24 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

24 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ai 'SON POSTA Halk Operetinde bir saat Halk Opereti san'atkârları kültürsüzlükleri hakkındaki iddiaya fena kızdılar, kendilerile Şehir tiyatrosu artistlerini mukayese ediyorlar ” $ehir Tiyatrosu sanatkârları bir turneden İstanbula dönerken Eskişehire uğramışlar. Meşhur bir yıldız : «Ne fena demiş. Gene trene binecekmişiz. İstanbula vapurla gitsek olmaz mıydı sanki?» Şehir Tiyatrosunun yeğâne, f.ıksıl » Zorlu raktbi Halk Opereti gene faaliyet te, Rivayetlere inanmak lüzimgelirse, Maksimde oynadıkları Pipiça opereti o kadar tutmuş ki, Halk Opereti direk- törü, Şehir Tiyatrosuna telefon etmiş ve: — Aman demiş, ocağınıza düştük, Şu Batamadığınız biletlerle, boş kalan san dalyelerinizi bize gönderin de, müşte- terilerimizi kapıda bırakmıyalım! Bu rivayet, mübalâğalı bir lâtife de olsa, Şehir Tiyatrosunun Halk Opere- tinden ürktüğü muhakkak. Çünkü ge- Çen sene faraza bir «Telli turna» yı tam altmış bir gün sahnede tutabilen Halk Opereti sanatkârları; Pipiça ope- retile geçen senenin muvaffakıyet re- korunu da kıracak gibi görünüyorlar. Bu vaziyet te göstermektedir ki, di yağlarile kavrulan Halk Operet kârları, belediyenin muavönetini te - min edememişler, fakat halkın muhab- betini kazanabilmişlerdir. Bu muhabbeti nasıl kazandılar? De- korları, gardiropları, sahne tesisatları, 4 mi daha zengindir? Eserlerinin Müellifleri mi daha kuvvetlidir? Sa - aatkârları mı daha kıymetlidir? Baletle ri mi daha sempatiktir? Bilâkis... Şehir Tiyatrosu sanatkâr- larından her nin gardirobu, bir Ho İivut yıldızını kıskandırabilecek & zenginmiş... Şehir Tiyatrosunun sahne si, Paristeki Mülen Rujun sahnesi gibi fırıl fırıl dönüyormuş. Şehir Tiyatrosundaki sahne- tosisatı harekete gelince, akıllar duxun'nuş Şehir T! 8 layınca, ki Türkiy tün şairleri, ellerinde oporetleri, pi, leri, komedileri, vodvilleri ve dah mem nelerile, müdürün kapısında nö- bet beklenlermiş. Şehir Tiyatrosu sanatkârlarının Tetleri, h:my'ılaıa k(ın)nlı B gıım 'mq dar yır dua etmek, kalamın içindeki dü; mün çözülmesine kâfi geliyor mu ya? | Halk Opereti su: nı kendi ellerile yapıyorlarmış, ü de sahneye kiralık simokinle çıkanlar varmış. Sahnelerinin tesisatı, göz ka - Maştırıcı hünerler — göslerebilmelerine Müsait değilmiş. Büyük müllifle:, Halk Operetine eser vermeyi zü meslektaşlar, Halk Opereti #anatkârlarile- yedi günd kiz mülâkat yapmadıkları için, a yaşarlar men de, gül gibi geçinip gidiyorlar - mış! Ben de sizin gibi bu tezadın hikme- tini merak edenlerdenim. Acaba Halk Ope kazandığı muhabbeti, hakiki bir «halk» opereti oluşuna mı borçlu- | 4 dur? Yoksa ahali Halk Opoeretini, hi- Mayeden, yardımdan mahrum yaşadı- Çıim bildiği için mi tutuyor? |boş geçinmek gerektir. S ci suale, «Orhan Selim» hem: bem de «<hayırte cevabını ve-| riyor | Halk Opereti, sahici halka kend;şhıiı Provadan bir başka görünüş sevdirebilmesi bakımından «Halk» o- peretiyn Fakat kültür tarafı noksan olduğu i- çin de «Halk» opereti değilmiş. iyle şairane hikmetlerin künhüne varabilmek her babayiğitin harcı deği dir, Hele benim, böyle #ki taraflı kelâm lara hiç aklım yatmaz. Bu satırları 0- rayım, dedim, bu işi bir de Halk ti sanatkârlarına danışayım, kül- müdürler, değil ır..ıd.rlur, hakiki «Halk» opereti İi yoksa e girdiğim zaman, heps: mü- diriyet odasına toplanmış buldum. Bir de ne göreyim? Lütfullah Süruri, te- lefonda, bu bahsettiğim yazısından do- layı Orhan Selime harıl harıl kür etmiyor mu? Derh dim : —Hakkı varmış şairin! dedim. Eğer bunlar- kültürlü. olsalardı, ithamanı bir iltifat sayarlar mıydı? Ve telefanu kapatan Lutfullah Süru- riye: — Merhaba koca cahil! diyerekten, verdiğim hükmü bildirdim. Lütfullah Süruri gülâ — Dostum, dedi, bu yazıcı milletiyle | bizim £ yasete aklın ermez. Biz böyle açar telefonu teşekki — Sebep ? — Küfürbazı mahcup edip te daha ağır küfür yemekten kurtulmak için! Halk Operetinin sevimli komizi Ce- 1â1 Süruri söze karıştı: Sen dan sonra gör bende ala- yı. Bundan sonra sahneye ç. dr «Kültürlü konuş ulan!» r eda Va sukn mıi,su sanatkârları edi T gün en'm._ gazetesine: Oberetinde vatı alenen bo, diye tuttum bu celâlli muharrire bir | daveliye göndendim. Ertesi gece, ke - Halk mali azametle tiyatroya girip ön sıraya — Sen de kim oluyorsun? diye so- runca, Derbal kabarıp cevap verdim: — Bediiyatı boğazlama mütehassı - g! — ©O da ne demek? — Cahât herif... Bugüne bugün bütün gazeteler benden bahsediyorlar. Senin | | dünyadan haberin yok. Hülâsa, bu kinayelerle, adamcağ palas pandıras tiyatrodan kaçırınc ya kadar devam ettim. Bedi t diiyat... Şimdi de Orhan Selimi TOya çağırıp! «Kültür!» diye cağım! — Neymiş bu ekültür!» — Vallahi bilmem Sik sik i geçiyor. Fakat bir türlü şerefyap olamadık. Mebmnet te söze karıştı: — Kültürü bilmem. Fakat güldürme sini biliyorum kâfi... Bizim İmsetin anketini batırladım: — Nasil güldürüyarsun? — Gülmeye niyeti olan dürmekten kolay ne var ki? Maamafih, henüz daha fazla gülün - düğünü bir türlü anlay, n |Meselâ Pipiçada, karımı 50 b satarım. Kadın gelir: — Beni pazar eşeği gibi haraç me- ! diye kabarı ali ciddiyetle: — Yahu, derim, bu buhran zamann- da, “hangi eşeğe 50 bin lira verirler! Rekor gsende! tuttu ülmez, Fakat az mden bir metre bo - r kalem çıkarırım: A- sonra meselâ yunda k bali kı . Değerli sanatkâr Mehmedin g; /.ğr-n de, ince bir İstihza pır:ltısı belirdi: — Geçenlerde, dedi, Şehir Tiya Kayseriye gitm f'—anaLk;ndnlan bir Bayan öte ş ki: «— Canım öyle denize girmek iş yor ki Öteki gidip mayosunu takınca, arka- daşının karşısına dikilmiş, ve kemali skoca het ?m m Mehmet, oyun icabı Tn, ciddiyetle : tonun bacağına dokununca, hemen omu nen boği zili Tüsvay mı ıl.ırkaa ! Gene oyun icabı.ban: Beriki me — AÂyol demiş, sen demedin mi, ca- nım denize- girmek isliyor dive;, Plâ- (Deyamı 12 inci sayfada) 1 | rıntıya : Kâh didon sa- h favorili; son- âfları baştan başa da, her gün bal a- yarı semender bizim Ankara yasalarında ta- Sünbülzade Nazmi Acar, malür kallı, kâh bam telli, ra müsahabeti tatlı, şatafatlı, işin alayı bir zattır ve kendis caddesi, Şoehzadebaşi nımıyan yoktur, Her vaki Vehbi gibi konuşu * Bazı nükte ve gar.ılmle*ıle de su! d ıwuılıx » taş çıkaran bu Emin  ra dair geçen günkü Son O vapurundaki küçük bir muhavereleriri anlatan o Eyuncâ aklıma Ezmi in böyle bir Faka saymak onun rer uzun süreceği için ben — şimdi la birlikte vaktile burada uzunca bir . vakit mehtaplı.. - ortalık Şehzadebat lan bir kıraathanı alkar ve birbirlerine so- gece ya - . hava Nereye £ Gene ikisi binden cevap verirler: — Henüz uykumuz yok... n Âli: — O halde, şü Beyazıda doğru bir uzanalım, mehtaba karşı oradaki ha - vuzun kenarında birer sigara içelim! yır ezgi, fıstiki makam yürüyerek ıda gelip havuzun kenarında bi - çerler ve gene birbirlerine palım? Bu sefer Nazmi Acar cevap verir: , Gülhane parkına ka- oradan sabaha — karşı 1 serin boğazı, Marmarayı seyre - del Gene ayni yürüyüşle yarım saat son- ra Sarayburnuna gelir, birer sigara da | orada tüttürürler, biraz denizi seyre - der ve orada da sıkılarak sorguyu gene — Ya şimdi ne yapalım? Biraz düşi ıi—x,—ım—ıı arlar; Emin Âli eliyle Beyaği işmarlıvarak: — Ilmriı der, şJludu.ll ağ jdeyi tutalım, köprüyü geç | sekkaldırımdan Beyoğluna çıkalım, o | radan gene ağır adımlarla H | pesine yollanalım. Zaten biz oraya va- kadar da ortaliık ışımıya baş - yaz sabahı, Çamlıcanın ar- dından güneşin doğuşunu se: Yürürle tam güneş doğacağına yakın Hürriyet tepesine konarlar. U - zatmıyalım, karşıdan doğan günaşe karyşı birer sigara da orada tellendir- dikten sonra tutarlar, ş im di erindeki te |lar. Ora ve hane köyünün yanırlar. Artık orada yorulan Nazmi Acar arkadaşı- na: Haydi de Foaka sefe: dönelim art Frmin Âv buna v& T de gene elile karşı geniş, uçsuz bucaksız kirla , . - | yer? fıkrayı oku-|r .| ğaya geçerler; eden | .| çok rası senin, bu- ! Şehzadebaşından gece yarısı başlıyan devriâlem! Nazmi Acarla tarihçi Emin Âlinin başlarından geçen hoş bir vak'a l Yezan: Osman Cemal Kayaı YK TRRRK N — Gel canım, öyle de oldu, böyle de oldu. Zaten yolun dörtte üçünü de geç- tik; nah, karşıda görünen şu ağaçlık gibi yol k mu.. b — Ey ne olacak? — Oraya kadar gulenn_ — Or ne yapa — Osman Cema — Sen ne sâylüy man Cemalin eyi ideriz be! in yahu? Os « buraya üç saatlik Hayır canım, rşıdı ne Üç saati? İşte görünen yer, öonun otur- 1 Topçular köyüdür. Çek |sin de buradan en ziygde Ne yarım saati m saa', daha bilemedin, ürüm! Nazmi ÂAli 1israr eder; nihayet hi zim iki babâcan, kolkola K. köyüne iner, oradan öna buna $ ra Kâğıthanedeki Sünnet köp: bulurlar ka Silâhtarağadan - sözde kestirme olsun diye - bir ormanı manarak keçilerin bile zor gı ceği berbat patikalardan meşhı a götür köprü ni yıkayıp ufak bir n ten sonra gene kol kola ve birbirle: ne yaslanarak bir saat Remi: bulurlar, Orada da oturup birer kahve Ve sigara içerler ve öğle ile ikindi ara- sında kendilerini (Kazıklıbağ) deni « len yere dar atarlaı — Aman kahveci, bize büyükçe bir getirir, ur._d.ı'(î J: men ölü gibi h_ısırl..rııı üzerine uza « | rarlar, kahveci sorar: — Ne içeceksiniz? — Bizim şimdi bir miz yok, biraz u ğimizi uyanınca düşünürüz! Ne kadar uyutlarsa uyurlar, akşa « ma yakın uyanınca kahveciye ben rarlar. Adamcağız: — O, der, bugün buralara hiç uğra - madı, sanırsam sabahleyin İstarbula inmişti; daha gelmemiştir. — Y Öyle ise gelince selâm söylersin, s0- bizden mdilik eyvallah! — Sorarsa, sizin için kimlerdi diye- yim? Gece yarısındanberi başlarından ge- çeni kahveciye birer birer anlattıktan sonra: — Sen derler, bu macerayı ve fetimizi kendisine an!: n rahmetli kır kuhve. - na anlatınca hemen m kim olduklarımı... ye sordum: anbula hangi yoldarı ne dese beğ onlara | y onların niyeti Ba p oradan trenle İstanbula ( terditn amm, ve ©ldi n e | Demesin mi? Osman Cemal Kaygılı

Bu sayıdan diğer sayfalar: