Sayfa —- 5 Hergün Son ha]it;la;m- Siyasi düellosu — Yazan: Muhittin Birgen — iz Hatay meselesile meşgu) olur ken dünyada birçok şeyler cere yan Bilhassa, İngiliz Hariciye Na- zırı Tansız Başvekili bir taraftan, Göring ile Adolf Hitler arasında nâzik kelimelerle, tatlı tatlı, fakat, gayet sı- kı bir söz düellosu vukua gedi. Bu me- seleye dair gelen haberleri gazeteler, sırasile yazdılar, hattâ bazan tafsilâtını da verdiler. Fakat, bu meseleyi bir de hülâsa etmek |âzımdır. İş şudur: Almanya, dünyaya karşı, 'ya kolay kolay barışmaz bir dargınlık- Ja dargındır; yahut ta, öyle görünmeği siyaset olarak kabul etmiş bulunuyor. İtalya da öyledir. Bu noktada çok iyi birleşen iki memleket, el ele vermişler, ya barışmak için büyük hediyeler al- mak istiyorlar, yahut ta kendilerini is- tikbalde yapılacak «mühim işlere» ha- zırlıyorlar. Maksatları ne olursa olsun, Avrupamın huzursuzluğu devam edi - yor ve bu huzursuzluk ta dünyanın dü zelmesine mâni oluyor. Bu hale bir nihayet vermek lâzım- dır. Bu lüzuma kani olan demokratik memleketler, İngiltere ile Fransa, Al- manyanın ve İtalyanın bugün içinde bulundukları fevkalâde müşkül iktısa- di vaziyetten istifade ederek onları sü- bıüneı.e çekmek istiyorlar; «anlaşalımı!» diyorlar * Anlaşalım... Fakat, nasıl? - Ötekiler de böyle söylüyorlar. İn, re, Alman yaya dönerek esize istediğiniz kadar iptidai madde verelim, fiyatı da bizim fiyatlar olsun.» diyor. Fransa da diyor ki : «Size para verelim. İstediğiniz ka- dar kredi açalım. Yalnız bize şunu te- min ediniz ki alacağınız paraları silâ- ha tahvil edip bizim aleyhimize kul- lanmıyacaksınız!» Bilhassa M. Blum, bu mevzu üzerinde Liyon- radyosundan | Almanyaya hitap eden nutku söylediği zaman dünyanın 'en güzel kelimelerini, en hisli ve heyecanlı bir talâkat içinde toplamağa gayret etli ve Almanları dostluğa, anlaşmaya, insanların ekme ğini ve refahını arttıracak bir iş ve el birliğine çağırdı. Mmanyanın bereya taç olduğunu söyliyen nutkuna idi. Hem bir cevap, hem de bir hücum, bir hamle, Garbi Avrupa ve Şimali A- merika arasında tertip edilen bir de- —anuaaaz ! Resimli Mal_(ale: Yapacağınız bir iş hakkında dost- larınızın mütalealarını almak isterse niz fikrine müracaat edeceğiniz adam ları tab'an bedbin veya tab'an nik- bin olanlardan müsavi nisbette seçi- niz. Tazırlığı ile meşgul Arnavut kralı Ahmet Zogonun Kontes Hanna Mikes ile evleneceği şar yi olmuştu. Bu haber tahakkuk etmek üzeredir. Kral Zogo şimdi nişan bazır- lıkları ile meşguldür. Yukarıdaki resim Kral Zogoyu hemşirelerinin ortasında ve milli Ar- navut kıyafetile göstermektedir. Köşedeki resim nişanlısı — Kontes Hanna Mikes'tir. Eski zaman kadınları süslenmek için nelere katlanırlardı mokrasi hareketinin yeni hamlelerin - den biri... Almanya ve İtalyanın ftev- kalâde sıkışık bir Iktısat vaziyetinde bulunduğunu gören bu memleketler, bir yandan ellerini ceplerine sokarak paranın ucunu gösteriyorlar, bir yan dan da «Para mı istiyorsunuz? O balde gelin bizimle beraber olun!» diyorlar. Adolf Hitler, geçen gün bu hamleye Mukabele etti. Çehresinin dargın ifa- desi değişmemiştir. Fakat, karşı taraf © kadar tatlı ve dostane söyledi ki Füh | rer, ilk defa olarak o ateşli ifadesin! bırakarak yumuşak kelimelerle muka- beleye mecbür oldu. «Anlaşahm... Fa- kat müstemleke isterim. Bolşevizm teh | Hkesini bertaraf edelim.» dedi. Sonra da Fransızlara karşı bir sürü dostluk lâfı sarfederek «artık emri vâkiler dev ri geçli» diye teminat verdi. Yapılacak emri vâki kalmadıktan ve muzafferler muahedesinin her maddesi hükümden düştükten sonra verilen bu teminatın kıymeti büyük bir mâna ifade etme - mekle beraber gene bunu iyi karşıla- yanların mikdarı çoktur. * Bu düelloda ilk savletleri yapanların maksadı, iktısadi vaziyetleri çok düş- kün olan iki memlekette müşterek bir siyaset takip eden iki insanı mânen tec ride çalışmaktı. Tecrit edemezlerse bi- le onların ellerindeki mânevi silâhları almak, kendilerini hiç olmazsa bu ba- kımdan silâhsız bırakmaktı. Günün bi- rinde toplarına «ateşfs emrini verecek olan bir memleket, dünya karşısında sade topunun, tüfeğinin, tayyaresinin sayısını hesap etmiyecek, mânevi kuv- vetini, mânevf silâhlarımı da - ölçecek- tir. İşte Eden, ve Blum bilhassa Alman yanın bu nevi silâhlarım almaya çalış- tılar. Bunun içindir k: Hitler, dilelloda müdafaada kalmayı tercih etti, (Devamı 9 tmcu sayfada) Bugün gerek pomadlar gerek itri- yat bakımından dünya piyasası fevka- İâde zengindir, ve kadınlar her istedik- leri şeyi kolayca bulabilmektedirler, Fakat bundan yüz senc evvel hiç de böyle değildi. Meselâ, saçların par- lak olması ve dolaşmaması için, başla- ra Hint yağı sürülürdü. Kadınlar bukleleri bozulmasın diye, ayva çekirdeğini, balmumunu, ve zey- tin yağımı kaynatırlar ve bu acayip ha- litayı saçlarına sürerlerdi. Yüzlerine sürdükleri pomadlar, kuyruk, domuz ve ayı yağından ma- mul bir halita idi. Tayyareler artık yanmıyacak Bazı fenni İngiliz gazetelerinde o- kunduğuna göre Hava Nezareti tay- yarelere mahsus yeni bir icadı resmen tasdik etmiştir. Bu tertibat, sakatlanıp düşen tayyarelerden yangın tehlikesi- ni ertadan kaldırmaktadır. Tayyare- nin yere çarpmasile otomatik — olarak dan dalma sikâyet edilir, filhakika işii bir üçüncüsü, bir dördüncüsü takip ede! tin önüne bir türlü geçilemez. nin sahibi kapısının önüne şöyle bir levi Arnavut Kralı nişan |* kabilinde satılığa çıkarmıştır. şu teklifte bulunmaktadır: «Beni sa- tın alan herhangi bir kimsenin şoförü, : makinisti veya her ne suretle olursa ol- sun yardımcısı olarak hizmet edecek KA ve yalnız bakılmak şartile hiç bir öc- ret istemiyeceğim. Eğe isteyen olursa fen adamlarından biri tecrübeler yap- | #itmiyor: mak hususunda da beni kullanabilir.» tayyarelerde yangın çıkarak — muhak: hak bir felâkete sebep olduğu dü; nülürse bu âletin gerek askeri ve ge- rekse sivil tayyarecilikte halka itimad telkin etmesi itibarile ne kadar —yük-İlar. İst. da başka bir otobü he L A ÖL aalepili İstasyonı şka bir otobüs ken. aa e a e e S İSTER İNAN İSTER İNANMA! Resmi veya hususi dairelerde ziyaretçilerin çokluğun- acele bir zamanında bir misafirimiz gelir, bunu bir diğeri, miz de aksar, fakat her gün şikâyet ettiğimiz bu vaziye - Bir arkadaşımızın anlattığıma bakılırsa bir müessese - Tab'an bedbin olanlar insanın üze rinde mânevi bir firen tesiri yapar- lar. Tab'an nikbin oalnlar ise insanı yokuş üzerinde fireni kırılmış bir o- tomnobile benzetirler, HERGÜN BİR FIKRA No—d;rloı' nu oynuyorlarmış. Oyunda Abdi, Hamdiye sormuş: — Koyunun bulunmadığı yerde keçiye ne derler? Hamdi şaşırmış: — Abdürrahman Çelebi — derler dese olmiyacak. Cevap — vermemiş. Bu sefer Ahdi ikinci sefer sualini tekrarlamış: — Koyunun bulunmadığı yerde keçiye ne derler? Hamdi yakasını kurtaramıyaca - ğını anlamış, kestirme bir cevap vermiş: oyunun bulunmadığı yerde de keçiye gene keçi derler. Oyundan sonra Abdürrahman Yaşa ikisini de çağırtmış: — Söyleyin bakayım, koyunun bulunmadığı yerde keçiye ne der - ler? Bu sefer Abdürrezzak cevap ver- miş: — Burada gene keçi diyorlar am- ma, başka yerlerde Abdürrahman .Çzloü derlermiş. Kendisini 300 liraya Satan adam Amerikada Bostonda John Ander- çalışan bu âlet kimyevi bir mayiji ben- zin deposuna bir boru ile akıtmakta ve iştialin önünü almaktadır. Bu âna kadar sukut eden bütün mizin en çok ve r, gecikiriz, işleri- ha asmıştır: Tecede azalmıştır. İSTER İNAN İSTER İNANMA! 1 — Hava hakkında sizinle ayni fikirdeyim: 2 — Sıhhatim tamamen yerindedir. 3 — Gazeteleri okudum. 4 — Bugün işim çok fazla ve müstaceldir. Gene arkadaşımızın anlattığına göre bu levha sayesin- de müesseseye gelen misafirlerin sayısı hissedilecek de - || mahalli bulunacaktır. Her sargı mâs 20 »mci asrın adamı mütemadi fi- ren altında hareketsiz kalır, kıymet- ten düşer, firensiz olarak alabildiği- me koşunca da uçuruma yuvarlanır. Hesabınızda nikbinliğe de, bedbinli- ğe de müsamahalı derecede yer ve- riniz. Musolini kış Musolini kış sporlarını — fevkalâde sevmektedir. İtalyan Başvekili 60 yaşına yaklaş- mış olduğu halde bir genç kadar çevik ve zinde görünmektedir. Resimde kendisini karların üzerin- de çıplak olarak spor yaparken görü- yorsunuz. Yeni bir reklâm usulü Amerikalıların reklâm hususunda çok ileri gittikleri malümdur. Gün geç- miyor ki Avrupa gazetelerinin birin- de yeni bir rteklâm garabeti ile karşı- laşmıyalım. Fransada bir mecınua A- merika tramvaylarında geçen bir rek- lâmcılık hâdisesini şöyle anlatmakta- dır: eNşvyorlan G kakıbalık Biriirani son isminde bir adam hayatından bık- nında bir ihtiyar baba bir kız ve bir de| mış ve kendisini 300 İngiliz Hrası mu- |genç otobüslerden birine bindiler. İhti- Adam yar kulağında taşıdığı bir âlet ile sağır olduğunu — gösteriyordu. — Yanındaki kız, birden onun kulağına eğildi, bağı- Tarak: lalım büyük baba, dedi. Y... hardalı bütün hardalların fev kindedir. Ve her yerde satılır. İhtiyar söylenen sözleri bir türlü i- — Ne söylüyorsun? diye - soruyor, ve her defasında kız çocuğu daha faz- la bağırarak: — Y... hardalı diyorum, diyor, her tarafta satılıyor. Tabif bu muhavereyi herkes i- şittikten sonra, üçüncü reklâmcı eline bir mikrafon alıyor: — Y... Hardalı yiyiniz diyor, ve ü- çü birden otobüsten atlayıp - gidiyor- dilerini bekliyor.» Sporlarına merak sardı k;»xuî:ıwm"f bahçemi ne l Teyzenin bahçesi İsmet Hulüs! T eyzeyi tanımamıştım. Kimit #| zesi olduğunu bilmiyordumn P| sasen bunları merak ta etmemiş! Yalnız bahçesinin yerini bildirdim. zim evimizden elli adım kadar uzak' ağaçlarının bir kısmı kurumuş, dü larının ötesi berisi çökmüş bir bah$t di. Mahallede ayni yaşta altı yedi kadaştık. Hepimiz de haşarılıkta birimize taş çıkarırdık. Çelik çomak, hut ta top oynayacağımız zaman yer gösterirlerdi: ğimiz gibi kazar, altını üstüne get dik... İstersek ağaçları kırardık. Hal istersek duvarları bile yıkardık. Çül ismi olup cismi olmıyan teyze hiç zaman karşımıza çıkıp ta: Annemiz, babamız da bu işten mı nundular. Teyzenin bahçesi bozuluyd ama kendi bahçelerimize birşey olmu yordu. * Çok zaman geçti, «teyzenin bahçesif| ni tamamile unutmuştum. Ve hiç akl ma gelmiyecekti. Fakat İspanya hâdiseleri - teyzenlili bahçesini hatırlamama sebep oldu. Gazeteleri okurken: — Devletler de nihayet bir teyzenifi bahçesi buldular, diyorum, haşarı çf euklarını top tüfekle oynatmak için Oj raya gönderiyorlar. İsmet Hulüsi e nennatti Biliyor musunuz ? 1 — Eski bir mem!leket olan Lidyâ neresi idi ve merkezi hükümeti bugül, hangi şehrin yakınmdadır?.. 2 — Kumarhanelerile meşhür olafi| Monte Karlo şehrinde bugün kaç bill insan yaşar? 3 — İngiltereyi Fransadan — ayırali Manş denizindeki Padökale boğazını uzunluğu ne kadardır? (Cevapları Yarın) * Dünkü Suallerin Cevapları: | —a Japonyanın payitahtı olan Tok* yonun nüfusu 2,173,000 dir, 2 — Sulh ve harp, Anna Karenin e « serleri meşhur Rus romancısı Tols * toyundur. 3 — İran tarihinde Şapor ismile 3 hükümdar gelmiştir. Birinci Şapor 240 dan 261 & kadar, ikinci Şapor 311 den | 381 e kadar, üçüncü Şapor da 385 den 390 a kadar hükümran olmuştur. Româ imparatoru Jülien ile harbeden üçün- |cü Şapordur. | veeeaeesamesecancec: İngilterede taç giyme merasimi için hazırlıklar Yeni İngiltere Kralı altıncı Corjuni 12 mayıstaki taç giyme merasimi için hazırlıklara büyük bir faaliyetle de- vam edilmektedir. Güzergâhtaki mey- danlar ve geniş caddeler tamamile mas rangozların istilâsına —uğramışlır. Bir çak tribünler yapılmış ve yapılmaktar dır. Yerler için şimdiden 5 şiline bilet- ler kesilmektedir. Bazı mutena mevkie lerde bilet kıymetleri 26 liraya kadar yükselmiştir ki bugünkü piyasaya gö re bu fiat 161 Türk lirası eder. Acen- telerin 1500 liradan aşağıya satış yap- tıkları yoktur. Alayın geçeceği 12 kilometrelik yol üzerinde G0 doktor, 500 zabit;! 5000 küçük zabit, 165 sıhhiye memu-” ru ve 1400 hemşire vazife görecektir.. 60 ilk yardım istasyonu ve 95 sargi hallinde bir imdat otomobili hazır ola cak ve bunların sür'atle hareket ve sevklerini temin için tertibet —alınaz. caktır