Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
— : SON POSTA BULGAR İttihad ve Terakkide on sene — Beşinci kısım İSTANIN HARBE GİRİŞİ Yazan: Eski Tanin Başmuharrirl Muhittin Birgen — Hasta adam birdenbire iyi olmuş ve komitecileri şaşırtmıştı lmparatorluk ölecek miras taksim edilecekti. Sıyası hayatta aile hukuku yoktur, binaenaleyh, miras muayyen ve kat'i bir adalete göre taksim edilecek değildi: Kim fazla alabilirse hak omun olacaktı İmparatorlukta veraset iddiaları Osmanlı İmparatorluğu içindeki Milli kaynaşmalardan doğan küçük Balkan devletleri, çok geçmeden, bu imparatorluğun Rumelideki bütün Varlığına karşı veraset iddia eden birer Varis olmuşlardı. Onlara göre impara- torluk, ne de olsa, ölmeğe mahküm i- di. O ölünce miras taksim edilecekti. Siyasi hayatta aile hukuku yoktur, bi- haenaleyh, miras muayyen ve kat'i bir &dalete göre taksim edilecek değildir: im fazla alabilirse hak onundur. Bu- hun için, varisler, daha henüz, hasta Yatakta iken taksim mücadelelerine gi- Tişmişlerdi. Makedonyaya devlet ve Ordu halinde giremiyen bu üç varis, “Rutcler yapmışlar, komitecilik diye İr nevi içtimaf bir müessese vücuda Betirmişler, bir taraftan bize karşı, ö- te_ taraftan da birbirleri aleyhine, sıki Mmücadeleye tutuşmuşlardı. Osman- h devleti bunlarla başa çıkamazdı. Za- fen bunların birbirleri arasındaki ve 3Yynı zamanda hepsinin ayrı ayrı bize Şi yaptıkları mücadelelerdir ki İtti- ıı"—' ve Terakkiyi doğurmuştur. Onla - Nn bir, Bulgar, Sırb, Yunan ve hattâ biraz da Rumen komiteleri olmalarına Mukabil İttihat ve Terakki de bir Türk itesi oldu. O da, onlar gibi, bir ta- N onlara ve öte taraftan da Os - Manlı sultanlarının istibdadına karşı harekete geçti. Hasta adamın canlanışı Komiteler arasındaki bu mücadele l’öîle devam edip dururken bir aralık bir de görüldü ki ölüm döşeğinde, ha- Yâta gözlerini kapaması beklenen a - dam, birdenbire canlanıvermiştir. Bu, h&abda yoktu. Komiteler şaşırdılar. Dört nevi komiteye karşı hükümet kl"'vet:ım de ele alarak hareket etmiş Türk komitesi karşısında müca - lenin müşkül olacağını anlıyarak lüîln'itet:ileı' bu tarzda mücadeleyi bı - Taktılar. Fakat, biraz sonra alâkadar mmetler gördüler ki eğer kendi arala- lır Hinda mücadelede devam edecek olur- 'E ellerine hiç bir şey geçecek değil- heı- Osmanlı İmparatorluğu bunların Ü. birine karşt ayrı ayrı çok kuvvetli- Evvelâ, dostlukla Makedonyada Ele!!thleıfme fazla bir yer hazırlamak is- er ve buna da onları Ayvusturya, Maearıstaıı sevketti. Balkanlarda Rus- Ya ile mütemadiyen nüfuz mücadelesi Yapan Ayvusturya - Macaristan, Sırbis- fanla Bulgaristanı imparatorlukla dost ltmlfa sevketti. Sırb kralı, Bulgar kra- ı.h:han Reşadı ziyaret etmek üzere bula kadar geldiler. Bu suretle bir ıçm İttihat ve Terakki de rahat ün Makedonyada Arnavudlardan kendisini ehemmiyetle uğraştı- Tan Unşur kalmamış gibiydi. Hiç ol - E:zia muvakkat bir zaman için ve zâ- €n böyle idi. Fakat, bir müddet son: Yunamıtanda Girid hareketi ve onu kca b de İtalyanın Trablusugarb öi Vüzü başladığı ve Osmanlı İmpa- ı'?ı lllgu da dahilt siyaset mücadele - ake içine düştüğü sıralarda Rusya ha- —hı te a'eçtı ve bütün Balkan devletle- der bizim aleyhimize birleşmeğe sevke- ek Balkan Muharebesini çıkardı. Panslâvizm - Pancermanizm . B“Dlan Muharebesi, bir taraftan bi- *;lle küçük devletler arasında, ve di- m. HAraftan da panslâvistlerle pancer- '.v%lıtler arasında bir mücadele idi. “Ya, Bulgaristanın İstanbula kadar biriyle uzamasına Tazı değil, bilâkis Avus - turya - Macaristana karşı Sirbistanın büyümesini istiyordu. Bu, ©o zaman Balkan dey - letlerinin en iyi ordusuna sahib ol - makla mârüf bulunan Bulgarları kız- dırdı ve bunlar Çatalca hattını söke - miyeceğini anladıkları gün, gidip aynı zamanda hem Sırb, hem de Yunan or- dularını durdurarak — Makedonyada büyümeğe karar verdiler. Avusturya, Macaristan da onlara bunu tavsiye e- diyordu. Bulgarlar, bu işi yaptılar, fa- kat, beceremediler, mağlüp oldular. O zaman Bulgaristan müşkül bir mevki- de kaldı: Türkiye ile yanyana idi. Sırb- lar ve Yunanlılarla bozuşmuştu. Pans- lavistler, bir. Koburg prensi olan Bul- gar kralına kızmış oldukları için Bul - garistanın Rusya ile de arası açılmıştı. Ö zaman, gene ÂAvusturya - Maca- ristanın teşvikile bize karşı dostluk yapmıya karar verdiler. Biz de onlarla dost olduk ve ötekilerin aleyhine, Bul- garlarla birlikte komiteciliğe başladık. Ordu olarak Makedonyayı terkeden Osmanlı kuvveti, komite olarak tekrar Makedonyaya giriyor, Grebeneli Be- kir, her tarafta kendisinden bahsettiri- yordu. Bu suretle İttihat ve Terakki - ötekilere gösterdi ki - koamitecilikte kendisi onlardan aşağı değil, hattâ yu- karıdır. Bulgaristanda İstanbulistler Bulgaristanda Osmanlı İmparator - luğu ve Türkler ile dost olmayı şiar e « dinmiş olan İstanbulist fırkası bu su - retle nüfuz ve kudret kazanmıştı. Hükümetin başına Radaslavof gel - miş, Türkiye ile, can ciğer, dostluk baş- lamıştı. İşte Sasonof'un istemediği şey de bu idi. Bulgarlar bizimle dostluğa başlayınca panslavistik — ağzında ad - ları derhal «haydud» olmuştu. Bunun- la beraber Türkiye onlarla pekâlâ dostluk yaptı. İki tarafın devlet adam- ları birbirlerile temasa başladılar. Ta - lât beyle Radoslavofun arası pek iyi i- di. Birbirlerile lâübali iki ahbap, hattâ iki Makedonyalı gibi konuşurlardı, Avrupada harb, bizde seferberlik baş- layınca Bulgaristanın bize hayli yardı- mı dokundu. Dedeağaç limanından bol bol ve rahatca istifade ettik. Romanya İve Bulgaristan yollarından rahatca gi- Bulgar Kralı Ferdinand 1915 te bir manevra esnasında generallerinden görüşürken dip geldik, eşya ve para getirdik. Hü - lâsa, hâdisât Bulgaristanla bizim ara- mızdaki dostluğu kuvvetlendirdi. Avusturya - Macar ordusu Sırbis - tanda bir kere mağlüp oldu. Noksan kuvvetle kısmen İslâv askerlerile ya « pılmış olan ilk taarruzdan sonra Tür- kiye ile merkezt Avrupa arasındaki yolun açılması zarureti bilhassa Çanak- kale muharebeleri esnasında büsbütün ehemmıyet alınca Enver paşanın israrı üzerine Sırbistanın ortadan kal- dırılmasına karar verildi ve o zaman Almanlar Bulgarlarla konuştular; Sır- bistan ortadan kaldırılacaktı. Eğer Bulgarlar harbe iştirâk etmiyecek olur- larsa ellerine sonra hiç bir şey geçmi - yecekti. Bir tarafta Türkiye, öte taraf- taonun müttefikleri, Bulgarlar iki müttefik kuvvetin ateşi arasında ka-| lacaktı. Nihayet kral Ferdinand ve Ra- doslavof bizim tarafla ittifaka ve harbe iştirâke karar verdiler, (Arkası var) — M rm-—-P'u Öksürük, 'Nezle, IbBoğıu: vğ Göğüs has- talıklariyle sesi kısılanlara şifai te- sirleri çoktur. 30 K. Hasan deposu - N ae T Oi Sayfa 13 F Hikâye L Genç kızın teyzesi Genç kız koluna girdiği adama biraz daha yaklaştı ve heyecanla titriyerek: — Yarın gel, dedi. Fakat teyzeme kabil olduğu kadar sevimli görünmeyi unutma. En küçük sakat bir hareket- ten çekin.. Öyle garip kadındır ki, çok korkuyorum, Adam dudaklarında hoş bir tebes - süm kıvrılarak: — BSeni nasıl sevdiğimi ona anlat - tıktan sonra bu korkuya ne lüzum var, dedi. Kız sesihi çıkarmadı. Yalnız bir yol başında ayrılırken adamın yüzüne ba- karak içini çekti: «Yarın» dedi. * Genç kız onu salona alırken adamın gözleri ateşle bu incecik vücudu ku - cakladı ve onun kendisi için böyle gi - yindiğini, bu kadar güzel olduğunu düşünerek kalbinin vuruşu şiddetlen- di. Salon loşça idi. Mobilyelerde mate - mi bir renk vardı. Fakat kız bembe - yaz elbiseleri, altın rengi saçlarına iliştirdiği iki küçük goncacıkla bir ba- har dalı gibi bu karanlık salonu ay - | dınlatıyordu. Bir çeyrek kadar yan yana Ooturdular ve hiç konuşmadan göz göze bakıştılar. Kız heyecan için- de idi. Teyzesinin, onun sevdiği ada - mı hoş görmiyerek beğenmemesinden çok korkuyordu. Çünkü teyzesi daima siyahlar giyen, solgun yüzlü, bakışları daima matemli bir karanlıkla dalgın, .| garip bir kadındı. Ve ona derdini aç- mak, sevdiği adamdan bahsedebilmek için kızcağız günlerce ne acılar çek - mişti. Nihayet söylediği zaman o ilk defa yeğeninin gözlerine solgun yü - zünde garip bir ürperti gezinerek bak- mış, yavaşça mırıldanmıştı: «Gelsin göreyim.» ve şimdi genç kız düşünüyordu. «Acaba onu nasıl bula . caktı, beğenecek miydi?» Erkek hiç bir şey düşünmüyordu. Birdenbire her şeyi unutmuştu. Gözlerini, düşüncele- rini şimdi yalnız bir şey işgal ediyor - du. Sevgilisinn güzel yüzü, altın ba - Şı.. Birdenbire silkinerek ikisi de ayağa kalktılar. Kapı aralanmıştı. İçeri siyah kapalı bir elbise giymiş, solgun yüzü boyasız, çok genç olmıyan fakat yaşlı | Tevekkeli değil karşılaştıkları Yazan: Peride Celâl meyi bile esirgiyen teyzesi 6 günden - beri kendisi ile de hiç konuşmamış gi- bi bir şeydi. Halbuki genç kız ona bir mektup yazmış, sevgilisi hakkında fikrini sormuştu. Bu da cevapsız ka « lınca son kararını vermişti. İşte gidi - yordu. Kapıyı yavaşça çekerek oda « dan çıktı. Merdivenleri sür'atle indi. Tam antrede şapkasını, mantosunu gi- yerken zil çaldı. Hemen valizini bir kenara çekip, kapıyı açtı. Bu küçük bir çocuktu. Elinde beyaz bir zarf vardı., Mektubu aldı ve kapıyı kapayıp üs » tüne baktı. Birdenbire titredi. Sevdiği adamın yazısı! Fakat mektup kendisi- ne değil, teyzesine- gönderiliyordu. Genç kızın gözleri parladı. Demek "Trâ- vallı o gün söyliyemediklerini mek « tupla bildiriyordu. Acaba neler yaz « mıştı? Merakla parmakları titriyerek zarfı açtı ve şunları okudu: «Beni affet. Karşılaştığımız gün ha- yatını nasıl temelinden yıktığımı da- ha iyi anladım. Fakat ne yapayım. Se- nelerce evvel seni sevdiğimi sanmiş - tım. Meğer bu arkadaşça bir dostluk- tan başka bir şey değilmiş.. Halbuki onu nasıl seviyorum bir bilsen.. O be- nim hayatım, her şeyimdir. Ne olur kusurlarımı unut ve saadetimizin ö » nüne çıkma..» Mektubu bitirdiği zaman sapsarıy « dı. Kafası karmakarışık olmuştu. «Bu ne felâketl.» diye düşündü. Demek b bir zamanlar teyzesini de sevmiştil gün teyzesi onu karşısında görünce salon - dan kaçmış ve o da hiç bir şey söyli « yemeden öylece kalmıştı. Artık tey « zesinin de niçin öyle matem içinde ya- şadığını, yüzünün neden hiç gülmedi - ğini anlıyordu. Demek o da müthiş sevmişti.. Fakat her halde kendisi ka- dar değil. Mektubu elinde buruştu « rarak onu benim kadar kimse seve - mez..» diye, mırıldandı. Sonra onun söylediği bir cümleyi hatırladı. «Seni seviyorum. Bunu unutma..» demişti. Evet, o bu sevgiye emindi, Bu teyze- sine gönderdiği şu mektuptan da, «saadetimizin önüne çıkma» diye, yal- varışından da belli idi. Peki ne yap « malı?,. d:_ı denmiye_:cel_ı &aîırinıâıı ttııîğlı.ıuıî ğ;nğf; sğ'ğğ_; Yarınki nushamızda : NN 7 Ürai adama — dönerek e * « rek. doııdu Tey « fısıldadı: «Tey - | Onunla bir gezinti zesi di Geng zem e onun ona - ılerlımîsî.ni bek- Y ; M z Tahön katle baktı ve ledi. Halbuki er - azan : Muazze âluregin slıââa : 4 e kek bu mağmum S ü, Si kadına bakarak Zîıddug:ı yîıîı kalmıştı. Kız şaşırdı. He- yecandan titriyor ve kinle teyzesine bakıyordu. İşte bu kadın her zaman böyle idi. Bir cenazeye gidiyormuş gi- bi içeri ağır ağır girişi, gözlerindeki karanlık, soğuk ifade ile sevgilisini şa- şırtmıştı. Hem de ne söyliyeceğini, nasıl hareket edeceğini uünutturacak kadar. Fakat birdenbire daha müthiş bir hayrete uğradı. Teyzesi yavaşça dönmüş ve odadan çıkıp gitmişti. Yü- zü kıpkırmızı sevdiği adama döndü. Göz göze geldiler. Ve erkek utangaç, suçlu bir tebessümle gülümsedi. O za- man kız onun yanına koöştu, kendisini kollarının arasına attı. — Üzülme, dedi. Sende kabahat yok. Hep kabahat benim saadetim için ol- sun bir günlük şu garip tavrını terket- miyen bu hain kadında, teyzemde. Se- ni bile bu hali ile şaşırttı. Fakat merak etme ben ne yapacağımı biliyorum.. Son sözleri gözlerinde kat'i bir ifa- de yanarak söylemişti. Adam onu kol- larında sıktı ve kulağına eğilerek: «Seni seviyorum, dedi. Bu sözümü u- nutma.» * çük sarı vâlize bir kaç ipek elbise, ça- maşır ve annesinden kalmış" bir iki| * parça mücevheri elleri titriyerek acele ile tıktı. Mantosunu, şapkasını bir eli- ne, küçük sarı valizi de öbürüne ala - rak kapıya doğru yürüdü. Orada bir müddet durup büsbütün terketmek ü- zere olduğu bu küçük odayı süzdü. solgun ve biçare bir hali var « d. Hemen içinden mektubu — ona verip kollarına atılmak, «senin der - dini biliyorum» diye, uzun uzun ağla- mak geldi. Fakat sonra âdeta korktu. Eğer böyle yaparsa öbürünü bir daha hiç görmemesi lâzımdı ve o da teyzesi gibi, zavallı bir kadın olacaktı. Yüzü solgun, hiç bir şeyden tad almıyan — mükedder yüzlü bir kadın... Halbuki o seviyordu ve bu sevgisi teyzesi gibi karşılıksız değildi. Hâlâ elinde tuttuğu mektuba baktı. Teyzesi bunu gördü ve gözüne biraz ötede duran sarı kü « çük valiz de ilişti Genç kızın solgun yüzü, giyimli hali büsbütün dikkatini çekti. Kaşlarını çatarak: «Ne oluyor?» dedi.. Genç kız büsbütün sarardı. İlk düşündüğü gibi onun kollarına a- tılıp her şeyi bildiğini söylemesi mi lâ- zımdı? Bu güzel bir hareket olacak- tı. Fakat bu fedakârlığı yapmak bir türlü elinden gelmedi ve başını kapi- ya doğru çevirerek: — Ben gidiyorum, teyze, dedi. Şim- di ondan mektup aldım. «Eğer teyzen razı olmuyorsa ve sen hâlâ beni sevi « yorsan gel» diyor. Teyzesi dalgın ve hiç cevap vermeden duruyordu. Genç kız asabi bir hare « ketle valizini eline aldı ve öbür elin- de hâlâ duran mektubu cebine koyup kapıya doğru koştu. * Az bir zaman sonra sevdiği adamla evlendi. Fakat bir daha teyzesini hiç görmedi ve ne kocası o solgun yüzlü, mükedder kadının ismini ağzına aldı. Ne de genç kız mektubu okuduğunu, her şeyi bildiğini ona söyledi. Arala- 'rındaki bu gizli şey mes'ut olmalarına -| mâni oldu mu bilmiyorum. -