SON POSTA onu yaralıyan kaynana . Delikanlı mahkemede hakikatı söyleyince samiler arasında bir kadının bayıldığı görüldü. Bu kadın suçlunun kızı ve delikanlının karısı idi, ihtiyar kadına gelince © maznun sandalyasında şimdi daha çökmüş gözüküyordu ahkeme salonu hıncahinç dolu. Dinleyicilerin gözü kapıda. Baş örtülü bir kadın telâşlı adımlarla içeri giriyor, Ve hâkimler hey'etinin karşı- sında gösterilen maznunlar mevkiine geçiyor. Profili muntazamca; — fakat görünüşü çok çirkin. Bu çirkin- liği arttıran en büyük Amil, burnunun eğriliğidir. Arkasından bir genç geliyor. Yaşı takriben 26 - 27. Saçları dağımık. Al- nında bariz bir yara izi. Maznunun da- madı. Okunan iddiaya göre, ihtiyar ka- dın, dantadını yaralamakla zannaltın- da. İş bu noktaya gelince yaşından beklenilmiyen bir çeviklikle ayağa kak b — Bunu kabul etmem aalâl.. diyor. Bir insanın kendi damadını öldürme- ğe kalkışması için deli olması lâzım. Damad demek, yarı evlât — demektir. Böyle bir şey hiç tasavvur olunur mu? Gelinini wevdseyen kaynanalar çok- tur, fakat danmilirı sövmiyen' kayner na pek azdır. Hâkimin ihtarı, kadına sözlerini ik- mal ettirmiyor. Ve iddianamenin okun-| masına devam olunuyor. Buna nazaran.: bir sabah genç bir kadının istimdadı — üzerine eve gelen polisler favurili damadı, evin taşlığın- da, yarslanmış bir halde boylu boyuna serilmiş buluyorlar. Mutfağın kapısı açık olduğu gibi mutfağın bahçeye a- çılan kapısı da ardına kadar açık. Kây- nanada bet beniz atımış, vücudu zan. gir zangır titriyor. Polislere kapıyı göstererek: — Katil kaçtı, katil kaçtı!.. diyor. Ve yaygarasile, gürültüsile birdüziye polisleri işgale — uğraşıyor. Filhakika, katil olduğu iddia edilen adam da yas kalanmış, isticvap edilmişse de yaralı ile aralarında hiç bir rabıta ve müna- sebet olmadığı anlaşılarak — tahliye ©- lunmuş. Şimdi vak'anın şahidi mevki- inde yer almış, mesleği şoför. Tıknaz, | İbabacan, güçlü kuvvetli bir adam. An- hatıyor: — «O sabah sokaktan geçerken s0- kağa fırlayan bir kadının: «Yetişin i- çeride kocamı — öldürüyorlar!...» diye bağırmakta ölduğunu görünce hemen eve daldım. «Damadı göstererekn bu delikanlı taşlıkta yüzü kan içinde yatı- yor, «maznunu göstererek» bu kadın elinde bir balta... Onun bilmem kaçıncı darbeyi indireceği sırada hemen atıl-| dıim. Bu kadının elinden baltayı kapıp | köşeye fırlattım. Fakat malüm ya, mes leğimiz şoförlük, evde çoluk çocuk ak- Korkunç bir cina orkunç bir cinayet Keşasida 3 köylü bir olup kendilerine odun kesmek| — Mahkemöde malümatına müracaat yasak olduğunu söyleyen korucuyu balta ile öldürdüler|olunan genç kadın itiraz ediyor: Keşan (Hususi)— « Burada tüyler ür - pertici bir facia ol- muş, Büyük Doğan- ca köyü korucusu E min oğlu Ali, baita ile ensesinden kesil ayrılmak etİy öldürülmüştür. Cinayetin meyda:- na çıkmasına koru- Suçhalarıdlan eunun kasketi se- — Ali oğlu Ahmet bep olmuştur. Köylüler yol kenarında bir kasket görmüşler, bu kasketin ki- me ait olduğunu ararlarken, yerde kan damlaları görmüşler ve bu kan damla- larını takip ederek Doğanca Köyü hu dudu dahilinde bir derenin içine kadar gitmişler ve orada Korucu Alinin pek korkunç bir hal almış olan cesedini gör müşlerdir. Vak'a derhal jandarmaya ve müdde- Humumiliğe haber verilmiş, müddelu- mumi Nusret, jandarma komutanı Fa- ruk derhal vak'a mahalline giderek tah kikata başlamışlardır. Kısa bir zaman zarfında da bu vahşiyane cinayeti işle- yenleri meydana çıkarmışlardır. Cinayeti işleyenler Silli köyünden Mustafa oğlu Çallı Hüseyin ile dama- dı Ali oğlu Mehmet, uşakları çingene Ahmet oğlu Abidindir. Bunlar Büyük Doğanca köyünün korusundan odun ke serlerken korucu Ali kendilerini gör- müş ve korudan odun kesmenin mem- Suçkuılardan Çallı Hüseyin Saçlulardan Ahmet oğlu Abidim pu olduğunu söylemiştir. Bunlar koru curun bu ihtarından muğber olmuş Jar ve kendisini düvmüşler, elinden de gsilâhını aldıktan sonra yollarına de- vam etmişlerdir. Korucu da 300 - 400 metre gerilerinden ayni yolda ilerile- meğe başlamıştır. Bunlar korucunun kendilerini köy müuhtarına şikâyet edeceğini sanmışlar ve yolda bir çalı kümesinin arkasına gizlenip korucunun yolunu bekli başlamışlardır. Korucu çalı kümesinin önüne gelince bunlar oldukları yerden fırlayıp Alinin üzerine çullanmış'ar - dır. Suçlulardan Abidin korucuyu kıs | kıvrak yakalamış, Mehmet te evvelâ ensesinden, sonra da kafa tasından bal | ta ile yaralayıp öldürmüştür. Bu cina- yet Silli köyüne dört yüz metre mesa fede işlenmiştir. Katiller bu cinayeti müteakıp korucunun cesedini ortadan | kaldırmak istemişler ve cesedi Doğan- ga köyü hududu dahilindeki derenin içine götürüp gizlemişlerdir. şama ekmek ister. Onun için şahit o- lup mahkeme, karakol dolaşmak pek işime gelmez. Bunun için düşündüm, taşındım, karşımdaki mutfak kapısın- dan kendimi bahçeye attım. Oradan da ver elini duvar, dedim. Kendimi s0- kakta buldüm. 'Bebi yakaladılar, sorgu #al, masum 'olduğum anlaşılica set- best bıraktılar.» Hakiki mücrim kim ve hakiki sebip nedir? Yaralı son dakikaya kadar bu iki nokta hakkında kat'i bir ip ucu ele vermemiştir. Yalnız hâdiseden sonra karısına ay- Tt eve çıkmağı teklif ediyorsa da on- n: «Ben annemden ayrılamam !» ce- 3 alıyor. Ve bir akşam evine gel- İi zaman annesinin teşvikile karısı tarafından evinin kapısını yüzüne ka- palı buluyor, o günden sonra işte karı- sile ilk defa hâkim huzurunda karşıla- şıyorlar. —A.. Al. Anneciğim onu niye 9 İvursun durup dürürken?. Delinin zo- runa bak, Sarhoştu, kimin vurduğu- nun farkında değil... Bu söz, genç adamı bir zenberek gibi yerinde fırlatıyor ve bağırıyor: — Yalan, yalan!.. Ben ağzıma öm- rümde bir kadeh içki koymuş adam de- ğilim. Bu itham, genç adamı — çileden çı- kardı. Ondaki en son ümidi yıktı. Bas| şını çevirerek istihfafla karısına bir ke- re baktıktan sonra hey'eti hâkimeye döndü; ve kaynanasını işaretle: — Katil budur!. diye bağırdı.. şim- diye kadar sustum. Sükütu tercih et- tim. Çünkü aşağı tükürsem — sakalım, yukarı tükürsem bıyığım diyen bir a- dam vaziyetinde idim. Fakat artık her şey bitmiştir. İlk günleri alâküllühal geçiniyor- duk, sızıltısız yaşıyorduk. -Fakat bu kadın, kırk gün kokusunu saklayabi- İlen sarmısak kadar bile olamadı. Ka- rımla kavgalı zamanımızda kaynana- min sevincine pâyan yoktu. Karımla aramız iyileşti mi medet Allah.. kadı- nin suratına, hiddetine son — olmazdı. Ben toy çocuk.. evvelâ - bunların hakikt sebebini pek tayin edemedim. Meğer bizim kaynanamızın — müksadı bambaşka imiş, Buna “da “tesadüfen x İmuttali oldum. Onün ve karımın evde Tarihten sayfalar: Tarihte Türk - Fransız münasebetlel nasıl başladı ve Yazan : Haçlılar seferinde Alp Arslan, Ka - raboğa ve Nureddinle çarpışmaları ha- riç tutulursa, Türklerle Fransızlar ilk defa olarak 1395 de Niğboli kalesi ö - nünde karşılaştılar. Henüz tanışmadık- lorı Türkleri bir saman yığını gibi sa- vuracaklarını zanneden on bin Fran - sız zırhlı şövalyesi bu harpte mahvol - müuşlardı. İşte ondan sonradır ki Fransızlar 'Türklerin ne cesur ve yiğit bir millet olduğunu anladılar. O kadar ki (Pe - çevi) ye göre ikinci Muradın karıla - rından birisi Akdenizde bir gemide yakalanmış olan bir Fransız prensesiy- di. Bu prenses de Fransa krallık hane- danı olan Bürbonlardandı. Fatih Sul- tan Mehmet bu kadından doğduğu için Fransa kralları Türk hükümdarlarile akraba olduklarını ileri sürerek övü - nürlerdi. 'Türkler de onların bu iyi duygula « rına ayni şekilde ve hattâ lüzumun - dan daha büyük bir ehemmiyetle kar- şıilık veriyorlardı. 'Türklerin Fransızlarla sıkı fıkı oluş- ları 1535 de başlar. Bu tarihte İstan - bula Lâfore adında bir Fransız elçisi gelmişti. Başvezir İbrahim Paşa ile-bu elçi arası pıldı. Bü muahedeye göre Fransız ge - mileri serbestçe Türk limanlarına g! rip çıkacaklar ve Türk leventleri bu gemilere ilişmiyeceklerdi. Fransız kon- solosları kendi tebaaları üzerinde hâ - imlik edebileceklerdi. Fr biri hakkında bir dava açı sa muhakemesi (divanı hümayun) da olacak ve bir Fransız tercümanı hazır bulunacaktı, eğer bir Fransız bir Türk teb na olan borcunu ödemeden ka - çarsa, evvelce olduğu gibi, diğer bir Fransızın malı zaptedilemiyecek ve davacı ancak Fransa kralı hakkında dava açabilecekti. Türkiyedeki Fran - sızlar diledikleri gibi vasiyetlerde bu- lunabilecekler ve öldükleri takdirde malları Fransız konsolosuna teslim e - dilecekti. Bundan başka esir olarak kullanılan Fransızlar serbest bırakıla- cak, daha sonra esir düşecek olanlara da her iki taraf ayni muameleyi yapa- caklardı. * Fransızlar Türklerin — kendilerine kar$ı gösterdikleri kolaylıkları müm - kün olduğu kadar genişletmekte . hiç bir fırsatı kaçırmamışlardır. - (1569) da Fransa kralı dokuzuncu Şarlın el - çisi ikinci Selime müracaat etmiş ve eskilere ilâveten yeni bir imtiyaz ko - parmıştır. O da Türkiye ile muahede yapmamış olan diğer devletlerin an - cak Fransız bayrağı altında Türk l1 - manlarına girip çıkabilecekleriyvdi. O grada, Venedik. İspanya, Sici'ya. Na - boli ve Papa hükümetleri aralarında birleserek İnebahtide — donanmamızı yaktıkları için aramız açılmıştı. Böy'e- likle Akdenizin üçte ikisini keplıyan, Hindistan, Orta Asya ve Afrika kapı - larına hâkim olan Türk Jlimanlarına ancak Fransız #emileri girebiliyorlar- dı, O kadar ki Fransa muayyen hir pa- ra kursılığında baska devlet gemileri- ne de Fransız bavrağı çekmeleri hak - kını satıyor, hazırdan para kazanıyor- ou. Bir ara'ık Lehietan meselesinden do- Javı aramız geildi. İneilizler bunu fır- sat bildiler. Kraliçe Elizabetin bir ol- çisi Türkiveye #elerek onlar da ketdi gemilerinin serbestçe girip çıkmaları: w | olmadığı bir gün anahtar uydurarak onun odasına girdim. İçimden bir şeye tan beni dürtüyordu. Çünkü evde ol- sun olmasın son zamanlarda - bizim kaynanada yeni bir huy türemişti. Ya- tak odasının kapısını #iki siki kilitle- mek huyu. Ne yalan söyliyeyim bu be- nim merakımı tahrik etmişti. Yatağı n karıştırırken yastığının altında sert- çe bir şey elime geçmesin mi? Merak | saikasile çekip bektim. Bir de ne gö- reyim, meğer o kadar itina ile yastığ> (Devamı 11 inci sayfada) B -& vik 1535 te iki devlet arasında yapılan ilk ticaret anlaşması kapitü* lâsyonların mebdel oldu, bilâhere biz zayıf düştükçe bu imtiyaz” lardan bir çok milletler istifade ettiler Turan Can ir ticaret muahedesi ya-| nasıl devam etti? na izin aldılar, Fakat Fransızlar U&'| yacakları büyük zararı hemen ın'ıd_ lar ve İngilterenin imtiyazını kaldif dilar. Bu iş te 1581 de üçüncü Mu! Fransa kralı üçüncü Hanri da oldu. Fazla olarak ecnebi devlet ? firlerinin Babıâlide kabulleri merf mi sırasında Fransa elçilerinin d! lerinin önüne geçmesini de lemin © |tiler. Türkiye o zaman Fransaya İf paratorluk gözile baktığı için bu İf tiyazı çok görmüyordu. 4 Fransa kralı dördüncü Hanri ile & çüncü Mehmet zamanında ve 1597 #j yapılan musahede ondan önce ve! bütün imtiyazları bir araya — topl! ve teyit ediyordu. 1614 de birinci Ahmet daha cöm€'| davrandı. Evvelki imtiyazlardan IB'.I Kudüse haç için gidecek olan papâf ların Fransş tarafından himaye meleri, sefirlere ait eşyadan güm resmi alınmıyacağı kararlaştı. İşte * tarihten sonradır ki Fransa şarki katoliklerin bâmisi tavrını takın Rus Çarlığı da buna imtisalen ort0 doksların hâmisi kesilerek başın dertler açmıştır. Fransada dördüncü Hanrinin ölü | münden sonra katolik ve protestâf| lık davaları başlamış. İhtilâller o.möf devleti zayıf düşi üştür. Bu yü j şarktaki nüfuzu kalmayınca İngittefij Venedik, Holânda devletleri de Früfj sanın mış olduğu imtiyazları kopaf| muğşlardır. 1673 de on üçüncü Lüi ile dözcündi Z da Fransa — yenii çalıştı. Yeni bir mi hede yaparak eski imtiyazları teyit tirdi. Ayni zamandaKudüse gidı 1 himaye hakkını ildigi genişleterek, kendisinin şarktaki bü ğ tün katoliklerin hâmisi olduğunu kâ | bul ettirdi. Bu hâdise Avrupada aniili Veki mühim akisler yaptı. Hirist gayretile hareket eden bütün de 1 ve papalık Fransayı tebrik etti. Frafi sız malları üzerindeki gümrük resrüf nin yüzde beşten aşağı indirilmesi €| ©o derece mühimdi. Fransanın Akdeniz ticareti astl hufj dan sonra bir şimşek hiızile artmış ilerlemiştir. Marsilya şehrinin ve li *| manının genişlemesi, de o sırada büf| lamıştır. (1670) de altı yüz bin kurtl! olan ticaret elli senede on iki milyefi kuruşa çıktı. Son defa 1740 senesinde Fransfl kralı on beşinci Lüi ile birinci Mahmil'j zamanında bir muahede yapılmış 'bıı muahede Lozan muahedesine ka: sürmüştür. Fakat işin asıl kötü tarafı rşı gösterdiğimiz bu aşf| m deri dostluktu. Verdiğimiz infi tiyazları diğer devletler de istiyortsfi fırsat buldukça her ne vasıta ile olüf İsa olsun almağa çalışıyorlardı. Asırlarca memleketin bütün vurlı * ğını , huduütların — dişarısına — taşıyafi san'at Ve ticaret namına her şeyi yi |kan, bizi iktisadi bakımdan - tam köle haline koyan kapitülâsyonlar iştf Fransa ile yaptığımız bu muahedeief den çıkmıştır. Son yüz elli yil içi diğer Avrupa devletleri de bu imti ? yazları ellerine geçirdiler. O kadar 'f ber hangi bir ecnebi tebaası Türk'ye de büyük bir suç işlese, bir insan ÖL dürse Türk polisinden kurtulmak çi kendi devletinin sefaret veya kans0 loshanestne kaçıyor; devlet onu orf dan alıp ta davacının hakkını vere! yordu. ı Dünya harbinin başlangıcında Al 4 manlarla ittifak şartile kaldırılan kâ pitülâsvonları dünya harbinden İtilâf devletleri gene koymuşlardı. kat İstikli! harbini kazanan genç kiye vaktile bir Jütüf olarak verilefi |fakat daha sonra ağır bir zincir haliff de Türk milletinin ellerine, kat'arıni |boğazına do'anan kanitülâsyon! bütün kaldırmıştır. Bununla Fransaya memlekette nsız milletine türüne- ka duyuları 'semnat? val etmiştir. Turan Catk