Vehbi Saidin muhakemesi Suçlu müdafaasını yaptı ve tahlîy;asîni istedi, fakat tahliye talebi reddedildi, karar ayın 24 ünde verilecek mişür. Tahliyesini isterken Vehbi Sait: — Bu dava iki seneden beri devam hakemesine devam olunmuştur. Bir ev | ediyor. Bu müddet zarfında bütün du- velki celsede tevkif edilmiş olan Salt| ruşmalara geldim. Şimdiye kadar kaç Vehbi mahkemeye tahriri müdafaası-| mağa teşebbüs etmedim. Evvelce bin o name okundu. Bul| liralık bir kefalet vermiştim. Arzu edi lirse bu kefaleti nakden de verir, ve tezyit edebilirim. Ecnebi bir memleke te kaçmak imkânsızdır. Gerek pasa- port meselesi ve gerek döviz meselesi bir Türkün hükümetin müsaadesi ol- maksızın ecnebi bir memlekete gitme sine imkân vermemektedir. demiştir. Müddeiumumi evvelce ittihaz olu - nan tevkif kararının kanuni sebepleri- ni değiştirecek bir hal mevcut olma- dığından bahisle bu talebin kabul edil- i| memesini istemiştir. Vehbi Sait tekrar söz alarak müda- faasını geç hazırlamasından dolayı mahkemenin -tevkif kararı vordiğini beş günden beri tevkifhanede olduğu- nu Ve bu beş günlük cezanın kâfi gö- rülmesini, bayramı ailesi yanında ge- çirmek istediğini söylemiştir. Mahke- me on dakikalık bir müzakereden son ra tahliye talebini reddetmiş, karar için duruşma 24 Kânunüevvele bırakıl l ve eğer berset eti tec istiyordu işaret ettiği bu beş nazaran Müddeilumumi kaza e 15 saat sonra gelmiş ve bu çısmı zayi olmuş mahalli vak'ada yaâ, ki tenakusun izale üçüncü bir keşif yapılmasını iste halde bu talep reddolunmuştur. Vehbi Sait tıibbiı adlice muayenesini istediği balde bu hususa da karar verilm olduğunu müdafaasında zikretmekte - dir. Bütün bunları ileri sürdükten sonra Mmaznun beraetini veya mahkümiyeti halinde cezasınm — tecilini istemiştir. Ayrıca derhal tahliyesi için bir karar *verilmesini de talep etmiş ve bunun için mahkemeye bir istida takdim et-' mıştır, _N l .. e * uykusu B gece takip eder. Her gey tena görünür. İnsas buysuzları, kederlenli ve biç bi yeyden memnun olmaz. Her muvatlakiyetin Tlk ça dan dinlenmiş bir vücul ve dinlenmiş tinirlerdir. Eger sinirli isemla Bromural -knoii. komprimeleri sizi kurtarır. Müsekkindi ve uykuyu temlb eder ve hiç bir zaram yoktur, bütüm dünya tanıty V6 ve 39 Hemprleeyi havi Yap derdn cezanzlerde recece Be v Knoll A-G, kimyevi maddeler fabrikaları, Ludwigehaten ©Rhin , —<— e: « Son Posta ,, nın edebi tefrikası: 61 Onun karşımda kâh kuduran bir vah- şetle, kâh inliyen bir çocuk ıztırabile çırpınması da beni büsbütün bitiri - yor. metle yazabiliyordu. Bütün bu karma karışık duyguların| — — Saat bir; bu saatte herkes ye - içinde deli olmazsam mutlaka sersem | mekte.. rahatsız edilmek korkusu da ve iradesiz bir aptala döneceğim. yok... Şu bir iki sahifeyi de hemen bi- * tiriverirsem çok iyi olacak. Muallâ çok müatacel bir yazıyı ma -| Parmakları olanca çabukluğile harf- kinede yazmağa uğraşıyor, elleri bü -|lerinm üzerinde kayıyor, makine çılgın tün sür'atile harfler üzerinde kayı -|bir tıkırtıyla çıtırdıyordu. Birdenbire yordu. omuzlarının kuvvetli iki kolla sarıldı- Sabah erkenden Marşal gelmiş, pat- ğını, başının arkaya doğru çekildiğini ronun bu uzun işin saat üçte hazır ol-|duyunca haykırmamak ve düşmemek masını rica ettiğini söylemişti. için masayı iki elile yakaladı. Kocaman bir paket halinde masa -| — Arkaya doğru çekilen başının ateş- nın üstüne yığılan kâğıtlar birer birer 'ler içinde yanan iki el arasında hapae- eksiliyor ve her sahife bittikçe Muallâ | dildiğini, çılgın bir çift gözün gözleri- rar işe başlamıştı; — fakat artık elinde bir iki sahife kaldığı için daha sükü - sam saat ikide işim bitecek. «Avlemek için bile kuvvet bulamadan Diyerek seviniyordu. — Hokkabaz |Baş tarafı Tinci sayfada| Usta — Hele senin şimdiye kadar yazdığın hikâye ve romanların bir ço- ğu hep başka dillenden aşiremento | - Tiş... Yardak — Evet bayumn, öyledir ba - yım, münasiptir bayım, pek güzeldir | bayım...... | Usta — Allah Allah 'bu adam beni zorla çildırtacak yahu! Yardak — Evet bayım, öyledir ba - yım, münasiptir bayım, pek güzeldir Usta — Bugünlerde gazetelerde ne var, ne yok bakalım, bazı — gazöteler ufuklardan barut kokuları geliyor! di- ye yazıyorlarmış doğru mu? Yardak — Evet bayım, öyledir ba- yım, münasiptir bayım, pek güzeldir bayım... Ş Usta — İspanya işleri ihtilât yapa- cak, mesele büsbülün sarpa — saracak diyorlar, öyle mi? Yardak — Evet bayım, öyledir ba -|? yım, münasiptir bayım, pek güzeldir bayım... Usta — Profesör Mazhar Osman bu- günlerde hastalarının kulak memele - rine tahin pekmez şırınga etmeğe baş- lamış, ne dersin? t Yardak — Evet bayım, öyledir ba - yım, münasiptir bayım, pek güzeldir bayım... Usta — Hindi şair Rabindaranat Ta- gor bozaya tarçın yerine kırmızı bi- ber ekip içermiş... Yardak — Evet bayım, öyledir ba- Teminatlı : öğrenecekm Ç öyle şey olur mu? Yardak — Evet bayım, öyledir ba » yüm, münasiptir bayım, bu çok güzel bir teşebbüstür bayım... Usta — Asrın büyük Fransız şairi (Pol Valeri) bizim (Necip Fazıl) 1 ken- disine damat yapmak istemiş; fakat Bay (Tahir Nadi) daha ben bekârken Necip Fazıla evlenmek düşmez diye aşa soğuk su katmış... Bu nasıl yım, münasiptir bayım, doğrudur ba - yım... Usta — Bu yıl kış çok olacak, kö « uncular tel kadayıfı ile Taniş... d 'vet buyım, öyledir ba - yım, münasiptir bayım, pek güzeldir bayım... Usta — Artist Vasfi, yakında havada dolaşan bir tayyarede mevlüt okuya - cak, büyük Behzatla Hazım da Galata ve Beyazıt kulelerinin tepelerinden a- şağı gelen geçenin üzerlerine gülsuyu yım, münasiptir. bayım, pek güzeldir bayım... Usta — Meşhur İrlândalı muharrir (Bernarşov) bisim konservatuvardan sahur davulunun bir notasını istemiş, haberin var mı? Yardak — Evet bayım, öyledir ba - yım, münasiptir bayım, pek iyi etmiş bayım... Usta — Meşhur Yunan şair ve mu - harrirlerinden (Palamas) bizim, klâ- birbirine kitlenmişti: — Muallâ, sevgili, gözlerini — ver; bana bak. Seni ne kadar sevdiğimi gör- müyor musun? Başının bir saniye göğsüme itimatla dayandığını, sevgi- li bakışlarının gözlerimde bilerek yaşa- dığını duymak istiyorum. Bir şey söyleme; böyle kıpırdama - dan dur; bırak yumuşak ipek saçlarını okşıyayım, ateş gibi yanan alnına eli- mi koyayım.. başka bir şey istemiyo - rum artık... Bir dakikacık, çırpınmadan, isyan ve nefratle yüzünü buruşturmadan böy - lece kal, benden korkmadığını, ben - den kaçmadığını görerek zavallı kalbim saadetle dolsun. Genç kız masaya yapışan parmakla- rinin yavaş yavaş kuyvetten düş! nü, vücudünün gevşek bir inkiyadla yumuşadığını, gözlerinin büyük bir u- yumak ve dinlenmek ihtiyacile kapan- dığını duyuyor, Ekremin kollarının her saniye biraz daha sıkı sardığını, başın- da dolaşan elin hummalı yanaklarında, gözlerinde durduğunu bir rüyada gibi duyuyor, fakat silkinip bu rüyadan geniş bir nefes alarak kendi kendisine: | ne dikildiğini korku ve acıyla duyu -| kurtulacak, uyanacak iradeyi kendin- — Böyle rahatsız edilmeden yazar-| yordu; fakat titriyen dudakları bir söz|de bulamıyordu. Ekrem eğilmiş, kulağında fısıldıyor- lwıf bir iniltiyle açık kalmış, dişleri| du: serpeceklermiş... Yardak — Evet bayım, öyledir ba - yım, çok doğrudur bayım, hattâ bunu Reçen gece ben aynen rüyamda bile gördüm bayım,.. Usta — Bekey külhani, ben sana ne söylesem, sen hep bana ayni cevabı mı vereceksin e? Yardak — Evet dedik ya bayım, öy- ledir işte bayım, münasiptir bayım, fe- — Artık ikimizden başka kimse yok Muallâ... Seninle beraber gideriz. Pa- ra ve her şey burada kalsın! Biz senin- le Anadoluya geçeriz, orada ben dok- torluk ederim ve seninle başbaşa, kay- bettiğimiz günlerin acısını çıkaracak kadar mes'ud oluruz. Gözlerini sıkarak başını sallama yav- rum! Görüyorsun ya artık ne sende, ne de bende mukavemet edecek kuv- vet kalmadı. İkimiz de her gün damla damla ölüyoruz. Bize yazık değil mi Muallâ. Niçin ayağımıza kadar gelen saadeti tekrar tepelim: Bir defa benim alçaklığım ve karaktersizliğim yüzün- den beni kovmuştun.. hayat bizi tek -« rar yüzyüze getirmekle bize karşı yap- ığı büyük hâinliği telâfi etmek isti - yor, neden biz saadet imkânını bile » rek, istiyerek gene elimizden kaçıra - hm ? Yüzüme bak yavrum, sevgili göz - lerinin ışığını bana ver ve söyle ba - na.. evet de.. evet diyeceksin değil mi? Ekremin sıcak sesi, kulağında alev- ler yaratırken Muallâ her nefeste baş- ka hisler altında yanıyordu. Bir sani- ye oluyordu ki kollarını onun boynu - na dolıyarak güzel başını kendisine yaklaştırmak ve onun dudaklarından aşk şarabını içmek arzusile kavrulur- 4 t BÖYL BRİYANTIN PERTE ARLON Saatlerini Her yerde arayınız. Zekiden Karamanlıca|na mı ediyorum bayım? |- ıt.la'îıîh N Usta — Peki amma, şimdi benim ye- rime senin karşında sizin bayan olsa idi, gene aynen' bu cevapları verebilir miydin? Yardak — Evot bayım, öyledir ba - yım, münasiptir bayım... (Tam bu aralık yardağın bayanı e - linde bir soba maşasile ortaya çıkar ve elindeki maşayı kocasına doğru sallı- yarak bağırır: — Gece yarısı oldu, sen hidü bura- larda gevezelikle vakit geçiriyorsun ha? Yardak — (Dalgınlıkla) — Evet ba- yım, öyledir bayanım, münasiptir ba- yım, pek güzeldir bayanım... Kadın — (Maşayı kocasının omuzu- na indirerek) yürü bakayım eve!. Yardâk — Aman omüzüm bayım... Kadım — (Bir de sırtına yapıştıra- Kadın — (Birde sırtına yapıştıra - rak) yürü diyorum sana! Yardak (Koşarak ve elile sırtını Ovarak) aman sırtım bayanıtm! Kadin — Sen! haylâz, seni şapşal seni sünepe, seni kocalar artığı seni! Usta — Evet Bayanım, öyledir ba « yanım, çok doğru buyurdunuz baya - nım, bir daha yapıştırın bayanım! Yandak önde karısı arkada koşarlar- ken usta elindeki hokkabaz düdüğünü öttürür: — Düüüt, düüt, düüt! Haydi baylar, bayanlar oyun burada değil, asıl oyun perdenin arkasında... Osman Cemal Kaygılı c —e —a ken aynı dakikada hâin ve acı bir his kalbine doluyordu: — Hayır, olamaz, o başkasının ko- cası; başka bir yuvanın babası,.. Bana tekrar gelemez, gelse de kim bilir ne şartlarla ve nasıl gelir? Sonra gene ay- rılmak mı? Gene azab ve işkence mi? Hayır, hayır... — Muallâcığım, hayır demiyeceksin değil mi? Benimle beraber gelmeğe razı olacaksın değil mi? Artık bu ayrır hk azabı dinecek, hep bir arada, hep ikimiz beraber olacağız. | Dışarıdan gelen bir ayak sesi ikisini de birdenbire uyandırmıştı. Ekrem bir adım gerilerken Muallâ gözlerini oğuş- turarak etrafını gördü ve hemen hakir kati hatırladı. — Hayır Ekrem, vaziyetimizin çe- tinliğini ve sarplığını bildiğiniz halde bunları bana söyletmeyiniz. Neden bes ni daha fazla hırpalıyorsunuz? Siz, evli, çoluk çocuk sahibi bir a * damken benimle nasıl beraber gelebi- lirsiniz? Buna ben razı'olur muyum sanıyorsunuz siz? Yalvarırim size ben" den uzaklaşınız ve benim de sizden u" zaklaşabilmem için bana yardım edi * niz, (Arkası var)