Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
——— « &on Posta ,, nın siyasi tefrikası : 10 Yazan: SON POSTA Tkavâ—,TAD.AKK İDEONSENE Es ki Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen İttihat ve Terakki hakiki meşrutiyeti bir türlü tesis edememişti Meşrutiyet fikirleri hakkında düşüncelerimi Doktor Nazıma söylemiştim, Doktor beni biraz azarlayıp b nazariyeleriniz Iyı, bu nazariyeleri İttihat ve Terakki erkânı ile münev- ver ve düşünen ittihatcılar arasında daha inkıdâbın ilk haftalarından itiba- ren meydana çıkmış bir fikir ihtilâfı vardı. Cemiyet, hükümetle kendisini ayırır, hükümeti meşrutiyet kaideleri dahilinde memleketi idare ile mükellef bir organ, kendisini de hükümetin meşrutiyete muhalif bir siyaset tâkib' etmesini hinihâcette imenedecek bi: bekci farzederdi. Buna mukabil, inkı - lâbın mes'üliyetini üzerine — almamış bulunan münevver bir kısım ittihatcı- lar da İttihat ve Terakkinin, gizli, ve gayri mes'ül bir kuvvet halinde, gerek hükümetin ve gerek meclisin üstünde, rastgele işlere müdahale eden bir te - şekkül olmaktan çıkarak siyasi bir fır- ka şekline girmesini isterlerdi. Bu ihtilâfta her iki taraf da haklı i- di: Mademki meşrutiyet tesis edilmiş- tir, şu halde, büyük Fransız ihtilâlinin tesis ettiği siyasi hukuk nazariyesinin de tamamen hükmünü yapması İâzım gelirdi. Bu siyast hukuk nazariyesine göre bir devlet içinde üç nâzım kuv - vet bulunmak icabederdi: Kanun ya- Pan, kanunları tatbik eden, adalet da- ğitan kuvvetler. Dördüncü bir kuvve- tin, Meşrutiyetin esasları içinde bir yer sına imkân yoktu. Cemiyet ise Ördüncü, gizli, gayri mes'ül bir kuv- Vet kalinde işlere nezaret etmek ve i - cab'"da he rşeye hâkim olmak istiyor- . Hukuk nazatiyesi buna müsaa - edemezdi. Fakat, bu işde fenalık, sade Vaziyetin nazariyeye uymamasın- n ibaret de değildi. Gayri mes 'ül bir teşekkülün mes'ül teşekküllere âmirlik &debilir bir vaziyette bulunmasından amelt olarak çıkacak kuvvet suiisti - “_ıhlle,i_ kuvvet ve salâhiyet anarşisi Bibi bir takım fenalıklar da vardı. Da- a Kâmil paşanın ilk meşrutiyet sadrâ- zamlığı zamanında, Babiâli muhitin « N çıkmıya başlıyan şikâyetiere gö » çi .ıtühat ve Terakkinin hükümet ü - Zerindeki müdahaleleri bükümetin ka- Dun dairesinde faaliyette bulunmasına Mâni teşkil ediyordu. € samimi bir meşrutiyetci, ne de attâ, kendi anlayışına göre olsun, sa- Mimi bir. vatanperver olduğunu - bir türlü isbate demermniş bir devlet adamı olan Kâmil paşa, İttihat ve Terakki a- !el'hine vaziyet almıya başlarken daha flk adımda etrafına bu şikâyeti yayı - Yor, Ali Kemalin «İkdam» da yaptığı Muhalefetin de esası bu şikâyetlere da- Yanıyordu. Hukuk, ilim, nazariye — tarafından ildiğı zaman bu şikâyetlerin haklı q.lduğ“lîda şüphe yoktu. Fakat, o ta- rihlerde henüz hukukla, ilimle meşgul olmiya çok lüzum görmiyen inkılâbcı ttihat ve Terakki, memlekette mev - Cıı.d vaziyete bakarak bu yoldan gide- Miyordu. Hükümet işlerinde kendisini Mütehassis görmediği için hükümeti doğrudan doğruya ele alamıyor, eski adamlardan Mhürekkeb — hükümetin Meşrutiyete sadakat — göstereceğinden €min olamadığı için de hükümetin üs- tünde bir kontrolcü olarak ve hattâ i- tabında bir âmir bulunmaktan da vaz- 8eçemiyordu. 4 O zamanlar ben de ,harıl harıl çalı- Şarak, Avrupa kitabları okuyarak ye - ni öğrendiğimiz bu nazariyelere kuv - vetle inanmşı münevverlerden biri i - dim .Bütün Tanin bu fikirde idi. O devrin en salâhiyet sahibi bir hukuk İttihat ve Hakkı Tanin'in direklerinden biri ola- rak kâh ağızla, kâh kalemle bu fikri müdafaa ederdi. Ancak İttihat ve Te- rakki bir türlü bu yola gidemiyordu. Bunda haksız mıydı? O zaman kendi- sini haksız görmekte olduğum halde sonradan ilmi basma kalıp bilgiler ha- linde telâkki etmekten kustulup içti- maft ilimler sahasında hiç bir şeyin mutlak ve mücerred hakikatler halin- de mütalea edilemiyeceğini anladığım devirden itibaren onları da haklı bul - makta tereddüt etmedim. Haksızlık memleketin kültür noksanında — idi. Hattâ, daha doğrusu, t iç meşrutiyetle idare fikri lüks bir fi - kirdi. Rengârenk mozaik bir levhayı an- dıran o zamanki Osmanlı ımparator çi luğunun, bütün parçalarını ve butı_ın unsurlarını yukardan aşağı tesis edi - len bir meşrutiyetle idareye imkân olaî mazdı. Bunun için, İttihat ve Terakki erkânı, meşrutiyet hukuku esasiyeci - lerinin şekle ve nazariyata düşkün ol- malarına karşı kendileri de bir nazari- mukabele edememelerine rağmen, a- meli inkılâbcılarâ mahsus bir sezişle, bir nevi siyast sevki tabif ile, tuttuk - ları yolda var kuvvetlerile direnerek bizim istediğimiz şeyleri ya, önceleri, hiç yapmıyorlar, yahudda, — sonraları, sadece zâhiren yapar görünüyorlar - di. Hiç unutmam, doktor Nâzımı ha - reket ordusunun İstanbulu temizleme- sini müteâkib ilk defa olarak tanıdı - ğım sıralarda bir gün, kendisi ile şun- dan bundan bahsederken, bir aralık nazari gençlere mahsus bir hararetle, fakat, korka korka bu fikri müdafaa etmiş ve bunun için Avrupa devletle- 'tinden harıl harıl misaller getirmiştim. Doktor beni dinledi, dinledi, sonra kendisine mahsus keskin ve sert ifa - desile, biraz azarlıyarak, biraz da okşı- yarak şu sözlerle mukabele etti: — Müuharrir bey, nazariyeleriniz iyi, misalleriniz pek doğru, tebrik ederim, bunları iyi okumuşsunuz. Ancak, biz bu memlekefte bu nazariyeleri tamam tatbik etmeğe imkân görmüyoruz. Bel- ki sizin dediklerinizi kısmen yapaca- ğız, çünkü bunu yapmazsak en çok güvendiğimiz sizleri de kendimize mu- halif yapacağız. Fakat, yapsak da öy- lesine bir yapmak olacak, biz gene bil- diğimizi okuyacağız! Esasivecisi nlan Baban zâde İsmail O zamahnlar, bize verilen aile terbi- memleket için ş der gibi döründü de sonradan gene ye göstererek, ilmi bir tahlil yaparak. iraz okşayarak şu sözlerle mukabele etmişti: “Muharrir Bey misalleriniz pek doğru, bunları iyi okumuşsunuz, ancak biz bu memlekette tamam tatbik etmiye imkân görmüyoruz , Terakkinin iyi günlerinden bir hâtıra: Ahmet Rıza Beyin Beykoz Kasrında âyâna verdiği bir ziyafet yesi bir gencin doktor gibi bir İttihat ve Terakki piri karşısında daha fazla münakaşaya gitmesini küstahlık olarak gösterdiği için bu cevab üzerine sus- muştur, fakat kani olmamıştım. Bugün ise nseşrutyet de, demokrasiyi de büsbü tün başka türlü anlıyorum ve o vakit- ler İttihat ve Terakkinin, başına Ata- türk gibi bir şef geçerek onu bugünkü masından dolayi teessüf ediyorum. Bununla beraber, İttihat ve Terakki, nazariyecilerin arkasından — gitmedi; yahud da, doktorun bana daha bida - yette açıkca söylemiş olduğu gibi, gi- kendi bildiğini okudu. Şu fark ile ki kendi tuttuğu yolun doğruluğundan kendisi de pek emin olamadığı için, yaptığını ve yapacağını, doktorun de- diği gibi, herkese karşı açıkca söyleme- ğe hiç bir zaman cesaret edemiyerek daima iki taraflı bir siyaset kullandı, Resmen başka türlü söyledi, fi'len baş- ka türlü yaptı. Bir taraftan bir siyast fırka programı yaptı ve bunu siyasi bir fırka kadrosunun çerçivesine giren bir teşekkülün eline verdi, diğer taraftan terketmedi. — Bir çok fenalıkları olan /bu ikiliğin bütün sebeblerini o zamanki Osmanlı imparatorluğu bünyesinde ve bütün memleketin siyasi kültür nok- sanında aramak İâzımdır, İşin bütün ruhu şurada idi: İttihat ve Terakki, bütün programının esası- nı teşkil etmiş olan bir meşrutiyet te- zadı içine düşmüştü. Memleket, meş- rutiyetle idare edilmeğe hazırlanmış değil, İttihat ve Terakki ise onu bunun- la idare etmek idealiyle harekete gel - miş bir kuvvet idi. O meşrutiyeti inkâr edemez, memleket de mMeşrütiyeti be- nimsiyemezdi. Bunun için, İttihat ve Terakki bir taraftan bir idarei ürfiyeli meşrüutiyet Şekli icadına, diğer taraf - tan da komite tarzında bir siyast fırka nümunesi yapmıya mecbur oldu. Bun- ların aksini yapabilmek, yani ida - rei ürfiyesiz bir meşrutiyet, tama - men bır fırka mâhiyetini hâiz bir te - şekkül vücuda getirebilmek için, İtti- hat ve Terakkinin serbest intihabata çıkıp ekseriyet kazanması ve bu ekse- riyetle memleketi meşrutiyet kaidele- rine göre idare edebilmsi lâzımdı. O zaman iğin bunun ne birine, ne de ö- tekine imkân olmadığından zavallı İt- tihat ve Terakki kendi icadının çıkar- dığı tezad içinde, tam on sene, bu müddetin yalnız sekiz buçuk ayını ida- da eski komitenin faaliyet usullerini| Hikâye Sevgimin masalı Bu da, bütün masallar gibi, «Bir var- miş bir yokmuş » la, biraz rüya gibi | başlıyor. Gözlerimi kapıyor, kendimi görüyo- rum, Hayat ve neş'e ile dolü küçük bir kı- zım. Bukle bukle düşen kumral saç- lar;tu başımın iki tarafını ve b ; numu tatlı ve yuntuşak büklümlerle örtüyor. Çok hatırladığım ve haxtetle düşün- düğüm bir tarafım da eğzim, İki kızıl kan tamlası olan dudak'srin daima aralık ve gergin.. bunun ıçin yüzüm | âe hep gülüyor. Gözlerim kapalı.. gene kendimi gö- rüyerum. Uzunbaylu, ince, sevimili bir genç kızım. Saçlarımın bükle!eri ense- min üstünde kızıl dalga'ı bir yılan gibhi kıvrilip bükülmüş,.. Dudab,arımın ka- nı biraz soluk fakat bu solgunluk yü- zümün ve gözlerimin mMmanasına daha çok Lyuyor. Aynaya bazt.ğiım — vakıl tatlı tatlı gülümseyorum Güzel ol iu- ğum için çok mes'udum; faka! içimin saadetle titreyişi kendim için değil; onu düşünüyorum.. başımın içinde ge- nelerdenberi benimle beraber yaşayan müuhayyel sevgiliyi. Bu muhayyel sevgili ne güzel, ne kadar cana yakın fakat ne kadar ben- den uzak! Bazan elimi uzat:p onu luta- cak gibi oluyorum; parmaklarımın ara- sından bir su gibi kayıp kaçıyor. O kacarken parlak genç kız hulyalarımın bir çoğu da o - Muazzez Tahsin Berkand bir saniye duruyor ve düşünüyorum; — «Pervin ön sekiz yaşında». / O tekrar soruyor: p. — Cevap versen e/ kuzum anne; — babamdan evvel sen kimseyi sevdin — Hayır kızım. Pervinin gözlerinde benden bir şey isteyen bu tatlı ışık ne güzel! 4 — Sen ,birisini seviyorsun değil mi Pervin? ı — Evet anne, sare * Kızımı benden istiyecek olan adamı bekliyorum. Yukarda Pervinin koşu- şan, bir odadan ötekine giden telâşlı ve mes'ut ayak sesleri bir saniye dinlen- miyor. Ben aşağıda, salonun loşluğun- da kendimi düşüncelerime — bırakıyo- — rum. Ş «Pervin on sekizine girdi ben otuz — sekizime... Artık kızını evlendirecek — olan yaşlı bir anayım,» Beynimin bir köşesine bu hakikat- leri yerleştirmeğe çabalarken içimden isimsiz bir isyan coşuyor: &ç — Hayır, hayır, henüz ihtiyarlama- dım. : Ve yüzüme sıcak bir ateş boğusu — yükselten bir istek kalbimde boğuk bir çarpıntı yaratıyor. — Hâlâ onu bekliyorum.. o hiç mi gelmiyecek? * Yavaş yavaş kapı açılıyor; - içeriye : « O » giriyor. Ya- 5. nunla — beraber benden kaçıp gi - diyor, ölüyor. Va- kit vakit çok mes' ut ve çok zavallı- yım. Seviyorum amma içimin ate- Yarınki nushamızda : Çingene kızı... Yazan: Kadircan Kaflı | nında Pervin var, — fakat... Bir rüya - dan uyanmak is - tiyormuşum — gi- bi gözlerimi u . — Buş tü ru yo rum Ömrümün — uzun şini verdiğim gen cin kim olduğunu ve nerede yaşadığını bilmeden. * Eapalı göz kapaklarım'n arasından, rivaya benzeyen sevgimin masalını okumakta ve yaşamakta devam ediyo- Şimndi durgun, çekingen, az k7nuşan çok düşünen bir kadınır: Dudakarı- mın ve yanaklarımın rengi biraz daha soluk. Gelmeyen sevgilisi bekleyerek yorulmuş güözlerimin etrafı mor bir halka ile çevrilmiş; fakat hâlâ içiinde aabırsızlanan, bekleyen bır telâşın ge- tıccdiği sıcaklık yaşayor. — Ânneciğim, gözlerin bugün gene çok delgin.. bir şey bekliyorianssur gibi uzaklara bakıyorsun. Ne bekliyorsun | anne? — Hiç kızım. Bu «hiç» de benim için her şey var... Gençliğimi ve güzelliğimi bir başka adama verdiğim halde hâlâ onu bekli- yorum.. gelmeyen muhayyel sevgilimi. — Anne, babamdan evve! sen hiç kimseyi sevdin mi idi? Bunu soran kızıma bakıyorum. Açık kumral saçları başının iki tarafından kıvır kıvir sarkıyar. Dudakları iki kı- zıl kan damlası... Ona cevap vermeden senelerinde bek - Jediğim muhayyel sevgilim hayatıma gi |rerken niçin yanında kızım var? Niçin «o> Pervini elinden tutarak bana yak- laşıyor? — Anne, bak işte Kenan geldi. İrileşen, yerlerinden fırlamak istiyen gözlerimle ona bakıyorum. İçimden, taşan bir sel gibi duygular yükseliyor. Ona elimi uzatmak ve söylemek isti- — yorum: — Gel sevgili, seni sonsuz seneler- denberi beklemiş ve istemiştim. — İşte | şimdi seni buldum; artık benden kaç- ma, beni bırakma! | Kulağımın yanında, ılık bir rüzgâr — gibi, Pervinin sesi fısıldayor: ; — Anne, Kenana - elini verir misin? — Senin oğlun olsun mu 0? ş Elimi uzatıyorum. O, Pervinin anne- sinin elini sıcak dudaklarını değdirir- ken, ben sevgilisi tarafmdan ilk defa öpülen küçük bir kız gibi, bayılmamak için bir elimle masaya dayanıyorum. — Sevgimin masalı nasıl mı bitti? — — Siyah elbiseli bir hayal, yanında be- —— yaz uzun eteklerinin tülünü sürükle- yen başka bir hayali sararak önümden geçip gitti. y 4 Masalım «Bir varmiş, bir yokmuşsla — başlamıştı, «Onlar ermiş muradına» — diye bitti. : Tef H “ İstanbul Defterdarlığından : Cins ve saklı bulunduğu yer bedeli Er — B Ayasofyada Sultan Ahmet Çeşmesi arkasında yanmış Adli- ye binası bahçesindeki Debboyda saklı 363 kalem elbiselik kumaş, fotoğraf makinesi, Bakır, Çinko, Kurşun, Matbaa hurufatı elbise vesaire gibi muhtelif eşya : Ü Balıkhanenin tamirinden kalıp elyevm Şehzade başında Selim paşa yokuşundaki Belediye Tanzifat ahırları bahçesinde dur- makta olan potrel ve sair hurda demirler. (potrellerin beher kilosu (hurdaların » n Sıtma Mücadele teşkilâtından müdevver olup Dolma bahçe- de mülga İstabliâmirede saklı 28 model 4 silindirli ve 4914052 motör numaralı açık Şevrole marka otomobil Yukarıda cinsi ve bulundukları mevkiler deller üzerinden açık artırrma 'usulile ayrı ayrı satılacaktır. tediye şeraitini öğrenmek istiyenlerin 5/11/936 n dörtte yüzde 7,5 pey akçelerile Milli Emlâk Müdürlüğünde misyona müracaatları (M.) 1813 50 A N m '.' İ yazılı emval hizalarındaki be - — İsteklilerin ve — perşembe günü saat on toplanan Ko- rei ürfiyesiz geçirerek, mütemadiyen çırpındı durdu. Bu tezadın içinden çı- kabilmesi için, İttihat ve Terakkinin, Talât paşayı sadrâzam yapmak sure - tile, nihayet hükümeti eline alması bi- le kâfi gelmemiş, bütün siyasi hare - ae dF n i ketler, açıkta, millet tarafından mün- — tehab mecliste değil, İttihat ve Tzraks'ı ' kinin içinde, kapalı yerde, kuliste, İtecii tihat ve Terakki direğine mutlaka ken- — di bayrağını çekmek iıtqycnler arasın- — da cereyan etmiştir. — (Arkası var) —— AŞ BN