Konuşma : Acı şeyler Nurullah Ataç Yeni çıkan bir romanda bir zamâan- lar büyük bir şöhret sahibi olduğu hal- de sonradan yarı unutulmuş, tapları 3kunmaz, sözü dinlenmez olmuş bir fi- bahsediliyor. Fi san'at İş- raşan adamlar için unutul - üyük acıdır. Hiç bir za- bir san'atkâr kendini kolayca «Beni anlamadılar, der; fa- belki ben öldükten sonra, eti anlaşılacak, ismim iyüyecektir», Tarihte, ni besliyecek Çok misaller nlar, şöhrete ermiş Olanlar da, ken: n Ka kesilince, bunu yeni lerin anlay ığına, zevkin bayağılaş- Müasına hamlederek — teselli bulmağa Palışırlar. Fakat onlar şöhreti, alkışı fatmışlardır, onun tiryakisi olmuşlar- tür; ondan mahrumiyetin gönüllerin - fe bıraklığı zehri gidermeleri pek ka - b değildir... Onların ıztırabını düşü- Düp de eserlerine sahte bir hürmet, Sâhte bir hayranlık gösterelim demi - Yorum; aldansalar bile bu «sadaka> a- Bir bir şeydir ve zaten ş: lara değil, &serlere kiymet vermek lâzn Fa- n meşhurların da, her türlü ıztıraba olduğu Tasıra bir çift göz yaşı dökebiliriz. «Falancanın — yazılarını: artık | Nen yok!» diye keyifli keyifli delikanlı! sen de bir gün onun gibi u- Dutulursun. ÖO gün şimdiki gülmeni atırlarsan için burkulacaktır. U tulmak, her san'atkârın yolu üzerinde Şıkan bir uçurumdur; ondan kurtul - Tnâk İçin ya çok büyük olmak, y Ki genç yaşta ölüp gitmek lâzımdır. Fakat fikir ve san'at adamlarının AYatında, unutulmaktan da büyük bir acı vardır: kendilerinin büyük ol - Madıklarını anlamak. Bir Fransız mu- Triri, M. Andr& Maurois, bir zaman- lar Yazdığı kitaplar için: eçiraklık dev- Tesi eserleri» derdi. Bu sözü ile, şüphe- Siz ki, onları pek beğenmediğini, bir Bün usta eserleri, yani ölmez eşerler Yazmağı umduğunu söylemek ist du, Hangimiz, yeni yazmağa baştadı- 4Z zaman, bu ümidi beslemed.k? angimiz kendimizde en büyük mu - harrirlerinkinden hiç de aşağı kalmı - Yan, belki ondan daha üstün bir kuvet ünduğunu vehmetmedik? Han, Tiz şan ve şeref rüyaları görmi dangimiz istikbalin alkışlarını duyar | Bibi olmadık? Evet, çoğumuz yazdıkla- Timızdan memnun değildik; fakat bun- lar ancak «birer Çıraklık devresi ese- Tis değil midir? Sonradan saçımız önümüze düştü, âk mı? kara mı? anladık. Eski tatlı hül- Yalarımız, şan Vve şeref rüyalarımız kalmadı. Birer dev değil, birer cüce Olduğumuzu anladık; iddialarımız sön- | ve yerlerinde şifa bulmaz bir acı - İlk kaldı. Kendilerini devaynasında | Börenlere, hiç bir zaman büyük olmı - İ anı anlamıyanlara acırız; — asıl Anlıyanlara acımak Vâzımdır, onlar ha- Yali saadetten bile mahrumdur. _ul;:uımmnk. şöhreti tattıklan sonra, gülen ut nın kesildiğini görmek, şüphesiz &... Fakat bir san'atkârın şöhrete lâ- olmadığını kendinin de anlaması acı değil mi? Okuyucularımızın şüirleri: aA e Yollar! Ne gecesi gündüzü, Ne yokuşu ne düzü, Ne de öteyani var. Fakat bir sızı göbi, Bir sokak kızı gibi, Bizi sardı bu yollar. Gölgem zenci, bense ak, İki garip uşabız, Bahibimiz bu sokak . Gömülmek için derde, Ben ayakta, o yerde, Böyle dolaşacağız. ı | Şairlerimizin ilk ve son eserleri| Büyük edebiyatçılar 2 - Mithat Cemalin şiirleri -EDEBİYAT SAYFASI Mithat Cemal evinde İlk şiir : “ Elhamra ,, v percalar Ey leyli matemi bürünen burcu pür ziye Ey hufreyi mezara dönen şahik-ı safa, Ey hunu canfezası biten kalbi giryezar, Ey meyti define dönen rtuhu şeb karar, Ey münhedim semayı siyeh, uf ku serehfün Ey muğterip ziyayı seher, necmi leyl-i gün B'r kâinat isen de yıkılmış cihanların, Bir nev arus isen de çıkık üstu hanların, Bir kehkeşan isen de fakat işte tarumar, Bir asuman isen de fakat hâkidanı karar, Öldün evet, Fakat aceba var mı makberin, Bak ey arap cenazesi yok nev hakerlerin! Son şiir : “ Boğaziçi ., Busenin rengını binlerce gülün ren, i öper; Ahın ahengini yıldızların ahengi öper, Suyu, gölgeyle z yanın ebedi cengi öper, Burda mehtabı - denizden çıkarak - dengi öper. Burda erkekle kadın âşık olur, şair olur; İkilik kaygusu kalkar, iki sima bir olur... Burda sahil mütefekkirdir, afuk şairdir; Burda dağ: Bağrı yanık, benzi uçuk... Şairdir; Burda şebnem gib: bir damla çocuk şairdir. Göksu, her şiirini birbir okuduk... Şairdir; Burda erkekle kadın âşık olur, şair olur; İkilik haygusu kalkar iki sima bir olur... YtokREEKakı, Şiirin acıklı hali eomancı Hüseyin Rahmi ile ko - nuşurken sormuştum: Üstadım romanlarınızdan ne ka- zandınız? 22 senede 60,000 Jira, Şair Orhan Seyfiye sordum — Şiirden ne kazandınız? — On yılda 30 lira. Hesapladım, hececilerin en meşhur şairlerinden biri, demek şiir yazarak ayda ancak 25 kuruş kazanmış. Son zamanlarda bazıları müstesna bütün dünyada şiirin ve şâirin vaziye- ti bu. Romancı eserinden bem para ka - zanıyor, hem de şöhret sahibi oluyor. Tiyatro muharriri piyesini oynatıp gene hem para, hem de şöhret yapı - yor. Gazeleci kendi hayatımı ve mu - (Devamı 12 inci sayfada) 1330 samnarmmıma ça ARm AA AAA İktibaslar “ eeei Boğaziçi Hüseyin Cahit Yalçın Boğaz mehtaplarının aşk - teranele- riyle, kayık ve sandal şıpırtılarıyla, çalgı sesleriyle canlı gulguleleri İstan- bul tarihinin hatırasında gittikçe unu- tulan ve elden kaçan bir saadet örtüsü altında maziye karışıyor. Bizim gençliğimizde bile Boğaz şaşa- asını kaybetmeye başlamıştı. Apdülha- mit idaresinin ezici ve boğucu havası Boğazın şetaretini ve kahkahasını ze- hirlemiş denilebilirdi. Fakat eski an'a- nelerin, eski yaşayışın hatıraları he- nüz pek yeniydi. Ve ondan kalmıç dö- küntüler hâlâ güzeldi, Boğaz denilince ondan sazı ayırmak ne kadar zor oluyor. Bir akşam üstü sandala binerek Boğaz sularında bir gezinti yapmız; hava ne kadar durgun olsa, süküt nekadar koyulaşmış bulun- sa, Yuhunuzda hattâ kulaklarınızda ha- (Devamı 12 inci sayfada) Hayatları ve eserleri 1930 da Bridgesin ölümile saray şa- irliğine seçilen Meysfild, son günlerde büyük bir edebi turneye çıkmış bulu- nuyor. İskandinavya, Almanya, Belçi- ka ve Fransada dolaşarak, Avrupa ül- kesine İngiliz kültürünü yaymıya ça- bşıyor. * Bir bakıma beynelmilel hudutların kapanmadığı bir sahada İngiliz sara - yının edebi elçiliğini yapan John Ma- sefield 1874-75 de Shropshirede doğ- du, Genç yaşındanberi hayat ve ha - reket adamı olduğunu belli eden şair, edebiyat sahasında denemeler yapar - ken, bir yandan ga pars kazanmak için tayfalık ediyor, böylelikle bir çok memleketi geziyor, görüyondu. Ma - sefield İngilterede aradığını bulamı - yacağını anlayınca Amerikaya gitti. Hanlarda yattı. Çiftliklende yanaşma- Lik yaptı' Bir otelde günde 16 saat ça- lışarak ayda 10 dolar kazanmşıya baş - ladı. Geceleri de ıssız odasında biri - cik kitabını okuyarak, okuma, öğren- me arzusunu yerine 3yordu, “Amerikada da.- tutunamıyan şair, Londraya döndü., Gazetecilik yaptı. 1901 den 1911 & kadar her boyadan piyesler, romanlar, ler (ese) ler yaz- etti, Geniş bir oku - yucu kitlesi Masefieldi okuyor, sevı - yordu 1911 de Tbe English Review'da neş- rettiği (Ebedi Merhamet) isimli man- zum hikâyeyi kap'ıyan keskin realizm, kendisine sürekli alkışlar topladı. * Dram ile manzum hikâyede öz ve hakiki ifadesini bulan, veçhesini tayin eden Masefeldin 1902 de yazdığı Salt- water Ballads ve Balladları ilk deli - kanlılık çağının sergüzeştlerini, intiba- larını aksetijrir. Şair denizi seviyor - du. Onun için de Deniz Hümması ve Yükler isimli eserlerinde de denizi an- İslürken eşiir» i bütön haşmet ve us - talığile dokuyordu. Baystritdeki Kadın, (1912 Dadodil Tarlaları (1913) ve Dawber (1913,, orta kalitede eserler olmakla beraber, yazılışlarında —bir — yenilik vardır. | Vak'alar realizmin parlak adesesile| MAi Nâzım Hikmetten Peyami Safaya Sehn çıkmadın Çıkardılar karşıma senl! Küh kara ellerile tulup enseni, Gövdeni yerden bir karış kaldırdılar, Bonra birdenbire Bırakıp yere Seni pantalonumun pacasına saldırdılar. Ben kezabilir miyim sana ? Ben de bilirsin ki, benim âdetim değildir. Bir posta Tatarına Bir emir kuluna sövmek, Efendisine kızıp Uşağım dövmek. Ben de bilirsin ki jurnal esnafı, senin gibi- der 'Tutulup kulaklarından birer birer “Teşhir edilirler. Bir düşün oğlum Bir düşün ey göbekli patron veledlerinin «Doğru yol» göstericisi Ey Ihtisas mahkemeleri kaçağı, Ve Despinis Koko'nun aftosu, Ey marka man kör Provokatör. Billâhi cihan bilir ki sen, Kahraman, ulusal muhaliflerimizdensin. Kokla, çek ve iç Üzülme hiç. Her duvar atlamayı kesmez şenin gözün, Ve her fikrin açılmaz kapıları Maymuncuğu ile Cingözün. Okuman Jâzım eviâd, Evirip çevirmeği, göze girmeği, falan filân Bırakıp Okuman. John Masefield kimdir? karşımızda canlanır, Masefield, 1919 da naşretilği Rey « nard de Fox isimli manzum hikâyesi- le, çıraklık devrini çoktan geçirmiş ve «ustalık âsâsını» tam bir kudretle kul- lanmakta olduğunu isbat etti. Fi haki- 5 henk ikulâde denecek bir su - şmıştır. Reynard de PFox, bir tilki avının hi« dir. Köyün uyanışı, köpeklerin nin duükika « x değişen hisleri, ilk heye- gittikçe arlan yo ustaca ânlatılmışt: çu ile biten şiir tasvirlerile bezenmi » harp intıbaların: bolu ve Eski Cephe isimi topleyan John mıştır. Nan- faciası (1909), kö: y tımı tasvir eder, Büyük Pompeyt 1910 taribi bir piyestir. * Saray şairi, binaenaleyh saray me « müuru olan şair ve romancı Mi edebiyat bakımından, orta kal! şairdir. Ve her halde İrlândalı piyes muharfiri Yeattın kâbına maz. aai İi ün. « 4 “ Peyami Safadan Nâzım Hikmete Pamuk tenli, âl yanaklı sarı papam Gel bakalım anam bubam, Gel bakalım yetimlikle maytap eden püşüs zademi Güzel âdem. Alışıp yılıştığın gibi Seni her gün dizlerimde hoplatayım Şerefine bülün yetim çocukların Anasını satayum. Ben ki - kıtır atma cicim . Nuveliiterer'den alma değil, Bolşevik şair Mayakofskiden çalma değii, Benin tulum göbekli, kadayıf enseli burfus valarındağ Halkı gsoyan bir kaçının yuvalarından Para aşırdım. Yanlış attın xarıni: Gürüyorsun şeşi, beş, Vemek için biraz leş Sallıyarak hemen uzun elini, Oluyorsun merarlara tebelleş, Adlısın, meşhur şalrim adlısın, Amma neyleyim, Yırtık suratlısın. Bre tümen tümen kıtır bom Bre tümen tümen palavra Sağı, sola katan Bre kaltaban Bre Türk düşmanı, bre vatan Hüini şarlatan. Yüzünden müskeni, başından kasteti at Sermayenin altına yat . X eei ni d ü d