağı iylce yı- L DAHİŞLERİ: | uzatmak için natınız, Aldığınız suyu süzünüz, — Bir şişeye koyup ağzını sıkıca kapayınız. Kirpikleri uzatacak en pratik ilâç eli- nizde demektir. Günde bir defa - tercihan sabahları yüzünüzü yıkadıktan sonra - ufak bir pamuk parçasını bu suya batırıp bu » nunla kirpikleri iyice ıslatınız, Kirpiklerin büyümesi için «ıspanak suyu» kadar kolay ve ucuz bir çare da- ha var: Eczaneden biraz (hüil dü ri . cen - hindyağı) alınız. Akşamları ya » tarken parmağınızı buna batırıp kir » piklerinizden birer kere geçiriniz. Az| zamanda büyük bir fark göreceksiniz, iki tane kırmızı biblo yerleştiriniz. Bu kadarcık kırmızı odanıza kendi ren - gini vermiştir bile, Fazlasını arama - yınız. Bu odanın güzelleşmesi için Gu- varlarını, sarıya boyatınız, Halısını bu- na uydurunuz. Mobilyenin tahta kı - sımlarını da bu yenge yakın seçiniz. O. danız gene kırmızı bir odadır. Fakat kıpkırmızı odadan çok güzeldir. 'Turuncu da böyle. Turuncu ile ka - rışık bir halı, turuncü - Mavi . beyaz karışık bir perde, bir iki turuncu şeyle beraber bütün bir Odayı turuncu gös- terir. Böyle bir odada mavi ve beyaz rengi çok kullanmalıdır. Bu, turuncu- yu soldurmaz, bilâkis daha güzel gös- ' Etek blüz Bugün güzel görünmeyen bakın ne| kadar güzel görünecek ve buna ne ka-: P temizleyiniz. Sonra adi suda kay« | dar sevineceksiniz. Çocuklarımızın | giyinmeleri Sağda; 4.6 aylık bebek için beyaz linon yapılmıştır. Bro- desi çok basittir: Sarma, ajor ve dolgu puan Solda: Bebeğin — süslendiği gün giyebileceği şık entarisi, Brode aynidir. Bu da beyaz Tinondan yapılmıştır. Siyah saten jüp üzerinde gri ipekli blüz. Blüzun etekleri bask biçiminde- dir, Önü düğmeli ve bele kadar açık. Ufak bir yakası, kabarik kolları var. Ayni model yünlü kumaştan da yapr labilir. — | duvarlar - TİYATRO g hor g Ankaralı bir okuyucunun kaç gün evvel, Ankara - | dan bir mektup aldım. (M.) im: zah mektubun - daki yazısından, ifadesinden, — ve yazdıkla- b rından kadın o| « duğunu anladı « &: ğim bir okuyu « cum, —Ankarada açılan tiyatro mektebi etrafında çı » karılan son dedikodulardan bahsedi - yor, ve: «— Ben, diyordu, yeni tiyatronun u- yandırdığı dedikoduların, gazete sahi- felerine akseden safhalarını dikkatle takip ettim. Yazıldığına göre, memlekette müthiş bir «kadın san'atkâr buhranı» varmış. Genç kızlarımız, Ankaradaki — tiyatro mektebine hiç rağbet etmiyorlarmış. Bence, kadınlarımızın sahne san'at- rlığına burun kıvırışlarının — sebebi, ne sahne hakkındaki telâkkilerinin ge- ri oluşundan, ne de kazanç azlığın . dandır, Ben, kadmlarımızın, sahneyi hor Bgörecek kadar dar ve geri zihniyetli sayılmalarını kadınlığa hakaret saya - rım. İkinci sebep ise, hiç varit değildir: Ben, ve benim gibi, sahneyi seven arkadaşlarım, şu müşterek kanaatte - yiz ki, sahneyi sevenleri sahneye koş - maktan kaçıran sahne san'atkârlarına gösterilen lâkaydinin uyandırdığı kor- kudur. Meselâ, Halidey; ele 3lın: Bu değerli san'atkârın sahneye yaptığı hizmetle. ri, ve sabne Âşıklarının yüreklerinde uyandırdığı sevgiyi tasvir etmek ka - dar lüzumsuz bir niyet uğrunda sözü n ki biz, bize, san'at istida - dının mahsullerini yıllarca. hayrat sa- hibi, bir hayır sahibi cömertliğile ik - ram etmiş olan Halidenin çok basit bir gafletini hâlâ affedemedik. Ve sahnemizi, ondan mahrum bırak- | makta hâlâ müteannit dovranıyoruz, Sorarım size: Onun bugünkü aki - betini gören genç kızların, sahneden korkuşlarını haksız bulabilir miyiz?» * Bende, Halideyi ziyaret niyetini u yandıran, bu mektup öldu. Onu evvelâ, Şehzadebaşmdaki tu - İüat tropunun kulisinde gördüm: — Şimdi, diyordu, gene pullu es - vapları giyip kırıtmak lâzım! Ne yapalım kardeş? Öyle lâzımmış! Dikkat ediyorum: Bu ekı ap gibi sırıtıyı Bir san'atkârı, geçinmek için pullu esvaplarla omuz titretmek mecburiye- tine katlanmış görmek beni, Ankaralı okuyucumu haklı bulmıya mahküm e. diyor. Orada aldığım bir randevudan son - ra, HaSdeyi, harap bir Aksaray evinin keçesi mangal kıwvılcımla! -| taracak, hem de sahneyi, sesinin , |kabiliyetinin, san'at sahnemizde Sayfa 9 Kızlarımız sahneyi niçin rüyorlar haklı mütaleası : “ Halide ne oldu? Sahneye rağbet edilmemesinin sebebini sahr e san'atkârlarına karşı gösterilen lâkaydide arayınız! ,, Halide evinde yanmış konuk odasında görüyorum. Ve görüyorum ki, nankörlüğümüzle biz, sahnenin meşhur «Habibe Molla» Sını, genç yaşımda hayatında da Ha « bibe mollaya çevirmişiz. Bana: — Ben, diyor, gazetecilerle konuş « mıya tövbeliyim... Çünkü, beni bu ha- le orlar düşürdüler... Geldiler. Oturup güzel güzel konuştular. Fakat gidip Ööyle şeyler yazdılar ki, benim bile par- mağım ağzımda kaldı. Benim ağzım batarya, Şehir tiyat « rosu da hedef.. Bana neler attırıp tut- turmamışlar Yarabbi? Bu yazılar yüzünden hepsile aram a-. çıldı. Ve hiç birinin yüzüne bakacak yüzüm kalmadı.. O kadar yazdılar, bu hale soktular. Bir de siz yazarsanız, kim bilir daha neler kaybederim. Sonra mavi, iri gözlerini kısıp dü « dak büküyor: — Hoş, kaybedecek bir şeyim de kal- madi ya? Daha sonra, bütün hüviyetini sar - dığı gözlerinden okunan haklı bedbin« liğinden kurtulmıya çabalıyarak gü « lüyor: — Pek firaklı konuşmiya başladım gene... Halbuki, soy adım da «Pişkin»., Yanlış koymuşum.,, Benim hakiki soy adım; «Sözde Pişkin» olacakmış. Baksanıza? Başıma gelenleri bir tür- lü pişkinliğe vuramıyorum. Teselli çaresini de buluyor: — Aman, canım sağ olsun. turup ta, adım bana uymu: samı çekeceğim? Bana gelinciye kler adlarını ka Bu salırları yazabilmek beni, An - karalı okuyucuma hak vermiye mah- küm olmanın azabından — kurtarıyor. Çünkü kaniim ki, Muhiddin Üstün ğın bu salırları görmesi, gazetecilerin sebep oldukları hatanın gazeteciler ta- rafından temizlenmesine kâf; gelecek- tir. Ve Halide, hem o pullu kanto es - vabından kurtularak, san'atinin o e; siz kisvesine bürünecek, hem severleri nankörlük korkusundan kur- ve ksik kalan zenginliğine kavuşturacaktır Naci Sadullab Seyyahlar geliyorlar Bu gyın son haftasından rimize seyyah kaf hyacaktır baren şeh- gelmeğe baş- Ayın yirmi beşinde ke vapurile 550, yirmi dokuzunc nistofen vapurile 350 seyyah gelecektir