| î | ; ! £ niştesini öldüren kainbirader dün mahküm oldu Cinayette ağır tahrik görüldüğü için üç sene dokuz ay ceza verildi Bundan t ay evvel Tahtakalede birlikte ikamet ettikleri evde eniştesi Mehmet Emini öldüren Talha hakkın- da ağır ceza mahkemesinde yapılmak- ta olan duruşma bitmiş ve hüküm tef- him olunmuştur. Talha bir akşaim geç vakit — evine gelmi iştesi Mehmet Ezini elin- de bir bıçakla don gömlekle kendi oda- sından çıkarken görmüş ve derhal a- gır bir şüpheye kapılmıştır. Açık d ran oda kapısından karısının yerde baygin bir hakla yaktığını gören Tabk ha bütün bütün kendini kaybetmiş bu esnada Mehmet Emin de bıçakla üze- rine hücum edince derhal bıçağı Meh- met Eminin elinden alarak üzerine a- tılmış ve eniştesini öldürmüştür. Mehmet Eminin suçlunun karısına tecavüz etmek isteyişi, bıçakla hüçu- mu ağır tahrik olarak kabul edilmiş ve Bi inci maddenin tatbikile Talha 3 se- İne 9 ay hapse mahküm edilmiştir. Bir suçlu af kanunundan istifade elti Balıkçı Salihi tabanca ile öldüren | İbrahim oğlu Faruk hakkındaki du- ruşma bitmiş ve Salihle yaptığı kavga neticesinde cinayeti işlediği sabit ol duğundan 3 sene 9 ay hapsine karar verilmiştir. Fakat suç af kanunundan evvel işlendiği için 3 senesi kaldırıla- rak 9 ay mahkümiyeti bırakılmıştır. Faizci Menteşi öldürenin cezası indirildi Feriköyünde Menteş - Salihi öldü- ren Bahçıvan Zihninin bitmiş ve hüküm tefhim olunmuştur. Bu hükme nazaran Salihe borcu olan Zihni bir gün-Salihe tesadüf — ederek biraz mühlet istemiş, Salih ise bu müh- let talebine kızarak: — Pis Arnavut diye kendisini tahkir etmiştir. Buna sinirlenen Zihni asabi- yetle tabancasını çekmiş ve Salihi ö- dürmştür. Zihni evvelce 15 seneye mahküm »edilmişti. Nakzen yapılan bu seferki muhakemesinde 6 sene 3 ay hapsine karar verilmiştir. İki suçludan biri 15, diğeri 12 yıl hapisyatacak Talât isminde birisini kasten öldür- mekten suçlu Ahmet ve gümrük ha- Haai muhakemesi | jmalı Hasan hakkında nakzen yapılan |duruşma bitmiş, Ahmedin — 15 sene, Hasanın da 12 sene ağır hapse mahkü- miyetine karar verilmiştir. 3 kaçakçı mahküm oldular Geçenlerde bir İtalyan vapurundan esrar kaçakçılığı yapılmak |fakat bu sırada gümrük muhafaza me- mürlari yetişerek sandalcı ona yardım eden Rafin ve Sofya ismin- deki adamlar da 6 buçuk kilo esrarla yakalanmışlardı. Suçluların duruşması dün dokuzun- cu ihtisas mahkemesinde bitmiş, her üçü de 8 zer ay hapse, dört yüzer İira para cezasına mahküm olmuştur. Mahkemeden palto çalan hirsiz Dün Beyoğlu adliyesinden — palto çalan cür'etkâr bir hırsız yakalanmış- tır. Mahkeme odacısı Osman yukarıda meşgul iken Yako oğlu Mişon isminde biri alt katta bir odada asılı bulunan iki paltoyu çalıp kaçmıştır. Odacı aşa- ği indiği zaman paltoların yerinde ol- madığını görmüş, polise müracaat et- miş, polis bir müddet sonra Mişonu çaldığı paltolarla yakalamış, derhal mahkemeye vermiştir. Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlar - dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda : (Btem Pertev). Alemdarda: (A Rıza), Bakırköyünde : (Merkez). Beyazıdda : (Belkıs). Eminönünde : (A. Ninâasyan), Fenerde : (Emllyadi). Kara- gümrükte ; (Suad). Küçükpazarda : (Ha- san Hulüsi). Samatya Kocamustafapa - şada : (Rıdvan), Şehremininde ; (A. Hamdi). Şehzadebaşında : (Üniversite). Beyoğlu cihetindekiler: î Galatada ; (Hidayet). Hasköyde : (Ni - || sim Aseo), Kasımpaşada : (Müeyyed). Merkez nahiyede : (Galatasaray, Garih) Şişlide : (Maçka). Taksimde : (Kemal Rebul, Kurtuluş). Üsküdar - Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada : (Merkez), Heybelide: (Yu- suf). Kadıköy Pazaryolunda: (Rıfat Muh- tar). Modada * (Alâcddin). Üsküdar İs- kelebaşında : (Merker) istenmiş, İsmail ile « Son Posta ,, nın edebi tefrikası: 55 Yazan — Sizin bu akşam canınız eğlenmek istiyor galiba; gevezeliği bırakın da çi- kolâta yiyin! Bak Muallâ, senin sevdi- ğgin nugalar var. — Susalım çocuklar, işte perde açılı- yor. O geceden Muallânın kulaklarında Karmenin sesi, gözlerinde Ekremin de- rinden gölen bakışları kalmıştı. Sanki Karmenin sesile Ekrem ona: Aşk Bohem çocuğudur; hiç bir zaman, hiçbir zaman kanun tanımadı. Diyor gibiydi. Kulaklarında uğuldiıyan kâh çal - gin, kâh ağır, bazan ince bir keman se- si gibi iniltili, bir dakika sonrâ güm - bürdiyen bir davul gibi patırdılı mü - zikle beraber Ekremin gözleri de suniye ! saniye acı, elem ve isyanla doluyor, Muallâyı deli edecek bir israrla onun gözlerinin içinde dolaşıyordu. : Muazzez Tahsin lorkıı! Tiyatrodan çıkarken tesadüfen mi, yoksa onun bilhassa yaptığı bir ma - hevra ile mi? Karpı karşıya gelmişler - di. Muallâ onun saçının tellerinden a - yaklarının topuklarına kadar kendisi - ni bir saniye içinde doladığını görünce iatemeden kızarmıştı. Feridun mantoları getirirken İsmet konuşuyordu: Cidden fevkalâde güzel bir ge -| ceydi'but Kazmani belki:oadefir belki de daha fazla, muhtelif Avrupa şehir - lerinde dinlemiştim. Bu gece onlardan 1: ağı değildi. ( Bedia İsmetin ellerini tuttu: | — Sana nasıl teşekkür |bilmiyorum İsmet; sen olmasan Mual- â bir türlü bizimle beraber gelmek is- temiyecekti; halbuki onsuz bu gece - nin zevki çıkmazdı. İ İsmet şimdi Muallânın — paltosunu edeceğimi SAA ee ——— ! « / Üç aylıklar Verilirken... (Baş tarafı 8inci sayfada| rına arizeler mışlar. Hünkâi sabı ve müşteriyi huzuruna Müşt: acağı Kim ne karışır diyecek olmuş. Hünkâr çatarak ne cevi lereden bileceksi lır ama etrafına le.. Hikâyeyi buraya kadar tahamır dinleyen oruçsuz tiryaki nihayet diğe oturacağın nı söyletmedi en bana baksana bu saatte ne işi nıbaşımızda e kurul, vi rada n iflâhım kesilmiş, bir de sen zdırma allasen,.. Fesüphanal- lah, âdünyada ne adamlar var yahu. Her kayun kendi bacağından asılır diyoruz da buna bite kulp takmağa uğraşıyo: Kemal Tahir ruyor. Oraya koş, Haftanın fıkrası (Baş tarafı 11 inci sayfada| kadderatı kendi hayatına merbut ai - lesini kalemile geçindiriyor, Yani şairden başka diğer bütün kalem işcileri, derece Gderece hem yükseliyorlar, hem de hayatlarını ka - zanıyorlar. Bunun sebebi, acaba insanların şiir- den aldıkları heyecana artık ihtiyaç - darı kalmayışından mı? Yoksa şiir, artık sosyal vazifesini bitirmiş, mütemadiyen ilerliyen hayat. tan kopup arkada kalmış bir manâsız meşgale mi? « Dadaizmden, sürrealizme kadar zu- hur eden mektepler, ve bu mek! rin garip, gülünç, saçma eserleri.. e eserile hayatını kazan- mak imkân yete sırtını emiyor? t artık beni dinlemiyor! i şair böyle oldu? bakımdan da ve müdafaa edilebilir. tetkik Bence mütemadiyen kıymet değ Yani şiir başsız ve sonsuz bir akış inde bulunan hayatta, en eski de - yizlerindenberi en az değişen bir mata k y mağa uğraşıyor. bu noktal tetkik etmeliyiz. Yıllardanberi hiç bir müsbet neti « ceye varmamış olan, şairin cemiyeti, cemiyetin şairi ithamı cephesinden deği Kemal Tahir gibi sararak ya- nazardan tutmuş, onu bir kardeş kasını kapatıyordu. — Sakın üşüme Muallâcığım! Bili- yorsun ya bu kış iki defa grip oldun.. az kalsın yüreğimize inecekti. Muallâ, hırçın bir kadın sesinin: — Herkes çekildi Ekrem, paltomu |getirmek için daha ne bekliyorsun? Dediğini işitti. Bu kadın sesinde üşütücü bir hırçın- lik vardı ve genç kız tekrar Ekreme a- |cımaktan kendini menedemedi. — Zavallı adam... Bir mahalle ka- rısından farksız olan bu görgüsüz ve bayağı kadınla nasıl yaşıyor? O, bir rüyadan uyanıyormuş gibi silkinerek vestiyere doğru sürüklenir | | rak düşündü: — Ekrem, kendi hatanın cezasını 'ömrün oldukca böyle işkenceler içinde çekeceksin... O gece yatağına yattığı vakit gene onun vestiyere doğru ağır ağır giden Jadımlarını hatırladı: — Zavallı adam, ona acıyorum... Şimdi onun neden bütün ömrünü e - vinden uzakta seyahatlerle geçirdiğini anlıyorum. Böyle alelâde bir kadınla yaşama - sının imkânı var mıydı? -|10 kâr za başla, Sabahtan beri bu | “|mal konsey içtimamda ken Muallâ tekrar arkasından baka -| Hariciye Vekili | Cenevreye Hareket ediyor (Baştarafı 1 inci sayfada) Sancağın Statüsü Paris 8 — (Havas ajansı yor): Salâhiyettar mahafil, Sancağın sta- bildiri- r|tüsü hakkındaki Türk - Fransız ih finm — Milletler Cemiyeti konseyinin hüevvelde — toplanacak fevkalâde içimat ruznamesine itbhali hakkında hiç bir karar ittihaz edilme- olan 'imiş olduğunu tasrih etmektedir. Ma- mafih Fransa hükümeti, Türk kabine- “İsi tarafından bu yolda bir arzu izhar Fedilecek olursa bu suretle hareket e- Fdilmesine biç Uiimakrar görmüemek- .İtedir. Milletler Cemiyetinde Ankara 8 (AA.) — Türkiye ile âf mevzuu olup Milletler Cemiyeti konseyine tevdi e- dilmesi takarrür — etmiş olan Sancak meselesinin Fransa hükümetinin nor- konuşulması teklifini kabul etmiş olan Türkiye hü- kümeti, gene Fransa hükümetinin 10 kânumuevvelde toplanan — fevkalâde konsey içtimaı ruznamesine ithali tel- kini üzerine bu teklifi de kabule musa- raat etmiş ve Milletler Cemiyeti kâti- |bi umumiliğine misakın 11 inci mad- |desi esasında bu fevkalâde içtima ruz- namesine ithalini istemiştir. Türkiye Hariciye Vekili Doktor |Tevfik Rüştü Arasın 14 kânunuevvel- de Cenevrede bulunacağı haber alın- mıştır. |Fransa arasında Parti Grubunda Ankara 8 (A.A.) — Cumhuriyet Halk Partisi grubu bugün 8/12/936 a sinirleri yatıştırır, uyki olup sinirlerinizi yeniden dinçleştirecek olan Ğ Knoll A-Ö, kimyevl maddeler fabrik Fakat ne de olsa bu şişman sarı ka - din onun karısi! İşte benim kalbimi, etlerimi bir kıskançlık ateşile yakan da |bu duygu! Ekremin kurısı.. yani onun hayat ortağı, eşi, çocuklarının anası, her yeyi. Ondan ne kadar kaçsa, onu ne kadar bir yabancı gibi kendinden uzaklaştır- sa gene hayatı en kuvvetli iplerle ona bağlı... Bu aile bağı başka her şeyi kı- mp parçalıyacak kadar kudretli. Bu gece ona karşı kalbim kin, acı ve acıma hisleri arasında karmakarışık ve isimsiz bir duygu ile çarpıyor. Ne yaptın Ekrem? Bunu niçin yap- tın sen? Niçin hem kendini, hem de beni öldürdün? * © gece Ekrem bir'deli gibi iradesini ve şuurunu kaybetmişti. Muallâyı, Peş- tedenberi ilk defa büro haricinde görü- yordu. Peştode kendi muhitinin hari - cinde olduğu için onu bu kadar yakıcı bir uzaklıkla ayrı görmemişti; fakat bu gece onun kendi ailesi içinde, erişile - miyecek kadar geniş bir mesafe ile u- zakta ve büsbütün ondan ayrı olduğu- nu kalbi parçalanarak anlamıştı. Bütün, kabakatlar, kendisinia değil- miş gibi: — Muallâ, benden niçin uzaklaştın? v . . Boğaziçi (Baş tarafı 11 inci sayfada| fif bir fısıltı halinde bir nağme duyar- sınız. İçin: nusiki titreşir. Koy' lar, bulutlar ve hava bir beşik gibi kâh tatlı bir içinde hülyalara daldırır. geçen bir tenezzüh günün- rarla ürpermiş ka ederken peçeli dalgalanmlarını en bir çiff gözün manalı ba- binizde - götürebilmek bir zammanın gençliği için aşk, çok ro l ve esrarla dolu, imkânsızlıklarIa — etrafı deal bir. âlemdi. Bugün o bir ülkedir. Oraya, kadın ıyak, kolayca giriyorlar ve manevi hemen hiç bir esrar şmıyorlar denilebilir. e AM öğleden sonra Trabzon Saylavı Hasan Saka'nın Başkanlığında toplandı. 1 — Dış işleri Bakanı Dr. Aras, Sancak meselesinin son safhasını izah etti ve bugünlerde - toplanacak — olan Milletler Cemiyeti konseyinde Sancak meselesimin konuşulacağını ve bu mak- satla Cenevreye hareket edeceğini bil- ve bedenen ve ruhen yorgunsanız ve bundan dola; yorsanız?” işlerinizin iyi gitmesini aasıl birkaç gecelik uykusuzluk sizi bu hate sokabilir Bromural .Knoli- syu gelirir, Paramsız, tesiri hoş ve emnlyetli bir düç dmunl çok kısa bir zamanda İade ve bu sayede sial dirdi. Hükümetin hattı hareketini grup alkışlarla ve ittifakla tasvip etti. 2 — Fırka grubu idare hey'etinde münhal olan âzalığa Erzurum Saylavı Şükrü Koçak seçildi. Fransa Hariciye Nazırı da Cenevreye Gidiyor Paris 8 (A.A.) — Milletler Cemi yeti konseyinde Fransayı Müsteşar M. Vioroot temsil edecektir. Yalnız İsken- derun ve Antakya Sancağı meselesi- nin ruznameye alınması — takdirinde, Dış işleri Bakanı M: Delbos bizzat Ce: nevreye gidecektir. Haa Bi eai yr dam verimle çalışamın isteyebilirsiniz! Unutmayımızl temin uykunuzu eder V0 we 20 Knnpı derde eeranelerder aları, Ludwigshaten #iRhin. Diye kaykırmak. ya; bör çonelk git çırpınarak ağlamak ve bağırmak isti * yordu. — Ah, yanımdaki şu kadın, çocuk * larımın annesi olmasaydı! O zaman Muallâya koşacak, ona yak varacaktım, — Sevgili, işte bak seninim, sen de beni seviyorsun, gel artık beraber mes'* ud olalım. Tiyatrodan çıkarken onu uzun, inct boyu, güzel, yumuşak çizgili vücudile bu yabancı kalabalığın arasına birak * mak istemiyormuş gibi yanlarında dut" du. Onların sözlerini tâkib ediyor ve kendi kendisine düşünüyordu: — İsmet.. İsmet... Bu da kim olu yor? Ha, şimdi hatırladım, Muallânıt Avrupadaki hala çocuğu.. bir defa d? resmini görmüştüm sanırım. Allahtan ki onlar beni tanımıyorlar: O vakit Bedia ancak on yaşında kadaf bir çocuktu. Bunca zamandır beni gör mediği için yüzüm hatırasından silin” ir elbette... Fakat Bedia da ne şirin bir kız ol * muş! İsmini söylemeselerdi eski haw talıklı çocuğu tanıyamıyacaktım.. ye nındaki mutlaka nişanlısı olmalı, hav lerinden belli... (Arkası var)