Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
GÜ RP İN di p DER S Dig N Fi AA rik a h M AA j ÜÜ7 üA? e el el B ae Üİ d ü ğ ll 5 14 Sayfa “ Son Posta ,, nın tefrikası : e vAyk " Ö 5 EER el Taği s T ş R " SON İOSTK « Son Postd & nın Tariht Tefrikam : 48 109 RLIK ÜLKESİNDE K4 BiR TÖRK ZABİiTİi Mülâzım — Caemil'in âkıbeti 4 — İKINCI KISIM — “Açlık yüzünden halk yağmacılığa başladı. Korkunç bir dalga ekmekçi dükkânına çarptı, bir dakika surmeden dükkânın cephesi perişan bir enkaz halinde kaldı. Â. R. — Bitti.. her şey bitti... Bir taş par- çasının bir camı şangır şangır kırması, her şeye kâfi geldi. Diye bağırmıştı. Cemil ile doktor, şaşırmışlardı... Heyecandan, tiril tiril titreyen prenses Emmayı, sobanın yanındaki kanepe- öye oturtmuşlar! — Ne oluyar?.. Diye sormuşlardı... Prenses Emma, anlatmıya başlamıştı: — Çoktanberi, hasta olan dadımı ziyarete gitmiştim. Avdette, biraz ha- va almak istedim.. kızağı savarak ya-| ya olarak dönmiye karar verdim. Dö- nerken, yolda bir çok amele grupları- Ha rastgeldim. Bunların arasında bi - zim gizli teşkilâta mensub olan Biyes- koya tesadüf ettim. Onu bir köşeye çektim: — Ne var, Biyesko; dedim. — Haberiniz yok mu, madmazel?.. Mühimmat fabsikası ameleleri grev yaptı. Hattâ bunu, bu sabah çıkan ga- zetelerden bazıları da yazdı? dedi. — Gazete okumadım. Fakat bu iş, 'fena zamanda başlamış. Zannederim ki; ordu büyük bir taarruza geçecek - ti. Bunun önüne geçmek mümkün de- Bil mi9 dedim. Biyesko, evvelâ ellerini midesine bastırdı. Sonra havaya kaldırdı: — Açlık.. açlığın ıztırabı... Bilirsi- niz ki; her felâket, buradan başlar... Günlerdenberi ekmek bulamıyan ame- leler, açlıktan ölmemek için, öldüre - tek adam aramıya başladılar. Etraftaki polisleri, kazakları görüyorsunuz. Bun lara bile ehemmiyet vermiyorlar; ceva- bını verdi. Prenses durdu. Derin bir teessürün altında eziliyordu. Kıvırcık kirpikleri- min uçlarına doğru iki damla yaş ıletle— di. Hıçkırır gibi, sözlerine devam etti: — Biyeskonun bu sözlerine hak ver- dim. Gözlerimi, etrafa gezdirdim. Aç- lıktan renkleri solan.. Üüstleri başları perişan.. gözlerinde ölüm ifadeleri o- kunan bu zavallılara karşı kalbimde derin bir acı hissettim. Parmağımın ucu ile, oradaki ekmekci dükkânının ca - #mekânını gösterdim. Yüksek bir sesle: — İşte, ekmek. Dedim. İhtiyar bir kadın, derhal bile- ğimden yakaladı. Dişlerini gıcırdata - rak:; — Onları, bize vermiyorlar... Size.. zenginlere yediriyorlar... Biz, sizin yü- zünüzden aç kalıyoruz. B Bir Doktorun Günlük Çarşamba Notlarından — () Bronkopnömoni ehemmiyetli şeklidir. Buğgünlerde çocuklarda ve ihtiyarlar- da sık sık görülmektedir. Zaten bu has- | talık ekseriya hayatın bu iki kutbünde görülür. Yükselip İnen şiddetli ateşler, ter, mütemadi öksürük, düşkün bir ah- vali umumiye ile kendini gösterir. Çaocukların ve ihtiyarların bilhassa kış ve sonbahar mevsimlerinde kendile- rini son derece muhafaza etmeleri lâ- zımdır. Soğuk algınlığı bu hastalığın en belli başlı sebebidir. Hastalık başladıktan sonra tedayvi tat- bik edilip esaslı bir şifa elde etmeden ve lâakal bir buçuk ay kadar sokağa çık- mamalıdır. Bu hastalık muafiyet vermez ve tekrar eder. Bir defa çekenin bir kaç defa tekrar Bronkopnömoni'ye tutulduğu çok görülmüştür. Bronkopnömoni İhti- yarlarda çok defa öldürücüdür. (*) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. i Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor |başının üstüne kaldırmiış: ——— * gih? imdadınıza yetişebilir, Diye bağırdı... Dayanamadım. — Vermiyorlar m?.. Vcrmıyorlar- sa, siz de cebren alın. Gudeanın kıziı bu resmi - çizmekle Diye bağırdım... İhtiyar kadın, yü-| Samaya ne demek istiyordu? İşte bunu züme baktı. Acı bir kahkaha attı. Diş-|anlamak güçtü. Ve sonra bu balığın siz ağzı, derin ve sonu görünmiyen bir| yanına ilâve ettiği ok resmile prenses delik gibi açıldı. Birdenbire kolumu bı-|ne demek istemişti? raktı. Kaldırımın üzerinden, yolun or-| Ok Elâmlarda ölüm remzi olarak tasına sıçradı. Yere eğildi. Bir taş aldı. ida kullanılırdı. Acaba prenses Samaya Kolunun bütün kuvvetile ekmekci dük|bu işareti vermekle: (Senin hayatın kânının camekânına fırlattı. Ve sonra; | benim elimdedir. Ben istersem, seni de — Yağmal... Sama odasında 'bunları düşünerek Diye bağırdı... O camların şangırtı-| yatağının kenarına uzanmıştı. si.. ve sonra, bu boğuk ses; bütün bu| — Bu sırada içeriye giren Uran, Sama- aç ve sefil kafilenin başlarını oraya çe-|yı düşünceli görünce yanına sokuldu: virdi. Yüzlerce ses: — Bahçeden çok çabuk döndünüz, — Yağmal... mellâ... Niçin? Diye yükseldi... Bir anda, bir fırtı-| — Sen benim bahçeden döndüğü- na.. bir kasırga.. bir tayfun havası baş| mü nereden gördün? ladı. Korkunç bir dalga, ekmekci dük-| —— Duvarların üstündeki mazgalla- |kânına çarptı. Camekânlar ve kapılar,rın arasiına saklanmıştım.. bahçeye parçalandı. Bir dakika bile sürmeden, | bakıyordum. dükkânın cephesi, perişan bir enkaz| — Prensesi de gördün mü? halinde kaldı... Kazaklar, kılıçlarmı; | —— Gördüm.. hem de sizden daha polisler, rovelverlerini çektiler. Atla -|iyi . rını yağmacıların üzerine sürdüler, El| — Güzel miydi? lerindeki ekmekleri parçalıyan ve ke -| — Çok güzeldi, mellâ! Eğer bah - miren o zavallıları yerlere serdiler. Ez- çede biraz daha kalmış olsaydı, orta- diler.. bir aralık gözüme o ihtiyar ka-|lık kararacaktı., dın ilişti. Başı, bir kılıç darbesile ikiye| — — Niçin? ayrılmıştı. Bu zavallının dişleri ara -| — Güneş tutulacak sandım. Gu - sında, kanlara boyanmış bir ekmek | deanin kızının yüzü güneşten daha parçası vardı. Kendisinden esirgenen | parlaktı. ekmeği, hayatının pahasına olarak a| —— Ne yazık! Ben senin kadar gü- mıştı. Fakat onu, yemiye muvaffak ©-| zel görmedim onu. lamamıştı... Eğildim. İhtilâlin bu ilk| — Gökten yere düşmüş bir nür par- ve en büyük kumandanını, bir köşeye çasına benziyordu, mellâl o,tam size çekmek istedim... — Fakat, kazaklara göre yaratılmış bir dişi mahlüktur. Si- hücum eden bir insan dalgasının çarp-|'ze ancak böyle bir prenses lâyiktir! masile, bir kenara sürüklendim. Ve..|Hemen onunla birleşiniz! bilmiyorum niçin; oradan da koşa ko-| — — Bu, benim elimde değil. şa, buraya kadar geldim. — Kral Gudeanın size karşı gös - Prenses Emma, susmuştu. Heyecan- terdiği sonsuz iltifat ve muhabbetten dan boğuluyor.. artık bir kelime bile'istifade etmelisiniz! söyliyemiyordu. — Bu iş Gudeanin da elinde değil Uğultu, gittikce artıyor.. ve yavaş sanıyorum. yavaş yaklaşıyordu. Ve bu uğultu ara-| —— Güdea kızını, kendi hoşlandığı sında, silâh 've bomba sesleri işitiliyor-| adama vermek ister. du. — Onun hoşlanması kâfi gelmez. Prenses Emma, birdenbire yerinden /Elverir ki prenses bu işe taraftar gö- fırlamıştı. Dalgın dalgın pencerenin ö- Tünsün. nüne gitmiş; uzun uzun sokağa bak -| — Prensesin sizi çok sevdiğini sa - mıştı. Sonra asabi bir tavırla geri dö- nıyorum nerek: — Öyle amma, bugün beni çok — Kalk Cemill.. Gidelim, , müşkül vaziyette biraktı. Yere bir ta- Diye bağırmıştı. kım resimler çizdi.. bunların mânası- Cemil, şaşırmıştı. nı sordu.. — Nereye, Emma?.. — Uzaktan hepsini gördüm, mellâ! Diye mırıldanmıştı... Emma, hiç ce- Size çizdiği giyik resminin mânası ne vab vermeden kalpağını almıştı. imiş, anladınız mı?- — Nereye mi?.. Oraya.. onlarm a -| — Hayır. Anlasaydım meraktan rasına. |kurtulurdum. — Ben anladım.. isterseniz anla - tayım size de. — Fakat, nasıl olur, Emma?.. Bu a- teşin içine nasıl gireceksin?.. Emma, derin bir nazarla Cemilin| Sama yattığı yerden fırladı: yüzüne bakmıştı. — Ne diyarsun.. sen biliyaor musun — Evet.. o ateşin içine.. bu, lâzım-|bu çizgilerin mânasını? dır... Çünkü, o ateşi, ben parlattım. İ-| -— Camo bana garip bir hikâye an- cab ederse, ben de onun içinde kavrul-|lattı şimdi.. vaktile Gudeanın kızı sa- malıiyım. rayın bahçesinde bir giyik yavrusile Emma ;bu sözleri söylerken, kapıya| oynar durummuş. Günün birinde bu || doğru ilerlemişti. Cemil, sessizce onu| giyik yavrusu büyümüş.. boynuzları çatal, budak olmuş. Bu giyik, erkek- * miş.. ve bir akşam ortalığı esmer göl- Müsademe, şiddetle devam ediyor -| geler sardığı sırada tam erkekliğini de du. Duvar diplerini siper alarak ilerli-| göstermiş. yen prenses Emma, yavaş yavaş ihti -| Sama, Uranın anlattığı bu kısa hi- lâlcilerin saflarına doğru sokuluyor -|kâyeden bir şey anlamadı: du. — Giyik, prensesin üzerine mi sal- Bu grupu çevirmiş olan polisler, ih-| dırmış? tilâlcilerin üzerine şiddetli bir ateş aç-| Diye sordu: mişlardı. Ön safta bulunan bir kaç a-| —Uran güldü: meleyi yaralamışlardı. — Hayır. Hiç bir tecavüzde bulun- Bunu gören Emma, birdenbire ile-|mamış.. birdenbire tıpkı bir erkek kr- Ti atılmıştı. Yaralanan amelelerden bi-|hğına girerek yavaş yavaş pıenıum rinin kıpkızı! kan içinde kalân atkısını | yanına gelmiş, * Sama dayanamadı: tâkib etmişti. Yazan : Celâl Cengü Prensesin yere çızdıgı resimlerden Sama hiç bir şey anlamamıştı rıl.. Ben de ciddi ve ehemmiyetli bir şey anlatıyorsun sandımdı. Uran sözüne devam etmek istedi: — Beni dinleyiniz, mellâ! masal söylemiyorum.. Camo bunları gözile görmüş.. fakat, şimdiye kadar ölüm korkusile hiç kimseye açamıyormuş. — Ya şimdi .. kimseden korkusu kalmamış mı artık? — Prenses iyileşmeye yüz tutunca zenci cariyeye de cesaret gelmiş. Biraz önce bana geldi.. ve prensese ait mü - him bir sır ifşa etmek istediğini söy- ledi.. bunları anlattı. — Peki.. insan kılığına giren geyik, prensesin yanına sokulunca ne yap - mış? — Dile gelmiş ve: (Seni seviyao - rum.. yedi yıl beni bekliyeceksin! Yedi yıl sonra, gene bir akşam güneşi ba - tarken buraya gelip seni alacağım.. kendi ülkeme götüreceğim. Sen artık benimsin ve benden başka bir erkeğin eşi olamazsın!) demiş. — Sen inandın mı bu lâflara? — İnanmamak için bir sebep var mı? Prensesin yedi yıldan beri odasına yaşamasının sebebi pekâlâ anlaşılıyor. kapanıp güneşten ve dünyadan uzak yaşamasının sebebi pekâlâ anlaşılıyor. — Sen de prensesin o geyiği sevdi- ğini mi sanıyorsun? — Buna hiç şüphe yok. Fakat, siz onu geyikten daha iyi avlıyabilirsiniz, mellâl RADYO Bugünkü Program 3 Şubat 1937 ISTANBUL Öğle neşriyatı: 1 12.30: Plâkla Türk musikisi, 1250: Hava- dis. 13.05 Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Çocuk Esirgeme Kurumu namına konferans: Bayan Hasene İlğaz tarafından. 20: Sadi ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 20,30: Bay Ömer Rıza tarafından arapça havadis. 20,45: Türk musiki hey'eti Saat ayarı. 21,15: Orkestra. 22,10: Ajans ve borsa haberleri. 22,30: Plâkla sololar, Opera ve öperet parçaları. BUKREŞ 18: Bach'dan, Schubert'den parçalar. 19,15: İtalyan musikisi. 20,35: Şarkılar. 21,15: Plâk neşriyatı. BUDAPEŞTE 17,30: Muhtelif havalar. 18.dü: Çigan or- kestrası, 19,30: Opera. 23,10: Plâk neşriyatı. PRAG 16,10: Bratislav'dan naklil, 17,50: Plâk neşriyatı. 18,10: Almanyadan nakil 19,20: Muhtelif havalar, 19,55: Plâk neşriyatı. i VİYANA 19,15: Örkestra. 20,50: Hafif orkestra, 21: Opera, 22,20: Caz havaları. 23: Dans plâkları. YVARŞOVA 19.20: Plâk neşriyatı. Chopin ve George Sand. 21,40: Viyolon havaları, 22,10: Dans musikisi. Yarınki Program - Şubat - 937 perşembe İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla Türk musikisi. 1250 Hava- dis. 13.05: Muhtelif plâk neşriyatı. 18,30: Plâkla dans musikisi. 19,30: Tayya- re Cemiyeti namına konferans. Bay Abdul- lah tarafından. 20: Rifat ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 20,30: Bay Ömer Rıza tarafından Arapça havadis. 20,45: Safiye ve arkadaşları tarafin- dan Türk musikisi ve halk şarkıları, saat â- yarı. 21,154 OÖrkestra, 22,10: Ajans ve borsa haberleri. 22,30: Plâkla sololar, opera ve a- —-Mh&pmı& aNi | v aa dik a— geh ) (Arkası var) | Sama bu hikâyeye inanmak i$* miyordu. — Bu bir sihirbaz oyunu aolsa g&7 Uran! Sen temiz yürekli bir erkek$” her söylenen şeyesçok çabuk inani)' sun! Ben de o kadar içi kötü bir #” değilim amma, böyle şeylere de ko? ca inanmam. Sumerdeki sihirbazi#” zaman zaman dört ayaklı hny"’ kuş şekline de girdiklerini duymuşt!'! Olabilir ki bunlardan biri önce gö şeklinde görünüp, sonra da insan * ğında prensesin karşısına çıkmif" Bunun bir sihir işi olduğu muhak$ tır, Urant Uran bu malümatı verdikten 90f tekrar odasına döndü. Sama yalnız * lınca düşünmeğe başladı: — O halde prensesi seven ve e" dilini bağlıyan bu adamın müthiş * sihirbaz olduğu muhakkaktır. Fak yedi yildir neden - bekliyor? (Arkası vııı') Çumra Asliye Hukuk kemesinden : Çumra kaza merkezinde i'ot çılıkla meşgul Arık ören köyün Hasan tarafmdau Çumranin Arık ölt köyünden Mustafa kızı Fatma aleybi açılan boşanma davasının müddüt aleyhin gıyabında yapilan mahkem sonunda: Müddeialeyhin iki üç se evvel kocası hanesini terek ile İstak bula gitüği ve bu suretle evliliğ'| kendisine tahmil eylediği | ifadan imtina ettiği ve yapılan ilrtati” kanuniyenin de semeresiz kaldığı # şıldığından kanunu medeninin 132 * 135 inci maddeleri mucibince davâf Hasanın M.aleyh Fatmadan boşdi ” masına ve bu hususta kabahat müt deialeyhte olduğu anlaşıldığından B sene müddetle evlenmekten memi” iyetine ve 800 kuruş masarifi mub” keme ile 400 kuruş ilam harcınf dahi ayrıca müddeialeyten - tahsilif” veikametgâhınm meçhul bulunması?" binaen ilâm suretinin ilânen tehliği” 31-12-936 tarihinde 175 numatralı B* kümle karar verilmiş olduğundan V rihi ilând n itibaren on beş gün içi” de temyiz edilmediği surette hü knt’iyet kesbedeceği ilân olunur. Eskişehir Asliye Hukuk ııll' kimliğinden : Eskişehir — Güllük mahallesindt Abdüullah kızı Sabbik tarafından müf deialeyh kocası şimendöfer deposii” da kâtip Emin yegeni Mehmet Sad aleyhine açtığı boşanma dava icra kılınmakta olan muhdıemmnd' müddeialeyhp mahkemeye gelııel’“ ve giyap kararında itiraz etmemış 6' duğnndan kanunu medeninin 134 0 maddesine tevfikan müddeinin müdğ deialeyh Mehmet Samiden boqamf sına dair Eskişehir Asliye v mahkemesinden 10-7-935 gün 358 - 364 sayı ile karar verilmiş oldi ğgundan tebliğ makamına kaim cılılıJ üzere ilân olunur. Nöbetci Eczaneler ' Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardi” İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Pertev), Beyazıtta: (Bö: | kıs), Fenerde: (Vitall), n (Nazım), Karagümrükte: — (Suad), ’: matyada: (Teofilos), Şehzadeba: | (Hamdi), Eyüpte: (Arif Beşir), Emilt nünde: (Hüseyin Hüsnü), Alemdard? |P (Esat), Küçükpazarda: (Hulüsi), 'köyde: (Merkez). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl — caddesinde: (Gıla:asi"'," (Garih), Galatada: (Hidayet), KMM ta: (Kurtuluş), aMçkada: (Feyzi), şiktaşta: (Nail Halit). Üsküdar, Boğaziçi ve MW' Boğaziçi ve Adalarda: (İttihad), ©* riyerde: (Asaf), Büyükadada!: ( ç Heybellide: (Tanaşh, peret parçaları |