- U aa Kanunları olmıyan bir memleket Diğer memleketlerde idam edilecekler İngilterede çok defa beraet ederler Yüzlün bir tekmeye tahvil eder ğ * * X Bir k?oğı attığınız bir taş, bir bı len pekâlâ üç ay hapse girebili: ve pek muhterem bir vuıduğııııı bir kamçı üniz, fakat bu kamçıyı centilmenin arka- sına patlatırsanız, çok muhtemeldir ki beraet edersiniz.... AOA Larp memleketlerinde hapishanelerden birinin dahilden görünüşü Fransız gazetelerinden biri dünya - Tin muhtelif " hapishanelerinde iStemleri hakkında tetkikat yapmal Zere muharrirlerinden birine bir an-| nemaya ':t Yaptırmıştır. Okuyucularımıza -en: “resan bulduğumuz bu yazıları nakle- Üyoruz; t Hepiniz bilirsiniz ki? — İngilterede Padnm hukuk, yani kanun yoktur, o- YA her şey teamül ile işler. «Baba - Timız böyle yaparlardı, biz de öyle Yapalım!» derler. a Eilterede bizdeki gibi filân suça, fi HğE ok':m“üp ediyor gibi bir tari - ü ıı) dür, İngilterede maznun ba - bir türiü Üzerinde Mmuh Börü Tevi va elk, bizim ceza kanunlarımızda '€r olmuyan binbir şeyin tı » Maznunun haleti ?::iys. ziyeti, konuşuş tarzı, hâdisenin xk:;: jumumiye üzerindeki tesiri, sâ zi rı İlh... Hâkim serbesttir, sını” - 1 aşılmıyan kanun maddelerile bağlı bakıdir. Ve nüfuz bakımından Fran- hâki V'! _dunyımn diğer yerlerindeki x"— erinden çok daha nafizdir. mmı—m İngilterede bir çok defa bi - lfu;ı Mahkemelerimizde idama mah - olabilecek insan, beract ediyor. Na Mukabil meselâ alelâde bir str- fsası İngiltereden bir insanı pekâ- rw"’î Cezasına çarpt ğe U da hemen ilâve etm m ki bu ::;“ edilen sırrın, ehemmiyetli bir şey “Ması da icap etmez, bir İngili Tn l Saklamasını bilmelidir, sır, sırdır. Bu- de birdir, ve İngiltere bi küçüğü de, büş îı:ı (ebepten — dolayıdır *#Öeence Service'i çok iyi işler. eğe attığınız bir taş. uğunuz bir kamçı yü- ıl:lhd——» pekâlâ üc ay hapsedilebilirsi - bir tekmeye Diz. FPakat bu kamçıyı ti vi _v'dor Gde pek muhterem bir cen- hm""'ı arkasına - patlatırsanız, çok ühtemeldir ki beraet edersiniz. * ""“ Mterede dünyanın het tarafından taldırılan dayak cezası hâlâ hüküm | olarak kullanırlar. Meselâ ebedi hapse Sürmektedir. ıa”vn geçenlerde şöyle bir vak'a !le "sılaştım. 20 yaşında ve hiç sabıkası olmıyan bir Benç iki tane arkadaşına uyarak .—h"dlncılık yapmış. Bunu yakalayıp hnkmm getirdiler. Hâkim deli - l verdikten 1ya uzun bir hnasihat #Onra onu 50 sopaya mahküm etti. Gene bunun gibi başka bir delikan- .h'm başma gelenleri bana mahkeme- Bin başkâtibi anlattı hl— Delikanlı 50 sopayı yemiş, fakat lfanmamış, bir daha sefere hâkimin isına sarhoşluk ettiği için gene çık- Tüş. Hâkim delikanlıya acımış, ona ce- Za vererek kendisine sabıkalı damgası- mx“lrmak iştememiş, malüm ya, İn - terede insan bir kere sabıkalı olma- felâketin ne olduğunu evvelden kestiremez, kararın| tına alınan ve ıslahı hal eyleme -İnında bile nezaret altında bıraktığımız -| için sonuna kadar uğraşacağım diyor. refakatinde gezmeğe çıkmasına mü bile ancak terbiyevi filimle: oynadığı zaman gönderiliyormuş. Ya- nma terfik edilen memur eski bir zabit yeya bir muallimmiş, bu adamın sene- de 50,000 franklık tahsisatı varmış, bu adam delikanlının ıslahı hal ettiğine| dair mahkemeye bir rapor verir, Ve mahkeme de gence hürriyetlerini tek-| rar iade edermiş, Bazı ceza mütehassıslarile konuş * tum. Bu usulün iyi neticeler verip ver- mediğini sordum, şu cevabı aldım: — «İngilterede böylece nezaret al - tenilen kimselerin miktarı 20,000 ka - dardır. Bu süretle hapishanelerin do - lup taşmasına mâni oluyoruz, daha ha- fif cürümler için mücrimi ailesinin ya- çok defa vükidir. Bu usulü 40 yaşını geçmiş, mütexd- dit sabıkaları olan insanlara bile tat - bik ettik ve çok iyi neticeler aldık, ha- pishanelerin akıllandırıp, uslandıra - madıkları adamları, yanlarındaki mü rebbiler pekâlâ hale, yola koyuyorlar. İnciliz adliyesi, düsen adamlara bir tekme daha vurmak istemiyor. — Sizi sukut etmekten kurtarmak bir meseleye daha ehem- miyet ve rlar ve şuna inanıyorlar ki, ruht fenalıklar, kötü inhimakler, mikroplu hastalıklardan daha sarid'r. Bunun için ellerinden geldiği kadar mücrimleri birbirlerile karşılaştırma - manın yolunu arıyorlar, Ve bu suretle ayni suçları işliyen- ayni hapishanelere atıyorlar, bu » alelâde emniyeti sulistimalden ri giren bir adamın, yankesici, do - landırıcı olarak çıkmasına Mmâni olu - yorlar. İngilizler mahkümlardan intikam mazlar, onun için hapishanele: | mahkümiyet müddetlerini de elâztiki mahküm olan bir insanı pekâlâ 15 ge- ne sonra bıraktıkları vâkidir. 17 yaşında bir genç, iki kızı birden öldürmüş, ve müebbeden hapse mah - kür edilmişti. Şimdi hapishanede her gün ü- mek için, müebbeden mahpus kalaca < ğını söylememişler, o ıslahı hal ederek bir zaman sonra çıkabileceğini zanne- diyor, onun bu düşüncesini de bulan - dırmıyorlar. Görüştüğüm hapishane müdürü: — Belki de çıkartırız, dedi, kim bi - Hr... Maksat onun cemiyete müfit bir | adam olmasıdır. Hapishane müdürü içini çekti: — A , dedi, insanları cemiyete karşı düşman etmemenin çaresini bul- Sin, alnının karasını yüzünden bir| malıyız, bir kere mahkâm olan adam lü çıkaramaz. küsüyor, ne kadar ıslahı hal etse, ft- ihayet hâkim düşünmüş, taşınmış| r bir hissin sevkile insanlığa karşı dai- '& bir baba rolü oynamak istemiş, de- | ma dişlerini gıcırdatıyor... mliyı evinde hapse mahküm etmiş, ları sivil bir taharri memurunun te aşılamıyan Mücrimlerin ıslah edilmesi işinde iş nokta budur. ceza | saade ediyormuş, içki kullanması, fena k | insanlarla temas etmesi yasakmış. 5- W07 SON POSTA aa « Son Poste ,, nin tefrikası : 5 Yazan : A.R. İstanb bayılacağım. Söyleyiniz bakalım,. ne olayoLiğE — Yarın, misafirler geliyor, — Bize mi?, — Hayır, canım.. İstanbula. saraya. — Ne misafirleri?. Bu telâş ve heyecan, akşama kadar devam etmişti... Sabırsızlıktan Fenalıklar geçiren Hacer Hamım, son vapur geleceği zaman Suadı yanı- na almış; iskeleye gitmişti. İki bacalı (Nüzhetiye) vapuru, iske- leye yanaşmadan, Suat: — Japonyalılar. — Müjde, anne.. işte babam.. dav-| — Japonyalılar mı?.. Onlır. d lumbazın üstünde... Yanında, dayım |kim?.. da var. — Canım, anne.. hani Japonyalılar Diye bağırmış; iskele memurunu| yek mu?.. Dünyanın; tâğüâ, öteki u - bir dirsek darbesile parmaklığın kena-|unda yaşıyan insanlar. rına yaslıyarak, çımacıların arasına fır- lamıştı. .| Her şeyden evvel, dikkatle babası- nın yüzüne bakmıştı. Hilmi Efendinin çehresinde, neş'eli bir tebessüm vardı... koyuyorsunuz. Suat; babasının dayısı ile gülüşerek| — Hemşire!.. Hani; bezı vakitler, konuştuğunu görür görmez, ferahla - hakikaten budala olursun. İnsan, lep — E, onlardan bize ne?.. Onlar ge- liyor diye, beye nişan, rütbe, ihsan mı İ|verecekler?. Ayol, beni budala yerine | mıştı. Tekrar annesinin yanına gele- demeden leblebiyi anlayıverir... rek kulağına eğilmiş: Hil- mi Efendi, bunlara tercümanlık ede - — Hiç merak etme, anne.. babamın|cek. Şimdi anladın mı? yüzü gülüyor. Diye, mırıldanmıştı... ve © bunları — Anlamaz olur muyum hiç?-. — Hanıml.. Sonra, uzun konuşu - fısıldarken, vapurun Heybeli yolcula-İyuz. Hele evvelâ, yemek yiyelim. Sa- rı arasında da .: — Yalı çapkını, koca Diye bir fisıltı dolaşmıştı. Hacer Hanım, büyük bir sabırsızlık içinde kocasını karşılamıştı. Eve kadar sabredemiyerek araların- da bir muhavere başlamıştı: — Ne haber, bey.. hayırdır inşallah.. — Merak etme, hanım.. hayır.. hayır. — Doğru söyleyiniz. — Doğru söylüyorum. kız olmuş.. fakat; daha hâlâ, çocukluğu üstünde, Lhyacağım... biraz çıtlar. devlet ,mille yaşıyor, kendisini bedbin etme -| J — Amma, işin ne olduğunu söyle- Miyoraunuz. — Canım, hanıml.. Her şey sokakta söylenir mi?.. Hele eve gidelim, — Mümkün değil. Meraktan, çat- Kuzum, bey.. şöylece Mustafa Bey, hemşiresinin kulağına eğildi: — Merak etme.. kocanın kuşu konuyor. Dedi. Mustafa Beyin bu sözleri, Hacer Hanıma, büsbütün merak verdi. Bu sefer, kardeşini tazyik etti: — Başına devlet kuşu mu konuyor? — Evet. — Aman ağabey, deme.. yoksa, sol başına, — Kuzum ağabey.. meraktan çat - hıyacağım. Şunun, doğrusunu söyle. — Canım!.. Senin anlıyacağın.. bu işde rütbe, nişan, ihsan; bunların hep- * Tiacer Hanım, hafif bir baygınlık ha irdi. __'Iâ: Suatl.. Şu koluma gir. Fe- na halde sersemledim... Unutma, Tez- wveren dede sultana üç mum adadım. Aklıma getir. Dedi, Suat da merak içinde idi. O da, kısa kısa susller sorarak babasından bir şey- ler öğrenmek istemişti. Fakat, babası kısaca: — Sokakta konuşulacak şey değil, kızım. Diye cevap vermişti... Onun için sokak kapısından girdikleri zaman da- ha taşlıkta; şöylece, karma karışık bir muhavere cereyan etmişti. — Beyl.. Helecandan, şimdi düşüp ye.. Divanhaneden de Yıldız sarayına koşmaktan, imanım gevredi. Hilmi Efendinin bu şikâyeti, karma karışık konuşmalara fasıla — vermişti. O tarihte; ikbal ve istikbal kapıla- rının insanlara açılabilmesi, ancak mü- him ve fevkalâde hâdiselere bağlı idi. Bilhassa zabitlerin terfi edebilmesi için; onların, ya yüksek zat ve ma - kamlara mensup olması; veyahut da akla hayale gelmiyen bir bâdiseye ka- |rışması lâzımgelirdi. Hacer Hanım tarafından, sıkı bir is- ticvaptan geçirilen Mustafa Bey; ya - rın gelecek olan misafirlerin yüzünden Hilmi Efendinin nail olacağı mükâ - fatları sayıp dökerken; Hilmi Efendi Fırınlardaki Temizlik Meselesi Fırınlarda tezgâhların, hamurkâc- ların, temizliği üzerinde İslanbul be- lediyesi oldukça titizdir. Daha ge- çenlerde yeni bir tamim yaptı: «Amelenin kıyafeti düzgün ve te- miz olacaktır. Ambalâj kâğıtları sün gerlerle Islatılarak kullanılacaktır. Bu emre rlayet etmiyenler ceza gö- receklerdir.» Dedi, Fakat bu kâfi mi? Bazı'arı biraz daha ileri gidilmesini istiyor- lar. Meselâ bu tamimi gazetemizden keserek bize gönderen Bakırköy oku yucularımızdan Kadıoğlu Emin di- yor ki: — Bazı fırınlarda ekmekler müş- teriye kâğıtlara sarılmadan verili- yor. Bu hususta birçok kimseler bele diyeye başvurmuşlar, fakat ekmeğin ambalâje edilmesi için belediye niza at ve evamirinde buna dair bir ka- yıt ve sarahat bulunmadığı cevabrnı almışlardır. Belediye bu hususta te- şebbüsata girişirse birçok kimseleri Mmemnün edecektlir. * Edremöi Halkevi ve bir Edremitli Edremit okuyucularımızdan biri | bahtanberi, Camialtından Divanhane- | latmıştır. Fakat inanmamıştır. Hattâ onun bu adama, (Mendoz) ismi takılmıştır. 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Hacer hanım kocasını akşam merakla beklemiş ve şu haberi almıştı: Japonlar ula geliyor! ile Suat arasında da şu muhavere de - vam etmekte idi: — Baba!.. Ben, bir kitapta okumuş- tum. Japonlar, Avrupalıları hiç sev - mezlermiş.. hattâ, memleketlerine bile kabul etmezlermiş... Şimdi, nasıl olu- yor da, bunlar İstanbula geliyorlar?.. — Kızım!.. Japonlar, uzun asırlar- danberi kendi adalarında, ve kendi me- deniyetleri içinde yaşarlar; yalnız Av- rupalıların değil; bütün yabancılarla temas etmeyi sevmezlerdi, — Niçin?.. — Bunun, muhtelif sebebleri var. dı, kızim... Bu sebeblerin — başlıcası; memleketlerini, başka milletlerin isti- lâsına maruz bırakmamaktı... Meselâ; büyük Türk hakanlarından (Kublay) bir donanma ile Japonyaya hücum et » mişti, Japonlar, bu hücuma — şiddetle mukavemet — göstermişlerdi. -Fakat, epeyce de korku — geçirmişlerdi. İşte, ondan sonra da, her yabancı millete karşı ihtiyat göstermek mecburiyetini hissetmişlerdi. — E, Avrupalılarla ilk temasları?. — Japonlarla ilk temas eden Avru- pah, Portekiz seyyahlarından (Fer - nand) dır. Bu adam, on beşinci asrın ortalarında Jponya topraklarına ayak basmış.. dünyadan tamamile ayrı ya - şayan bu milletin medeniyetine, Japon topraklarını tabil servetine şaşa kal « mıştır, Avrupaya avdet ettiği zaman, gördüklerini yağlandıra ballandıra an: evvelâ buna, hiç kimse içindir. kı — Mendoz, ne demek baba?.. AAA denekör — Sonra?.. (Arkası var) bize gönderdiği bir mektupta Edre- mit Halkevinden daha fazla canlılık ve faaliyet bekliyor. Bu faaliyeti de balo ve müsamere şeklinde değil, köylüye konferanslar, çiftçilere decs ler şeklinde göstermesini, genç'iğ' kucağında toplamasını, fakir halka ve bilhassa köylüye ehemmiyet ver- mesini İstiyor. Bittabi Edremit Hal- kevi reisi-bu hassasiyet üzerinde du- racaktır sanırız. — Yazınız çok ciddi bir tetkik mahsulüdür. Binaenaleyh bu yazı - nızı Nafia Vekületinin çıkardığı «De miryolları» veya eBayındırlık» mec mualarına gönderiniz. Bu suretle devlete geçen bu hattın güzel bir ta- rihi sayfalara geçmiş olur. Adanada ceza evinde N. Demirele: — Her gün yaptığımız neşriyat meyanında mevzuu bahse! seleye dair birçok yazılar yazıy Adliye Vekilimzi Şükrü Saraçoğlu da ayni mesele ile şitidetle alâkadar- dır. Yakında sizin gibi birçok vatan- daşlar isteklerine kavuşmuş olacak- lardır.