— Açlık yüzünden halk yağmacılığa başladı. Korkunç bir dalga ekmekçi dükkânına çarptı, bir dakika sürmeden dükkânın cephesi perişa — Bitti.. her şey bitti... Bir taş par- çasının bir camı şangır şangır kırması, her şeye kâfi geldi. Diye bağırmıştı. Cemil ile - dokt şaşırmışlardı... Heyecandan, t il titreyen prenses Emmayı, sobanı #e oturtmuşlar: — Ne oluyor?.. Diye saormuşlardı... Prenses Emma, anlatmıya başlamıştı: — Çoktanberi, hasta olan dadımı ziyarete gitlmişlim. Avdette, biraz ha- ya almak istedim.. kızağı savarak ya- ya olarak dönmiye karar verdim. Dö- nerken, yalda bir çok amele grupları- na rastgeldim. Bunların arasında bi - zim gizli teşkilâta mensub olan Biyes- koya tesadüf ettim. Onu bir köşeye çektim: — Na var, Biyeskoa; dedim. — Haberiniz yok mu, madmazel?.. Mühimmat fabsikası ameleleri grev yaptı. Hattâ bunu, bu sabah çıkan ga-| getelerden bazıları da yazdı? dedi. — Gazete okumadım. Fakat bu iş, fena zamanda başlamış. Zannederim kiş ordu büyük bir taarruza geçecek - ti. Bunun önüne geçmek mümkün de- Ülmü dülim. Biyesko, evvelâ ellerini midesine Pastırdı. SönruMayaya kenldırdı: — Açlık.. açlığın ıztırabı... Bilirsi- niz ki; her felâket, buradan başlar... Günlerdenberi ekmek bulamıyan ame- leler, açlıktan ölmemek için, öldüre - tek adam aramıya başladılar. Etraftaki polisleri, kazakları görüyorsunuz. Bun lara bile ehemmiyet vermiyorlar; ceva- bını verdi. Prenses durdu. Derin bir teessürün altında eziliyordu. Kıvırcık kirpikleri- min uçlarına doğru iki damla yaş ilerle- di. Hıçkırır gibi, sözlerine devam etii: — Biyeskonun bu sözlerine hak ver. dim. Gözlerimi, etrafa gezdirdim. Aç-| hıktan renkleri solan. perişan.. gözlerinde kunan bu zavallılara karşı kalbimde derin bir acı hissettim. Parmağımın ucu ile, oradaki ekmekci dükkânının ca - mekânını gösterdim. Yüksek bir sesle: — İşte, ekmek. Dedim. İhtiyar bir kadın, derhal bile- Bimden yakaladı, Dişlerini gıcırdata - rak: — Onları, bize vermiyorlar... Size., zenginlere yediriyorlar... Biz, sizin yü- zünüzden aç kalıyoruz. yanındaki kanepe- Bir Doktorun Günlük Çarşamba Notlarından — €) Bronkopnömoni Bildiğimiz zatürreenin başka ve daha ehemmiyetli şeklidir. Buğgünlerde çocuklarda ve ihtiyarlar- da sık sık görülmektedir. Zaten bu has- talık ekseriya hayatın bu iki kutbünde görülür. Yükselip İnen şiddetli —ateşler, ter, mütemadi öksürük, düşkün bir ah- vali umumiye Le kendini gösterir. Çocukların — ve ihtiyarların bilhasza kış ve sonbahar mevsimlerinde kendile- rini son derece mubhafaza etmeleri lâ- zımdır. Soğuk algınlığı bu hastalığın en belli başlı sebebidir. Hastalık başladıktan sonra tedavi tat- bik edilip esasli bir şifa elde etmeden ve Makal bir buçak ay kadar sokağa çık- mamalıdır. Bu hastalık muafiyet vermez ve tekrar eder. Bir defa çekenin bir kaç defa tekrar Bronkopnömon!'ye tutulduğu çok görülmüştür. Bronkopnömoni İhti- yarlarda çok defa öldürücüdür. (*) Bu notları kesip sakfayınız, yahut bir albüme yapışlırıp kolleksiyon yapınız. Bıkıntı zamanınırda bu netlar bir dokter giht imdadınıza yetişebilir. "—So;ı Posta ,, nın |e(rilm_ş: Itl!l SÖON POSTA bir enkaz halinde kaldı. iye bağırdı... Dayanamadım. — Vermiyorlar mı?.. Vermiyorlar- sa, siz de cebren alın. Diye bağırdım... İhtiyar kadın, yü-| Samaya ne denlek istiyordu? İşte bunu züme baktı. Acı bir kahkaha attı. Diş-| anlamak güçtü. Ve sonra bu balığın sİz ağzı, derin ve sonu görünmiyen bir|yanına ilâve ettiği ok resmile prenses delik gibi açıldı. Birdenbire kolumu bı-|ne demek istemişti? raktı, Kaldırımın üzerinden, yolun or-| Ok Elâmlarda ölüm remzi olarak tasına sıçradı. Yere eğildi. Bir taş aldı.)da kullanılırdı. Acaba prenses Samaya Kolunun bütün kuvvetile ekmekci dük|bu işareti vermekle: (Senin hayatın kânının camekânına fırlatt. Ve sonra; |benim elimdedir. Ben istersem, seni de sesinin bütün kuvvetile: öldürebilirtm!) mi demek istiyordu? — Yağmalt... Diye bağırdı... O camların şangırtı- si.. ve sonra, bu boğuk ses; bütün bu aç ve sefil kafilenin başlarını oraya çe- virdi. Yüzlerce ses: — Yağmal... Diye yükseldi... Bir anda, bir fırtı- na.. bir kasırga.. bir tayfun havası baş ladı. Korkunç bir dalga, ekmekci dük- Bsk eait el Mi lar we Kaçılak, Mirilündi. BiF dakika bilareürmeden, dükkânın cepbesi, perişan bir enkaz kalimda kald... Kazakla; kılıçlarını; polisler, rovelverlerini çektiler, Atla - rını yağmacıların üzerine sürdüler, El lerindeki ekmekleri parçalıyan ve ke - miren o zavallıları yerlere serdiler. Ez- diler.. bir aralık gözüme o ihtiyar ka- dan ilişti. Başı, bir kılıç darbesile ikiye ayrılmışt. Bu zavallının dişleri ara - sında, kanlara boyanmış bir ekmek Eörcanik yyönlır Kantalıdan Ca lağenan K gahatan olarak ni mıştı. Fakat onu, yemiye muvaffak ©- lamamıştı... Eğildim. İhtilâlin bu ilk ve en büyük kumandanını, bir köşeye çekmek istedim... — Fakat, kazaklara hücum eden biy insan dalgasının çarp- masile, bir kenara sürüklendim. Ve.. bilmiyorum niçin; oradan da koşa ko- ta; buraya küdar gelditi. Prenses Emma, susmuştu. Heyecan- dan: köğulüyor K ETİ'DĞ kolrc Ha söyliyemiyordu. Uğultu, gittikce artıyor.. ve yavaş yavaş yaklaşıyordu. Ve bu uğultu ara»| sında, silâh ve bomba sesleri işitiliyor- du. Prenses Emma, birdenbire yerinden fırlamıştı. Dalgın dalgın pencerenin ö. nüne gitmiş; uzun uzun sokağa bak - mıştı. Sonra asabi bir tavırla geri dö- nerek: Kalk Cemilt.. Gidelim. , Diye bağırmıştı. Cemil, şaşırmıştı. — Nereye, Emma?.. Diye mırıldanmıştı... Emma, hiç ce- vab vermeden kalpağını almıştı. — Nereye mi?.. Oraya., onların a - Tasina, — Fakat, nasıl olur, Emma?.. Bu a- teşin içine nasıl gireceksin?.. Emma, derin bir nazarla Cemilin yüzüne buküişt; — Evet.. o ateşin içine.. bu, lâzem- dar... Çünkü, o ateşi, ben parlattım. İ- cab ederse, ben de onun içinde kavrüle malıyım, Emma ;bu sözleri söylerken, kapıya doğru ilerlemişti. Cemil, sessizce onu tâkib etmişti, * Müsademe, şiddetle devam ediyor - du. Duvar diplerini siper alarak ilerli- yen prenses Emma, yavaş yavaş ihti » lâlcilerin saflarına doğru sokuluyor - du. Bu grupu çevirmiş olan polisler, ih- tilâkcilerin üzerine şiddetli bir ateş aç- mişlardı. Ön safta bulunan bir kaç a- meleyi yaralamışlardı. Bunu gören Emma, birdenbire ile- Ti atılmıştı. Yaralanan amelelerden bi- rinin kıpkızı! kan içinde kalan atkımdı başının üstüne kaldırmış: Ş Sama odasında 'bunları düşünerek yatağının kenarına uzanmıştı. Bu sırada içeriye giren Uran, Sama- yı düşünceli görünce yamna sokuldu: — Bahçeden çok çabuk dömdünüz, mellâ... Niçin? mü nereden gördün? — Duvarların üstündeki mazgalla- rın arasına saklanmıştım.. bahçeye bakıyordum. — Prensesi de gördün mü? — Gördüm.. hem de sizden daha iyi . — Güzel miydi? — Çok güzekli, mellâ! Eğer bah - çede biraz daha kalmış olsaydı, orta- lık kararacaktı., — Niçin? — Güneş tutulacak sandım. Gu - deanın kızının yüzü güneşten daha parlaktı. — Ne yazık! Ben senin kadar gü- zel görmedim onu, — Gökten yere düşmüş bir nür par- çasına benziyordu, mellâ! o,tam size |göre yaratılmış bir dişi mahlüktur. Si- ge-ancek Böyle biz prensce İâyiktiri Hemen onunla birleşiniz! — Hü binlla elbmde dğil — Kral Gudeanın size karşı gös - terdiği sonsuz iltifat ve muhabbetten — Bu iş Gudeanın da elinde değil sanıyorum. — Gudea kızını, kendi hoşlandığı (adama vermek ister. — Duun boşlarması YAf gelmeki (Elverir ki prenses bu işe taraftar gö- Tünsün. — Prensesin sizi çok sevdiğini sa - mıyorum — Öyle amma, bugün beni çok müşkül vaziyette biraktı. Yere bir ta- kım resimler çizdi. bunların mânas- ni sordu.. — Uzaktan hepsini gördüm, mellâ! Size çizdiği giyik resminin mânası ne imiş, anladınız mı?> — Hayır. Anlasaydım meraktan kurtulurdum. — Ben anladım.. isterseniz anla - tayım size de, Sama yattığı yerden fırladı: — Ne diyorsun.- sen biliyor musun bu çizgilerin mânasını? — Camo bana garip bir hikâye an- lattı şimdi.. vaktile Gudeanın kızı sa- rayın bahçesinde bir giyik yavrusile oynar durummnuş. Günün birinde bu giyik yavrusu büyümüş.. boynuzları çatal, budak olmuş. Bu giyik, erkek- miş.. ve bir akşam ortalığı esmer göl- geler sardığı sırada tam erkekliğini de göstermiş. Sama, Uranın anlattığı Bu kısa hi- kâyeden bir şey anlamadı: — Giyik, prensesin üzerine mi sak Ü Diye sordu: Uran güldü: — Hayır. Hiç bir tecavüzde bulun- mamış.. birdenbire tıpkı bir erkek kı- hğıma girerek yavaş yavaş prensesin yahına gelmiş. Sama dayanamadı: — Haydi, bırak şu şaçma şey anlatıyorsun sandımdı. Uran sözüne devam etmek istedi: — Beni dinleyiniz, mellâ! masal|Uran! Sen temiz yürekli bir erki söylemiyorum.. Camo bunları gözile|her söylenen şeyesçok çabuk f görmüş.. fakat, şimdiye kadar ölüm |sun! Ben de o kadar içi kötü bir korkusile hiç kimseye açamıyormuş. — Ya şimdi .. kimseden korkusu kalmamış mı artık? — Prenses iyileşmeye yüz - tutunca zenci cariyeye de cesaret gelmiş. Biraz önce bana geldi.. ve prensese ait mü - him bir sır ifşa etmek istediğini söy- ğında prensesin karşısına çıkmı ledi.. bunları anlattı. — Peki.. insan kılığına giren geyik, prensesin yanına sokulunca ne yap - miış? — Dile gelmiş ve: (Seni seviyo - rum.. yedi yıl beni bekliyeceksin! Yedi yıl sonra, gene bir akşam güneşi ba - tarken buraya gelip seni alacağım.. kendi ülkeme götüreceğim. Sen artık benimsin ve benden başka bir erkeğin eşi olamazsın!) demiş. — Sen inandın mı bu lâflara? — İnanmamak için bir sebep mı? Prensesin yedi yıldan beri odasıma yaşamasının sebebi pekâlâ anlaşılıyor. kapanıp güneşten ve dünyadan uzak yaşamasının sebebi pekâlâ anlaşılıyor. — Sen de prensesin o geyiği sevdi- ni mi sanıyorsun? — Buna hiç şüphe yok. Fakat, siz onu geyikten daha iyi avlıyabilirainiz, mellâ! v——'-ı Bugünkü Program 3 Şubat 1937 ISTANBUL Üğle neşriyatır KA$0: Plâkla Türk musikisi 12.50: Havas dis. 1305 Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyalı: 10,30: Plâkla dans musikisi. 19,30: Çocuk Esirgeme Kurumu namına kozferans: Bayal. Hasene İlğaz tarafından. 20: Sadi ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 2030: Bay Ömer Rıza tarafından arapça havadis. 2046: Türk musiki hey'eti Bant ayarı. 21,15: Örkestra. 22,10: Ajana ve borsa haberleri. 22,930: Plâkla gololar, Opera ve oöperet parçaları. BUKREŞ 18: Bach'dan, BSehuberi'den — parçalar. 19,15: İtalyan musikisi. 20,36: Şarkılar. 31,15: Plâk neşriyatı. var BUDAPEŞTE 1130: Muhtelif havalar, 1840: Çigan or- kestrası, 19,30: Opera. 29,10; Plâk neşriyütı. FRAG 16,10: Bratislav'dan nakil 17,50: Plâk neşriyatı, 18,10: Almanyadan nakil 19,20: Mühtelif havalar, 19,55: Plâk neşriyatı. YİYANA 19,15: Orkestra, 20,50: Hafif orkestra, 21: Öpera. 22,20: Caz havaları. 28: Danş plâkları. VARŞOVA 19.20: Plülke noşriyatı. Chopin ve George Sand. 31440; Viyolon havaları. 22,10: Dans musikisi. Yarınki Program 4 - Şubat - 987 perşembe İSTANBUL Öğle neşriyalı: 18,30: Plâkla dans muzikisi. 19,40: Tayya- ye Cemiyeli namına konferans. Bay Abdul- dah taralfından. 20: Rifat ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk şarkıları 20,30: Bay Ömer Rıza tarafından Arapça havadis. 20/46: Safiye ve arkadaşları tarafin- gdan Türk musikist ve halk şarkıları, saat â- yarı, 21165 Örkestra. 29)M0: Ajans ve borsn 4 Yazan : Celâl ongu Prensesin yere çizdiği resimlerden Sama hiç bir şey anlamamıştı Gudeanın kizi bu zesmi çizmekle|ri!.. Ben de ciddi ve ehemmiyetli bir| Sama bu hikâyeye inanmak İtf |Olabilir ki bunlardan biri önce miyordu. — Bu bir sihirbaz oyunu alsa değilim amma, böyle şeylere de ca inanmam. Sumerdeki sihir zaman zaman dört ayaklı hayvafi kuş şekline de girdiklerini duym! şeklinde görünüp, sonra da insan Bunun bir sihir işi olduğu mul tır, Urant Uran bu malümatı verdikten tekrar odasına döndü. Sama yalnız lmca düşünmeğe başladı; — O halde prensesi seven ve dilini bağlıyan bu adamın müthif sihirbaz olduğu muhakkaktır. —Fi yedi yıldır neden bekliyor? (Arkası var), İlye Hukuk kemesinden : Çumra kaza merkezinde fotı çılıkla meşgul Arık ören kör Hasan tarafındau Çumranın Arık köyünden Mustafa kızı Fatma açılan boşanma davasının mü: aleyhin gıyabında yapıları nn sonunda: Müddeialeyhin iki üç evvel kocası hanesini terek ile İstaf| bula gittiği ve bu suretle evi kendisine tahmil eylediği ifadan imtina ottiği ve yapılan kanuniyenin de semeresiz kaldığı şıldığından kanunu medeninin 132 135 Enci maddeleri mucibince da Hasanın M.aleyh Fatmadan masına ve bü hususta kabahat mi delaleyhte olduğu anlaşıldığından sene müddetle evlenmekten me!: iyetine ve 800 kuruş masarifi mu! keme ile 400 kuruş ilam dahi ayrıca müddelaleyten tal veikametgühinm meçhul bulunm: binaen ilâm suretinin ilânen 31-12-886 tarihinde 175 mumatalı Df kümle karar verilmiş olduğundan w rihi ilând n itibaren on beş gün içif de temyiz edilmediği surette hül kat'iyet kesbedeceği ilân olunur. Eskişehir Asliye Hukuk HF kimliğinden ! Abdullah kızı Sabbik tarafından müf deinleyh kocası şimendüfer deposıf da kâtip Emin yegeni Mehmet Si aleyhine açlığı boşanma davı dera kılınmakta olan muhakemsindi müddeialeyh mahkemeye ;ıuıe) ve gıyap kararında İtiraz etmemiş â duğnodan kanunu medeninin 154 maddesine tevfikan müddelnin m deinleyh Mehmet Samiden ga dair Eskişehir Asliye ü mahkemesinden 10-7-935 gün un-aoıııyıuokuuvurllıışd, ğundan tebliğ makamına kaim ol Eczaneler Bu gece nöbetçi olam cezaneler şunlardf” İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Pertev), Beyamıtta: (BE Fenerde: (Vitali), 4 matyada: — (Teofilos), (Hamdi), Ryüpte: (Arif Beşir, N nünde: (Hüseyin Hüsnü), Alemdardi” (Esat), Küçükpazarda: (Hulüsi), Bakif| Röyde: (Mferkez). Beyoğlu cihetindekiler: İstikli — caddesinde: (Garih, Galatada: (Hidayeti, Kurtulf ta: (Kurtuluş), aMiçkada: (Feyzil, > (Nall Halit), (Galata: