13 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Sayfa 13 O HA İttihad ve Terakkide on sene Dördüncü kısım No. RBİN SİYASİ | Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen DARESİ | Hikâye “ Yataklı vagon yolcusu Dört kadın, geniş kadife koltuklara gömülmüş konuşuyorduk. Dışarıda kar —yağıyordu.. rüzgârla serpilerek ve do- Harp başlayınca nüfuz tamamile kumandanların eline geçmişti Enver Paşa iaşe işlerine el atmış, idarede ise kumandanlar valilere hükmetmeğe lamışlardı. Enver Paşa işi daha ileri götürerek kadınların topuklarına kadar - uzen etek giymelerini emretmişti. Kâğıt yoksulluğu son haddi - geldiği. zaman Alman harb :atbuat karargâhı bizim — gaze - Üm Üş E E:“*i- Grup idare heyeti toplandı. *ni çağırdılar. Görüş noktamızı izah- k e bir istizah takriri vereceğimi» “Mmatbuatın bu nüfuz altında mı ça- Nnası lâzım — geleceğini soracağını îylechm Nihayet matbuatın fazla si- | fentmş olduğu görülünce vagonlar tnî_îudan doğruya bizim emrimize “tildi. Zannedilmemelidir ki bu isra- :?3. Matbuat cemiyetine vâridat temi- Bibi alelâde bir mesleki menfaat en- inden ileri geliyordu. Hayır, ar - vâzih bir surette görüyorduk ki Al- n harp matbuat karargâhı Türk (“SAtbuatını kendi nüfuzu altında tut - finrindedir. Biz de bunun için is- İlaşe işleri Ü —...Memleketin tâ mühim mesele- laşe idi. Aşağıda ayrıca bir fasılola- £ hikâyesini ve tahlilini yapacağım | mesele üzerinde İttihat ve Terakki Enver paşa ve yahud, daha doğru- Oonun namına İevazım idaresi ve “dail Hakkı paşa arasında hayli mü- A münakaşalar olmuştu. Bu müna- ayı İttihat ve Terakkinin hayli nü- * ve kuvvet sahibi olan İstanbul he- erka:iyesi yapıyordu. “âşe meselesine İstanbulun iaşesi ba- undan alâkadar olan İstanbul heye- Merkeziyesi gerek İstanbulun iaşesi y Serek memleketin harb esnasındaki | Iftlâk iaşe ihtiyaçlarının temini iti- Ve bu işlerin kâmilen levazım eline İmesini - istiyor, memlekette sefer- “ik kanunlarının câri olmadığı bir »taka ayrılarak burada iktisadi usul- , çalışılıp askeri inzibatın tesiri al- | & müstahsilin ürkütülmiyerek is - “#lin takviyesi fikrini müdafaa edi- | yt Bu fikre göre çiftcilik yapabile- İ halk, eğer istihsalde faydanın art- halk karşısına bir tekâlifci değil, belki de is - y ülin iktısadi yollarla teşvikcisi o - V L li görür ve devletin, dâde ]a geldiğine kanaat getirirse daha h çalışıp daha fazla istihsal yapa - , » Bu, uzaması muhtemel bir harb nŞllıdaı belki de memleketin iktısa- Milklafaasını arttıracak bir Hsul idi. h 6 levazım idaresi «askerin ihtiya- 4 Ancak asker düşünür» diyerek bu- y Bâni oldu. Demek oluyor ki mem- . î_ll en mühim işi de başkuman - hi Sin ve onun İevazım idaresinin e- Beçmiş oldu. İdare işleri v]el'e de bir kâğıt yâyini kurdu, &gonları onlar verirlerdi. Harbin son h!l esnasında biz bir matbuat cemi - İeti yapmak ve buna bir de vâridat tîlma'k istedik. Bulduğumuz vâridat d kâğıt işini bizzat cemiyetin eline .hmek, herkesin ihtiyacını orada te - ?in edip, cemiyet menfaatine küçük i hisse ayırmaktı. Almanlar, l')izi-n:ıl ıtkâ.m*l'ıa.ıwbiyecl*.eki Almanlar buna razı ılar. Enver paşa da onları ilti » &n etti. Ben de matbuat namına bi - görüşümüzde israr ettim. -Hattâ gün meclis koridorunda bu işden t’lalfl Enver paşa ile münakaşada ile- g8itmiş olacağım ki iş fırka grupuna k.:tonrı «eğer bu iş halledilmezse ri-| . Ve işlerinde de aynı hal göze çar- M Her yerde bir vali, bir de askeri ç “Adan bulunurdu. Nerede vali za- MA uzak yerlerde dahi böyle olurdu. Ku - mandanla geçinemiyen vali yerinde duramaz, başkumandanlık israr eder, dahiliye biraz mukavemet gösterir, memurunu müdafaa eder, fakat, ne - ticede mağlübiyet olurdu. Valilerin i- çinde yalnız İzmir valisi Rahmi bey söz dinlemez, müstakilen hareket eder ve Enver paşa da yalnız ona karşı bir şey yapamazdı. Bunun için o, kendi muhi- tinde dilediği gibi hareket etmiş, âdeta başka bir rejim kurmuştu. İzmir hin - terlândının harb iaşesi müşkülâtı tanı- mamasının başlıca sebebi budur. Harb mıntakalarına yakın olan, yahud ordu karargâhlarının bulunduğu yerlerde - meselâ bilhassa Cemal paşanın ku » mandanlığı zamanında Suriye merkez- lerinde - valiler, mutasarrıflar kuman- danların birer hususi kâtibleri gibi idi- ler. Ahlâki inzibata varıncaya kadar | Enver Paşanın ve onun idaresi al - tında askeri teşkilâtın memleket ha - yatını bu kadar sıkı bir kontrol altına alması hareketi, hattâ hayatın ahlâki zanıp gitmişti. . Günün birinde merkez kumandanlığı polis müdürlüğüne e - mir vererek kadınların çarşaflarının topuklara kadar uzatılması mecburi olduğunu İstanbulda birer birer her e- ve tebliğ ettiler. O tarihten bir kaç se- ne sonra büsbütün açılacak derecede İ Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25. İSTANBUL İlân fiatları | — Gazetenin esas yazısile bir sü- tunun iki satırı bir (santim sayılır. ; 2 — Sahifesine göre bir santim ilân fiatı şunlardır: Sahife : 1 — 400 kuruş » : 2—?250 » ) ti 3—f0 » » 1i &—I00 > Diğer yerler: — GÜ » Son sahife : — S0 » 3 — Bir santimde vasati (8) keli- me vardır. | 4 — İnce ve kalın yazılar tutacak- inzibatına varıncıya kadar böylece ü- ları yere göre santimle ölçülür. 1 Büyük harpte cephede bir harp molası veren askerlerimiz rada vilâyetin veya sancağın veya ka -| hazırlanmış olan İstanbul kadınlarını zanın oradaki kumandanın elinde bu -|bu kadar sıkı surette kapanmiya ic - lunur ve bu hal, harb mıntakasına çok|bar eden bu münasebetsiz emri bana da tebliğz eden vesikanın altına ka - nun namına ağır sözler yazarak iade etmiş olduğumu çok iyi hatırlarım. Fa- kat, bu, sade bir emirden ibaret kal - madı. Hattâ tatbikatına bile geçildi. Fakat, zabıta memurları , bu tatbikat esnasında bazı- İttihat ve Terakki er - kânının ailelerine çattıkları için niha - yet mukabil bir hareket gelmesi ge - cikmedi ve iş tavsadı. Bununla bera - ber, bahsettiğim mukabil hareket hiç bir zaman lâzım olduğu derecede kuv- vetle yapılamamıştı. Yukarıdan gelen bu mütemadi mü- dahalelerin aşağıya doğru tesirini gös- termemesi de kabil değildi. Harbin son senelerinde iş, maalesef aşağıya da sirayet etmişti: Bir gün zaman geldiği için Ada vapuruna hareket işaretini vermiş ve kapıyı kapamış olan bir me- müura benimle beraber vapuru kaçır - mış olan bir askeri inzibat memuru - nun, evvelâ kapıyı açmak emrini ver- diğini ve sonra da bu emri dinleme - diğinden dolayı da adamcağıza, poli - sin gözü önünde mükemmel bir kaç tokat Aaşkettiğini gördüm — ve ondan sonra buna benzer daha bir çok hâdi - selere şahit oldum ve bazılarına da mü- nasip şekilde müdahale ettim. Bu halin neticeleri Şu yukarıda saydığım ve daha say- masi uzun sürecek bu gibi haller, ne - tice itibarile devlet makinesinin yal -« nız bir çarkının işlemesine;, diğerleri- nin tamamen muüattal kalmasına se « bep oluyor, umumi hayatta da bun - dan hakiki bir felç doğuyordu. Kısa sürecek bir harp için böyle bir hal bel. ki de o kadar büyük bir fenalık do - ğurmaz, hattâ bundan harbi daha kısa bir zamanda bitirebilecek bir kuvvet - ler birliği hâsıl olabilirdi. Lâkin, uzı- yan ve uziyacağı görülen bir harpte memleketin yaşama kabiliyetini de de- vam ettirmek, dayanmak kuvvetlerini arttırmak bakımından bu vaziyet çok fena idi. İşin fena tarafı şurada idi ki askeri idarenin lüzumlu ve lüzumsuz tazyikleri halkın üzerinde ve bilhassa maişetinde ağır bir yük halinde ken - dini hissettirdikçe bundan İttihat ve Terakki mes'ul tutulurdu. Halbuki, İt- tihat ve Terakki harbin ilânından son- ra artık kuvvetten düşmüştü. Merkezi miş, «harp hikmeti» denilen kuvvet umumi sakinleşmiş, bir tarafa çekil - yatörün tâ yanına sokulmuş olan Le- man, bir kedi gibi uyukluyordu. Kapı açıldı.. ev sahibimiz içeri gir - di.. yüzü soğuktan morarmıştı. — Beni affediniz rica ederim,, sizi sa- at dörtte çağırdığım halde sokağa çık- mağa mecbur kaldım. — Zararı yok canım, hizraetci anne- ne gittiğini söyledi. Biz de konuşarak seni bekledik. — Dün akşam seyahatten geldiğimi biliyorsunuz, sabahtanberi ancak va - lizlerimi açmakla uğraştım; annemin beni görmeğe geleceğini umuyordum, halbuki nezlelenmiş, telefon etti, ben gitmeğe mecbur kaldım. — — Şimdi sen bu sözleri bırak da bize seyahatini anlat İclâl... Biz burada se- ni beklerken sıkılmadık. Hiç birimizin İevinde kaliröfer olmadığı için vakitsiz gelen kışın ilk saatlerini senin sıcak sa- lonunda geçirmekten bilâkis çok mem- nunuz. İclâl karşımıza geçti; bize Avrupada gördüğü şeyleri anlatmağa haşladı; fa- kat Leman artık uyanmıştı, gözlerini u” ğuşturarak ev sahibinin sözünü kesti: — Büyük binaları, temiz sokakları, '|suları ve dağları hep biliyoruz. Sen bi- ze Parisin modasından bahset kızını, bizi en çok alâkadar eden şey odur. Hepimiz koltuklarımızda doğrularak dinlemeğe hazırlanmıştık. İclâl mera - iamızı alevlendirmek için- nazlanıyor, başka şeylerden bahsediyordu. Nihayet içimizde en genç olan Leman yerinden fırlıyarak dışarı çıktı, beş dakika son- ra , kollarında, omuzlarında bin bir renkte elbise ve mantolarla içeriye gi- riyordu. Hep birden yerimizden sıçra- narak düşen buzlanmış bir kar... Rad- | Yazan: Muazzez Tahsin Berxand dık; fakat ikimiz de genç ve güzel Rus kızının tesiri altında idik. Bir ara bize Rusyadaki hayatından tekrar anlatma- ğa başladı: «Babam Çarın sarayında yaşıyan bir Prensti. Her sene Çar kendisine pır - lantalar, kürkler hediye ederdi. Be - nim, bir avüç içine sığacak kadar gü - zel bir astrakan mantom vardı, bunu da bana Çar hediye etmişti; sonradan Rusyadan kaçtığımız vakit bunu on bin liraya sattım. Amerikalı kadın da ben de bilâ ihti- tiyar haykırdık: — ÖOn bin liraya mı? Rus kızı hiç istifini bozmadan: — Evet... dedi. Bu cevab ihtiyar kadını şaşırtmıştı: — Geliniz, size benim mantomu gös- tereyim, o da pek güzel ve kıymetlidir ama sizin dediğiniz kadar bahalı de - ğil. Birlikte Madamın İkompartimanına gittik. Askıda nefis bir astrakan man- to vardı. Rus kızı, gayet tabili bir ta « vırla mantoyu askıdan alarak giydi. Kendimi tutamadım: — Madmazel, ne güzel yakıştı size... dadim. Kızın gözlerinde bir şimşek çaktı. — Değil mi? Tıpkı üstüme yapılmış gibi. - Sonra Amerikalıya dönerek dudak - larının ucile ona lütfen hitab ediyor « muş gibi bir hal takındı: 4 — Benimkisi çok daha güzeldi! Harbden sonra zenginleşmiş olan ih- tiyar kadın Rus kızının kayıtsız bir ta- vırla mantoyu çıkararak kanapenin üs- tüne atmasına şaşkın şaşkın bakıyor * du. * O gece çok rahatsız uyuduğum için ertesi sabah biraz geç kalkmıştım. Lo « dık. — Demek bu kantada Amerikalı Madama rasladım. İkimiz de, gayet sene dantel çök moda.. — Siyah üstü- ne mor garnitür koymuşlar, görü- yor musun Fah- rünnisa?, Yarınki nushamızda : Çalgıcı heykel... Yazan : Kadircan Kaflı tabit bir surette Rüs kızından ko: nuşmağa başla : dık. Bir ara, bir men. dil almak için va: göona dönmek lâ İ Orar 1 AGlAL, . estrakan manto almışsın, güle güle.:. Astrakan sözile İclâl birdenbire eli- — Aman çocuklar, bunları bırak'n da size trende başımdan geçen bir v_aı:’- ayı anlatayım, çok tuhaf ve gariptir. şid güzel elbiselerden, mantolardan, çorab ve çantalardan zorla ayrılarak yerlerimize oturduk ve İclâl anlattı: — Trenimiz Yugoslavya hududunu geçtikten sonra komşu kompartiman - dakü gürültülerden oraya bir yolcu gel- diğini anlamıştım. Sabah erkenden u - zun boylu, sarışın, ince ve güzel bir ka- dınla karşılaştım. Çok tatlı bir gülüşle yüzüme baktı; ben de güldüm ve k_en- disile konuşmağa başladık. Seyahatler- de ahbaplığın çabuk ilerlediğini bili * yorsunuz. Biz de bir saat içinde !_:irbı- rimizi tanımıştık. Bana Rus olduğunu, eskiden çok zengin iken malüm siyasi sebeblerden sonra fakir düştüğünü ve bir tüccarın oğluyla evlenmek ü;ere Parise gitmekte olduğunu söyledi. Öğ- leyin lokantada tekrar buluştuk; ya - nımızdaki masada gene trende tanıdı- ğımız ve bir kaç kere milyoner oldu - ğunu öğrendiğimiz yaşlı bir Amerikalı kadın vardı. Rus kızı hemen onunla da arkadaş oldu ve nasıl etti, ne yaptı bil- miyorum, kadının masasına oturarak karşı karşıya yemek yemeğe başladı - lar. Ben ingilizce bilmem, fakat güzel Rusun Amerikalıyla mükemmelen ko - nuştuğunu görüyordum. Çok şirin ve tatlı bir sesle 'bir şeyler anlatıyordu. Hattâ bir aralık ihtiyar kadının men - dilini gözlerine götürdüğünü bile gör- düm., Madam beni de masasına davet etti. Bu sefer fransızca konuşmağa başla - keri idaresi devleti olduğu gibi İttihat ve Terakkiyi de kendi hâkimiyeti al - tına almıştı. Merkezi umumi, kat'i mu- zafferiyete inandığı müddetçe, bu hâ- kimiyeti, tav'an da olsa, kerhan da ol- sa, kabul etti. Halbuki «mağlübiyeti zım geldi; arkada. şımın sözünü keserek müsaade istedim ve lokantadan çıktım. Tren bir istasyo- na gelmişti. Beş dakika duracaktı... Lo- kantaya dönmekte acele etmeden kori- dorun penceresine dayanarak dışari - sını seyremeğe başladım. Bir de ne göreyim? Rus kizı, arka « sında Amerikalı Madamın astrakan mantosu, elinde bir çanta ile karşımda değil mi? Hayretten ağzımı açıp bir şey söyliyemedim. O, çok tabil bir yü- rüyüşle bana yaklaştı: — Milyoner Amerikalı bana acıdı ve zavallılığımı biraz unutturmak için bu | mantoyü bana hediye etti. Ne iyi ka- dın değil mi? Ona tekrar teşekkür et - mek isterdim ama tren kalkacak, vak- tim yok; siz lütfen kendisine ölünceye kadar minnettar olduğumu söyler mi- siniz? hâlâ şaşkın şaşkın pencereden istasyo« na bakıyordum; onun sevimli bir yü- rüyüşle yolcuların arasından geçerek gardan çıktığını gördüm, İşte o zamanı aklım başıma geldi ve zavallı Amerika- lının kurnaz bir hırsızın kurbanı oldu« ğunu anladım. İclâl susmuştu, hep birden helecanla sorduk: — Peki, mantosunun çalındığını söy-, lediğin vakit hemen telgrafla polise ha« ber vererek hırsızı yakalatmadı mı? İclâl başını önüne eğmiş, bize cevab, vermeden gülüyordu. Sualimizi tek - tarladık: — Söylesene İclâl! Aynı gülüşle yüzümüze baktı: — Ben bu vak'adan kimseye bahset- medim; çünkü ÂAmerikalı kadının yaşı- na göre çok zengin ve Rus kızının da gençliğine nazaran çok fakir olduğunu düşündüm... Bir de.. yabancı memle -, ketlerde polis dairelerine, mahkemele- re koşmak istemiyordum. ((muzaf'feriyei kat'iye» ümidi kesil « memişti. Bunun için, İttihat ve Te - rakki, memleket idaresini daha yu - Kadın iner inmez tren yürüdü; ben muşak, daha seyyal ve okşayıcı bir sis — yaset eline vermek için harbin sonları- na kadar hiç bir şey yapamadı. ahi A el 4 Ha *

Bu sayıdan diğer sayfalar: