| mi? Teyze Operet Bg te İ Herkesin basireti mi bağlanmış bilmem, bayılan kadına “lokman | ruhu koklatacaklarına baş ucuna geçip şarkı söylüyorlar. Kirk bin defa değil, belki yüz kırk in defa çoluk çocuğa söylemişimdir: iel. Ayol beni öyle dersiz, topsuz yer- 3 Beyin. sonra karışmam ME Sanki söyliyen ben değilmişim gil İkide bir iv ii — Teyze... — Ha ne var? > Seni bilmem şuraya götürelim — İstemem! eğime ben istemem diyeyim, allem İz 5 kallem ederler gene götürür - — O ekstrayı değil, birinci nevi bile sen gün benim küçük yeğen geldi. | idare edemez. Baksana şundeki hale, a Yok mu ya, zamane kızlarına dâ| çocuk gibi zıp zıp zıplıyor. Kim dinler yağ iyor değilim. Saçını #lamış, yüzünü şafi köpeğine benze- Bibi boyamış, Kirpiklerini rastık ez- ile birbirine yapıştırmış. — Ne o gene, dedim, apukurya mas- çi a benzemişsin., ümdç dedi, Hamalkariya gidece - Bir he N i haziran 'sapladım. Mart, nisan, mayıs, 1 » temmuz ağustos, eylül, teş - ri bievvel, teşrinisani... A, ne müna - E İ şimdi maskara vakti miydi? Mas- Talara daha kaç ay vardı. — Kız sen ? ç karaların çıldırdın mı? dedim, mas: kay, Sen bilmezsin Teyze, dedi, bu mas be târatoradadır, Hadi sen de gel de ber gidelim, hı vVelâ hik, mik ettim. Fakat en 50- bir 93 kandırdı. Fatihe çıktık, bindik Ya tramvaya, Beyoğlunun o kalabalık lunda tramvaydan indik... re, Vol Zehra, dedim, daha nerele- Mesene, «Ayten» de Hâ sahi unutmuş. tum. Hani birkaç se he evvel yeğenimin : Canım Zehra adını | değiştirmişler, Ay - en yapmışlardı ; — Peki dediğin gi &i N olsun ama gene Ve gideceğiz ? — İşte burası, lin gibi bir ye- . mn gir- e adam bir kulübenin içinde be- r, Me kaz gibi oturmuştu. Zeh- ii Ayten adamın oturduğu odacı - tu. Bi tindeki pencereden kafasını sok- 'raz Sonra elindeki iki tane kâğıt Sika, Sia birlikte kafasını da delikten mağ oluyor Zehra, o tanıdığın mı e Söyle böyle tanırım, Daimi, “ a Yin mı, tövbe büyük sözüme si benim hiç erkek kardeşim yok, i Öyle $ey değil Teyze, adı Daim.. Bak Ayten öyle sokak ortasında kele Konuşma, sonra karışmam. tim dak Yere kızın günahına girmi - İni, Meğer o dayım dediği biletçi D. târatoranin biletçisi. üye m efendime söyleyim lâf uzat- Yım; taratora denilen yere girdik.. e grik kapkara elbiseli bir adam Yük, ir sopa bir tahtanın üstünden liverdiz x > kim Ayten! tit, 'U Operetin bestekârı, Cemal Re- we Ne diye elinde sopa var. > 7 Şalenlara kumanda edecek... bu Al çalgıcılar iyi çalmazlarsa a slindeki sopa'ile onlara da - tak cak öyle mi? Hiç te dayak ata- ima benzemiyor. 0 bunu söyledim söylemedim, bir Mak çalıverdi. Değnekli adam eli- aray in bacağını oynata oynata bir “SE yapmıya başlamasın mı? a Aaa ayol çıldırdı mi bu? kestrayı idare ediyor. vıcık vıcık) onun sözünü.. — Bak şimdi nasıl dinlerler, Hakikaten Aytenin hakkı varmış. Dinlediler ki zahir bütün o aşağıda o- turan kemancılar, utçular, hep birlik- te çalgıya başladılar.. Çalgı biraz çal - dı, çalmadı. Karşımızdaki perde açılı - verdi: — İşte maskaralar! Dedim.. Amma görmeliydiniz o mas- karaları, adamın biri duracak yer bu- lamamış gibi bir masaya çıkmış. Sap- sarı saçlı bir kız da adamın karşısın - daki dolabın üzerinde dikili durmuş. Sanki koskoca odada başka yer yok - muş... i Bir alay da kız erkek sıralanmışlar.. Ha babam şarkı söylüyorlar, Kızlara şöyle bir bakayım! dedim; iki elim yanıma gelecek, ne yalan söy- liyeyim, içlerinde şöyle benim gelin - den kat kat güzelleri yok değildi. Hat- di. Yüzü de bizim rahmetlinin yüzüne | ey Sayfa 7 Kan davaları için | Alâka ve endişe Hazırlanan kanun, Uyandıran Ve avukatlar (Baştarafı 1 inci sayfada) Memleketmizin de bazı yerlerindeİtin: imzalıyan eski devirlerin bir hâtırası halinde bufna iştirâk etmek üzere yarın Bir seyahat Londra 6 (Hususi) — Roma pak- devletlerin “toplantısı- Roma- itiyadın devam ettiğini biliyoruz. Bu|dan Viyanaya hareket edecek olan İ- gibi yerlerin bir taraftan kültür say«-|talyan Hariciye sinde bu zihniyetten kurtulmalarına ça- bugün, dişi en, diğer taraftan da zecri mü- deleri ihtiva eden bir kanunla s€- benzemiyor değildi, Bağırdı, çağırdı, | rian ortadan kağtırılması çok Yerinde- kastı, kavurdu. Bağırdı, çağırdı, kastı, kavurdu am- ma o endamlı taze ile yalnız kalınca o da yelkenleri suya indirdi: Endamlı taze ona; — Maymun! Dedi, kizacak, elinden bir kaza çı - kacak diye bekliyorum, Amma ne ge - zer... O koskoca heybetli adam: #Maymunum da maymunum.» «İşte benim oyunum.» Diye şarkı söyleyip şıkır şıkır oyna- dı. Elâlem kepazesi buna derler. Ayol boyun kadar oğlun, kızın var. Bu yap- tıklarından utanmıyor musun? Elâle- me maskara oldun.. Hele, dedim, şu karın gelsin, olanı, biteni teker teker söylemezsem bana da insan demesinler. Karısı patladak geldi. Karısından sonra bir de ihtiyar geldi. O andamlı tazeye havlıyan de - likanlı da gelince maymun olan ada- mın karısı ihtiyara baktı; kocasının yaptıklarını anlstmama vakit kslma- dan şırak diye düşüp bayılıverdi.. Asa tövbe tövbe büyük sözüme, ba- yılana böyle mi yaparlar. Hani o gü-| zel kızlar, yok mu, hepsi toplanıp bay. gın yatan kadının başucunda şarkı lemiye başlamasınlar mı? Rezaletin bu kadarı da olmazdı. — Hop! Diye yerimden fırlayıverdim. Hep - sine birden bağırdım: — Ayol herifler, kadınlar, kizlar. Sizin hep birden basiretiniz mi bağlan- d1? Kadıncağıza bir hal oldu, bayıldı, lokman ruhu kokla- | mai zaruretlerin sevkiyle böyle dü dir» İrfan Emine göre , Avukat İrfan Emin de şu cevapları vermiştir : «Kanun lâyibasının mucip sebeple- rini görmeden mülâhaza beyan etmek hem mevsimsiz, hem de ihtiyatsız bir hareket olduğu için balen etraflıca bir fikir yürütmek kabil değildir. Biz İs- tanbuldayız. Metnleketin uzak köşele- rinde nasıl içtimai zaruretler mevcut Nazırı Kont Ciano, Musolini ile uzun müddet gö: rüşmüştür. Kont Cianonun Viyana toplantı- sından sonra Peşteye gideceği ve ami- ral Hortinin Romayı ziyaretinin proğ“ ramı ile meşgul olacağı ayrıca söylen- mektedir. Musolini Peşteye Gidiyor Peste 6 (Hususi) — Salâhiyettar mahafilde söylendiğine göre, Hortinin Romayı ziyaretinden (o sonra, İtalyan Kralı Viktor Emanvel ile Musolini de Noel yortusundan evvel Peşteye iadei olduğunu takdir edecek vaziyette deği. |ziyarette bulunacaklardır . Jiz. Burası için gayritebii görülen bir hal diğer bir yer için zaruri sayılabilir. | Musolininin Monteskiyu, kanunu tarif ederken: «Eşyanın mahiyetinden doğan zaruri münasebetlerdir.» sözlerini kullanmış- Bu ziyaret, uzun senelerdenberi bir yabancı memlekete yaptığı ilk seyahat olacaktır. Diğer taraftan, Avusturya Cum- tir. Görülüyor ki prensipler üzerinde | hurreisi Dr. Miklas'ın da gelecek ay yürüyüp hâdiselerin ilham ettiği zaru- | Peşteyi ziyaret edeceği haber veril. rellerden uzak kalmak tabiat kanunla-| mektedir. rından da uzaklaşmak neti i tevlit ,etmektedir. Ben prensip itibarile mem leketin her köşesinde ayni ölçünün tat- bik edilmesini müsavat mefhumunun icaplarından sayarım. Fakat kimbil ben de işbaşında bulunmuş olsam müş olabilirim. Esas Londra 6 (Hususi) — Musolininin geçen pazar Milanoda irad ettiği nu- tuktan sonra Kral Viktor Emanvelin i, | refakatinde Peşteyi ziyaret edeceği * İhaberi, Macaristanın komşu devletle- üşün- rini, bilhassa Romanyayı telâş ve en- tibarile suç işle- |dişeye düşürmüştür. “İmiyenlerin cezaya uğramaları hukuki Bükreş siyasi” mahafilinde hüküm ölçülere biraz aykırı düşer. Aile elra- | süren umumi kanaate göre, gerek Hor- dından birinin kan davası gülmesile | nin Rom: hiç bir suçu olmayanların mes'ul ve mahküm vaziyetine düşmeleri bir da- vada taraflardan madut olmayan kim- selerin müdafaaları alınmaksızın uku- a seyahati, gerek İtalyan Kralının Peşteye iadei ziyareti Triya- non muahedesinin tadilini istihdaf et- tiği gibi, bütün sulh mushedelerinin bete uğramaları neticesini doğurur. He tadiline doğru da atılmış bir adım ola- le bunlardan bazılarının bu mevzua | caktır. , muarız olabilecekleri farzedilirse sırf > tacağınıza başucu - DA geçmiş türkü ça- ğırıyorsunuz, bu re- vayi hak mı? Ayten kolumu durttu: — Sus, teyze, de- di, bu oyundur. — Bu nasıl oyun ayol, insan bayılır da oyun olur mu?.. — Öyle oyun işte.. — Ben oyunun böylesini hiç gör - memiştim. Kadın ayıldı. Za- vallıcık meğer bay- | lr! Diğer taraftan, Avusturyanın ye- kan rabıtasından dolayı mahküm vazi İni bütçesinde ordunun £ takviyesi ve yete düşenlerin karşılıklı olarak bir kan gütme işinde devlet eliyle felâke- te Her iki işde dir: de mmncip. sebepler ayni: İeR gazeteleri, bu hareketin Sen Jer men muahedesine muhalif olduğunu Birincisine göre kendi aile efradın-|ve binaenaleyh muahedenin ihlâl e- dan birine karşı yapılan bir tecavüz- |dilmiş bulunduğunu ehemmiyetle te- den dolayı kan davası güden kimse kar |barüz ettirmektedirler. şısındaki ailenin mütecavizle olan kan Bütün bu hâdiseleri yakından ta- rabıtasını muhatap ittihaz ederek suç İkip eden eski bir Rumen hariciye na- işlemektedir. zırı, Romanya topraklarına el sürül- İkincisine gelince, burada bizzat dev İdüğü takdirde harbın önüne geçilemi- letin gene taraflardan birinin müteca- | yeceğini söylemiştir. viz olmak bakımından kandan rabıtası olanları cezalandırması mevzuu bahis- tir. Acaba bu suretle devlet te bir nevi tâ bir tanesini küçük oğluma bile alır-| gınken deli oluvermemiş mi, ayılır a. | kan davası gütmüş olmıyacak mıdır? dım. Amma canımı bir şey sıkmıştı. Bu kizlar elâlemin yanına hemen hemen yarı çıplak çıkmışlardı. Bu hal mide - mi bulandırmadı desem yalan söyle - miş olurum, O güzel kızlar dolabın üs- tündeki sarı kız, sonracığıma masa - nın üstündeki delikanlı hep birden gi- diverdiler. Bir de ne göreyim, odanın içine şöyle endamlı bir taze ile ufacık tefecik bir başka taze daha geldiler. Biraz evvel masanın üstünde duran de- likanlı meğersem çapkının biri imiş, Ufacık tefecik tazeye hışt, dedi, pişt, dedi, tazenin gönlünü çalıverdi. Der « ken bilmem ne oldu, kol kola çikıver - diler. Geriye kaldı mı, öteki endamlı, bir de baktım elinde çiçek, gözünde gözlük, yapmış yakışlırmış, takmış, takıştırmış, iki dirhem bir çekirdek ge- liverdi. Endamlı tazeyi görür görmez yanına yanaştı. Aman neymiş o deli - kanlı. Köpek gibi bir havlayışı var., Hele bizim mahailede bir hav - Jasa konu komşunun finolarını a7 - dırır. Havladı amma gözü de hep o endamlı tazedeydi. Hani tazenin de ho- şuna gitmedi değil ya, şöyle yan yana oturunca elâlemin içinde sıkılmadan ö- püşmiye kalkmasınlar mı? Şap diye birbirlerini öperlerken içeriye saçları oğlan çocuğu gibi kesik bir kadınca - ğız giriverdi. Delikanlıya da gitmek düştü. Ne kalabalık yermiş efendim, Vire insan geliyor, insan çıkıyor. Bu sefer de: — Hayt, huyt! Diye bağıra bağıra tıpkı benim rah- ,Jmetli efendi gibi çalımlı bir erkek gel- yılmaz... —PFifitifi fi. Diye güldü. Frenkçe. — Fan, fin, fon, fon! Diye bir şeyler söyledi. — İlâhi, dedim, sebep olanlar se . böpsiz kalmasın! Dedim, demedim. Bizim çamaşırcı - nın kızı kılıklı bir karı kucağında ço - cukla gelip o bizim rahmetliye benzi - yen adamın kucağına çocuğu sttı, — İşte, dedi, senin çocuğun. Bir şeycikler demem: Boyu bosu dev. rilsin, Meğer gül üstüne, devedikeni kokluyormuş. Evindeki gül gibi karı - sını bırakmış ta çamaşırcı kızlarından gocuk peydahlamış. Adam maskara gibi kaldı. Etrsfın - Fakat az evvel söylediğim gibi mev- zu hakkında tam bir bilgimiz olmadı- ğı gibi ortaya atılan mevzuun kayna- ğın: teşkil eden zaruretlerden de ha- berdar değiliz. Ancak iş başında bulu- nanlara karşı olan itimat ve emniyeti- miz herhalde yapılacak olan herhangi bir şeyde yeni rejime uygun teşrii bir mahsule varacağına da şüphe bırak- maz, Biraz daha bekliyelim. Daha der- li toplu şeyler öğreneceğimiz muhak- kaktır.» Eski müstantik Hikmet diyor ki: İrfan Eminden sonra eski müstantik Hikmet te şu mülâhazalarda bulunmuş tur: «Bu kanun lâyihası suç failinin mu- ayyen derecelere kadar olan ailesini Rumen liberal partisinin başkanı Bratiyanu, mef'usan isi reisine bir mektup göndererek, meclisin hari- ciye komisyonunun derhal sını istemiştir. Diğer parti şefleri de bu talebe kuvvet vermişlerdir. Romada Telâkkiler Roma, 6 (A.A.) — Resmi mah- feller, Macaristan naibi Hortinin Re- mayı ziyaretinden sonra İtalya Kralı- nın Budapeşteye bir ziyaret yapması- nın mümkün olduğunu kaydetmekte» dirler. den veya buna teşebbüs eden kimse- leri büyük bir tehdit altına koymuş 0- luyor. Bu tehdit ise şahsi intikam hissi ni kökünden öldürecek müessir bir müeyyidedir. Bizzat faile gelince: Bunun hakkında da cürümdeki Saiki nazara alarak ayrı- memleketlerinden 500 kilometre uzak|ca şiddetli müeyyideler vaz'ını muva- laştırmağı emretmekle cinayeti ika e-İfik bulurum.» dakiler: — Maskara, maskara. Diye alay etmiye başladılar. Oh ol »- sun herife müstahaktır. Onlar maskara diye bağrışırlarken ben de yerimden kalkıp: — Tuu sanal Diye, bütün hırsımla herifin yüzüne tükürdüm. Adam âldı kucağına çocu- Zu, kış kış kış sallamıya başladı. Ço - cuk bu durur mu? O salladikça çocuk huysuzlandı: Hemen oturduğum sıra- nın üstüne çıkıp avaz avaz bağırdım: — Hişt kadınlar içinizde hiç emzik- li kimse yok mu? Alın da şu çocuğu, şu adamdan emzirin, bezini değiştirin. Piç, miç al; ne olsa günahtır. Etraftakiler: — Sus, kadın seni mi dinliyeceğiz? Dediler. — Yetişmeyin e mi, dedim, beni mi dinliyecek mişsiniz?.. Tuu sizin gibi - ierin yüzüne, bir de kurulmuş kah kah gülersiniz, A yol bunun nesine gülü - yorsunuz? — Çık dışarı. — Çık dışarı. Dünyadan haya kalkmış, edep er - kân kalkmış.. Ben bunu söyledim diye kolumdan tutup beni dışarı atmazlar mı? Diyeceğim yok, bir daha böyle yer- lere gidersem iki ayağım birden kı“ rılsın da sürüm sürüm süruneyim! Nimet Mustafa