——— H er g Deu!et:ı!ık be!edıyccılık Ve İstanbul 'Yazan! Muhittin Birgen' arp sonu dünyasının iktısadi ha- reketleri Türkiyeyi devletçili - ğe götürdü. Devletçilik bir sistemdir. Bunun bir ruhu, bir de teşkilâtı vardır. Bu teşkilât yerine, zamanına ve ş_ıı - lara göre değişebilir, faka ayni kalır. Devletçi bir devlet bull)l?âl. milli iktısat bakımından işleri kendi püfuz ve hattâ idaresi altına alırken memleket içindeki bütün faaliyeti ve faaliyet cüz'ütamlarını da bu ruh için- de tutmıya ve onları kendisi ile hema- henk olarak yürütmeğe veya - bizim gibi henüz tqkılıt'ınm..m ş memle - ketlerde - yürümeğe alıştırmıya dik - kat etmeği ihmal edemez. Bu bakımdan Türk devletçiliğinin zannettiğimiz bir nokta da be! liktir. Yani, Türkiye devletçi ise, Türk şehirleri de belediyeci olmak lâzım - , Çünkü bunun biri, diğerini tamam- lar. Milli iktısat bakımından bir mil - letin işlerini tanzim için devletin mü- dahalesi zaruri olduğu zaman şehir ik- tısadiyatı bakımından da şehirlilerin işlerini belediyenin müdahalesi — ile tanzim etmeği düşünmek evvelki usu- <i sayılmak lâzım bul Türklerinin ikt ıslahı için İstanbul beledi; ürette şehinde bir b yaseti yapmasını isteme ru olmak icap eder. Bizim bele'lnu teşkilâtımızm bu bakımdan hakları ve salâhiyetleri nelerden ibaret olduğu - nu derin derin tetkik etmeğe ihtiyaç yoktur. Mevcut kanunlarımız bu işte belediyeleri L gibi büyük şehirler belediyelerinin bu ba- kımdan hiç olmazsa iptidaf adımları atmalarına mâni teşkil etmiyeceği mu- hakkaktır. Bugün belediye inzibat belediyesidir. le iktısadiyatı mı mevz! lediyenin vazifesi yaln zilesidir. Şehrin gıda v tısadiyatı mı mevzuubahstir? yemizin vazifesi gene ayni şeydir. Hat- tâ şehrin imarı mevzuu bahsolduğu za- manda belediyenin vazilesi değişmez. Belediyemiz yalnız bir inzibat bele - diyesidir. Halbuki, devletçi bir rejim Ş bir belediyey yani *tı&ıdı bir belediyeye sahip ol - ması yukarıdaki nazariyenin bir de bu bakımdan tabi bir neticesi olmak icap eder. * Bilhassa, İstanbul gibi, şehir hayatın- da çok derin bir istihale geçirmekte o- lan bir şehrin bu vazifesi hiç bir su - retle ihmal edilmiyecek derecede mü- himdir. Geçenlerde yazdığım gibi, bü- yük ekseriyetini Türk nüfusu teşkil e- den ve bu kitlenin de iktisaden çok Ylüşkün olduğu bu şehirde belediyemi- zin gayet sür'atle inzibat belediyeci - liğinden iküusadi belediyeciliğe geç - mesi elzem olduğu kanaatindeyiz. Cumhuriyet, nasıl büyük bir hamle ya. parak devlet teşkilâtını gençleştirmiş, değiştirmiş, muhtelif yollar ve usul - lerle Türkiyenin milli iktısadiyatını kontrol ve idaresi altına alarak bu kontrol ve idareyi temin edecek muh- telif onganları birer birer yaratmıya nasıl ehemmiyet vermiş ve veriyorsa bütün büyük şehirlerimiz ve bu âra - da bilhassa en büyük Türk şehri olan İstanbul belediyesi de kendisinin böyle bir istihaleye muhtaç olduğunu anla- ması ve ona göre bir karar vererek ile- riye doğru yürümesi idâp eder. Vazi- fesi yalnız bir takım inzibati nizamlar koyup bu nizamlar dahilinde ceza kes- mekten ibaret olan sırf bürokrasi ve zabıta belediyesi, âeğil böyle İstanbul gibi mühim bir ıı;nma! hale geçi - ren bir şehârde, hati de sakin ve normal bir hayat yaşıyan bir şehirde dahi noksan bir belediyedir. Diyebili- rim ki bu bakımdan Ankara şe! diyesinden İstanbul belediyesi acağı hayli mühim ilhamılar vardır. * Muhterem Muhiddin Üstündağ hıın-l iRainli MA © T u Resimli Makale: Medeni adam sokakta, tramvayda, vapurda, şimendiferde çocuğu ger, kadını himaye eder. SON POSTA Medeni adam sarhoş olmaz, umu- mi yerlerde yüksek sesle şarkı söyle- mez, umum? terbiye kaidelerinden dı şarıya çıkmarz. SÖZ ARASINDA Hergün yeni Elbise giyen Portakal satıcısı İngilterede Kent eyaletinde herke- risin fevkalâde sevdiği bu portakal sa- tıcıt , orijinal kıyafetile halkın alâka- sını ırttırmaktadır. Bu yüzden herkes- *|ten razla portakal satan bu adam ga- >|zete kâğıtlarını iğnelemek suretile yap- “İtığı elriseyi giymekte ve her gün elbi- sesini değiştirmektedir. İyekli çorap ilk defa ne zaman giyildi? İpekten bir zamanlar her şey yapılır, Mfakat çorab yapmak kimsenin aklına gelmezdi. Tarihte ilk defa ipek çorabı herkesin hayretle karşılamasına rağ - men Fransa kralı ikinci Hanri giymiş- tir. Ondan sonra ipek çorab moda ol - muştur. leayı ileri sürmektedir: «Eğer ikinci Hanri ipek çorab giy- meseydi kim bilir, bugün bayanları - miz, belki ipek çorabın ne olduğunu bilmezler ve baylar da bir sürü mas - raflırk Şirmezlerdi» —— ——— aei bulun dertlerini benden iyi bilir ve İs- tanbuldaki Türk kitlesinin iktısadi va- ziyetini gördükçe yüreğinin benden fazla sızladığında şüphe yoktur. Bu - nun için İstanbul belediyesine bir ik - tısadi belediyecilik yaptırma ve bu yoldan Türkün vaziyetini ıslah etme işini ele alacak olursa İstanbul şehri- nin tarihine zaten temiz ve asil olan ismini altın harflerle yazdırtacak — bir inkılâp yapacağına eminim. Bir ink:lâp çocuğuna yaraşan da budur. Bilirim ki iş güçtür ve çok sistematik ve uzun gayretlere muhtaçtır. Fakat, başlama- nın, yolu kısaltmak olduğu muhak - kak değil midir? Hiç olmazsa işin bir etüdüne olsun başlamak zamanı gel - memiş midir? Muhittin Birgen | HERGÜN BİR FIKRA | Hakaret mi, tarziye mi? Meşhur bir Fransız muharriri, kalabalık bir mecliste, uşağında bahsediyormaş. Bir aralık: — Zavallı uşak! demiş, bizim be- lediye reisi kadar budala, O sırada, mecliste, mevzuu bah- solan belediye reisinin çok yakın bir dostu da bulunuyormuş. Derhal ye- rinden fırlamış, ve Fransız muhar- ririni, sözünü geri almaya davet et- miş. Zeki yazıcı, kemali sükünla gül- Mmüş ve : — Asabileşmeyiniz! demiş sözü- mü geri alıyorum: Benim uşağım bi- zim belediye reisi kadar budala de- IM Kendi kendisini « utturan balıhk Şu gördüğünüz dalgıç, İngilterede | bır sabah denize dalıp bir gemi kurtar- İma ameliyesinde çalışırken, bir an için Bu havadisi veren gazete, şu müta- |yorgunluk almak istemiş ve denizin dibinde, dinlenirken, kocaman bir ba- hk süzüle süzüle gelmis, kucağına o- turmuş. Kendi ayağile gelen kısmeti reddetmek — nankörlüğünü göstermek istemeyen dalgıç, hemen oracıkta bur- nuna kancayı taktığı gibi, balığı yuka- rıya göndermiş. Kendi kendinin nikâhını kıyan papas Radyolu Otomobillerden sonra Radyolu bisikletler Radyolu otomobillerden sonra Ho- livud güzelleri bisikletlerine de birer radyo koymağa başlamışlardır. Kiş kdub dE lll pi yabamıya dercettiğimiz tanınmış yıldız Patricia Ellis çıkarmış ve ondan sonra herkes kendini takip etmiştir. Şimdi Holivudda iki yüzden ziyade tadyoha besiklet vardir. Kırmızı renkleri yeşil gören insanlar Göz illetleri arasında Daltonizm ie- minde bir hastalık vardır. Bu hastalı - ğa uğrıyanlar bilhassa kırmızı renkleri yeşil görürler. Daltonizm hastalığına uğrıyan loko- motif makinistlerinin sebeb oldukları knulqr pek meşhurdur. Bereket ver- sin ki bu hastalık mikdar ve nisbet iti- barile pek fazla değildir. Bu hastalığa dünyadaki erkeklerin on binde dördü, ve kadınların da on binde ikisi müsaptır. Londrada çamaşır günleri Londra — mahallelerinden birinde, evleri yanyana olan ailelerden biri, Sözün Kısası Balıktan al haberi! E. Talu nkarada, Çiftlik lokantasında! A beraberce oturup yemek yedi” ğimiz arkadaşa, dışarıda pardesüsül gezen, insanlarla ıencereden süzülei ılık güneş huüzmelerini işaret ederek? üzel hava! dedim. Galiba bil kış yüzü görmiyeceğiz. Arkadaşım İstanbuldan yeni gel * mişti. hı—nılıcır.e iç yüzünü iyi bildiği y ımıuşum gibi; o işaret ı-)ıe— diğim güneş huzmelerine şöyle, inaüs mamış bir nazar fırlattıktan sonra, bâ* şini sall asmalikı Bnyle şeylerde fen daima aldanır. O * nun tahminleri nazaridir. — Ya, nereden hükmediyorsun, Jeyse? F — Bu işlerin içinde, tam elli sene * j dir ömür yıprandıran, bu uzun müd * det 71ıfmdı tabiatın bütün cilvelerini öğrenmeğetfirsat bulan birisinden duy* dum. — Kim bu kıymetli adam? — Bizim kn;,rîe oır balıkçı. öye çok şiddetli nl1cngm: deli Ve hiç bir zaman bunun aksi sa mamış. Onun için bana, geçenlerde! «Bay! dedi; odun, kömür almak hu * susunda tetik ol. Bu yıl kış yaman 0- lacak.» işte buradan biliyorum. Benim gülümsediğimi görünce, birağ canı sıkılan arkadaş sordu: — Ne gülüyorsun? — Hiç! dedim. — Yok, söyle! Bu kadar basit şeyle « ,te İnandığıma şaşıyorsun galiba? — Hayır. — Ya, nedir öyleyse? — Aklıma başka şey geldi. — Ne? — Ben balıkların bu hicretine baş" ka sebep görüyorum. — De, bakayım! — Bana öyle geliyor ki, burada yi « yecek bulamadılar, İspanya — sularına gidiyorlar! — Sen zaten daima böyle işin alayın- dasın! — Ne yapayım? İnsanlardan kera « met görmedim ki, balıkların kerame « tine İnanayım! Biliyor musunuz ? 1 — Avusturya imparatoru Pransova Ja * _l wmumi harplen kaç yil sonra ölmüş * 2 — Parfâteki meşhur Elyade sarayı hangi yalda yapılmışbır? 3 — Capus kimdir ? 4 — Milâttan evvel 400 ile 413 yıllarınd? Makedonya krallığında kim bulunuyordu? (Cevapları Yarın) * İngiliz papazlarının birinin başın -| mahkemeye müracaat ederek, komşu-| Dünkü Suallerin Cevapları: /dan şöyle bir vak'a geçmiştir: Papaz evlenmek istemiş, kendisinin nikâh kıydığını nazarı dikkate alarak, başka insanların nikâhlarını kıyabilen bir şahsın evleviyetle kendi nikâhını da sunun Tantının günü çamaşır yıkadı- ğanı, bunları uslak sslak bahçeye asa- rak havayı ifsad ettiğimi, üstelik de | Tatir. tabif manzarayı ihlâl ettiğini iddia et- miş. Mahkeme, iddiayı muhik göre - 1 — 1900 yılında Monzada öldürülen İtaly krahı birinel Humberttir. 1878 de tahta çık * miştir, Kral 2 nci Victor Emanuelin oğludur | 2 — victore Hugo 83 yaşında Pariste öl « müştür. 3 — Alp silsilel cibalinin sayılı tepele “ » kıyabileceğine hükmetmiş ve beğendi- rek, bundan böyle: — Pazarları hiç bir | “xgen biri olan Kombin, yahut Grandö ği bir kızla kendi nikâhını kıymıştır. |vechile çamaşır asılmamasını çarşam- |Combinta yüksektiği 4917 metredir. Hâdise tabit dedikoduyu mücib ol -|ba, perşembe, cuma ve cumartesi gün- | —e müuş, mesele papalığa intikal etmiş ve papa da bir insanın kendi nikâhını kı- yamıyacağını söyliyerek nikâhı feshet- tirmiştir. Içnmaşır leri de saat on dörtten sonra bahçede kurutulmamasına, pazartesi | aai inelnem nnn Gümüş saçlı kadınlar Şıklığı seven bayanların akıllarına ve salı günleri için de hiç bir kanunî*ncıç. gelmez? mâni olmadığına hüküm vermii İSTER İNAN İSTER İNANMA! Avrupada yapılmış bir nasır ilâcı vardır. Bu ilâcın ambalâjının üzerinde «Eczanelerde perakende satış fiyatı 70 kuruştür» diye yazılıdır. İlüca 3 kuruşluk ta müstahzarat pulu yapıştırıldığına göre, bu ilâcin 73 | kalmıştır. kuruşa satılması icap etmektedir. Halbuki hiç bir yerde bu ilâcı yüz kuruşltar aşağı satmamaktadırlar ve bir ar- Kadaşımız ilâcı yüz kuruşa satın almak mecburiyetinde İSTER İNAN İSTER İNANMA! Şimdi de Pariste yeni bir moda icad ederek saçlarını gümüş rengine bayat* mağa başlamışlardır. Moda sür'atle rağbet görmüştür. Bazı berberler, arjante saçların kadın” lara fevkalâde çok yakıştığını söyle * mektedirler. Erkeklerin ekseriyeti is€ bu modadan memnun değillerdir. Gümüş saçlılara, Londrada, Paris * te, ve Holivutta sık sık rastgelinmeğ* başlanmıştır. Şi