3 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

, ”| .. A Tn $ İN sör e RRİÜ D A ü g — ÖĞÜK ee z K ü pi P. a L y “ 4 3 Ai l I - K S ço FD gç z ö bi t * Alvı< n ğ 4 v 0 y e' ; LA üü 10 - Sayfa Fransada garip bir kıskanclık macerası Bir kadın rakibesi sandığı bir kızın kökünden saçlarını tıraş etti Suçunu mahkemede göz yaşları arasında itiraf eden kadın bir ay hapse ve para cezasına çarptırıldı Fransız gazetelerinde çalışan mü - kemmel bir adliye muhabiri vardır. Bu adam mükemmel bir adliyeci ol- duğu kadar mükemmel de bir muhar- rirdir. Gördüğü ve tasvir ettiği bir kıs- kançlık davasını bütün gülünç saf - halarile beraber yazdığı gazeteden biz de aynen naklediyoruz: Mahkeme müstatil bir salon, ortada heyeti hâkime yer almış, sağ tarafta suçlunun oturduğu yer var, sol tarafta da mağdur oturuyor. Mahkeme salonu tıklım tıklım, belli ki halk mahkemeye seyrana gelir gibi gelmiş, herkes kahkahalarla gülüyor. Dava daha rüyet edilmeğe başian - madan evvel ben mübaşiri kenara çek- tim. — Bugün kalabalık fazla dedim, a - caba bunun sebebi ne? Meraklı bit da- va mı var? Mübaşir: — Var ya... diye cevap verdi, kıs - kançlıkla rakibesinin saçlarını kökün- den kazıtan kadının davası... Ben hâdiseyi gazetelerde okumuş - tum, derhal salona girerek gazeteci- lere mahsus yere geçtim ve oturdum. Biraz sonra ziller çaldı, heyeti hâk'!- me yerine geçip oturdu, derken mağ- dureyi de içeri aldılar, başını güzel bır şal ile bağlamıştı, buna rağmen hal - kın kahkahasile karşılaştı. Reis müdahale etmek mecburiyetin- de kaldı. — Süküneti mühafaza ediniz, yoksa celseyi hafi yaparım, dedi, böyle ente- resan bir davayı seyretmek zevkinden mahrum kalmak istemiyen meraklılar derhal seslerini kestiler. Arası bir dakika geçtikten sonra a - vukatlarının refakatinde bu sefer içe- riye maznun girdi. Nazarı dikkati üzerine çekecek ka - dar süslenmişti. Benim bu güzelliğime rağmen kocam bana nasıl hiyanet e - debilir? demek ister gibi mağrur bir e- da ile yerine oturdu. Reis mağdur, Julienne'e sordu: — Davanızı anlatınız!. Julienne mahkemelere hiç gelmemiş olduğu için fevkalâde utanıyordu, mahkemeye bir istida uzattı. — Ben hakkımı müdafaa etmekten âcizim, dedı, her şey şu yazgh ifadem- de var. Buna rağmen Julienne iyi tahsil gör- müş bir kızdı, muallimelik etmişti. Şimdi de maruf bir müessesede muhar sebecilik yapıyordu. Reis onun bu söz- lerine inanmadı. — Verdiğiniz istidayı biz okuruz, fakat sizde şifahen şikâyetinizi bildi- riniz, dedi! Julienne derdini şöyle anlattı: Mösyö Roberi ve karısını eskiden - beri tanırım. Ben mektepte hocalık e- derken çocukları talebem idiler, Bu Mmünasebetle tanışmıştık. Mösyö Rober çok ivi bir insandı. Kendisinin müte - veffa ağabeyim ile sınıf arkadaşı oldu- ğunu da öğrendim. Ve bir gün bunu kendisine söyledim. Ağabeyim ile fevkalâde çok sevişir- lermiş, bana fevkalâde iltifat etti, ve bazı pürüzlü işlerimle de uğraşarak bana büyük iyilikler etti, pürüzlü iş - lerimin ne olduğunu da anlatmak is - terim, çünkü müphem sözlerin suçlu tarafından aleyhimde istismar ediime- sini istemem. Ağabeyimden kalan bir ev vardı, ben bunun veraset müamelesini bir türlü ikmal ettirememiştim. İşte bu - nun için Mösyö Roberin delâletini ri - , ca ettim. Karısile de tanışıyordum, bir| gün gelip te benden şüpheleneceğini - kat'ivven hatırıma getirmedim. Benim - Mösyö Roberle bu münasebetle bir kaç defa gidip gelmemi madam beğenme - miş, ve benim kocasına metreslik yap- tığıma zahip olmuş, halbuki o bilmeli idi ki ben kimseye metreslik yapacak tiynette bir insan değildim. Bundan altı ay evvel bir zabitle nişanlandım. -— Onun bana verdiği saadeti gayri meş- ru bir surette niye mahvedeyim? Rakibesinin saçlarını tıraş eden Madam Rober Bir gün madam beni evine çay iç - meğe davet etti. Dost bir aile diye ben de davete icabet ettim. Madam kapıyı gayet terbiyeli bir surette açtı, yüzü gülüyordu. Gene güler yüzle beni ka - bul etti ve salona aldı. Beraberce çay- larımızı içtik, şuradan buradan konuş- tuk. Ve saat tam akşam altıya yakla - şınca, o yumuşak ve güler yüzlü Ma - dam Rober birdenbire oturduğu yer - den kalktı ve benim üzerime çullandı. Ben geniş bir kanapede oturuyordum, boylu boyuna kanapeye yatırdı, ben onu deli oldu sanmıştım. Halbuki o ağzından köpükler saça - rak: — Kocamın metresliğini yapar mı - sın? İşte görürsün. Seni geberteyimi... diyordu. / Ben bu ani tecavüz karşısında şaşır- raıştım, ne yapacağımı bilmiyordum, beğazıma o kadar sert bastırıyordu ki nefes bile alamıyordum. Bir aralık, dışarıya seslendi, içeriye iki erkek girdi, bunların bilâhare ahçı ile şoför olduklarını öğrendim. Beni sımsıkı tuttular, ve Madam Rober dej saçlarımı evvelâ makine ile, sonra da ustura ile kazıdı. Ve n'hayet: — Hadi git te seni bu kel kafanla ko- cam beğensin, dedi. Julienne davasını böylece heyecan- la anlattı. Ve sonra gülmemek için du- daklarını ısıran halkın fiskosu, dedi - kodularını dinliyerek oturduğu yere bitkin bir vaziyette çöktü. SŞahitler sıra ile dinlendiler, hepsi Juliennenin Rober ile hiç bir müna - sebeti olmadığını söylüyorlardı. Nihayet Madam Rober de Aayağa kalktı. — Ben de tahkikat yaptım, Julten - ne'nin kocamla hiç bir alâkası olma - dığını anladım, dedi, ve ağlamağa baş- ladı, göz yaşları, yüzündeki boyaları birbirine karıştırırken, avukatları da birbirlerine bakarak: — Bu ne yaptı dediler, müheyyiç bir kıskançlık dıramını mazür göstermek için hazırlanmışlardı, bu itiraf ile her şey suya düsüyordu. Reis mahkemenin hitama erd!'ğini bildirdi ve şu kararı okudu: «Madam Roberin üÜüç ay müddetle hapsine ve 200 frank para cezasile tec- ziyesine, ancak, suçunu kabul etltiği ve bu cürmü kıskançlık saikasile yaptığı anlaşıldığından cezasının bir ay hap - se indirilmesine.» Julienne de Roberi affetmişti amma iş işten geçmişti. Şeker satışları artıyor Başbakanımız, bu seneki yerli ma- lhı ve arttırım haftasının açılış nutkun- da, fiatları ucuzlatılan yerli malları-| mıiz sarfiyatının arttığından bahset- mişti. i Bu hususta bilhassa şeker sarfiyatı- mız kayda değer bir vaziyet göster- mektedir. 934 yılının 6 ayında - şeker satışı 20,523 ton iken bu miktar 935 | tona, | yılının so naltı ayında - 34,874 936 yılının son altı ayında da 36,515 Ka l aA İ A (7 aĞ T ı V Hoş Sözler Unutmuşsun Kadın, kocasına sordu: — Mektubu postaya verdin mi? — Şey karıcığım. — Ne şeyi.. Hep böylesiniz.. Bir mektubu bile postaya vermeyi unu - tursun! a Dı_ır karıcığım anlatayım.. — Bir şeş anlamak istemiyorum, ge- ne yalan söyliyecek değil misin? ü Yalağı_ı söyliyecek değilim, doğru söyliyeceğim.. Bana verdiğin zarfın ü- zerine adres yazmayı unutmuşsun! * Cürüm Hapse girmiş mahküma sordular: — Senin cürmün ne idi? — Bir kıskançlığa kuürban gittim. — Kıskançlığa mi kurban gittin? — Evet, kalp para yapmıştım. Yap- tığım kalp paralar o kadar mükemmel- di ki hükümet kiskandı, beni hapse at- tırdı. A * Tuhafsın İyi kalbli kadın dilenciye sadaka ve- recekti: | — Bir dakika benden ayrı yaşıya- bilir misin? i «i — İmkân yok. Bilhassa bugün ya- — AL, dedi, yirmi para bozukluğum hi ç var; onüu da Sâna vereyim... nıma hiç para almadım. Güzel Fıkra laıj Hisli çalan * Keman çalıyordu: — Ne kadar hisli çalıyor. Dediler. Orada bulunanlardan B izah etti: — Hisli çalar ya.. Kemanının kiri$ 7 lerini sökmüş, yerine sevgilisinin sa€ larını takmıştır. * Kaynana resmi Misafirine bir resim gösterdi ' — Kaynanamın resmi! | — Kendisine benziyor mu? — Ne demezsin, o kadar benziyüf ki; resme biraz fazla baksam hemel şapkamı giyip evden kaçıyorum. * Nişanlıyım Çirkin erkek, esmer kıza söyledi: — Hani o sarışın arkadaşınız yoE | mu? İ — Var ne olacak? — Kendisine, benimle evlenir mi sin? dedim, ben nişanlıyım, diye ce * vap verdi. — Biliyor musunuz? Ben de nişan* Gi Dilenci kadına baktı: — Tuhafsın bayan, yirmi para için bu soğuk havada elimi cebimden çıka- racağımı mı sandın? K * Yüzmek bilmiyen Kadın, kocasına kızmıştı: z Sen, dedi; köpeğini benden çok se- viyorsun. Eğer ikimiz birden denize düşecek olsak muhakkak köpeği kur- farırsın.. Kocası cevap verdi: — Ne yapayım karıcığım, © senden daha az yüzmek biliyor. — Tuvalet bu, deniz mayosu kadar — Geçen balodaki tuvaletiniz fazla dekolte idi. da kapalı olmaz ya!.. Matbuat baloııîııı1 Biz'm de balomuz va Bayramın ikisinde,. Bayramın ikisinde.. : İş varır olacağa, Ateş sarar saçağa; Yetişiriz bu çağa; Bayramın ikisinde,, Tango, vals çalacak caz; Dans ederiz biz az ar; Zevkine doyum olmaz. Bayramın ikisinde.. — Kendisi postada memur, fakat iyi konuşuyoruz. — Neler söylüyorsun? — Her gün gidiyorum, bana altı kuruşluk bir pul verir misiniz? di- yorum. Olmıyacak mı ? Postacı geçiyordu, postacıyı yoldan çevirdi: — Dur, dur postacı? — Ne var bayan? ı",. olmasın — Kahve falına baktım, bana es;ner Pari idi isti. İki HB r : â kt Zaj rise gidip gelmişti. güni ü- bir delikanlıdan bir meklup geleçek tün Parisi gezdiğini iddia etti. ti. K — Nasıl oldu, iki günde bütün Pa - — Öyle b k. | Üzle bir şey. go İris gezilebilir mi? Yüzünü buruşturdu: — Bu postalarda da hiç intizam ol -| — Niye olmasın. On arkadaş gitmiş- tik, hepimiz bir başka tarafını gördük. Basın Kurumumuz bak Hazırlandı çabucak. Neler neler olacak; Bayramın ikisinde.. kiş * * h VAYAVAN l — Hayatımiızın sonuna kadar bu sandalda böyle elele kalsak.. — İyi amma, elbiselerimin modası geçerse ne yaparım?.. — Kızını istemiye gitmiştim, an nesi karşıma çıktı. — Ne dedin? — Kızınız öksüz kaldığı takdirde kendisile evlenmek istiyorum, de- dim, Üçüncü Muharrir Pol Barje timarhaneye git mekten, deliler arasında bir kaç saal geçirmekten çok hoşlanırdı. Gene ti * marhaneye gittiler. Günlerden birin - de bir delinin timarhane avlusunda bir değneğin ucuna bir ip takıp sözde ba: lik avladığını gördü. Deliye sordu: — Bari oltana gelen oluyor mu? Deli cevap verdi: — Oluyor, sabahtanberi siz üçüncü! oldunuz. / * Sebep — Bu akşam yalnız sokağa çıkmış- sın.. — Ne yapayım, karım razı olmadı. Ben de yalnız çıktım. Ş — Karın sokağa çıkmana mı razı ol: madı? — Hayır, yalin: “sokağa çıkmami razı olmadı | —ai ü üüi Üa Dd df

Bu sayıdan diğer sayfalar: