B Birincikânun Evine giren hırsızları bulmak için polis hafiyeliği yapan adam Salih Cevat dün matbaamiza geldi ve hırsızları yakalamak üzere nasıl avukatlık, simitçilik ve amelelik yaptığını anlattı - SON POSTA Halk operetinde: Şehir tiyatrosunda oynanması beklenen yeni operet Tanımadığım, hattâ yüzünü görme- n bir zat, masamın karşısına dikil- Riş, gülüyı — Demek beni bulmak, katil bub Baktan zor ha? Şaşkin şaşkın yüzüne bâkıyor. Ve kendi kendime soruyorum: — Bu zat ta kim oluyor? Neye gü- oe? Nedir bu sorduğu? | Fakat o biraz izahat verince, gülmek Rtası bana geçiyor. Meğer, karşfma di lip ki bu zat, Salih Cevatmış. Kendisini çarşı farşı, mahalle mahalle ve iki gün iki Üce nasıl arayıp ta bulamadığımı yaz- ğim zat! Hâlâ tanıyamadınız mı yuksa? Ca- İüm hani şu, evini soyan hırsızları ya- nak için polis hafiye'iğ pan mo iyeci Salih Cevat! izi, diyor, istemeden yarduğuma üteessirim. Fakat bu biraz da si Zit talihsizliğinizden. Yol — danıştığı - düz kılavuzlar hep karga çıkmışlar! Yak u, yazınızdan anladığıma Bgöve, Etye- | Bezde, Kademtekkesi sokağına kadar, Yani benim evin sokağına kadar gir - İşLiniz. | Ve gülerek ilâve ediyor: — Maamafih, hokkınız da var ya.. m sokağın da sokaklıkla alâkası a- lindan ibaret, Hakikaten, dediğiniz gi- Bi insan o sokakta, hele o karanlıkta, İ evini bile zor bulur... — Eğer şu hafiyeliği nasıl yaptığını- B anlatırsanız, bana o gece sizi aramak çektiğim bütün zahmetleri unuttu Tursunuz? | Muhatabim çok tekrarladığını san- Ülğim' macerüsını bir defa daha tek- tarlamak için, benim gibi havadis âçı- 1 utandıracak kadar nazlanmıyoör. tıgarasmı tazeliyerek söze başlı - 'e : ' — Bilmem neden? Soyulmaktan ya- | a dehşetli açık bir bahtım var bayım. ,llnhıu şehrinde, tam 4 dela soyul - um. Bu sonuncusu da beşincisi ol- Muştu. Geçen Ramazanda, bir komşu- Ya ifara davet edilmiştik. O sırada da, Butanahmette halamın evinde oturu - çalmışız. Geç vakit eve dönünce de ne göreyim? bahçe kapısının da, tbak kapısının da kilitleri kırıl - L Çünkü bir defa, tam on dokuz yt bıçaklanmışlım. Kapının kırık idine bakınca, sanki bu kapanmış bi- # yaralarının yerleri yeniden sızladı: , — Ya, dedim, haydutlar kapı arka- la pusudalarsa? Ya içeri adım atar üstüme çullanırsa? Şimdi körü- %nı biçak altına yatmakla mâna verilen cevapların tıpkı- © seferlerde de birkaç gün a da, birkaç hafta sonra da, hat- birkaç ay sonra da bir kene, beş ke- değli, birçok kereler uğramış ve ge- Ayni cevabı almıştım. ğu sefenki soyuluş artık canıma tak tz işti. Çönkü, Buhara, Kayseri, Tib- seccadelerimden iç gömleğime ka- &e herşeyimi aşırmışlardı. _ğu vaziyet karşısında kendi kendi- aa LA a b a e ae SAA EL a d İK — Hayidi bakalım Cevat... dedim, iş VA düçtü. Srva kolları, düş peşlerine! NB'!. benim için, çalman eşyalarımı _qm"llkun ziyade, bir izzeti nefis işi Üstu, Çünkü artık: — Eşyam çalındı! diye Müdiriyete, B Ye Fof £ bana nükteli bir sitemde bulunan | 'uz. Komşuda, iftandan sonra epey| de - (? J Salih Cevadın “ Son Posta , ressamları — tarafından yapılmış krokisi karakola, noktaya gitmeğe yüzüm kal mamıştı. Onlar, tesadüfen ve maalesef tekerrür edon bu şikâyetlerime maruz kalınca da ihtimal içlerinde yalan söy- lediğimi sananlar bile oluyordu. Bir amele tufumu ödindim. Bir si mitçi şalvarı aldım. Elime bir de simit değneği geçindim. Ve o pazar senin, bu pazar benim başladım doluşmaya. Çün kü hırsızların eninde sonunda çaldık- larını bu pazarlardan birinde okuta - cakları mubakkaktı. Dolaşmadığım, ne Perşembe pazarı kaklı, ne Kapalı çar- şL ne Kadıköy, ne Üsküdar, ne Bakır- köy pazarlarını ihmal ettim. Hem de | hiç birisini kaçımmamasıya. Ailem bile, bu dolaşmalarımdan bıkmış usanmıştı. Çünkü bu dolaşmalarda sarfettiğim yol | paraları, çalman eşyalarımın bedelleri- ne bile yaklaşmıştı. Dört ay pazar pa- zar dolaşmak ne demektir Bayım? İn- san bu kadar arasa, hırsızı değil, Hin- rı bile bulur! .Bir gün şeytan: — Haydi, dedi, bir de şu Adliyeye uğ ra. Çünkü hırsızların, çaldıkları eşya- ları da, hapishanedeki maznunlara sat- tıklarını da duymuştum. Maznunlar; mahkemeye getirilirlerken, hâkimlere kibar, zarif, temiz, hoş görünmek için en yemi esvaplarını giyerlermiş. Ben — Belki, dedim, benim çıalınan yeni esvap ta bir maznuna satılmıştır! Bu düşünceyle malhikemeye uğra - dım, Ağır cezanın önünde bir aşağı bir yukarı gidip gelmeye, maznunların ge tirilmelerini beklemeye başladım. O sırada önümden geçen kadınlardan bi- risi, gözüme âşina göründü: — Gözüme yabancı gelmiyen bir ta- rafı var. Bu muhakkak. Fakat nesi? Neresi? Bu merakla, peşine düşüp, tepeden fırnağa bir hayli süzdüm. Nihayet saç Jaram hayretle dikildi; ve kadının göz- lerine âşina görünen tarafını keşfet - tim. Meğer onun bana yabancı gelmi- yen tarafı esvabı değil miymiş? . —İ? — Evet.. Esvabı... Daha doğrusu ka rTımın esvabı... Yani karımın çalınan es “|vabıl. , Vüâkua kumaş kumaşa benzer. Fıkat dikiş te dikişe benzemez ya? Haydi di- kiş te dikişe benzer diyelim. fakat leke $0- | de lekeye benzemez ya? Halbuki, bu tanımadığım kadının üs tündeki esvabın kumaşı da, dikişi de, hattâ iki tane lekesi de, karımın çalı- nan esvabının , kumaşmın, dikişinin, le kelerinin tıpkısı idi. O ande aklıma amcamım Kâtası gel- di. Amcam hocadır. O gün, lötasını te- mizleyiciye götürülmek üzere bana ver mişti. Derhal halâya girip, elimdeki pa keti çözdüm. Ve lâtayı çıkarıp sırtıma geçirdim. Malüm ya? İmam lâtalârı da, tıpkı avukat cübbeleri gibi. Onu sırtıma geçirince, diplomalı avukatlar dan bir dirhem farkım kalmadı. Hattâ balâdan çıkınca birisi: — Bay Avukat.. Şu işime bakar mı- sınız? diye peşime bile düştü. (Deyamı 9 uncu sayfada) ENAYİLER Leylâ ve Mecnun Halk operetine yeni intisap eden eski sahne san'atkârı Lebibe Halk Opereti sonra Yu-| Konuşuş, oturuş, ve öteberi yiyişleri nancadan tercüme bir operet daha sah-| çok acayipçe... neye koydu. adiyle tercü-| Bellibaşlı rol alan artistlerden de bir me edilen bu operetin biraz dağınık o- lan mevzuunu, derleyip toplayıp şöyle nebze bahsedeyim: Tevziatta Prens ro- Jünü alan Tomakosa şarkıdan ziyade anlatabilirim: söz düşmüş, Tomakosun roöllerinde şar «Sonradan görme zenginlerden Kara | kılardan fazla sözler az olmalıdır. To- fuçu Atinadan Kahireye geliyor. Kahi- ö rede Sfenks oteline iniyor, Karafuçu:- nun eski bir ankadaşı olan Andrea da Sfenks otelindedir. Onun Kahireye gel şi, Andrea rolünde Mehmet, İsmaridi mesinin bir sebebi var: Bu otelde Lüsi |,rolünde Lütfullah muvaffakıyet göster * isminde bir kadınla yaşayan yeğeni An | miş sayılabilirler. dreayı Lüsiden ayırıp memleketine gö- | - Mehmet; makyajı, tipi ve konuşuşile ymükemmel bir amca idi. Onun sahne- (de daha çok kalmasını bekliyorduk. Lütfullah ta kısa rolünde hovarda delikanlıyı tamamile canlandırıyordu. Karafuçu rolünü yapan Celâl ağır bir yük altında idi. Piyesin ana direği o idi. Çok çalıştı, ve seyirci üzerinde iyi bir tesir yaptı. Necati sefir rolüne çıkmıştı: Biraz da küçük Kemali hatırlatan bu gencin iyi | cısıdır. Kemancı düşmüş bir Prens. | Pit makyajı ve kendine mahsus tatlı | Bu Prensin bir de amcası var: Eski bir| Pit konuşma tarzı vardı. Sahnede ser- sefir. Fakat parasızdır. Hayatmı kazan | Pest hareket ediyordu... Halk Opereti- mak için o da ötele garson olmuş. Ka-| P€ bu mevsimde iltihak eden sahnenin fuçu ile Andrea konuşurlarken yan - oldukça eski emektarı Lebibe, Karafu- 1 dan Lüsi geçiyor. Lüsi Karafuçu- | Stmun karısı rolünü yapryordu... İkinci nun hoşuna gidiyor. Lüsi puralı adamı | Perdede ”M;;î;ım:rkwinm bulmuştur, Artık İsmarididen ayrıla - | Ofradan görmelikleri iyi can- aKi Jdandırdı. Makyajı, ve giyim tarzı rolü- İsmaridinin ödeyemediği elbise, şu| "” Uygundu. — bu borçlarını da'Karatıçuya dılotm:uk Toto, K.:ırafuw:nun kızı rolünde zen- için bir'de çere'düşünmüştür: Lüsi £in ana ile, zengin babasmın koca bu- Karafuçu ©le beraberken İsmaridi içe- Jamamış kızını canlandırırken göster- ri girecek, evvelâ gürültü patırdı ede-| ğt sefiyet ve intibak edemediği bir cek, sonra da alacaklı mektuplarını, ': A::uıît:;ğ î:_,gıe 't:mîîıu" rölünü be- türecektir. Karafuçüu kizina bir koca bulmak e- melindedir. Arkadaşı Andrca Karafu- |. çunun kızına koca bulmuştur. Kızı ye- ğenine alacak, Karafuçunun kızı için koca arayan bir başka kadın daha var. Bu kadın da ni otelde oturan Madam Amiral diye kendini tanıtmış eski bir bar kadını, onun kıza bulduğu koca otelin keman- ;in:ı Kî:îıçuyl Zozo her seferde olduğu gibi şea ve Ka WM ken, | TUbtu. Rolü de onun böyle olmasını is- tiyordu. Sıtkı iyi bir Haremağası ol kemancı Prens keman çalar, amcası se Müştu, fir hizmet eder ve nihayetAndrea girer ve sahne tertip ettikleri gibi cereyan eder. Şimdi #kinci pendeye geçelim: Karafuçunun karısı ve kızı evdeler, koca bulanlar birer birer geliyor. Ev- velâ Madam Amiral ve bulduğu koca, Nimet Mustafa cayı ve kemancının amcasını da gar- sön olarak tanmıyor. Andreanın kendisine tavsiye ettiği yeğeni de ge- Hyor. Bu da Kahirede Lüsi yüzünden kendisile kavga edip hesap puslalarmı veren adam, Burada iş karışıyor. Ve vodvilin çö- zülmesi, Prensin maişetini temin etmek için keman çaldığının ortaya çıkmasile başlıyor. Kız ona veriliyor.» İyi bir mevzu, fakat iyi işlenmemiş. Bilhassa çözülüş şekli pek âni oluyor.. Bu vudvil mevzuuna müzik ve bale ilâ ve edilmiş, birinci perdede Andrea, Lü si, ve İsmaridinin birlikte söyledikleri, amca şarkısı pek hoş... Diğer şarkılar da güzel. Bar sahne- sinde Lüsinin söytediği Arap melodi- lerini hatırlatan şarkı da fena tesir yapmıyor. Balelerden birinci perdenin ilk bale- si iyi tertip edilmiş. Bar sahmesine bir 2x dokunmak istiyorum. Figüranlara bar sahnesi için prova yaptırmak lâzım Öğretmen - okullarından Çıkanlar üniversiteye Neden devam edemesinler? andaşılan — genç bir öğretmen bu suali soruyor, ile - riye sürdüğü fikir şudur: Bir zamanlar öğrelmen okulların- da tahsil müddeti üç yıl idi. Sonra bu müddet dört ve nihâayet altı yıla çıkarıldı, okul da lise derecesine ge- tirildi. Öğretmen okullarının birinci ve ikinci sıinıflarında takip — edilen proğram lise birinci ve ikinci sınıf programlarının aynıdır. Öğretmen okullarında san sınıfa gelince, mes- leği derslerin çoğalması, tatbikal sa- hasının genişlemesi ile lise progra- mı tam olarak takip edilemiyor. Böylelisle lise tahsili görerek öğ- retmen okulundan mezün olan bir Eseri Galip yazdı ve Mes'ut Cemil beste..di Gatip bu operetile sahnemize kırk do kuzuncu eserini vermiş oluyon Bu 49 eserden 46 sı adapte ve tercümedir. ,/Geriye kalan üçü teliftir. Oynanacak olan «Leylâ ve Mecnun» da telifler ara- sındadır. İ. Galip gerek aktör ve gerek tiyatro yazıcısı olarak yirmi yedi senedir sah- nede çalışıyor. Bu kadar üzün zama- İnan kendisine verdiği tecrübe, hiç te yabana atılacak birşey değildir. Duy- duğuma nazaran Galibin yazdığı ope- ret, daha ziyade bir komedi müzikal- dir, Bu komedi müzikalde Galip tama- ,men yerli ve bizim sosyetenin hayatı- Hi gösteren bir mevzu seçmiştir. Ope- retin mevzuu, mantıki, psikolojisi ye- rinde ve duygu tarafı kuvvetlidir. , Birinci ve üçüncü perdeler bir çilt- likte, ikinci perde de Tarabyada mo- dern bir yalıda geçer. «Leylâ ve Mecnun» operetin mevzu- “les'ut Cemil Galip : unu canlandırmak için komulan bir şah siyetin yaptığı bir operanın adıdır. Operette alaturka ile alafrangayı birleştirerek opera yapılacağını iddıa eden ve böyle bir opera hazırlayan bi ri vardır. Öperetin adının «Leylâ ile Mecnun» olması bu sebeptendir. Bu operette, halk melodilerile yapıl- mış güzel parçalar dinleyeceğiz. Bun- ların hepsi armonizedir, Ve orkestras- yonu yapılmıştır. «Leylâ ve Mecnunsun bestekârı Me- sut Cemildir. Radyomuzun bu sevilen Spikeri kuvvetli ve duygulu bir mü- zisyendir. Garp musikisini bildiği gibi, alaturkayı da bilir. Bu bakımdan, bu tarzda yazılmış bir operet için muhak- kak ki en muvaffak olacak bestekârdır. Şehir Tiyatrosu bu opereti sahneye koymak için epey uğraştı. Dekorlara âzami derecede itina edildi, opereti oy- nayacak olan sanatkârlardan Hâzım, Vasfi, Behzat, Bedia, Feriha, Melek rol Jerine iyi çalışmışlardır. Muvaffakıyet ihtimalleri pek fazladır. Bundan ötesi- ni bize sahne gösterecektir. genç hayatının sonuna kadar atıldı- ği noktada kalıyor. Bugün pek genç iken mesleğin daşkı ile öğretmen olan vatandaşlar - dan bir çokları meslek dahilinde yüksek tahsil görerek yürümek is - tedikleri halde neden önlerine bir Mâni çekiliyor? Bilhassa hizmeti mecburiyelerini tamamlıyan altı yıllık öğretmen o- kulu mezunlarının doğrudan lise ol- gunluğunu vererek fakültelere gır - melerinde ne mahzur vardır? Yakın zamanlarda' dalgalanan ko- nuşmalarda gene bu mesele mevzüu bahsediliyor. Fakat henüz verilmiş bir karar gene yok. Yekünu pek taşkın olan binlerce gevcin arzularının sönmesile bütün hayatlarının dumanlı geçmemesi is- teniliyorsa bu işle alâkadar makom- ların nazarlarını çekerim. S A y —D