17 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

17 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— N gt 4 N b .Y — *Yakın mesafeden muharebe» — Giyebiliriz. Yelkenden buhara geçış za -_Zrm.anmn. tesadüf eden bu devrede zırh- F 17 Birmdkânun eli SON POSTA Deniz ve Denizcilik: Hattı harp zırhlıları dün ne idiler, bugün ne oldular? Yelken ve ilk buhar devirlerinde bir harp gemisinin hayatı onun tamamile eskiyip kullanılmaz bir hale gelmesile ölçülürdü. Bugün yepyeni halde bulunan bir vahidiharp, büsbütün Yyeni bir sınıfın denize indirilmesi üzerine bütün harp ku K f vi U—,ğe dretini kaybediyor y ——— — ——— — ——— ——— $ Harp gemilerinin bir asırda geçirdikleri tekâmül safhalarını gösterir resim: (Yelkenli gemi 1846 senesinin en muh- teşem harp gemilerinden biri olan Le Sanverain, diğeri ise Fransızların son günlerde deniz indirdikleri Stasburgdur. Aziz okuyucula » mım, bu hafta hep birlikte zamanenin «hattı harp zırhlısıs denilen muazzam ö lüm — makinesinin başdöndürücü tekâ- mülünü gözden ge- çirelim: Bu korkunç devlere, sıcak oda- larımızda hayali, fa kat merakınızı gıcık layacak — bir geçit Tesmi yaptıralım: Zamanımızın ale- lümum harp gemile rinin başlıca iki vas fi vardır: Birisi, datmi keşif lerin, — ihtiraalrm, bunların kuvvet ve kudretlerini daima değiştirmesi; İkincisi, - ki bu en mühimmidir - son sistem bir harp gemisinin çok karışık, Çok mazul aksamdan, yardımcı ma- kinelerden vücude gelmiş bir den hari- kası bulunmasıdır. Evvelleri bahri inşaatta terakki ya- Vaştı. Bugün bir ihtira, bir fenni buluş harp gemilerinde âcil tadilât yapılma- sını icap ettiriyor. Eskiden yelken ve ilk buhar devrinde bir geminin hayati Oonun tamamiyle eskiyip hemen hemen kullanılamaz bir hale gelmesile ölçülür dü. Şimdi hemen yeni bir halde bulu- han bir vahidi harp, büsbütün yeni bir Bınıfın denize indirilmesi üzerine, bü- tün harp kudretini kaybetmiş oluyor Ve zamanenin fenni terakkiyatı o ka- dar hızlı'gidiyor ki hiç bir devlet büt- Çesi bu terakkiyi adım adım takip ede- tek kadar zengin bulunmuyor. Dünün, bugünün ve belki de yarının deniz kuvvetlerinin belkemiğini teşkil eden «zırhlı» nin geçirdiği tekâmüle - Ve mühtelif devirlere bir göz atalım: Yakın mesafeden muharebe devresi ' 1860 senesinden 1890 senesine kadar Beçen 30 senelik zamana zırhlıların devresi hlar nihayet saatte 15 mil sür'atle sey- Tederlerdi. Harp yakın mesafelerden Yapıldığından bu yirmi senelik devre- de «zırh>, «mahmuz» ve «büyük çaplı top» en büyük rolü oynamıştır. Meselâ faik kuvvetlerine rağmen İ- talyanların mağlübiyetile neticelenmiş Olan «Lissa» deniz muharebesinde A- Vüsturya filosu Amirali «Tegetof> un Sancak gemisi olan «Ferdinand Maks» Zırhlısi «Re d'ltalia» isimli İtalyan zırh lsinı mahmuzlayarak batırmış ve İlal Yanları bozguna uğratmıştı. - Siyah barutla atılan güllelere karşı ge Mileri müdafaa için daima gittikçe ka- raftan bir sür'at mü aa bi Dünyanın en büyük harp gemilerinden Nelson lınlaşan zırh kuşaklar kullanılması su- retile «gülle» ile «zırh» arasında bir re kabettir başlamış, güllelerin delici kud retleri arttıkça zırh kuşaklar kalın- laşmış, zırh levhalar kalınlaştıkça gül- lelerin tahrip kuvvetleri ve çapları art tırılmış ve bu hal dumansız barutun İ- cadına kadar sürüp gitmiştir. Biz şimdi kırk buçuk santimlik top diyince hayret ediyoruz. Halbuki 1860 ile 1890 seneleri arasında kırk üç san- timetre çapında top taşıyan zırhlılar bi le vardı. : Uzun mesafeden muharebe devresi Dumansız barut icat edilip te deniz topçuluğu büyük bir inkılâp geçirince meselâ İtalyanların «Dandolo» sınıfı zırhlılarında , 43 santimetreye kadar yükselmiş olan top çapı «27>» ve «30» santimetreye indirilmiş ve buna mü- kabil sür'at fazlalığı peşinde koşulma- Ya başlammıştır. Dumansız barut ile zırhlılar için ar- tık «uzun mesafeden müharebe» dev- resi başlamış oluyordu. Binaenaleyh bu bu zirhlılar gittikçe büyüyor, topların çapları 30 santimetreyi tecavüz eltme- mekle beraber zırhlılarda nisbeten kü- çük Ççaplı topların adetleri ziyadeleşi- yor, gün geçtikçe daha sert, daha mu- kavemetli zırhlılar döküyordu. Nihayet «1906» senesinde İngilizle- rin denize indirmiş oldukları «Dret- not» adlı zırhlı hattı harp zırhlısı inşa- atında büyük topların çaplarını tevhit suretile, büyük bir inkılâp vücüde ge- tirdi, Artık ziırhlı harp gemilerinde bir kaç çaptaki büyük toplar yerine bir çap (30 buçuk santimetre) kabul edil- miş oluyordu. Üç sene sonra büyük toplar çapı bü- yüdü ve gene İngilizlerin 1909 sene- sinde denize indirdikleri Orion sınıfı edilmişlerdi. L * - " - ŞA e. el ilâ L Z ASA Gd Müuhtelif bahriyeler arasında bir ta- k gemileri 34 santimetrelik topla teçhiz | sabakası devam e- derken bir de bü- yükçap rekabeti baş lamıştı. İki sene son ra Birleşik Ameri- ka bahriyesi 28950 tonluk Teksas sınıfı zırhlıları denize at- tı. Bu sınıf gemiler- de büyük top çapı 35 santimetreye yük selmişti. İngilizler boş du- rurlar mı ya?.. Bir sene sonra İngiliz bahriyesi bu Âmeri kan tefevvukuna 38 santimetrelik top ta şıyan Kuin Elizabet sınıfı bek gemiyi tez gâha koymakla cevap veriyordu. Tabii topların çapları arttıkça gemilerin hac mi istiabileri de büyüyordu. Artık iş, meşhur fıkradaki Arnavu- dun inadına, dökülmüştü. İngilizlerin 31,000 tonluk Kuin Elizabetlerine A- merikalılar 33100 tonluk -Maryland sı- nıfı dört hattı harp zırhlısı yapmak su retile mukabele ettiler. Bu dört zırhlı sekiz tane 40 buçukluk topla teslih e- dilmişlerdi. * Japonlar da 34300 tonluk Nagato ve | Müçü zırhlılarını filolarına ithal etmiş lerdi. Nihayet İngilizler «Skajerak» muharebesinin vermiş olduğu tecrübe lerden de islifade etmek suretile meş- hur Nelgen ve Rodney sapır drit - |notlarını denize indirdiler. Bu yeni iki zırhlı 216 metreye va- ran boyları, hepsi provaya tayin edil- miş dokuz tane 40 buçuk santimetre- lik topu 355 santimetre kalınlığındaki zırh kuşa?tı, saatte 25 mile varan sür"- ati ile fennin ve deniz mühendisliğinin cidden bir harikasıdır. Bu zırhlinarın büyük çanplı topları 40 derecelik irtifala dev böylu güllelerini tamam 3300 metreye kadar atabilmek tedir. 15 santimetrelik toplar ise 60 de rece drise edilebilmekte ve bu iti- barla tayyarelere karşı da kullanılabil mektedir. Deniz inşaafı rekabetini or- tadan kaklırmak için aktedilmiş olan meşhur «Vaşington» muahedesi bere- müddet için Öönüne geçti. Arkasından «Londra» anlaşması geldi vetişti de mil letler üç beş sene rahat nefes aldılar. Lâkin son vakayi yeniden bir deniz silâhlarması rekabeti yarattı. Bir taraftan Fransızlar Dunkerk sı- nıfi dört muharebe kruvazörü, yapar- l inşa ediyorlar. Tabii İngilizler, Ame- rikalı!'ar da boş durmüuyorlar. (Devamı 11 inci sayfada) (oğlunun bütün didinmeleri boşa gidi- |ket versin bu delica silâhlanmanın bir | larken İtalyanlar 35000 tonluk iki zırh | | Tarihten yapraklar : Hükümdarlara hükmeden ân Sultan — Türkistana, İrana ve Iraka hükmeden Havarizim Sultanı Mehmet Tekeş, annesi Türkân Sultanın arzularına ram oluyordu. Sultan | bimaye ettiği mürtekip bir vezirin boynunu vurdurmak istemiş, fakat karşısında annesini bulmuştu kadın: Türk x -. s Ç Sayfa 9” Yazan : Turan Can Harzem sultanı Mehmet Tekeş, kuv-| vet ve haşmetinin son derecesindeydi. Türkistanı, bütün İranı ve hattâ Irakın bir kısmını ele geçirmişti, Dört yüz bin kişilik mükemmel ve dinç bir ordusu vardı ve bu orduyu, cesur, zeki ve be- cerikli Türk kumandanları idare edi- yordu. Mehmet Tekeş Bağdadda saltanat süren Abbasi halifelerine bile kafa tu- tuyor; civarındaki krallar ve beyler - den vergi alıyordu. Fakat istediklerini bir kadına yap - tıramıyor ve yapmak istediklerini de bu kadın bir sözü veya işaretile boz - mağa mecbur ediyordu. Bu kadın, Türkân Sultandı. Tekeşin babası Alâeddin, Harzem gölile Hazer denizi arasından (* n Kanıklı kabilesi reislerinden Cin K! - şinin kızını almıştı. Türkân adındaki bu kız güzelliği derecesinde zeki ve ce - surdu. Onun akrabasından olan bir çok Türk beyleri sultan Alâeddinin hizmetine girdiler ve yüksek mevki - lere geçtiler. Alâeddin ölüp te oğlu Mehmet Te - keş hükümdar olunca Türkân Sulta- nın nüfuzu büsbütün arttı. O kadar ki yordu. Hattâ düşmandan bir vilâyet zaptedilince onun yarısını Türkân Sultana verirdi. Fakat Türkân Sultan bu kadarla kalmaz, her işe karışırdı. Onun da kâtipleri, kâhyaları, saltanat sürdüğü bir saray vardı. Hepsi de de- ğerli adamlar olan yedi kâtip kulla - nırdı. Bir mühür yaptırmış ve üzerine şunları yazdırmıştı: «Din ve dünya hâmiyesi, Türkler prensesi, bütün dünyadaki kadınlar melikesi». Her vilâyete hem Sultan Mehmet Tekeşten, hem de Türkân Sultandan emirler gelirdi. Valiler buna o kadar alışmışlardı ki bunlardan hangisinin tarihi sonra ise ona göre iş yaparlardı. Sultan Mehmedin idam ettirmek iste- diğini Türkân Sultan serbest bıraktı - rırdı, fakat bunun aksi olamazdı. * Türkân Sultan eski kölelerinden Nasıreddini başvezir yaptırmıştı. Fa - kat Sultan Mehmet bunu hiç sevmi - yordu. Çünkü rüşvet alıyordu. Sultan Mehmet Nişaburda bulun - duğu sırada meşhur âlimlerden Sad- reddin Cüneydiyi oraya kadı yaptı: — Vezir Nasıreddine sakın bir şey göndermiyesin!: Dedi. Fakat vezir Nasıreddine para' ve he- diye göndermiyenlerin, yerlerinde tu- tunamadıklarını herkes biliyordu. Ka- dının dostları ona nasihat verdiler: — Sen eğer postu kaybetmek iste - miyorsan Valide Sultanı ihmal etme - melisin! Bir çok misaller zikrettiler. Kadının aklı yattı ve kimse haber almaz diyerek gizlice bir torba içine dört bin altın koydu. Ağzını mühürle- di ve başvezire yolladı, Fakat Sultan Mehmet bunu haber aldı ve torbanın geldiğini anlar arnla -. maz bir adam gönderdi. Keseyi istedi. Vezir Nasıreddin açmadan gönderdi. Sultan Mehmet kadıyı hemen getirt- ti ve sordu: — Vezire ne yolladın? — Hiç bir şey göndermedim. Keseyi onun önüne attı: — Bu nedir? Kadı, Sultan Mehmedin ayaklarına kapandı ve yalnız azledilmekle kur - tuldu. Sultan Mehmet çok kızmıştı. damlarına emretti: — Gidin, vezir Nasıreddinin çadırımı başına yıkın. Onu himaye edenin ya - nına defolsun. a Valide Sultan buna kızdı. Vezirin — geçeceği yollar üzerindeki şehirlerin vali ve kadılarına: — Nasıreddine bir vezire yapılan ihtiramı göstereceksiniz! Dedi, Dediği yapılıyordu ve Nasıreddin ve- zirlikten kovulduğuna bin şahit ister- di hirde tellâlar bağırttı: — Herkes vezir Nasıreddinin iştik - baline gidecek ve gitmiyenler ağır ce- zalara çarptırılacaktır. O gün şehir sanki boşalmıştı. * Türkân Sultanın küçük oğlu Uzlak şah İran taraflarında büyük bir vilâye- ti idare ediyordu. Nasıreddini onun ve- — zirliğine tayin etti, fakat bu adam ar - — tık şımarmıştı. ve yıllarca tadını al « — dığı rüşvetten bir türlü vaz geçemi - Payitahta yaklaştığı zaman da şe - — - a yü e H Ö < hi «Ü — l K ll İ yt yordu. Devlete ait büyük bir parayı — kendi hazinesine çevirdi. Bu haber — Sultan Mehmet Tekeş'e gittiği zaman — pek çok kızdı. Hassa ordusu zahitle « — rinden en çok güvendiği birisine: — Git, bu herifin başını kesip ge - tir! Dedi. (d ir ON O sırada Nasıreddinin payitahta dön- — düğü haber alındı. Ve zabit, yanındaki — — askerlerle birlikte oraya gitti. Nişa - burdaki Sultan Mehmedin emrini ye - me l "W rine getirmeden önce Valide Sultana — haber vermeyi daha muvafık buldu. Türkân Sultanın sarayına gitti. Aldığı Bih b Türkân Sultan hiç aldiırmadı. Hattâ — henüz güzellik ve gençliğini muhafaza — eden aydınlık ve beyaz yüzünde iş - tihza seziliyordu: — Şimdi vezir Nasıreddini buraya getirteceğim. Benim yanımda iken se - — ni de çağırtacağım. Ona ne diyscek « — sin? Zabit yutkundu: Şey... Siz ne emrederseniz!.. 'Türkân Sultan gülümsedi: — Ona benim önümde diyeceksin ki — D vW vi u «beni büyük Harzem Sultanı Mehmet — 'Tekeş gönderdi ve size, benim senden — başka vezirim yoktur. Vezirliğine de- — vam et. İmparatorluğumda herkes sa - —— (Devamı 11 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: