& Pa T A .4———%&4!5;—..—*— Ar A Trmı Tü5 92_ ş_a?'fa N SON POSTA deaît 13 C3 r S Hergün İngiliz siyasetinin canlı ı Bir vasfı: Geniş düşünmel — SYazan: Muhittin Birgen —— ünyanın büyüklüğüne ve insan- D ların miktarına nisbetle küçü - cük bir ada üzerinde oturmuş bir avuç iasandan ibaret olarak tavsif edebile - ceğimiz İngiliz milletinin Siyasettek! kuvveti malümdur. Dünyanın mihani- ki mihveri, iki kutup arasında çekilen farazi bir hattan ibaret olmasına mu - kabil, siyasi mihveri de Avanı Kama- rası ile Lordlar Kamarası arasında çe- kilen farazi bir çizgi olsa gerektir. Si- yasi dünya, İngiltere etrafında döner! Bunun böyle olmasında pek çok se- bepler vardır. Tarihin, bütün şartlarile birlikte, İngiltere toprakları üzerinde- ki tekâmülü, bütün bu sebepleri nef- sinde toplamış olan hareketin ifadesi - dir. Bu tekâmül, İngiliz milietine öyle bir takım vasıflar vermiştir ki onu başkalarında görmeğe imkân yoktur. Bunlardan bir tanesini ele alalım: Geniş düşünmek, toleran olmak. Umumiyetle medeni insanlarda büu - lunan bü vasıf, en yüksek derecesile ancak İngilizlerde bulunur. İcap etti- ği zaman gayet cebbar ve hattâ gad - dar olan bir siyasetin, itap ettiği za - man da gayet geniş kafalı, geniş duy- gulu ve toleran olduğunu biz ancak İn- gilterede görebiliriz. * Son günlerde İngiliz parlâmento - sunda hükümetin harici siyaseti üze - rinde mühim bir münakaşa yapıldı, Bu münakaşalara ait neşriyatı takip eder- ken, ötedenberi zihnimde yaşıyan bu fikirler tekrar canlandı. Meselâ, bu münakaşalar arasında iş fırkasının meb'uslardından biri söz a- hyor, Almanyanın — koloni istemesi meselesile meşgul olarak, Aimanyaya kolonilerini geri vermemek siyasetinin doğru olup olmadığını tetkik ediyor. Bir amele meb'us gibi değii, bir İngi liz hariciye nazırı gibi düşünen, ' fikir- lerini tarta tarta, kelimelerini yutku - na yutkuna ifade ettiği görülen bu meb'us, Almanyaya kolonilerini iade etmek fikrinin taraftarıdır. Bu fikrini hak ve adalet namına olduğu*kadar İn.' gilterenin ve dünyanın menfaatleri en- dişelerini de dikkate alarak gâyet gü- zel ifade ediyor ve herkes, hattâ müf - rit Almanya düşmanları bile dikkatle dinliyorlar. Ayni meselelere ait bir fikir olmak üzere de Observer gazetesinden nak - len maruf bir İngiliz almanca bir ga - zetede siyasi muharririn kaleminden çıkmış bir makale okudum. Bu mu - harrir de dünyanın, Avrupanın bugün- | kü vaziyetini ve bu vaziyet karşısında İngilterenin mevkiini, vazifelerini ve mes'uliyetlerini tetkik ederken o ka - dar soğukkanla, objektif, realist bir in- san görüşü ve o kadar kâmil adal&t hislerile hareket ediyor ki yaşadığımız dar görüşlü egoizm asrında dahi, bir insanın bü kadar geniş ve beşeri dü - şündüğünü görmek zevkli bir müşa - 2ede oluyor. j * İngiliz siyasetinin bütün muvaffa - kiyetlerinin sırrı buradadır: Geniş gör- mek, geniş duymak, toleran olmak. İn- gilizler, birbirlerine karşı böyle olduk- ları gibi, başkalarına karsiı da böyle - dirler. Hürriyet, kanüunlarında değii. kafalarında ve ahlâklarında yaşar; a- dalet, kanunlarında değil, mahkemele- rinde, İngiliz hâkimlerinin vicdanla - rında yaşar. Bir İngiliz kızmasını bil - diği kadar yumuşamasını da bilir. Ha- yatta almasını bilmek bir marifetse, vermesini bilmek iki marifettir ve İn- giliz marifetin birini gösterdiği kadar, ikisini de göstermeği bilir. Çünkü ha- yata geniş bir pencereden, genis ufuk- lara doğru bakmak san/atini îyilöğren- miştir. Bunun için, Alman müstemle - kelerinin çoğunu kendisine ayırmış ©- lan İngilterede bir meb'us parlâmento kürsüsüne çıkıp ta «bunları geri ver- mek lâzımdır!» dediği zaman herkes 'o- nu dinler ve kimse çıkıp bu adama «vaftan haini!» demez, İngiltereyi İngiltere yapan bu ruh - tur. Ondaki bu ruh bugünkü dünya - nın hiç bir memleketinde, hattâ Ame- rikada bile yoktur. İnsaniığın, en bü - yük medeniyeti bu ruh medeniyetidir. Resimli Makale: M Kendi | kendimizi kontrot Bi l ee—<x<ouaa — L Genç kız, genç kadın, genç anne hayatın muhtelif saf- halarında muhtelif tehlikelere maruz bulunurlar, şey - tani teşvik her dakika karşılarına çıkar, tecrübesizdirler, hatalı ve tamiri imkânsız bir yola girebilirler. Onları u çuruma düşmekten korumayı anne, baba, kardeş olarak biz üzerimize alırız, çevrelerine sıkı bir kontrol hattı LLL ; settirmeden uzakt de en sevdiğimizi düşünmeliyiz. M y ' Li vğ W V f Kontrol hayatta elzemdir, fakat kontrol altında yaşa- mıya alışan bir defa kontrolsuz kaldı mı ayağı sürçer. Düşmesi mümkündür; onun için kontrolü alâkadara his - an yapmalı, gençlere kendi kendilerini kontrol etmeyi öğretmeliyiz. İnsan fânidir, günün birin- de yalnız bırakacağız. Onu şimdiden çeviririz. a — (söz INDA ) Yankesici olan Güzellik Kraliçesi Macar güzellik kraliçesi geçen gün, halk tarafından 15 inci defa kraliçeliğe seçildikten sonra, alkışlanırken, zabıta tarafından tevkif edilerek mahkemeye sevkolunmuştur. Hâdisenin içyüzü şudur: 26 yaşın- da olan bu-kadın şimdiye kadar 15 ke- re güzellik kraliçesi olmustur. Fakat bu kadın 1 5kere de hırsızlıktan dola- yı hapse girmiş bir sabıkalıdır. Bir Macar gazetesi kendisinden bahsederken, (bu kadın hem güzellik- te, hem de hırsızlıkta rekor kırdı) de- mektedir. Stenografinin tarihi Herkes stenografiyi yeni ve nevik cat bir şey zanneder. Halbuki mesele hiç de böyle değildir: Stenografinin tamam 2004 senelik bir mazisi vardır. Stenografinin ilk mucidi Marcus Tullius Tiro isminde bir Romalıdır. Bu adam Romada Fo- rum'da senatörler nutuk irad ederler- ken onların sözlerini bu hususi işaret- lerle zaptedermiş, 1588 de bir fizik mütehassısı bu i- cadı tekemmül ettirmiş, 1836 da da Samuel Pefyis bu günkü hale ifrağ et- miş. Bu medeniyetin bütün dünyayı kap- lamasını temenni edelim! Muhittin Birzen AA S İ HERGNÜ BİR FIKRA | Şairin fikri Hükümdarlardan biri yazdığı bir şiiri, şaire göstermiş, ve bu şiir hakkındaki fikrini dosdoğru söy - lemesini istemişti: Şair de söyledi: — Mevzu iyi değil, kafiyeler bu- zuk, ahenk yok. Hükümdar bu söze kızdı ve şairi bir ahıra hapsetlirdi. Şair bir haf- ta sonra ahırdan çıkarıldı, hüküm- darın yanına getirildi, hükümdar şaire bir şiir daha gösterdi: — Bu şiir hakkındaki fikrini söy- le! Şair şiiri okudu. Hükümdar bak- tı: İ — Fikrin? — Müsaadenizle tekrar ahır, dü- nüyorum, Dedi, ve hükümdarın yanından çıktı. * * Sinemanın Aşk üzer.'nde Menfi tesirleri Peroti isminde zengin bir İtalyan tüccarı işleri için sık sık Viyanaya gi- der gelirmiş; orada 24 yaşında güzel bir kadınla tanışmış. Kadıniın kocası *0 yaşında olduğu için, genç kadın bu tüccar ile münasebet peyda etmekten çekinmemiş. Beraberce hayli müddet oturup kalkmışlar. Bir gece Lili kaca- sını uyuttuktan sonra, Peroti ile bera- ber sinemaya gitmiş. Sinemada meş- hur Stefan Zwveiz'in bir Eimi oynu- yormuş, ve bu filmde ihtiyar kocasını aldatan genç bir kadının — ahlâksızlığı teshir ediliyormuş. Genç Lili filmi seyrettikten sonra, birdenbire büyük bir vicdan azabı duymuş ve dışarı çıkar çıkmaz İtalyan Peroti'yi kendisini baştan çıkarmış ol- duğunu ileri sürerek polise teslim et- miş, Tahkikat neticesinde Peroti kadı- nın kendisine yüz verdiğin! ispat ede- mediği için bir hafta hapis yatacak. İspanyolların çacuklarına verdikleri isimler Bütün bir köy Halkının ismi Auvni olabilir mi? e." Şu vak'ayı Leh gazetelerinden bi- rinden alıyoruz: «Lehistanda mali senenin mehbdei nisandır. Onun için maliye memurları bakaya vergileri toplamak üzere bü- yük gayretler gösterirler. tahsildarlardan biri bir yahudi köyüne gider, memur İâalettayin bir e- vin kapısını çalar. Ev sahibinin ismi Davidaoviçtir. Mükellefin ta kendisi... Fakat o inkâr eder, «köyde başka Da- vidoviçler de var» der. Tahsildar başka bir kapıya gider, Ayni cevapla karşılaşır ve nihayet bü- Bu meyanda jandarmanın refakatinde tün köy halkının isimlerinin Davidoviç olduğunu öğrenir. Meğerse vergiye hayli borçları biri- ken bu adamlar parayı vermemek için bir çare düşünmüşler ve bütün köy halkı tahsildarı şaşırtmak üzere ayni ismi almışlar. Ve Filhakika tahsildarı sersem ederek gerisin geriye yollamış- lar. İşin tuhafı tahsildar da yahudi i- miş. duyulmağa başlanmıştır. Yeni doğan çocuklara şu garip isimlerin takıldığı görülmüstür: «Kahrolası — Frankon, — «Yaşasın Halk cephesi», Babacan Lenin», «Ben ihtilâlciyimn, «Ameleyi sevmeyen ce Madridde şimdi yeni yeni isimler henneme gitsin», Bazı okullarda öğretmenlere: — Muallim hanım, hocanım, muallim bey, hocam gibi -—arapça kelimelerle hitap edildiği görülmektedir. Kültür Bakanlığı bu mesele aetrafında bazı tedbirler al- mıştir: Okullarda bundan sonra öğretmenlere karşı bu kelimeler kullanılmıyatak. Öğretmenler yalnız: — «Öğretmen» olarak çağırılacaktır. İSTER İNAN İSTER İNANMA! İSTER İNAN İSTER İNANMA! sik gibi gelecektir. Kültür Bakanlığının kulağına hakikaten garip gelen bu hitap şekillerile uğraşması gayet yerindedir. Fakat bü- tün dünya okullarında öğretmen kelimesinin önüne hür- met eseri olarak diline göre Monsieur, veya Her sıfatı ek- lendiğine göre bizde öğretmen kelimesinin önüne bay sı- fatının konulmaması söyliyene olmasa bile işitene bir ek- Sözün Kısası Palto rür, dara girdiğimiz - zaman # nsanların nankörlüğüne en bariz bir surette maruz kalan varsa, © da paltodur. Onun yokluğunu hisset“ tiğimiz zaman, sonbaharin acı rüzgâf* ları ipincecik bir elbisenin seyrek kumasından içeriye nüfuz edip de da* yanıksız vücudumuzu ısırmağa başlar yınca, derin derin hasretini çekeriz: — Ah, bir paltom - olsal. bir palta yaptırabilsem|!. Ve en çetin bir sevgiliyi elde &© mek için bazan ne kadar emek sarfeb mek lâzım gelirse, ne türlü kumazcıı hesaplara baş vurmak icap ederse, bit paltoya sahip olmak için de o derect kurnazlık gösterir, emek sarfederiz. Terziyi kafese koyduk, ilk takSİd'_ ni verip de paltoyu arkamıza giy mi, keyfimiz keyiftir. Dört beş ay, © bizden, biz ondan — ayrılmayız. Paltöj yârların en vefalısı, ve ayni zaman en cefakeşidir. Yerine göre: — Ayıplarıimızı örteıq gâh dösşek ve gâh yorgan vazifesini 8 istikrağ karşılığı rehin edilir, eskidi mi gecer hırkası olur. Karda, yağmurda, çamurda ku* durmuş — unsurlara — cesurane 87 ğüs — gererek — sıhhatimizi — Korul! Gece evde, — muhakkirane kaldığiı — taşlıktta — veyahut ki al” tredeki çengelde sabaha kadar, boyn bükük bizi bekler. ' Derken, havalar birazıcık ıaınm”'â görsün. Hemen sızlanmağa başlarız" — Bu mübarek de ağır geliyor 8" tık.. çekilmez oldu!. ; Ve nihayet, yaz gelince, menfuf bir şahıstan kurtulmuş gibi, inşirah* içimizi çekerek, paltoyu karanlık b dolabın derinliklerine tıkarız. — Ohk! hele şükür, paltoyu attıklı Evet: Çıkardık değil.. attık!. Niçin? Bize kötülük mü etmişü?__ Hayır. Biz, insanlar ezeli nank leriz de, ondan! e Tn Biliyor musunuz ? | — Epaminodas kimdir? : 2 — «Biz burada halkın isteğile &” ruyoruz ve buradan ancak süngül? Yin“kuvyetile- çıkabiliriz! sözünü tü söylemiştir? - VİR 3 — «Fransadan kaç!» dedikleri Ça man «tabanlarının altında insan vaW nını da beraber götürebilir mi?» diye? ihtilâlci kimdir? (Cevapları Yarın) * Dünkü Suallerin Cevapları: ; | — Ayni yıllarda büyük şöhret Ka zanan ve Renesans devrinden bugün:» kadar yetişen ressamların üstadı 5* o yılan üç İtalyan ressamı Rapğîiîf' L&onard de Vinci ve Michel - Ang&” A 2 — Öbeton İskandinav mitoloj!?” , de ve Şekisprin, Chancerin, Spenct kraldır. 3 — Asuri kralı Sardanapale hâkğlğ da Lord Bayron 1821 de bir ©*7 Jonci&resde üç perdelik bir opera 4 mıştır. ci " w——""./;f ) Andre Morvanın hediye>” Pariste Madlen tiyatrosunda ? ge hur müellif Andre Morvanın bir piy si prova ediliyormuş. Kendini nd#’ çeken meşhur kadın san'atkârlar ye bir tanesi provalara daima geç !;allfıur. işlerin intizama girmesine man! ogü. muş. Piyesin sahneye konaca&! * Andre Morva bütün — artistlere hediye almış, ve bu nazlı artiste çıngıraklı saat getirmiş. kah” Herkes bu manidar hediyey* pif kaha ile gülerken san'atkâr daha kin çıkmış: — Mösyö Morva demiş, b?“ 30: kalktığım için değil tuvaletim! y |rin, Weberin eserlerinde görüler yaptığım için vaktinde yetiıemîî"f