19 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

” Mar. - gu, kendilerinin hayırlı bir iş gördük- - farkında olmıyarak büyük bir vicdani | — IKINCİ Cemil Maşaya fikirlerini A, R. KISIM — korkusuzca söylüyordu. | “ Çarlık diyordu, milleti aldatan, uyuşturan ve mil - yonlarca insanın kanımı emen bir düşmandır,, genç kız ellerini birbirine kilitleyerek Cemile yalvardı: “Bunlar çok korkunç şeyler Allah — Evet. — Bu adam, bu düsşmanını ortadım kaldırmak istiyor. Sana, müracaat edi-| yor. Ön altın veriyor. «Bu adamı, öl- dür.» diyor... Söyle bakalım; on altın mukabilinde, o adamı öldürebilir misin ?.. Maşa, bütün vücudile sarsıldı. Ba- vereceğim... yazmış.. hattâ, epeyce zeki bir kızsın. Gözlerini yum. Şu, koca çatlık ülke- sinin içyüzünü düşün. Acaba, çarlık bugün Rus milletinin saadetini temin aşkınıza söylemeyiniz!,, bir cürüm işliyorlar. — Lâkin.. Çarlık.. ve, din... — Dur, kızım.. şimdi, onlara cevap Sen; oldukça okumuş şını âki tarafa salladı: edebiliyor mu?, — Hayır.. Allah göstermesin. Ürk ct Diye bağırdı, — Ben.. şurada; —memleketinizde — Yirmi altına?.. — Hayır.. hayır... — Yüz altına2.. — Hayır.. mümkün değil... — Haa.. şimdi beni dinle... — İşte| şu anda memleketinizde, tıpkı senin gibi düşünen bir çok insanlar var ki; bunlar, sadece bir boğaztokluğuna, bir çok zavallıların peşlerinde gezi - yorlar.. vatanperverleri takip ediyor- Bunların hareketlerini hükümete' haber veriyorlar.. onları kazakların kır- baçları altında parçalana parçalana, zindanlara, Sibiryalara göndertiyorlar.. hattâ; çoğunu, ipe çektiriyorlar.. ölüm mangalarının insafsız kurşunları karşı- sına sevkediyorlar... Belki, bunların adlarını sen de işitmişsindir. Bunlara; hafiye, ctasus diyorlar. Maşa, kıpkırmızı kesilmişti. Başımı tamamile göğsüne eğmisti. Sanki, bey- nine indirilen bir darbe altında sersem- Temiş gibi idi... Dudakları titremiş; şaşkın bir vaziyetle: — Fakat. onlar.. bir vazife ifa et- miyorlar mı?.. Çarlığın.. ve.. dinin düşmanları.,. — Dur.. daha sözümü bitirmedim.. Evet; onlara, hafiye ve casus diyorlar İhtimal ki; bu hafiye ve casusların ço- lerini zannediyorlar., ve; bilmiyerek, istemiyerek bir takım felâketlere ' se-| bebiyet veriyorlar. İşte böylece de, Bir Doktorun | Günlük Cumartesi Notlarından — () | Kalb hastalıkları Kalb hastalıklarının sebebi ekse - riyetle hâdl ve ateşli romatizmadır. Diğer müzmin ve entani hastalık - ların ihtilâtı olarak ta kalbin ka - pakları hastalanır. Esasen kalb has- talığı damek kalbin boşluklarında- ki kapakların bozulmasıdır. Yoküş çıkarken, merdiven çıkarken nefes darlığı ve çarpıntı hissederler. A - cele yürümeğe, koşmağa gelemez - ler, «Ağır işlerde çalışamazlar. Kalb haslalığı olanlar hafif işlende kâ - tiplik, bankacılık, memurluk gibi işleri pekâlâ yapabilirler. Kalb hastalığıma müptelâ olanlar sigara- yı, alkollu içkileri kat'iyyen küj - lanmamalıdırlar. Bunları kullanır- larsa hayatları mühakkak surette kısalır. Soğukalgınlığı hastalıkları hele zatürree, zatülcenp onlar için çok tehlikelidir. Kendilerini çok muhafaza etmeğe mecburdurlar. Kalb hastalığı olan kadınlar gebe olmamalıdırlar. Hastalıkları artar, |! tehlike birdenbire baş gösterir. Kalb hastalığı olanlarda cinsi mü - nasebetler çok mutedil olmalıdır. Hiddet, heyecan, korku kendileri - ne çok fenalık yapabilir. Yemekle- re bilhassa akşam yemeklerinin çok hafif olmasına dikkat etmeli - dirler, (*) Bu natları kesip ııhhyııın, ya - hut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkmtı zamanınızda bu notlar | .li-ı’ıılh:ıilı hdilıııı M yabancı sıfatile bulunduğum - halde, hergün bir çok sefalet hikâyeleri din « liyorum; ve bu yüzden de bir çok ah- lâk faciaları işitiyorum. Yalan mı, bun- lar?.. —eerrsesn — Soruyorum, sana.. eğer sen çalış- mazsan, babanın hali ne olur?. — Açlıktan ölür. — Ânnen?, — O da, — Ya, kardeşlerin?. — Tabit.. onlar da. — Fakat sen burada; babana, anana ve kardeşslerime birer tokma ekmek te- darik etmek için ıstıraba, meşakkate, hattâ.. ben, pekâlâ farkındayım, Ma- şa.. hattâ, vicdanını ve hissiyatının hi- lâfına olarak bir çok fedakârlıklara katlanırken; çarlık sana merhamet ediyor mu?, — Senin yerine, ben cevap vereyim; hayır... Koca Rus ülkesini dolduran açlara, sefillere acıyor mu?.. Hayır... Pislikten, hastalıktan, bakımsızlıktan çürüyenlere; tifostan, koleradan, bin '|bir hastalıktan ölenlere başını çevirip *|bakıyor mu?.. Hayır... Öyle değil mi, Maşa.. eğer söylediklerim bir hakikat değilse, beni sustur. ıııııı — Şu halde., Çarlık; senin, ve senin | gibi milyonlarca zavallının dostu de - gildir. Bilâkis, düşmanıdır. Hem de nasıl?.. Milleti aldatan, yüzüne gülen, ve milyonlarca insanın kanımı emen bir düşman... Maşa, kıvrandı. Ellerini birbirine ki- litleyerek, Cemilin yüzüne baktı. — Ah, bunlar.. çok korkunç şeyler.. söylemeyin.. Allah aşkınıza söyleme- yi yi Diye yalvardı. Cemil; 'bir elini, Maşanın omuzuna bastırdı: — Pekâlâ.. söylemeyim. Fakat sen, bir tek kelime ile cevap ver. Söyledik. lerim, bir hakikat mı, değil mi?. — Sormayın.. çok rica ederim, bana ||böyle şeyler sormayın. — Boracağım, Maşa.. bilhassa sana soracağım.. ve., artık sana açık söy - liyeyim, Maşa.. seni, istemiyerek git- tiğin, o yanlış yoldan çevirmeye çalı- şacağım. —— - Maşa, ellerini yüzüne kapadı. — Fakat.. ben size fenalık etmedim. Yemin ederim.. nasıl isterseniz, öy - lece.. beş bin yemin ederim. — Yemine hacet yok, Maşa.. bunu ben, tamamile biliyorum. Ve, onun i- çindir ki seninle, hiç çekinmeden gö- rüşüyorum... Korkma. Cesur ol. Ma- demki, fedakârlık edecek kadar ken - dinde bir kudret görüyorsun; o halde, hakikate karşı atı. Hem memlekete, hem kendine faydelı ol. — Oocoh!.. Ben bunu istemez mi « yim, zannediyorsunuz. Ve, acaba iş- temedim mi?,, Fakat.. anam, babam, kardeşlerim.. onlar açlıktan ölecek » Iet... FirFk <4 SOH POS'I'A « birdenbire Tanzer atını mâbede sürdü, Tunçayı stüne çektı ve.... atının SÜMERYILDIZI TUNCAAY Yazan : Celâl Cengiz Dünkü kısmın hulâsası Sumer'lilerin en parlak devirlerinde Kral Güdea'nin kızı fena halde haz- talanıyor. Halk payitaht olan Ur şeh- rinin mabedlerine koşarak dua ediyor- lar. Rahipler, Gudea'nın kızının iyi ©- labilmesi için masum bir kızın kanının akıtılmasını Sart koşuyorlar. Bu kız se- çiliyor: Demirci Taner'in on sekiz ya- gındaki kım Tunçay. Taner kızının kurban edilmesine güçlükle razı olu- yor, ve başını alarak dağa çıkıyor. Ü- rada — kızının gseyvgilisi ve — Kralın yeğeni — Tanzer'e — rasigeliyor. — Va- ziyeti anlatıyor. Tanzer, sev- gilisi Tunçay'ı kurtarmak için şehre ko- şuyor. BHalkın genç kız hakkındaki ko- Roman devam etmektiedir. — ©O halde kızın temiz kanlı ve te- miz yürekli değilmiş. Mâbut Enhil an- cak günahsız kızların kaninı kabul eder. — Haydi sus. Benim kızım güneş kadar temiz, yıldızlar kadar lekesizdi. — Bilmediğin bir günahı aolsa gerek, Eğer günahsız olsaydı, Gudeanın ana- sı ölümden kurtulurdu. — Demirci Taner'in kızını benim kızımdan daha temiz kanlı mı sanı - yorgun 2, — Ben senin kızını bir gün Tırat boylarında destisini doldururken gör- |müştüm.. aldığı suyun yarısını bastığı yere döktü.. bunu gözlerimle gördüm. İnsan içeceği suyu, çiğnediği yere dö- ker mi hiç?.. — Bu, erkek yüzü görmemiş bir genç kız için günah sayılmaz. Fakat ben, Tunçayı Tanzerle bahçede başba- şa oturürken gördüm, Onumn kanı, be- nim kızımın kanından daha temiz ol- masa gerek. — Ne diyorsun.. Tanzerle Tunçay birbirini seviyor mu demek istiyorsun? — Böyle bir şey demek istemedim. Sadece onları başbaşa gördüğümü söy- ledim. Mâbut Enhil böyle şeylerden hoşlanmaz.. değil mi? İki ihtiyarın konuşması çok sürmedi. Birdenbire kalabalık arasında bir çığ - lık koptu..mâbedin dışında toplananlar birbirini çiğnercesine koşuşmağa ve bağrışmıya başladılar. — Bu ne rezâleti.. hiki.. Bir küçük çocuk sesi herkesi hayre- te düşürmüştü: — Ah.. ölüyorum. Tanzerin atı ba- Ortalığı altüst eden bir atlının ka- labalığı yararak mâbet kapısına doğru koştuğu görüldü. — Tanzer... Tanzer.. ne yapıyor - sun?, Çocuklarımızı çiğneyorsun.. a - tını sürecek yer bulamadın mı?. Tanzer - yıldırım gibi koşarak - Bu ne saygısız- mâbet kapısına tam vaktinde yetişmiş-' ti. Rahipler Tanzeri görünce şaşırdılar. — Burada at sürülür mü? Demiye meydan kalmadı.. Tanzer genç kızın boynunu vuracak olan A- sunun bileğine sarıldı. — ÖOnu öldüremezsin, Asu! O be - nim sevgilimdir. ğ getirdi. Tanrının gazebinden kurtul - mak için onu öldürmeliyiz. Bırak bi - leğimi |.. Sümer kralı, Tanzeri at üstünde gö- — Mâbet önünde at sürülür mü |hiç2.. tutun bü saygı:m — Gudea emretti.. babası kendi elile | Kralın yeğeni herkesin gözü önünde mâbede girmiş, sevgilisini kurtarmıştı... Şimdi Fırat kıyılarında ağaçlık bir bahçede oturuyorlardı. Tunçay, Tanzerin dizinde yatıyordu. Mes'uttular.... yalırdı. Kral Guüdea buradan atla geçe- ceği zaman atından iner, öyle geçerdi. Kralın muhafızları Tanzerin atının diz- ginlerine sarılmak istediler. Fakat, geç kalmışlardı. Tanzer sevgilisini bir atı- hışta atının üstüne çekti ve ayağının opuklarını atının karnına vurarak öyle bir sıçrayış sıçradı.. öyle bir atılışla yü- rüdü ki.. Tanzerin şaha kalkan atının altında kalmamak için herkes birbiri- nin üzerine yığılarak kaçışmıştı. Gudea yeğeninin bu çılgınca hare - ketini görünce: — Tanrımın gazebinden nasıl kur- tulacaksın? Diye söylenmekten başka bir şey ya- pamadı. Ve muhafızlarına dönerek: — Bırakın, dedi, dilediği yere gitsin, Dönüp dolaşıp gene buraya başvura- cak.. gene mâbet de boyun eğecektir. O güne kadar mâbette kesilen insan kurbanlarımın böyle ölümden kurtul » duğu görülmüş, işitilmiş değildi. Her- kes yerlere eğilerek Tanrıya yalvarı - yordu: — Bizim suçumuz yok, Ulu Tanrıl Sen bizi bütün fenalıklardan ve bütün felâketlerden koru! İçimizde kanı akı- tılacak Tunçaydan daha suçsuz, daha temiz kızlar var. Hepsini senin yolun- da kurban vermeğe hazırız! Mâbet önündeki kargaşalık çok sür- medi. Gudea mâbede girdi. Tapınma başladı. İlkönce (şiddet ve felâket mâbudu) Enhilin heykeli önünde dizçöküp yal - vardılar: — Sana Tunçaydan daha temiz |kanlı bir kurban bulup hediye edece - şan etmel Bizi affetl. Ve sen Gudea- nin biricik kızımı da çektiği işkenceden kurtar! Istıraplarını azalt! Bu yıl ıstirap çektik.. çok üzüldük.. sen gelecek yı- lımızı bu yıla benzetme! Biz dertleri aşkın ve yürekleri taşkın bir - ulusun çocuklarıyız. Artık usandık bu sonsuz ıstıraplardan... Bundan sonra tapanağın batı yüzü- ne başlarını çevirdiler. ( Güneş )in Sumer dağı arkasına devrildiği sırada başlarını yerden kal- dıran Sumerliler şimdi ellerini göğe doğru uzatarak Ulu mâbutları (gü - neş) e yalvarıyorlardı: sen bizi koru, ey Ulu Tanrıl Biz, yer- yüzünde yaşayan insanların en suçsu- zu, en temiz yüreklisiyiz, Bize el uzat- mayanın elini kesmedik... Yurdumuzu çiğnemiyenlerin ayağını — kırmadık. Hırsızları, yadancıları, sahtekârları ce- zalandırıyoruz. Komşusunun malında, canında gözü olanların gözlerini çıka- rıyor ve kimsesizlerin mallarını, can- Tarını koruyoruz, Sen bizi (Enhil)in şiddetinden korumakta neden geciki- yorsun, Ulu Tanrıl, Maâbedin alçak sütunları arasında yükselen bu ses, bir inilti halinde ve bir ağızdan çıkıyor gibiydi. Duadan sonra mâbedin Asularından biri kralın yanına sokuldu: — Emrediniz de (Enhil) e yeni bir kurban arasınlar... Güudea ıhtıyarlm başına — topladı. Ve yirmi dört saat içinde yeni, temiz kanlı bir kurbanlık kız bulunmasını aoyled.ı Mâbet boşalırken güneş Sumer da- gının ırkwıındı hyboîmuştu.. ğiz.. bizi şiddet ve felâketlerinle peri- — Müâbut (Enhil) in gazebinden. |bir gülüşle cevap verdi: (güneş) o akşam karabulutlar ar&”]"v dan süzülüp giderken, Sumerliler . E”t İ kederli ve muztarip görünüyorlardı. — (Ulu mâbut) o akşam dünyaya v ederken, neden bulutlara -bi;'ırüumüştîî * * * Nereye gitsek, Enhil tapemızd& Fırat kıyılarında ağaçlık bir bahç” ye sığınmışlardı. Tunçay, Tanzerin dizinde ya.tıyord"' * Uyanıktılar.. | Ay ışığı Fıratın şıril şiril akan ber ” | rak suları üzerinde titreşiyordu. : Yavaş yavaş konuşuyorlardı: i — Beni sevdiğini işte bugün a.nh dım, Tanzer! — Seni ölümden kurtarmak bot " | cumdu.- Bu yüzden Gudeayı darılwg amma.. sen memnunsun ya! ! — Darılan yalnrız Gudea ım&'" Mâbut Enhil'i unutuyor musun? 0: | nereye gitsek, tepemizdedir. İ — Merak etme.. bu sıkıntı ane İ yarın akşama kadar sürecek. — Niçin?.. Enhilin bizi affedewii. ni mi sanıyorsun ? | — Bizim mâbut Enhil'e karşı ışW 1 miş bir suçumuz yok. Gudea senin î" rine elbette yeni bir kurban bulacak! Yarın akşam onun kanı akınca, (—?d' det mâbudu) nun hiddet ve geçer. Biz de felâketten kurtuluruz. — Ölümden kurtuluşuma babam ? ’y vinecek mi acaba? Yoksa o da (şi mâbudu)ndan korkarak - beni — sus” | mu görecek? — Hayır.. merak etme! Baban bü | haberi alırsa çok sevinecektir. — Nereden biliyorsun? — Ben senin kanının akınlaclğgw ondan duydum. Dağda dolaşıyo çok kederliydi... — Halbuki ben onu mâbette 8"“ yordum. Demek benim ölümümü 87 imemek için, kendini dağlara "'j Zavallı babam! O ne temiz yürekli bif adamdır... i j" — Bilirim babanı ben! Taner (Üf şehrinde kimseye fenalık yap ve yıllardanberi ekmeğini demir üZ” ı# rinde örs sallamakla kazanan bir dir. Böyle bir adamın kızı nasıl "i (da ceylân boğazlanır gibi öldürülürdü” ' — Aman Tanzer, dikkat et.. M H nerek konuş. Bu sözlerinle de ııîlib"ı Enhil'i hiddetlendirmiş olmayasın! ıı' : Tanzer elindeki taş parçalarını F ta atarak, suyun üzerinde beliret yi birbiri ardınca uzayıp giden çlzgnw dalgın dalgın bakıyordu. Birden suyun üstünde dolaşan lerini sevgilisinin yüzüne çevirdi: — Bu gece burada yatacagızı mi? ' — Nasıl istersen... D — Şehre inemeyiz.. belki bizi . | lar. e I: — Hiç olmazsa iki gün olsun îğ;. bi den uzak kalmalıyız. Benim Y& |. | verilecek kurbanın kanı akıncay? dar şehre inmeyiz.. — Ondan sonra.. ıkı gün sonrâ olacak? ,ıli | Tunçay gözlerini ka'payarak CÜK — Ondan sonrasını.. iki gün ’o”;: | sını sen bilirsin,, Tanzer! [ater:tî”-eg ' ni babama tealım edersin.. — ist İ « babamın isteği 'a - yanında ka — Baban, semn benim olmanâ L S | İ ri gf ac# ’6 | f*l gel mi olıcak umyumın)

Bu sayıdan diğer sayfalar: