SON POSTA İttihad ve Terakkide on sene İkinci kısım No. 2 İHAN HARBİNE NASIL GİRDİK ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Rusyanın birdenbire bize dönmesi yakın bir harbe delâlet ediyordu Yaltaya giderken ağır ve düşünceli olan TaîâîBey dönüşte gayet neşeli idi. Bana ihtisaslarımı sordu şu cevabı verdim: “Avrupada harp hazırlanıyor!,, Yaltada bulunduğumuz üç gün için- de ben havada büyük bir değişme, Müthiş bir kar fırtınasından sonra gü- Beşli bir lodosun ılıttığı tatlı bir yumu- fama bulunduğunu görüyordum. Za - len bu hal, daha yolda iken kendisini İssettiriyordu: Galiba, benim gibi o talimat almış olan Tohulka, seya - t esnasında, fırsat buldukca bana Ptopaganda yapmıya çalışmıştı. Selefi Mendelstam'a nisbetle çok daha az ze- i, hattâ biraz da bön olan bu adamın 'Ni çocuk ve iptidai bir şarklı yerine 'Yarcasına öyle budalaca sözlerle bir dırmaya çalışışı vardı ki ne zaman ırlasam gülmekten kendimi mene- mem, Mesleğinde kim bilir kimin himayesile ilerlemiş olan bu basit ka- falı adam, meselâ, bana diyordu : — Sizin padişahınız efendimiz ile bizim padişahımız efendimiz çok döst Olmalıdırlar. Çünkü her ikisi de dindar dirlar. Müslümanlıkta sünnilik ne ise ristiyanlıkta da ortodoksluk odur. 'ünun için aralarında dince benzeyiş Vardır. İnşaallarruhman siyasetlerin- de benzeyiş olur! | Beni budala bir şark müteassıbı ye- Tine koyarak o havadan bir propagan- havası çalan ba dözt köçe Kafalı Çinovnik gene «evet, çok doğru lüyorsunuz, ama, şu Ermeni mese- olmasal» dediğim zaman da: — Canım, öfendim, © bir şey deği başka milletlere bakarak «Ermenilern timarmışlardır. Bizim de «Ermenileri - Miz» olup onların hissiyatı milliyeleri- he riayet lâzım geldiğinden biz de oön- lara biraz yardım eder gibi Amma ve lâkin, bu mesele bizim padi- fahlarımız efendilerimiz arasında dost- ğa mâni olamaz! Yolda böyle gülünç bir tarzda baş- Yan propaganda, Yaltaya varır var - Maz kesafet kesbetti. Çarın Yaltada Verdiği ziyafeti tâkib eden Sasonof'un Ve Karadeniz filosu amiralinin ziya - leri, Yultaya Çarla beraber bahar Rörmeğe gelmiş kesif bir Rus aristok - Tasisinin bütün işvekâr güzelliğini bir Araya toplıyan garden partiler, bizim heyete nefes alacak — vakit bırakmadı. Talât bey İzzet paşa ile birlikte bir kaç defa Sasonof dle konuştular. — Benim üştuğum muhitte, hariciyenin şark leri dairesinin şefleri, hususi kalem Müdürleri, kâtibleri, gazeteciler ara - tında - ne kadar gariptir ki - artık hiç mi sözü geçmiyordu. Bütün söz «Almanyan etrafında cereyan ediyor- du. Hariciyenin bizim işlerle meşgul Yubesinin müdürü olan bunak bir ihti- Yar kontun sâbit bir fikir haline gel - Miş büyük bir derdi vardı: Şu Alman- rın yaptıkları Bağdad hattının Rus hududunu tehdit edişil Bağdat hattı İle Rus hududu arasında bir münasebet olmadığı hakkında yarım saatten fazla ir münakaşa yaptık, bir türlü anlata - Madım. Bu adam ya müstakbel Rus hududunu Bağdada kadar yaklaştırı söyl kesi Yor, yahud da Bağdadı Rus hududuna| Yakın zannedecek kadar coğrafya bil- &isinden mahrum bulunuyordu. Ken- isinin lâakal yarı yaşında olan güzel Ve işvekâr kontesin o sıtada yanımıza Belip kocasının malümatile alay ediş he ve bana da «nasıl, benim bunağı be- ğendin mi?» der gibi bakışlarına göre ikinci ihtimal daha doğru idi! Sasonof'un derdi ise bir değil, iki i- _i: Almanlar ve Bulgarlar. Beni sure- ti kat'iyede ikna etmek — istiyordu ki Bulgarlar haydud bir millettir. Rados- | | 4 Yaltaya giden murahhaslarımızdan İzzot Paşa lavof hükümeti ise bizzat hpaydutlar- dan başka bir şey değildir. Hey'ete verdiği ziyafetten sonra bir saat kadar beni yanında tutarak Almanlarla Bulgarlar aleyhinde söyle- di. Aleyhimizdeki Balkan ittifakını | hazırlamış olanlar Bulgarlardı. - Nasıl oluyor da Türkiye bunlarla, bilhassa! şu haydud Radoslavof hükümeti ile| mütemadiyen dostluk yapıyordu. Gerek Almanların, Aletleri olan Bulgarların | yegâne düşündükleri şey, Türkiye ile Rusyanın arasını bozmaktı. Ben de gazeteci sıfatile bunları yazmalı ve ef- VÜK Hisnmemari aydidetmsi slllal Keskin bir zekâ ila parlıyan gözleri-| İni hâlâ görür gibi olduğum Sasonof'un beni bu suretle bir çocuk kandırır gibi kandırmıya çalışması garib bir şeydi. Bunu ancak ,0 zamanki Rusların bü - tün Avrupalılar gibi, bizi umumiyetle çok iptidai zihniyette insanlar saymala- | rile izah etmek mümkündür. Yoksa bir hükümet gazetesinin başmuharriri- ni hükümetin siyaseti aleyhine yazı| yazmıya teşvik etmek çok manâsız bir şeydi. gerek onla: HASAN Yağsız Kar Kremi acıbadem ğlı acıbadem Yarım yağlı gece Yağlı Kremleri san markalı kremler dünyada veut kremlerin en mükemmel ve . Fennin son icadı olan ve dan büyük fedakârlıklarla ge- ) makinelerle yapılan Hasan ktem yarında hiçbir krem mevzuu bah- solamaz. Çirkinleri güzelleşlirir ve ih- tiyarları gençleştirir. Çil, leke, sivilce, ergenlik ve kirleri izale eder. Hasan deposu: İstanbul, Ankara, Beyoğlu. Ötekilerin, Talât beyle İzzet paşa: nın Rus dostluğu üzerinde ne suretle iknalarına — çalışıldığını - bilmiyorum. Yalnız şunu biliyorum ki Talfit paşa da içine girmiş olduğu hava hbakkında hayretten hayrete düşüyordu. Arada mevzuu bahsolan irili ufaklı bir takım meselelerin halli için Sasonof, Talât beye her nevi vaadlerde bulunmakta tereddüt etmemişti. Hattâ, veda eder- ken o sırada gene bir münakaşa mev - zuu olmuş bulunan nevahii - şarkıye meselesinin bizim arzumuza muvafık şekilde hareket edilmesi için Tiflisteki Çar nâibine lâzım gelen tâlimatın ve - rilmiş olduğunu kendisine benim gö- zümün önünde söylüyordu. Çarın Romanya kralını ziyareti Rus gazetecileri ile konuştuğum sı- ralarda onlardan bir haber almıştım : Bizim heyetin avdetini müteâkıb Çat deniz yolile Köstenceye giderek Ro - manya kralını ziyaret edecekti. Önce bu habere pek inanmamıştım. Bütün aRusyaların» Çarının, daha dün Rus- yanın yardımı ile teessüs etmiş küçük Romanyanın kralını ziyarete gitmesi için mühim sebebler bulunması lâzım gelirdi. Halbuki bunun için görünür - de bir sebeb yoktu. Fakat, bizim Gos- İpodin Tohulka'ya: — Sizin padişahınız efendimizin Romanya- padişahı efindimizi ziyatete gideceğini işittimi: doğru mudur? Diye sorup da «evet, efendim.» ce- vabını alınca buna evvelâ inanmak, sonra da bir sebeb aramak lâzım gel - mişti. Seyahatin son günü öğrendi - ğim bu havadis de ancak benim dikka- timi çekmişti: Bize karşı Rus siyaseti nasıl birdenbire dönmüş, gayri tabif bir değişme yapmışsa büyük Çarın küçük Romanya kralını birdenbire ziyarete kalkması da gayri tabii idi. Bütün bu gayri tabit hâdiseler, gayri tabii, yahud fevkalâde bir hal alâmeti idi. Bu fev- İkalâdeliğin sebebi ne olabilirdi? Rus - yada Panslavistlerin en kudurmuş bir devirde bulunduklarına göre demek ©- luyordu ki Rusya bir harbe hazırlanı- yordu. O tarihe kadar Avrupanın bü- tün devletleri ikiye ayrılmış bir halde idi. İskandinavya hükümetleri müstes- na, İspanya hariç, geride yerleri taay- yün etmemiş olarak bir Romanya ve bir de biz vardık. Sırbistan ile Yuna - nistan itilâhı müselles elinde, Bulgaris- tan bu iki devletin aleyhinde olmak iti- barile öte tarafa mütemayil ve biz de Bulgarlarla birdenbire dost idik, Bul- garları kazanmak Rusya için güçtü. Şu halde bizim ve Romanyanın elde edilmesi kalıyordu ve hazırlanan har- bin son serbest kuvvetleri olan bu iki memleketi kazanmak için Panslavist- ler gayrete geçmişler demek oluyor - du? Bilhassa bize karşı olan siyasette- ki nâgihâni tebeddül çok manâlı idi. İşde müstaceliyet var, demek oluyor- du. İşde müstaceliyet olması ise harbin yakında bulunduğunu gösteriyordu Ben kendimce kararımı vermiş, kana- atimi yapmıştım. Avrüpa yakın bir harbe giriyor, Rusya da bu harbi hazırlıyordu. Memnun olarak dönerkeu Talât bey bütün orada gördüğ şey- lerden memnundu. O kadar memnun- ğit tedarik etmemi bana sıkı sıkı ten- vakit Sedat alelâ , bir sandalye Üüstüne fırlattı, mendilile alnının terini sildi. — Ooof... Bütün günün yorgunluğunu dinlen- dirmek için koltuğuna uzandı. Fakat içinin telâşı onu rahat bırakmıyordu. Gene kalktı.. Kapıdan pencereye, pen- cereden kapıya doğru koşar adımlarla yürümeğe başladı. Bir sigara yaktı, hemen söndürdü. — Tütünün tadı yok. Bir kahve ısmarladı, şekeri az diyt içmedi, ikinci defa gelen kahveyi de fazla şekerli diyerek geri çevirdi. Ma- sasının üstü tozlu olduğu için hizmet- çiye çattı: — Şuraya bak! Bu ne pislik! — Bu sabah her tarafın tozunu al- miştim vallah.. — Akşam bir daha al, işin ne? Ha - num gibi evde sabahtan akşama kadar yan gelip oturuyorsun. Hizmetçinin arkasından kapıyı hid- detle itti. Tekrar kafeste hapsedilen bir laşmağa başladı. Aksi gibi bugün her şey ters gidiyor- du. Bu sefer de Sedadın gözü perdeye gitmişti. Anlaşılan hizmetçi kız sitoru yukarı kaldırırken dikkat etmeden kor. donu eğri çekmiş ve muşamba perde- nin üstünde buruşukluklar yapmıştı. Esasen titiz olan Sedat için bu çok büyük bir şeydi. Derhal pencereye koştu, perdeyi çekti, tekrar yukarı bı - raklı: Ayni buruşukluklar bu sefer da- ha karma karışık kıvrımlarla perdenin bütün yukarı kısmını kaplamıştı. Ko donu bir daha, bir daha, bir daha çek- ti ve bıraktı, fakat her defasında daha sinirli hareketler yaptığı için muşam- banın üstü düzelecek yerde daha çok buruşuyordu. Son defa çekerken st! tahtasından büsbütün kurtularak yere düştü. Genç adam öfkeyle haykırmamak için yumruklarını sıkarak odadan dı - rı fırladı, yatak odasına geçti ve el -| biselerini koparır gibi çıkararak yata- | ğina girdi, gözlerini sıkı sıkı kapadı. Başının iki tarafında iki çekiç, dur- madan şakaklarını dövüyor ve her çe- kiç darbesile tepesinin üstündeki ağ - rıyan yer derinleşerek bütün başı | kaplıyordu. Komodinin çekmesinden bir kaşe alarak yuttu ve sini: kim olmak için vücudunu gevşeterek kendisini bıraktı. Bugün Zerrinle, üç sene beraber ya- şadığı karısile, hâkimin karşısında bu- luşmuşlar ve birbirlerinden ayrılmak istediklerini söylemişlerdi. Zerrinin sesi kulaklarında hâlâ çınlıyordu. — Üç sene tahammül ettim. Fakat artık dayanamıyacağım, ben de mes'ut olmak, gençliğimi bilmek istiyorum. hayvan göbi beş aşağı, beş yukarı do -| üs; : Muazzez Tahsin Berkand . Bu en bir 1 mıştı bi grupun a yılan gibi sü n bir genç kız hemen to, — Buyurunuz öyle ise. — Mersi. .Ve gene ayni yılan süzülüşile yü « zerek gidiş, Sedadın anlıyan ve çabuk gören er- kek gözleri derhal bu kadın güzelliğini beğenmiş, seçmiş ve benimsemi İ tekim, biraz sonra kum üstünde rini tekrar gördüğü vakit ilk göri de yanılmadığını anlamıştı: O cidden güzel bir kızdı. Modalı arkadaşlarından birinin yar « dıimile Zerrine takdim edilmesi güç bir» şey olmadı ve ondan sonraki rande - vular da iki genci çok derin bir sev » giyle birbirlerine bağladı. Bir sene sonra evlenmişlerdi. Sedat o günü hatırl nde sevinç ve acıyla tırap duydu. Beyaz duvağını £ kendisine koşan tül bulutları iç deki Zerrin ne güzel, ne munisti. — Bundan sonra hayatımız hep be « râber geçecek Sedat.. Buna ne kadar seviniyorum bilsen! — Seni her zaman mes'ut edeceği « me yemin ediyorum Zerrin. Ve sonra balayı seyahatleri... Haf - tal. süren tren, vapur, otomobi| yol- culuğu; dağlarda, sularda başbaşa ya- pılan gezintiler, bunların sonunda da küçük apartımanları, — Bu büyük odayı yatak od parız Sedi yemek sal, ma odan, şu ı ya - Ön tarafta iç içe misafir ve rı, yandaki senin çalışe küçük te hizmetçiye. — Bir oda daha kalıyor, onu da ' lik boş bırakırız amma bir müddet sonra orası y rıcığım? vrumuzun olur e Evet amma, daha bir kaç sonra, — Bir kaç sene çoktur şeker sene sonra bir çocuğumuz sene Sedat bunu düşünürken kafasındı büyük bir boşluk buluyordu. Evet, ni: çin ayrılıyorlardı? Evlendikleri senesinde karı koca çok şamışlardı; aralarından yordu.' Haftada bir iki gece çıkıy briç ve poker partilerine, balolara, ti- yatro vesinemalara gidiyorlar, geriye kalan akşamlarda kâh misafir kabul e- diyorlar, bazan da başbaşa verip ko - nuşuyorlar, okuyorlar, radiyo dinli « yorlardı. Hattâ bazı keyifli gecelerin - rir! Şimdi ateşler içinde yanan vücudu- na serin bir yer bulurum ümidile ya « tağında bir taraftan bir tarafa döner - ken Sedat bugünü değil, eskiyi düşü - nüyordu. Zerrini ilk defa denizde görmüştü; fakat deniz eğlencesinde, yüzme yarış- larında filân değil, tam manasile de - nizde, yani suyun içinde, h Düört sene evvel temmuzun sıcak bir pazar günü bir kaç arkadaşile birlik- te Modada denize girmişlerdi. Denizin üslü mahşer gibi idi o gün... Allı, ye - şilli, mavili, sarılı kadın mayoları, si - yahlı, lâcivertli erkek mayolarile ka - rışıyor, kahkahalar ve çığlıklar vapur düdüklerini alt ediyordu. Suda neler yoktu o gün: Başı, kuy - ruğu belirsiz turuncu balıklar, baca- ğından şişirilmiş rengâ renk kazlar, martiler, insanların yarattığı alelâca- yip ve isimsiz kuşlar, lâstik tayyareler, yastıklar, şilteler ve saire... Birdenbire Sedadın omuzuna koca- Ertuğrul Yalta limanından çıktık - tan sonra beni karşısına akdı ve konuş- maya başladık. Neler gördüğümü, neler anladığımı soruyordu. Ben kendisine gördüğüm, konuştuğum, dinlediğim, münakaşa ettiğim şeyleri birer birer anlattım. |du ki yolda poker oynamak üzere kâ - Sonra, bu esaslı değişmenin manasını sordu. Ben de bu nokta üzerinde pek |bih ediyordu. Gelirken o kadar dü -İçok düşünmüş ve nihayet, o zaman i- de Zerrin piyanoya geçiyor, saatlerce kocasının sevdiği parçaları ona dinle« tiyordu. İkisi de bundan çok memnundular, O yaz Caddebostanda, deniz kena « rında güzel bir ev kiralamışlardı. İkie si de sporu, hele deniz sporlarını çok sevdikleri için tatil günlerini suda ge- çiriyorlardı. Ufacık bir kotraları var « dı. Kendilerinden başka daha iki üç ki- şi sığabildiği halde karı koca kotrala- rında yalnız kalmayı tercih ediyorlar- di. Bir iki defa Zefrin arkadaşlarını kocalarile birlikte davet edecek oldu, fakat Sedat karısının sabahtan akşa - ma kadar başka erkeklerin yanında mayo ile kalmasını istemediği için bun- dan vaz geçti. Koca kıskanç şeni, artık eskidik, daha mı ilk evlendiğimiz günlerde ol « duğu gibi beni başka erkeklerden kıs- kanıyorsun? Sonu yarın beraber kendisine fikrimi söyledim: — Ben bu nâgihân- değişme için an- cak bir tek sebeb tasavvur edebiliyo « rum: Avrupada harb hazırlanıyor! O zaman Avrupada bir harb olaca- ğinı gösterecek — ortada hiç bir alâmet yoktu. Vâkıa iki hasım bloka ayrılmış olan devletler arasında büyük bir reka» bet ve husumet göze çarpmıyor, dip -« şünceli ve ağır görünen Talât bey, dö-|çin ilk bakışta çok manasız görüne -|lomasi gayet sıkı bir faaliyet göstermi- İnerken gayet neş'eli ve hafifti. bilecek bir karara varmıştım. Bununla yor değildi. (Arkası var)