/HARBİ İttihad ve Terakkide on sene Üçüncü kısım NASIL İDARE ETTİK ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — No. 7 SON POSTA 13 Sayfa |Bir sergüzeştten diğerine B | 'tklif ettiği müdafaa plânile hareket etmiş olsaydık muhakkak ki badireden N h Enver Paşanın, Alp dağlarını, A - ı “Urya ordusunun hiç beklemediği | , Samanda ve hiç beklemediği bir Ş, “an geçerek düşmanı baskına uğ - Hitsasını takliden yaptığı bu taarruz, | hıınıeae bizim Kafkas cephesin - müdafaa kudretimizi en asgarf İ"*dyı indirmiş, — o tarafta mane - Vvetlerin yıkılmasını mucip ol - İstanbul bu facianın büyüklü- iden pek sonra, ancak oralardan İs- Sula gelenler oldukça haberdar ol- İ n İt ğ dadı. h er iki cephede de harbin ilk devir- yapılmış olan bu taarruzlar, orduları kâmilen mahvolup Rus- taarruzların hem ilki, hem de sonu . Bunlardan sonra hep birden Hıı ki harbin mukadderatı Türkiye ) tlarında değil, Avrupada taay - |h. &decektir. Bunu dedik ve sonra da İi kendimize de müteselli ve müs- —' ih olduk. Neden sonra İgden sonra, Mustafa Kemal Bey, tafa K-ıılu:qı ve galiba ordu , Tandanı olduktan — sonra bir gün Hetkezi umumide bilmem âzâdan han- “' elinde müstakbel Türk kahra- Pu 'nin kaleminden çıkmış bir rapo- Üa Vretini gördüm. O tarihlerde he- | 'a ini de şahıslarını ve yazıları- | Pek yakından tanıdığım en güzide | Muharrirlerimizin hiç birinde İh, Pediğim bir vüzuh ile yazılmış e- *L bu raporda Mustafa Kemal Paşas ef K Memlekette yalnız bir müdafaa M ” düşünülmek iktiza ettiğini gös- İih * Mmütaleaları, bende büyük bir a- M YYandırmıştı. Milletin o zamanki iktisadi kudretlerini kısa, fakat B sağlam ve tamam görüşlü bir İ _hüllıı ettikten sonra yalnız ana ““ Yenin müdafaası esasına müste- bir plânı tasvir eden bu raporu oku- n ç zaman o vakte kadar, taarruz |K “Stuhat hülyalarile israf edilmiş - 4, TEvvetleri düşünerek içimde bir Bo “Ymuş ve ayni zamanda bu ra - " Yazan kumandanın Çanakkale | rebelerinden itibaren yayılmıya İ şöhretinin ne kadar haklı ol- Ot Pu anlamıştım. Hakikaten, eğer İğçü bidayette bizim başkumandanlık —:İr ıü:ıı.[u plânı yıp:n.lk ış ve o- n takip ederek ve yalnız %üıkiyenin, yani Anadolunun İ taasını düşünerek tatbik — etmiş İ? biz harpten daha çok canlı ve P“li olarak çıkardık. İauikar, maalesef, öyle olmadı. 908 ğ'l. di ile meydana çıkmış ve arka - İ haj arasında topladığı — itimat ile bülir tarafından yavaş yavaş bir nevi BL, kahraman mevkiine çıkarılmış ._nıllenç erkânıharp Enver Paşa, İt- KN Ve Terakkiyi ve onunla beraber Mmemleketi burnundan yakalı - Muzafferiyet ve fütuhat hırsi- askeri sergüzeştten diğerine gö- h W CÜstür. B ekobodlkk becbe 5 - ımı'“l'mlckeliıı idaresine kendi elini n—î:_ başlamış olan Enver Paşa, ,, ” emri vaki olup bitince, bütün Pu ” tamamen eline aldı. En müş - b ? o olduğundan yalnız maliyeye k “arışmadı. Bunun haricinde iktı- - kültür işlerine varıncıya kadar | 4 bt ihtilâl çıkıncıya kadar yaptığı - gitmeye başlamıştık.. aIVeı- Paşanın muzafteriyet ve fütuhat hırsı yerine, Yazan: Peride Celâl Yusuf Neomi bir gün şöyle bir mek-! tiyeceğini ve bunun epey pahalı oldu- od : tup aldı: «Bana her şeyi anlatlılar. Meğerse ne fena bir insanmışsınız! Sizden nef - ret ediyorum. Asıl hayret ettiğim nok- ta iç yüzünüzü o kadar güzel sakla - manızdır. Artık her şey - bitti. Size duyduğum o büyük sevgi, ve hayranlık müthiş bir nefrete çevrildi,» Altında titrek, asabi, belirli, belirsiz küçücük bir imza: «Melihaz, Bu mektubu başka mektuplarla be - raber getirdikleri zaman Yusuf Nec - Atatürkün daha bîdayette mi evde, yazıhanesinin başında hafta- daha kuvvetli ve daha canlı olarak çıkardık Galiçyada cephe gerisindeki Osmanlı ihtiyat kıtaatının Enver Paşa tarafından teftişi her işe biraz el sürdü. Önceleri harp zamanında böyle bir vaziyeti bir dere- ceye kadar tabil ve zaruri gören hükü- met ve İttihat ve Terakki erkânı son - anladılar, fakat o zaman da iş işden geçmişti. Aşağıda tafsilâtını göreceğiniz veç- hile, Enver Paşa memleketin bütün mukadderatı üzerine elini o kadar kuvvetle yerleştirmişti ki ona - karşı hiç kimsenin bir şey yapmasına imkân olmadı. İlk hamlede bu suretle yaptığı taar- ruzlarla Karadeniz vak'asının da ter- tibine iştirak ettiği kanaatlerini bir ke- re daha kuvvetlendirmiş olan Enver Paşa, en yüksek hırs derecesine kadar giden bir muzafferiyeti azminin bile maddi kuvvetlerin hakikatleri karşı - sında erimeğe mahküm bir hayaldı başka bir şey doğuramıyacağını, zan - raları bunun yanlış bir yol olduğunu | Kabahati gelin etmişler Hiç bir zaman zihnimin kavrıyama- dığı bu Kafkas ve Kanal taarruzları hık bir mecmua için yazdığı fıkrayi tashihle meşguldü. Mektübu aldı oku- du ve bit müddet zarfı elinde hayretle çevirdi. Adres yanlış değildi. İsimde olamazdı. Çünkü zarfın üstünde mu - harrir «Yusuf Necmi»> diye, yazıyordu. Fakat ona bu kadar acı sitem eden ka- dın kimdi? Sakın bir arkadaş alayı ol- masın diye, düşündü. Fakat kimse ile böyle bir şakaya maruz kalacak kadar lâübali olmamıştı. Aklına son bir ihti- mal geldi. Belki de bu mektubu yazan kadın yazılarını okuyarak kendisine fşik olmuş, şahsan tanımadığı hayal - perest okuyucularından birisiydi. Her hatde sonradan ona kendisinin nasıl bir adam olduğunu anlatmışlar, müt - hiş inkisara uğramış ve bu mektubu yollamıştı. Yusuf Neomi bunu en ya » kın bir ihtimal diye kabul ederek âde- ta sinirlendi. Peki mektubu yazan ka- dana kendisini bu kadar fena kim an - latmıştı? Evet, onun eskiden yapma - dığı kalmamıştı. Fakat şimdi uslu a - kılh oturuyordu. 'Yarım bıraktığı yazısına bir müd - bakkında, ben gerek o zamanlar, 8©- | det dalgin dalgin baktı. Sonra yavaş - rek ondan sonra askeri veya siyasi mu- hitlerde pek çok şeyler dinledim. Kü- ça kalkıp pencereye ilerledi ve orada camda aksini görünce gülümsedi. Saç- çük askerlerden dinlediklerim, daima İ ktan başlamıştı. Es - Halifin ef bukmdak bi Aoklmleki İeağne b Ç kaşlınların pek, ba 7 müşahedelerine münhasır kaldı. Asker- gendiği geniş alınlı esmerce yüzünde likte herkes kendi bulunduğu yeri gö-| yer yer kırışıklıklar belirmişti. Camda rür ve ekseriya hareketin umumi çizgi- | bile belli olan kırışıklar.. lerile meşgul olmıya lüzüm görmez. (Arkası var) Bay Ş. G. ye Mektubunuzu aldım. İltifatlarınıza teşek-| ye kadar kürler ederim. Son Posla'nın bahsettiğiniz| far ketme- mesele hakkındaki neşriyatı, bir ecnebi ga-| diği halde zetenin münasebetsiz neşriyatına İnanılmış gözl ve bir kıymet verilmiş olmasından dolayı de-| disini ne ber - Artk — gözleri de zayıfladığı için gözlük ta - kıyordu. Şimdi - pek bu üklerin ken- güdir. Bükiş böyle münasebetsiz neşriyatın | p4 bir hale soktuğunu düşündü. mukabelesiz kalmaması maksadile yapilmiş- Yazıihanesinin başma geçip yazısı- tır, Sizin şekilden müteessir olduğunuz anla- | ,, bitirirken ve sonra gazeteye gider - sinde bir daha kalkmamak üzere düş-| şekilde olduğuna itimad edebilirsiniz. gün dahi anlamamıştı! İSTANBUL HASAN RÜJ ve ALLIKLARI Kadınların ve güzellerin ve gençlerin hayati istekleridir. Sabit, açık, orta ve koyu renkleri vardır. Ruj 60, Allık 35 kuruştur. İ? ve manevi kuvvetlerini ve bil-|Pedersem, Asyanın meçhul bir köşe-İşiyor; fakat, ruhun ve maksadın dediğim ken kafasında hep ayni şey vardı: A - caba bu kadın kim olabilir? Mektubu da öbür kâğıtlarla sepote atacağına yanma almıştı. Akşam evine geldiği zaman kapiyı açan hizmetçisine aksi gözlerle baktı. Gece yatağında bir müddet uyuyama - dı. Hep kendisine bu kadar acı yaza- cak kadar derinden kızan meçhul sev- gilisini, o hayalperest kadını düşünü - yordu. Ertesi gün cumartesi idi. Yusuf Nec- miniün bir kollejde leyli okuyan yeğeni eve geldi. Yusuf Necmi onu pak sever. di. Ablası öldükten sonra babası da daha evvel öldüğü için kimsesiz kalan genç kızı yanına almıştı. Selma ses - siz, sakin bir kızdı. Dayısını da çok severdi. Yusuf Necmi o hafta yeğeni « nin her zamankinden durgun ve dü - şümceli olduğunu anlıyamadı. Çünkü o da düşünceli idi. Hep aklında ha - yatını bindenbire değiştiren, berbat e- den küçük bir kadın mektubu vardı. Ve içinde garip bir heyecan duyuyor, kendisini tahkir eden meçhul mektup sahibini bulup, o küçük parmakları bi- rer birer öpmeyi düşünecek kadar şa- irleşiyordu. Yemeği Selma ile berabor yediler. Kalktıkları zaman Yusuf Nec- mi sinemaya bu sefer yalnız gitmesi - ni, onunla beraber gelemiyeceğini genç kıza söyledi. Selma zaten ne za - İnce Ruhlu ve duygülu kıbar kadınlar bu çok cazıp vefpırlanta (Brillant) | mandanberi onun yüzüne bir şey söy- Hasan Tırnak Cilâlarına bayılıyorlar. Beyaz ve kırmızı 10 ve 20 kuruş Sedef 40 - 60 kuruş. HASAN DEPOSU: Ankara, Eskişehir, Beşiktaş, Beyoğlu lemek ister gibi tereddütle bakıyordu. Nihayet dayısının arkasından sofra - dan kalkarken korkak bir sesle: «Dayı dedi. Ben de sinomaya gitmiyeceğim. BSizinle bir parça konuşmak istiyo - rum» Yusuf Necmi tekrar bir koltuğa Yarınki nushamızda : Bir genç kıza taarruz Yazan: İsmet Hulüsi ğunu düşünerek gülüms — Haydi.. Söytle, dedi. Selma çekingen bir hareketle bir müddet dudaklarmı ısırarak — durdu. Sonra ayni muhteriz sesle konusmıya başladı: — İki gün evvel gönderdiğim mek- tubu aldınız mı dayı? Yusuf Necmi omuzunu silkelemişti: — Hayır.. Genç kız kızardı. Ellerini uyuştura- rak sordu: — Başka bir mektup, bir kadın mek- tubu?, Yusuf Necmi birdenbire başını kal - dırdı. Göz göze gekdiler. Genç kız bi! sefer daha kızardı: — Dayı, dedi. Her şeyi anlı gım size. Fakat evvelâ o mektubu aldınız m? Yusuf Necmi yüzünün garip bir hal akdığını zannediyordu. Kabil olduğu kadar tabii görünmiye gayret ederek cevap verdi: — Evet, böyle bir mektup aldım. Fakat bu seni neden alâkadar ediyor? Selma omuzlarındaki yükten bir an evvel kurtulmak istiyen insanların te- lâşı ile: — Deayı, dedi. Meliha Haydarı tanır- sınız değil mi? Hani mektepte en iyi arkadaşım.. Yusuf Neeminin hayalinde r, büyük siyah gözlü bir #enç kız portr »i çizildi. İçinde garip bir ürperti hisse- derek: — Evet, dedi. Selma ürkek, utangaç sözüne devam ediyordu: — İşte o Meliha genç bir mühendisi seviyordu. Amma pek çok.. Nişanlan- mak üzere idiler. Fakat mektepte baş- ka bir arkadaşımız bir hafta arası evi- ne gitmişti. Dönüşte gelip, mühendisi bir genç kızla beraber gördüğünü Me- lihaya söyledi. Meliha evvelâ çok ağ- ladı. Sonra sözümü dinletemedim. o - turdu, o kızgın - hkla mühendi - se acı bir mek - tup yazdı. Ben de o sırada size yazıyordum. Me- Gerse — zarfları « mız değişmiş.. Yusuf Nec - mi genç kızı dinlerken renkten renge giriyordu. O ne gizli ümitlere dü; - müştü. Birdenbire ayağa fırladı. Hırs- la kapıya doğru yünürken mektubu cebinden çıkarıp yeğenine vermiye u- tanarak: — O mektubu nereye attığımı bil - miyorum, dedi, Sen yalnız bana bak «ahlâksız diyememiştir bir daha böy- le garip arkadaşlarla konuşma anla - din mı? «İki küçük, akılsız kızın hayatımı berbat edip karıştırmalarma taham - mül edememe diye devam edecekti. Vaz geçti. Onun pek kızdığını, anlıyan Selma korkak bir tebessümle yanına yaklaşmıştı: — Bir daha tekrar etmesine imkân * yok dayı, dedi. Fakat emin olun bu yanlışlığın neticesi hiç te fena çıkmadı. Mühendis belki o mektubu alsaydı Melihanın yazdığı acı şeylere hiddet edip gelmiyecekti. Halbuki benim size yazdığım mektup eline gidince yanlış« lğı anlayıp mektebe geldi. Evvelâ kavga ettiler. Fakat o kızın mül sin kız kardeşi olduğu meydana çıkın- ca işler düzeldi, Selma sustu, gülümsüyordu. Dayı - sının hiç te gülmediğini görünce he - men kendini topladı ve Yusuf Necmi hiddetle kapıyı çekip odadan çıktı. Yazıhanesinin başına oturduğu ınan bir müddet kendi kendine dü: dü. Sonra kahkahalarla gülmiye b ladı. Şimdi ne çocukça hayallere kapıl- dığını daha iyi anlıyordu. Kendi | döne: «Galiba bu kadar saçma şeyle düşünebilmek için epey ihtiyarladım» dedi. Sonra yazı yazması lâzım diğini hatırlıyarak telâşla kâğıtlar önüne çekti ve kendisinin de içinde rol üçük bür hikâye yazdı. Ayni bu Hi