SON POSTA İttihad ve Terakkide on sene İRBİN Stafa Onuncu kısım İKTISADI VAZİYETİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Seref, bir mükellefiyeti ziraiye No. 14 — Munu yaptı, fakat bu kanun iyi Bra ve e Tetakkinin ki > Yani Yeğâne teş- Yeni anbul he Md, bütün ak Müayyen ins iğ, diyor pr angİ e Sen Ka a e Gy mami ve hü- İhap an ne'ön « i bir plân yok- #vazımın da me Plânı, İs - erik» inden Şuidi ki, keriyey ye ile askeri ve harb cenasın da da , nay. ta, karlar, bi. en diğ " Sayarlardı. Seki DİN elinde bir NUN tatbikına : in ikti. Ne Pastyel < tamamen Bi PEY Sünü günü- Cedid, rizkn araiyg kanunu aldy tal kaynak. u gördü ve a san nüfus bu Börehi Bay Mustafa Şeref mümkün olup olmıyacağından sarfı nazar, bu kanunu, ne suretle tatbik olunabileceğini dahi düşünen yoktu. Bazı valiler güya bu kanunları tatbik edip iyi bir netice aldıklarını söylerler- !s6 de ben bunlara hiç bir zaman inan- mış değilim. Yalniz, çok iyi hatırla - neticeler vermedi a e e m e in iyi $ işden geçtikten sonra, mükellefiyeti ziraiye kanunu gibi tatbik İ teabi za kanunlar çıkarılacağına halka istihsal şevki verecek iktısadi alınmış olsaydı elbette daha güzel neticeler elde edilirdi tedbirlerden ibaret olduğu halde bun- lara hiç ehemmiyet verilmemiş, hattâ hatıra bile getirilmemiştir. Bunun için köylünün istihlâk ihtiyaçlarının esa$- larını teşkil eden bez, seker, kahve ve petrol gibi şeyler müthiş surette yük- selip giderken köy mahsullerinin pi sası dar tutulmuş ve ekseriya müsade- reler ve angariyeler bile yapılmıştı. Bunun için nihayet köylü ancak ken- di ihtiyacına kâfi gelecek bir istihsal tarzına doğru gitti ve bundan dolayı harb devam ettikce her sene istihsal e- dilen mahsul mikdarı da azaldı. İşte, harbin iktisadi idaresi böyle bir perişanlık içinde cereyan etti. Bütün bu verdiğim izahat şunu gösterir ki harb esnasında halkın iaşeciler diye şi- kâyet ettiği insanlar, İttihat ve Terak- kinin asıl mümessilleri değillerdi. İt - tihat ve Terakki içinde bu işe iştirâk et- miş yegâne teşkilât olan İstanbul he- yeti merkeziyesi bu işle meşgul oldu - gu devreye aid hesablarinı tam ver - miş ve bu devre aid kazarş;tan hiç kim- se bir para almıyarak bütün kazancın o zamanki insanların akıllarına gele- rim ki o zaman Konyada vali olan Sâ-| bilecek yol ve şekil ile umuma mal €- mih Rifat, pulluk başıma geçerek biz- Zat çift sürdüğünü gösterir fotoğraflar aldirp İstanbula göndermişti." Galiba mükellefiyeti O ziraiye elde edilen başlıca mahsul bu gibi hâ- tıralardan ibaret kalmıştır! Eğer o sıralarda iş işden geçtikten sonra mükellefiyeti zirsiye kanunu gibi tatbik imkânı olmıyan kanunlar çıkarılacağına halka istihsal şevki ve - recek iktisadi tedbirler alınmış olsaydı elbet daha güzel neticeler elde edile - bilirdi, Meselâ, ilk zamanlarda buğda- dilmesine çalışılmıştır. Bununla bera- ber, İttihat ve Terakkiye hasım olan siyasi unsur, harb esnasında göze gö- kanunundan İrünmüş veya görünmemiş bütün sul- istimelleri, bütün fenalıkları daima İs: tanbul heyeti merkeziyesinin sırtına yüklemek üzere şiddetli bir propagan- da yapmış olduğu için bu propaganda tesirini göstermiş ve İstanbul heyeti merkeziyesi ile birlikte merkezi umu - miye karşı herkeste bir husumet pey- da olmuştu. Bunun haksızlığı sonra - yın ve zahirenin fiatı biraz yükseltil -İ-—gi.xe, miş olsaydı elbet köylü daha şevk ile çalışır, daha fazla mahsul istihsaline gayret ederdi. Bunun gibi, ilk zaman- larda köylünün çift hayvanlarına do - kunulmamak lâzımdı. Az çok plânlı bir iktisat siyasetinin esasları bu gibi PİNK Hasan deposu: Istanbul, Ankara, Beyoğlu, Beşiktaş, Eskişehir. 034/430 Türk ticaret bankasına masraf ve faiz hariç 600 küsur liraya borçlu Geyvenin Camiikebir mahallesinden Ş&hin oğlu ölü Ruzhnın işbu borcundan dolayı İpotekli ve gene bankaya 280 küsur Ilradan ve eşhası suireye olan borçlardan dolayı (o hacizli Geyve çarşısında tapu Kaydına göre sağı bakkal Abdullah veresesi dükkânı solu Sa- niyenin inüfrez örsası arkası Mehmet dama- dı Bekir hanı ve cephesi tarik ve eiyevin sa- ön ahçı Recep solu bakkal Bağcazlı Meimet çavuş dükkânı arkası Bekir karısı Feride ha- nı ve cephesi tarik ile mahdut 170 arşın miktarındaki fevkani iki oda ve bir koridor tahtani büyük bir oda ve dâr bir koridor ve üstünde bir daracası inevcut bir bap hane- nin peşin para ile satılmasına Ve paraya çevrilmesine ve ik arttırmanın 10/3/437 ta- rihine müsağif çarşamba günü saat Mide başlıyarak 16 da icrasına ve yeminli etliyu- Kuf taraflarından takdir edilen 3500 lira kıy- metin yetmiş beşini bulmadığı takdir- de ilk 2 lili taahhütleri baki kalmak #artile ikinci arttırmanın 25/3/937 perşembe günü saat 14de başlıyarak 18 da icrasına ve arttırma 21/2/9917 cumartesi günü icra divanhanesine asılmasına karar verilmiştir. Şayet ikinci arttırmada da mu- hammen kıymetin yüzde yelmiş beşini bul- madığı takdirde 9280 numaralı kanun ahkâ- mi tatbik edilecektir. Bu itibarla diğer sla- caklılar ve alâkadarlar işbu satılığa çıkarı- ian hane üzerindeki haklarını ve Büsusile faiz ve masrafa dair olan iddialarını evrakı müsbitelerile nihayet yirmi gün içinde icra dairesine billirmeleri lâzımdır. Aksi, takdir- de hakları tapu sicillerile sabii olmadıkça paranın paylaşmırsından hariç bırakılacak- lardır. Taliplerin pey akgeleri vey yllli bir bankanın teminat mektubunu hâmilen ayyön gün ve saztlerde Geyve icra da: müracaatları ilân olunur. (351) Ulüfesini o gün almıştı. Hemen dı -Jtikçe ıssız s0) şari fırladı, Göğsünde Kapandan kur - tulan bir kurdun kalbi çarpıyordu. Çarşıkapıya gelinciye kadar kafes - ler ve cumbalar ardında iki yakıcı göz, bir örtü dalgalanışı, bir saç örgüsü görmek arzusile yandı, Fakat hiç bir şey göremedi, Şurada burada bir kaç kadına rast- ladı, Bunların hepsi de yaşmaklarına sımsıkı bürünmüşlerdi. Bununla be - raber onun kalbini oynatacak şeyler olmadığı yürüy rinden belliydi. O zamanlar İstanbulda güzel kız ve kadın görmenin ve hattâ bunlara 8g - bip olmanm en kolay olduğu yer Es pazarıydı. Çarşıkapı Üe Çembe arasındaki bir sokağa sapınca oraya v rılırdı. Ne gariptir ki bugün orası Ta- vukpazarı diye anılıyor. , Balat ve Hasköy tarafla - ahudi ve hıristiyan kadınlar kat Hamza onların dillerini pazarına sapti. abalıktı. Üç kıt'anın her kö şesir B sir kadınlar ve erkekler satı rılmışlardı. Şurada sarışın bi önün yanında iri yarı bir zenci bulu du. Esmer ve ateş bakışlı İspan- güzelleri; irce yapılı Venedik kız sedef vücutlu ve sarı saçlı Rus adınları vardı, Vezir kâhyaları, Yeniçeri zabitleri, hocalar, yahudi bezirgânlar, salına sa» lma yürüyen çıplak kollu ve çıplak baldırlı leventler hep oradaydı. Şura - sır güzelini arttırdıkça arttı - ede bir Çerkes kızını yirmi orlardı, Yeniçeri Hamza bunlara hasret çe - kerek bakıyordu. Onun da bir konağı olaydı; onun da çıka- çocuk, şarak her hafta bir başka güzelle ko - nağa dönseydil!. e kadar bulunduğu nbulun zenginliği tirilmiş olan esir kızlar, «-İy “İ gicırtılı bir merdivenden sonra kâhyası böyle esirpazarlarında dola -|g onun başını ürüyordu. Orada İken: — Ah, şu acemi oğlanlıktan bir kur- tulsam da Yeniçeri olsam! Artık bir şey İstemezdim., Diyordu. İşte (o Yeniçeri olmuştu, o fakat arzuları tüken » memişti. Kuşa - ğının arasındaki keseyi çıkardı ve tartakladı. © radaki para an - cak bir katır almağa yeterdi. İşte kapkara yüzlü, ince uzun boy » lu, karga sesli bir haremağası durma - dan arttırıyordu: — On dür... — On yedi. — Yirmi bir... — Yirmi beş... Uzun kirpikli, yuvarlak yüzlü, tom- bul dudaklı ve on altı yaşında Breslâv güzelini satayorlardı. Herkes te onu al- mak istiyordu. Doğrusu bunda hakları da vardı. Yeniçeri Hamza bu yarı çıplak genç kızı ve onun, omuzlarına dökülen dal - galı altın saçların: uzun uzun seyretti, yutkundu. Yeniden kesesini tartakladı. Orada ne kadar para olduğunu bir defa daha kendi kendine hesapladı. Genç kızı at- las bir örtüye sararak götüren harema- gasınm arkasından hınçla baktı ve kır- gın bir halde yoluna devam etti. Dalgın dalgın yürüyor, eğri büğrü, daracık sokaklardan geçiyor; çıkıntılı ahşap evlerin arasında rastgele gidi - yordu. Bir köşeyi dönerken birisi çarptı. Kızgınlıkla baktı. Bir #ek güzel ve kara gözle karşı - Taştı. Bu göz ona ateşli bir bakış attı. Sonra uzaklaştı. sl Hamza bakskaldı; fakat biraz sonra ayni genç ve kıvrak kadının başını çe- virdiğini gördü. Arkadaşlarından bazılarının anlat - tikları şeyleri hatırladı. Bu kadın da şüphesiz o kadımlardandı. Hamza onun ardına düştü. İ Belki otuz tane köşeyi döndüler. Git- dönd koluna toparlandı ve o tarafa Yarınki nushamızda : KAÇAK Yazan: Rosny Jeune Çeviren: Faik Berçmen Yazan: Kadircan Katlı klara saptılar nuncunun köşesinde genç zünün örtüsünü biraz daha açtı — Bend En 80 « n he dilersin ki ardıma düş” Seni dilerim... Kadın gülümsedi ve bir kaç adım ö “ tedeki bir kapıyı gösterdi Yatsı dönüşünde gel! Kapıya yas a bir defa vur. Kimdir, diye so « a «Deli Ahmet» dersin! Hamza: — Bu deli Ahmet kimdir? Diye soracak oldu. Fakat kadın bir hayal gibi uz. aisı ezanı çoktan okunmuşlu, Ca » başlamıştı. ağın köşesini ayaklarının Kapıyı kolay bula du ve yavaşça iki defa vurdu İnce bir ses sordu: — Kimdir? — Deli Ahmeti. Kapı aralandı üzyüze geldi. Buyur aslanım. Yukarıdadır. Loş bir aralıklan bir merdivene va gene ve bir kocakarıyla 1oş bir sofaya girdi: Bir ipek hışırtısı oldu. İhtiyar kadın sediri gösterdi: Buyur aslanım... Yeniçeri Hamza sedire buyurdü amma, genç kadını bir an önce görmeli için acele ediyordu. Kahve ge Çubuk geldi... Hattâ şarap geldi... Fakat Hamza bunların hiç birini içe meci, Etraf oldukça süslü ve güzeldi Bir saat kadar geçti. Ancak o zaman ridıyan güzelliğile bir ay gibi doğ Oturdular, Genç kadın ona adını, yurdunu, yas şını, yaşayışını soruyor; bir tanbur gis bi konuşuyordu. za sokuldu. Genç kadın: Sabırlı ol! Der gibi kaş « leri çattı. Sonra gülüm * sedi, sanki! — Nasıl olsa ben seninim! Diyordu. Hamza sabre * demiyordu. Genç kadını bileğinden yakaladı ve odasına doğru yürüttü, Bu sırada kadının, hiz« metçiye bir işaret yaptığını görmedi. Genç kadın kızmıyordu. Hattâ daha sevimli olmağa çalışıyoru du, Ayni zamanda delikanlıyı soymağg başlamıştı. Delikanlı da onun cepkeninin kop çalarını titrek ellerile çözmeğe çabalıs yordu. Beş on dakikâ sonra Yeniçeri Hamza yalnız don gömlekle kalmıştı. Tam bu sırada kapı vuruldu. Kadın ellerini başına götürdü ve ita rek bir sesle sanki inledi: — Eyvah, Deli Ahmet geldi — Deli Ahmet kim? — Kocam... Hamzanın kırmızı kaftanını omuzu na verdi: — Seni arka kapıdan kaçırmam ge“ rek... Yarın beklerim. Deli Ahmet irin yarı, bir yabani adamdır. Boğdan se « ferinde silâhtarbaşıya cellât olmuştu. Seni de öldürür, beni de... Bursaya gitmek için gemiye binmişti. Rüzgâr çıkmamış olmalı... Çabuk kaç!. Ben elbiselerini saklarım. Yarın alırsın! Hamza bunları duymuyordu bile... — Çıkmam!., Geleceği varsa göreces ği de var... Kapı yeniden vuruldu. Kadın yalvarıyor, Hamza onu ku « caklıyordu. Hizmetçi kadın oda kapısından ses « lendi: — Böcekbaşı geldi. Bu, hırsızlara zamparaları yakalı « yan adamların başıydı. Hamza homurdandı: — Beklesin! Hamza kadını kucaklamağa çalışır * (Lütfen sahifeyi çeviriniz)