SÜMERMYILDIZ! GUN YA A e STİ — IKINCI KISIM — ASR. zam İ Rasputin on bir tane zehirli pasta ve çörek yemiş, beş bardak da zehirli şarap içmiş, fakat hiç bir şey olmamıştı Bunun farkında olan Prens Yusu-| — O da, sağlam bir vasıta değil. pof, artık yavaş yavaş sarhoş - olan |tamamile kalbine yerleştirilemiyen bir Rasputini dinlerken, içinden de: İdarbe, fena bir netice verebilir, Maya Tunçayı mağarada yıla! başbaşa bıraktı ve uzakla$' — Her halde, onlar da merak için- de kaldılar. Mutlaka, merdiven başı »- t na geliyorlar.. bizi dinliyorlar. Diye söylenmekte idi. Bu vaziyet, böylece devam edemez- di. Artık bu meseleyi bir neticeye bağ- lamak elzemdi. Prens Yusupof, ayağa kalkmış: — Mukaddes peder!.. Prenses İren ile misafirleri, geciktiler. Müsaade e - derseniz, gidip şunlara bakayım. Demişti. Rasputin, zehirli bir reçel tabağı - nın dibini parmaklarile sıyırırken: — Azizim, prens!.. Ben de sizden bunu rica edecektim. Diye cevap vermişti. Prena, derhal yükarı fırlamışti. Ge- k ; niş mermer merdivenin üst başında! toplanmış olan, Grandük Dimitri, Po- roçkeviç, Prenses Emma, doktor Lâ - iye ye Gsm:dörünell üeyLdirel mışlar.. büyük bir merak ve heyecanla sormuşlardı: — Ne oluyor kuzum. Herif, daha hâlâ gebermedi mi?., Prens, omuzlarını kaldırarak hay - setle cevap“vermişti. — Dimdik duruyor. Ve sonra, doktora hitap etmişti. — Deoktor!.. Bu, ne hal?.. Sakın, siyanür dö potasyum yerine başka bir şey kullanmış olmıyasınız?.. — Mümkün değil, prens... Zehiri, kendim seçtim.. dozlarınıda bizzat tertip ettim. Hepinizin gözleri önün - de de pastalara, çöreklere yerleştir - dim... Bunlardan bir tanesini yer ye- mez, bu herifin derhal geberip gitmesi İâzim gelirdi. Prens, safiyetle cevap verdi: — Halbuki.. tam on bir pasta ve çö- rek yedi.. beş bardak ta şarap içti. Doktor, birdenbire prensin bileğini yakaladı. Ve dişlerini sıkarak hafifçe — Zehirin dozu geçti de, onun i i bağırdı: X — Ne dedin. nededin?.. On bir : pasta.. beş bardak şarap mı?.. — Evet... — Eyvaht.. Bütün tertibatımız alt- üst oldu. Artık bu herif, bu zehirle ge- börmez. — Niçin)... po ir an, derin bir sükütla geçmiş - ti. Prenses Emmanın gayz ile titriyen sesi işitilmişti: —E, şimdi ne olacak, Porâçkeviç, dişlerini sikârak söy- Tenmişti: — Bu herif. buradan sağ çıkmama- dir... — Şu halde ne yapalım?.. — Başka bir vasıta ile öldürelim. — Neile?., — Kafasına bir şeyle vuralım.. me- selâ.. bir kauçuk matrak... — Hayır.. hayır... Bu herif, öyle şeylerle gebermez. — O halde?.. ei — Bıçaklıyalım, ği ken kapı tekrar tekrar vuruluyor ve 9 hizmetçi te telâşlı telâşlı sesleniyordu: — Sekbanb — Beklesin! — Bostancıbaşı geldi... — Beklesin dedik a... Yeniçeriağası: geldi. Hamza doğruldu. İşte iş sarpa sar-| mıştı. Fakat her şeye rağmen bir kan-| cık gibi arka kapıdan çıkmıya razı de- ğildi. Cezasına razı olacaktı. Elbiselerini topladı ve kapıya indi. Kadın arka kapıyı gösteriyordu: — Bu taraftan... Hamza aldırmıyordu. ı geldi... — Öyle ise, bir tek çare kalıyor. Bir kurşunla meseleyi halledelim. — Evet.. evet.. başka çare yok. — Bu işi kim yapacak?... — Kur'a çekelim. — Hayır.. kur'a çekmiye vakit yok. Bu işi, ben yapacağım. Karmakarışık cereyan eden bu mu- haverede, son sözleri söyliyen; Prens Yusupof idi. Poroçkeviç, belindeki tabancayı kı- lıfından çıkararak: — Hayır, Prens.. bu işi ben yapmar liyım. Çünkü, bu herif aleyhine hepi- nizi ben tahrik ettim. Diye cevab vermişti. Fakat Prens, itiraz etmiş: — Hayır, dostuml,. Bu adam seni görür görmez, bir tuzağa düşürüldü - ğünü anlıyacak.. kaçmıya başlıyacak- tır. Tabancayı bana ver, Demiş.. ve derhal, Poroçkeviç'in &- lindeki rovelveri çekmişti. Vaziyet; uzun uzadıya münakaşa - lara müsaid değildi... Prens, rovelveri ceketinin cebine koyarak sür'atle mer- divenlerden inmiş.. Rasputin'in bu - lunduğu salona girmişti... Fakat girer girmez, olduğu yerde durmak mecbu- riyetini hiesetmişti, Çünkü Rasputin, sandalyesinden ye- re devrilmişti. Rengi, yemyeşil kesil - Canın sıkıldığı zaman, şimdi vereceğim şu kamışı çal - mıya başlarsın! İşte o vakit bütün yı- lanlar - zaten benim yılanlarımın hepsi altı tanedir - etrafını sararlar.. hare - ketsiz, oldukları yerde çöreklenip w- yurlar. Sen de onların ıslıklarından kurtulur, bir kaç eaatini gürültüsüz geçirirsin | Tunçay aklını oynatınadığına hay- ret ediyordu. — Ben burada yaşayamam. Mayal Beni dağlara bırak.. kurtlar, yaban ge- yikleri parçalasın,. kartallar beynimi delsin.. dağlarda öleyim. Fakat, beni bu soğuk ve korkunç mahlükların ya" nında bırakma! Maya gülmeğe başladı: — Benim yılanlarımdan çok hoşla- nacaksın, Tunçay! Onlar, dağdaki kurtlar gibi seni parçalamıyacaklar.. Yaban geyikleri gibi sivri boynuzla « rile karnını deşmiyecekler.. Kartallar gibi beynine saldırmıyacaklar. Onla - rın bir kötü huyu var: Seninle oynaş- mak istiyecekler. Halbuki bu da uzun sürmiyecek.. (Sumer) adlı yılanımı senin göğsünde ve senin etrafında gö- rünce, geri çekilecekler ve seni fazla rahatsız etmiyecekler| Maya bu sözleri söyledikten sonra: — Tunçay! Ben gidiyorum şimdi. sana işti, Sana her gün yiyecek ve içecek gön- Prens Yusupof, olduğu yerde eğile-| dereceğim. Hiç üzülme.. Ve şunu da rek heyecanla; hatırla ki, Suz sarayında kuştüyünden yataklar ve altın sedirler içinde yatar- ken, geceleri koynuna giren kral Na- bo, benim yılanlarımdan daha az iğ - renç ve daha az korkunç bir adam de- gildi..l Maya, Tunçayı mağarada, yılanlar- la başbaşa bıraktı ve uzaklaştı. — Ne oluyorsunuz.. neniz var?.. Demişti... Rasputin, elini göğsüne koyarak cevab vermişti: — Başım ağrıyor.. midem yanıyor. Ve sonra.. geniş geniş soluyarak devam etmişti: — Bana.. bir bardak daha. şarap ... verir misiniz?.. : Prens Yusupof, derhal bir bardağı) ( Sirtellâ ) da Tankut'un şarabla doldurmuş,. Rasputin'e vermiş- yararlıkları & ti... Rasputin, bu şarabı yudum yu - Vaktile Orta Asyadan Dicle - Fırat dum içtikten sonra bardağı Peense-ia- kıyılarına inen Türk kabilelerinin ilk de etmiş: z © İhükümet merkezi olan Sirtellâ, o dev- — Oohi.. - Biraz kendime geldim. İrin en mâmur şehirlerinden biri idi. Çok fena idim, Sumer kszlı Gudeanın Ur şehrini Demişti... Ve sonra, dirseğine da - yanarak yerinden kalkmış. sandalyesi. ne oturarak, gözlerini Prens Yusupofa çevirmişti. Bu anda Prens Yusupof, zihnen bir mücadele geçirmekte idi. — Zehir, tesirini icraya başladı. A- caba, bu herifi kendi haline mi bıraka- yım,. yoksa, tam kalbinin üzerine bir | kurşun mu atayım?., Diye düşünmekte idi... Ve düşü - nürken de, gayri ihtiyari olarak göz - leri, duvardaki aziz resimlerinden biri- nin üzerinde temerküz etmişti, Rasputin, sormuştu: — Ne düşünüyorsunuz, Prens.. ne- merkez yapması cenuba daha fazla yaklaşmış olmak ihtiyacından doğmuş tu. Sirtellâ cenub şehirlerine çok uzak kalıyor ve oradan bu şehirleri idare et- mek çok güç oluyordu. Guden Ur'a'in- mekle berâber, Sirtellâ eski kıymet've ehemmiyetini kaybetmiş değildi. Gu- 'deanın en sadık kumandanlarından bi- ri Sirtellâ muhafızı olarak, uzun yıl - lardanberi burada bulunuyordu. Tankut.. Bu, onun adıydı. Sirtellâda bu adı bilmiyen, duymıyan ve onu görüp de karşısında eğilmiyen bir ferd yoktu, Tankut çok sert bir adamdı. Ada- Jeti severdi. fakat, adeletin tatbikın- da o kadar şiddetli davranırdı ki, âdeta #trafındakileri zaman zaman tereddü- de düşürecek kadar ileri gider ve bir çok kimseler onu bu hareketinden ötü- rü adaletsizlikle itham ederlerdi. Mese- lâ Sirtellâda bir demirci çırağının şikâ- yeti üzerine ustasının boynuna bir zin- cir takarak köpek gibi üç gün sokak - larda dolaştırılmasını emteden Tan - kut'un bu hali balk tarafından bazan hiç de hoş görülmezdi. Sama, Sirtellâya vardığı gün demir- cinin boynuna zincir takılıp sokaklar. da dolaştırıldığını hayretle görmüştü. ei ME Tankut bu cezayı neden vermişti? vr Şİ, deme ban Tama Yale Taber diğ kadının odasına dön-| biri şu cevabı verdi: dü. iğ — Tankut'un hakkı var. Demirci, Kışlada, soyguna uğrıyan arkadaşla- |çirağın hakkını yiyormuş. Çırak Tan- reye bakıyorsunuz?.. Prens Yusupof, titriyerek başını Rasputin'e çevirmiş.. kısılan dişleri - nin arasından cevab vermişti: — Hiç.. gözlerim.. şu aziz resmine daldı. (Arkası var) Kapıyı açtı ve baş eğdi. Fakat karşısında ne bir sakal, ne de| bir kavuk ve samur kürk göremiyordu. Genç ve güzel bir kız vardı. — Kaçtı mı? Diye soruyordu. Hamza işi anlamıştı Demek ki bazı toy delikanlıları böylelikle soyuyor - lardı. rını hatırladıkça için için gülüyordu. |kuta gitmiş: (Ustam benim haftalı - beden bir i heyeti, 21,15: Saat ayarı, orkestra, 22: A « izümüzün. “4 İ jans ve borsa haberleri, 2220: Plâkla sololar.İ| ve yatakların" | kıları, Çigan orkestrası. 21: Trio, 22: Cüz ha- ilk önce esirleri sirler azaldıkc# para ile çalışm rilmesini em if Mühtaç olar! pg da çalıştırılması aç kaldım!) di”. caklarına pl Fakirlerden Bİ kadar düşkün karılmış ve kendilerine Buradan gelip ve hastalara giyecek verirler 4 Tankut şebif satılmıyan yiy?” ğitırdı. ğımdan bir günlüğümü eksek veriyor. İhtiyar anama bakiyorum.. geçinemi- yorüz. Ustama söyleyin de benim gün- deliğimi tam olarak versini» demiş. Tankut: (Ser neden söylemiyorsun?) deyince, çocuk ağlamağaı — başlamış: (Her hafta söylüyorum ve her söyleyi- şimde dayak yiyorum. Artık sopadan sırtım nasırlaştı. Size gelmeğe mecbur oldum!» demiş. İşte sokakta köpek gi- bi dört ayak üstüne yürüyerek dolaşan adamı, bu hâin demirci ustasıdır. Sama o gün bu hâdise hakkında ki- me sorduysa, aynı cevabı aldı. Halk arasında Tankuttan memnun olmıyan kimseler, ötekinin berikinin hakkını yemek isteyenlerdi. Tankut şiddet göstermekle beraber, di şehirde haksızlık vak'aları eksik olmu-) | Tankut'un bi yordu. Zaten dünyada hangi şiddetli| Her ay fakirlef kanun ve nizamlar, fenalıkların önü- der, onları bire” ne geçebilmiştir?. i. Eğer basili Tankut, Sirtellâda Sumer töresini ai bale aynen tatbik eden, suçluyu daima ce-|, . zalandıran bir baş olarak tanınmıştı. beri eyi ii Sirtellâ çok zengin bir memleketti çalışmıya b şehrin iki yanında şarkında ve şimalin-| (Tankut te” de iki büyük maden işletilmekte idi.)nun en büyük Bu ocaklardan birinden demir, diğe -| adamdı. rinden bakır çıkarılırdı. Her ocakta yüz lerce işci çalışırdı. Maden ocaklarında çalışan işciler m ee era RADYO Bugünkü Program 20 İkincikânun 937 Bir Doki Günlük Notla Duşlar Ve ban İSTANBUL İskandinavye we j Öğle neşriyatı: Jeketlerile sp 1230: Pilikta Türk müusikis. 1250: Hava-İl binnetice G07Ü” dis. 1305: Plâkla hafif müzik. 1325: Muh — telif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18.30: Plâkla dans musikisi, 1930: Kon- ferans; Suat Derviş tarafından, 20: Sadi ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Bay Ömer Riza tara - fından arapça havadis, 2045: Türk musiki ğimiz şey dAP* yl lardır, Yıka lar için gü $ BUDAPFŞTE 16: Koro, 17: Balon orkestram, 19: Buda- peşte orkestrası konseri. 2050: Macar şar- rimizin ve ©“ vaları, BUKLEŞ 18: Plâk neşriyatı 18: İlaiyan musikisi, 1930: Romanya musikisi, 2045: Salon or - kestrası, 2145: Haberler. PRAG 16.10: Orkestra. 1650: Plâk neşriyatı, 18. 45: Almanyadan haberler. 1855: Plâk neşci- yatı, 1020: Askeri bando. 20: Caz havaları. 20.45: Opera. 22: Şarkılar. 2245: Plâk neşri- yatı. VİYANA 1915: Avusturya musikisi, şarkılar, 20: Bu- dapeşteden nakli, 2133; Weryete havaları 2145: Schubert'den parçalar. 2220: Sebön- brun Palâs balosu. YARŞOYA 1920: Plâk neşriyatı. 21: Sebopin'den par- çalar, 2140: Konser. 2220: Dans musikisi, Yarınki program 21 İkincikânun 1957 İSTANBUL Öğle neşriyatı; 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250 Hava- dis. 18,05; Plâkia hafif müzik, 1325; Muh - telif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 1430: “Plikia dans musikisi, 1930: Konfe- rans; Tayyare Cemiyeti namına (Burhan Tuğsaval) tarafından Türk Kuşu hakkında. 20: Rıfat ve srkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030; Böy Ömer Riza tarafından Arabea harndis. 2045: Sati- ye ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkiları, 2115: Saat Ayarı, Orköslrn. 22: Ajans ve borsa haberleri, 2230: Plâkia sololar.