— . SON POSTA a oyununun son üstadı ile Yattığı hastanede mülâkat Dvuklu Ar * & * örleri “ Orta oyununun sönüp gittiğine üzülmeyin, şehir tiyatrosu Yor, T'ynp"k!arı tulüatla piyesleri pekâlâ orta oyununa döndürüyorlar, 'diro meraklıları da gam yemesinler, orta oyunu o kadar basma kalıplaştı ki ona da artık tiyatro adı verilebilir , Yazan : Naci Sadüllah «Karamanya» adı verilen ocak, E - reğli şirketinin asma madenleri mın- takasındadır. Burada bir su kazasında bulundum, deme gitsin. Kazaları göre göre ka- nıksadık amma, bende sayılı kazalar gibi iz bırakanlardan biri de bu kaza * dır. Çünkü bu kazada ölenlerin en ka- badayısı on dört yaşında, henüz mek - tep çağında olan altı çocuk sulara kq - Tışmışlar ve hepsi boğuıımxşlın'lı. Bü- yük ameleler bu kazadan ocak bağla- Fına asılarak kurtulmuşlardı. Meğer ben böyle korkudan titredik- çe, kafamdaki kavuk sallanır durur, şaşkın şaşkın adıim attıkça, ayaklarım- in-|dan pabuçlarım fırlarmış. Ahali, be - nim bu şaşkın hareketleri mahsus yap- tığımı sanmış. Şaşkın rolünü o derece tabil yapan bir kavuklu da alkışı hak etmez mi ya? Bittabi bir alkış, bir gü- ;ul:ıîdur _lıcloptuı.)_ Ben de hp:' î’ıf"nğ “| Ben, şimdi İş Bankasının işlediği İh- :_ı:ı')dı'ıîay. ör ":;::ıdî ;akîı[;mr:â saniye ocaklarında çalışırken — büyük s.anki!_. Ayıldıkça açıldım ve açıidıkça b. ;:_nçık )şazas: b '()_rfığıı: M ?'O.ı.u üldürdüm. Yani ortaoyunundaki mu- SöÖktÜ, 'Ç*.’“.d“ Ha .67 ği Kakti. Sükük ş:mıkîvntim de, o körolası — alkışlar NMN h'. mı.”vm'" B L S S Tn başladı. tam ve hiç birinin burnu kanamadan Ö mema. slkaakir < Hdi ni SFUAA e A, bt meşhur pişekârı İsmail Efendi ile ta - Havzanın sayılı ku'mlanndmn b:_r: de nıştım. Vl eı aai yirmi küsur gene'l'-'.re'ğlı şlrkeflnm Asma ocağında gee biyi om unl.ıqhuwhklı çıktık. ıYeşıldEgı mevkiinde nlmıfştur. Bence, İsmail Efendi gibi pişekâr ne Bir gün Havzayâ den geliren y 'aban- ei ”. bir daha gelir c muı-saesmm_ _ku]uş,mr (Campresse- gelmiştir, ne de bir Caha gelir... ur) lerinden biri kırılır. İçeride hava Ortalıkta müthiş bir pişekâr buh -| eereyanı durunca, kâarban gazı ocağı ranı var. Nerede 0 eski pişekârlar?.. | paştırır. TTetrübeli amele çavuşları 0- Pişekâr, ortaoyununun — anahtarıdır. |. xk mühendisine baş vururlar: Kavuklunun nüktelerini açmak ona — Paydos edelim, çorbacı, derler. düşer. Bu ııııcııınl-mm;f";Aİ*"'—iîI'3 Efen-|pakat; «randıman» - sözünden başka diyi maymuncuğa zetiri ir ka- vuyk.lıı k);fımıın en kilitli nüktelerini açmak ona vergiydi. Neler bulur, ne - ler yaratırdı Yarabbim? O öldükten sonra ben, anahtarı kay- bolmuş kilide döndüm. Karşıma çıkan pişekârlar, hep ayni gözleri söylediler. Ben ayni cevapları vermek ;;ıecburiyelinde kaldım. Ve ortaoyununun tiyatrodan farkı kâl - madı. Buna mukabil, Üyatroyu orta - oyununa çevirdiler. Geçenlerde Şehir tiyatrosuna gitmiştim. İşi öyle bir tu- lüata döktüler ki, ağzımım suyu aktı. 'Hem imrendim, bem de sevindim. Ti- yatro, bu yolda biraz daha ilerlerse, ortaoyunu den ihya olacak de » Benim aklım yelkeni açmış bir ke -| mektir. Maamafih, tiyatroyu ortaoyu- re, Buna dâa eyvallah dedim. Şeyhit -| nundan fazla sevenler de üzülmesinler. lâm Musa Kâzımın evinden koltuklar, | Çünkü bu acemi, ve ezbere konuşan Cerrahpaşa hastanesinden çadırlar te-| pişekârlar oldukça, orlaoyunu da git- .|darik ettik. Bermutat Şehzadebaşında gide tiyatro halini alacak. vuklu Hamdiyi seyrettim. O gecenin üstünden tam 33 yıl geçti. Ve ben Hamdinin o gece konuştuklarından bi- «İrini unutamadım. Ondan sonra, ortao - yunu seyretmek, benim için yenilmez bir iptilâ halini aldı. Bir gün, Hamdi - || den dinleyip ezberlediğim haş teker - lemeleri kahvede arkadaşlara anlatt Bir alkış, bir kıyamettir koptu. K de, suratımda şaklatsalardı, O tokatlar sayesinde aklımı başıma devşirir, or * lar ta ayunu merakından kurtulurdum. TI okuduktan | Fakat iş tam tersine oldu. Ben o alkış- Sekmekte gecik -| lardan da şimarınca işi büyüttüm. Ni- .| yetimi Sadık adında bir arkadaşıma açtım. Beraber çarşıya gidip kırmızı ve kahve rengi bezler aldık. Mühen - dis Sadığın annesi de bizden akıllı de- .| ğilmiş. O da bize uyup, bu bezlerden cübbe, şalvar biçti. Bir de uydurmas - yon kavuk dikti. Ben bu kavuğu ba - şıma geçirmenin keyfi içinde, nankör ü san'atin nihayet bana da külâh giydir - Nım_:mmmı,_ Al-| diğini farketmedim. Kahvede oyunlar İ buraya| Yermiye devam ettim. O sıralarda bir ünkü. | gün, mızıkalı Eşref Bey: — Yahu, dedi, haftada bir gece de ?|bizde toplanalım. Kadınlar da istifa - de etsinler... Ben bu teklife de razı oldum. Mızı - kalılardan Celâ! Bey zenne oldu. Mı - zıkalı Refik Bey taklitçiliği üstüne al- .İdı. Bir de pişekâr bulup, kumpanyayı tamamladık. O kadar ki, günün birin - de bana: — Haydi, dediler, Donanma cemi - yeti menfaatine bir oyun ver! k ile, sonra da SNti Uşmaları yaza: & TI suallerime münakaşaya tahammülleri olmıyan ec- nebi ve bir türlü türkçe öğrenemiyen şefin cevabi kısa: — Sen var mühendis, yoksa ben var? İş var. Var çalışmak. Emir, emirdir. Bittabi işe devam olu Na orada Maaş dağıtma Şubeleri Az geliyor tekait maaş tevziinde evvelce gös ezberlediklerini tekrarlar, Fakat ortaoyununda bütün yük oy- nıyanların omuzlarındadır. Çünkü her K â plar yumurtlamak mec- gece k buriyetindedirler. a Sonra tiyatroda zengin dekor vardır. «|biraz daha doğrularak devam etti: — Oyun başladı. Kavuklu havası çar İmca, ben de ortaya çıktım. Kavuklu prtaya çıkınca, şöyle bir dolaşır ya? Ben de zurnaya ayak uydurup gezin - meğe başladım. manlarda kapatıldı ve maaş sahip lerinin mâaş alacakları zaman Fa tih malmüdürlüğüne kadar gitme i » üklüğü, dekor B seki Ü l;?”“d"- Kalabalık karşısmna İlk çıkışım. Ka -| Orada san'at _îî:'uklüg“ Br leri icap etti. Bu maaş sahiplerinin de ’mgmz Rördüm? |fam, kulağım seyircilerde. Tam o sı -| laklığile gıdcnur- bülüh delkien, Ka bir kismı ihtiyar, bir kısmı ma!'ül - Kendi e- Siz ge -İrada, kulağıma bir kadın sesi geldi.|. Ortaoyumusu” » “Ye| (| gar. Bir Samatyayı düşününüz, bir ni Dünyar adındaki meşhur paravana- dan ibarettir. O paravana, müz gibi - dir. Ne niyete alırsan olur. İster sa - Wter kulübe, ister han, ister a - 'ken (i th:,züı çit ıAu?e & ba *| Hatunun biri: — Aaa... Bu bizim Ali değil mi a- O böyle işler de mi beceriyor! uzun müddet biten siga -İ talebe gibi tirtir titremiye... bi ilelündime d Zonguldak ocaklarında kömür sevkiyatı Okuyucularımızdan malül bir mü- terilmiş olan bir kolaylığın bu son meydanı hazırladık. Kavuklu Ali gü-| — Tiyatroyla ortaoyunu arasında bir l mg_ky!mk duraladı: 5 mnkay:sıe yaypnr mısın Ali Baba? aylarda geri ılnmış olmasından şi- — İşte burası enteresandır!. Ka trepil, Tiyetrodü, " aktörüm “bir nylıe'tî:uma' Dı] yîrd“k:in ünün sahası Ve sigarasını tazeleyip, yatağında 'uramofon plâğından farkı yoktur. Her P ZUN B sabi Rarle 8 geniş olduğu için maaş - sahiplerine kolaylık olması maksadile Samatya ve Defterdar semtlerinde birer tevzi şubesi açılmıştı. Bu şubeler son za- defa da Fatihe gitmeyi, güçlük göz- terinizin önüne gelir. Fazla olarak kalabalık dolayısile bir de Fatihte beklemek — meselesi L kahkahayı bastırd. Bu müsteh- | 1#Y, v5 1, ister meyhane ye - m.ım':' skiİzi kahkaha, kafamın içini iyiden iyiye ı"“"“"":r“'er gah Y OLAMN ğ yar. KiLa No z Röreme-lultüsı etti. Başladım dersini bilmiyen | rine geçer. Çürkam ver) Eski kolaylığın iadesi maaş sa - Seğta Yer altında 45 senel rrteri Koca Güls madenciliğin koca anası * * * Gülsüm abla ocağın içinde çalışırdı, ondan başka kadın ameleler de vardı. Sana aklıma gelenleri — söyleyim : Kırdıkaçtı üm abla, Adalı Sultan, Zülfiye nuyor. Ve fakat, havasız kalan ocak karbon gazıyla baştan başa zehirleni- yor. O günün kaza bilânçosu tamam 4! ölü ve ondan çok fazla ağır hastadır. Hep kazadan, belâdan bahsedecek de ğiliz ya. Biraz da madenin hususiyetl, rinden konuşalım. Bana neden başka bir sual sormuyor sun, meselâ, madenlerde çalışan kadır amele var mıdır? — demiyorum * Ama, sen bana diyeceksin ki «canın Kilimli ocaklarında çalışan kadın & mele yok mu? Hattâ sana içlerinden e mekli kadın amelelerin isimlerini sa yayım: Adalı Sultan, Topçu Emine, Kr dıkaçlı Zülfiye.» Doğrusun Bayım ama, bu kadın ame le ocağın dışında çalışanlar. Bizim ma- dencilik tarihi ocağın dışında, değil, maden kuyusunun dibinde çalışan ka 'dın ameleyi de kaydediyor. Zonguldağın, yedi buçuk kuruş mu: kabilinde verilen «maden lıhur(ı_mh' satiyesir ile'bir vakitler madencilikter âzat olmuş yeraltı işçileri vardır. Bup ların ünlülerinden biri de Hacı Memiş” tir. Bugün hâlâ bu adamın ismin' taşıyan bir maden damarında Hacı Memişten çok, karısı Gülsum Hatun çalışmıştır. Gülsum Hatun, her sabah şafakla kandilini yakar, şalvarının kemerine a- zığını yerleştirir, eline madenci basto» nunu da alınca «Süphanallah» diye < caktan içeri dalardı. (Devamı 10 uncu sayfada) hiplerini çok memnun edecektir. * Bir Telgraf havalesi 6© gün gecikir mi? Lüleburgazda Sarmısaklı çiftli - ğinde oturan Bay Muharrem Onaz * bize yazdığı bir mektupta diyor ki: Bu ayın yedisinde Lüleburgazdan telgraf havalesi ile Küçükpazarda, Hacıkadın caddesinde 28 numarada oturan Bayan Fatmaya 10 lira gön - dermiştim. Telgraf idaresi bu havalenin ih - barnamesini bu adrese ancak 13 kâ- nunusanide götürmüştür. Yani bir telgraf havalesi postahanede 6 gün- * lük bir gecikmeye uğramıştır. Na - * zarı dikkati celbederim. * Biz postamızın havale işlerini mutat Üzere muntazam biliriz, binsenaleyh müstesna —mahiyette bir yanlışlık olduğunu tahmin ediyoruz. Bunun- a beraber tahkik edileceğini ve te - kerrörünün önüne geç'leceğini bil - ditimiz icin hüâdiseyi kaydetmeyi faydalı bulduk.