Sinema kumpanyaları bir film için kendisine 30,000 dolar teklif ettiler Hatırlarda olsa gerek, bir İrak Pren- sesi Atinada otel kapıcılığı yapan (AÂ- nastas Haralambi) ile sevişmiş ve ai- lesinin muhalefetine rağmen onunla ev lenmişti... Şimdi büyük bir Amerikan film kum, panyası bir tek film Ççevirmek üzere Prensese 30,000 dolar teklif eylemşitir. Kumpanyanın ve kocası Anastasın ısrarlarma rağmen Prenses kumpanya- nın teklifini reddeylemiştir. Greta Garbo Hasta! Sinemayı terkedeceği şayıa- ları gene meydana çıktı Holivuttan en son alınan haberlere göre büyük sinema san'atkârı (Greta Garbo) şiddetli bir fakrüddem hasta- hğına tutulmuştur. Meşhur yıldız bu yüzden Kaliforni- yada Santa Barbara şehrinde bulunan hususi bir hastanede müstear bir nam altında bir hayli müddet kalmıştır. Hastaneden çıktıktan sonra. Greta Garbo pek büyük bir neşe içinde Kamil filmini çevirmiştir. Her zaman güayet donuk olan Gretanın bu neşesi herkesi hayrette bırakmıştır. Söylendiğine nazaran Greta pek ya- ihda sinema alemini terkedip geçen- lü_'l'de İsveçte satın almış olduğu bü- Yük bahçeli bir köşkte âsüde bir ha - yat geçirecektir. in Yarım Bakireler Viktor Margaritin eseri Fransada filme çekiliyor Meşhur Fransiz muharriri Viktor Margrit'in' (Yarım Bakireler) adında- ki büyük eseri Fransada filme çekil - Mektedir. Eserdeki Maud rolünü meş - hur Fransız sinema yıldizı Mari Bel, Maksim'in kız kardeşi rolünü Fransız| , S_ün"at-kârlanndan Madlen Röno; Jak- İm rolünü Mart Musin yapacaklardır. Erkek başrolü Lndre Roan'a tevdi edil- miştir, Holivutta sinema yıldızı Ş” ——— — — — — S B GÜĞÜT İzmirden İl'öporlajlar a Fuarda olmanın tehlikeleri Yıldızların hayatlarını korumaya memur teşkilâtın reisi sinema şanatkârmı “mallarına hırsızların, maaş- larına şantajcıların, çocuklarına haydutların göz diktikleri insan,, Holivut, Teşrinitev — _' A G vel. (Son Posta) — ç G AR A, n Meşhur bir sinema san'atkâri ölmak öv le, zannedildiği gibi İ gıpta edilecek şey (0 değildir... Sinema san'atkâl ları birçok müşkü - ; lât ile karşılaştıkla- © $if rından ' maada, bin ğ bir tehlikeye de ma | ruz bulunmaktadır- lar. Sinema san'atkâr larının ve çocukla- rının hayatlarını ve mallarını muhafaza ile mükellef hususi bir polis teşkilâtı mevcuttur. Bu polis teşkilâtının şefi ölan Amerikanın en ma- hir detektifi — Sir Blaire Charles ile görüşmeğe muvaf - fak oldum. Orta boylu kuv - vetli ve atletik bir vücude malik, sert bakışlı, 45 - 50 yaş- larında .- bir adam, 0- lan Sir Blaire Char les bana âynen şum: ları söyledi : — Sinema şehri diye anılan. Holivu- tun polis şefi olmak hasebile en meşhur sinema san'atkârları ile tanıştım. Bun- lardan birçoğu dostumdurlar. Amerikada işsiz, güçsüz kalanlar, :'şi serseriliğe dökenler; hırsızlar, dolandı- rıcılar hep sinema yıldızlarına ve san - atkârlarına göz dikmişlerdir. Yıldız ve san'atkârlardan para koparmak için bi- ribirinden üstün bin bir çare düşün - müşlerdir. Sigorta kumpanyaları, yıldız ve san- atkârları hırsızların başlışa hedefleri olarak tanıdıklarından onları zoraki ve fahiş ücretlerle sigorta etmektedirler... Hele mücevherlerini hiç sigorta et- mezler... Sinema san'atkârlarının mal- larına hırsızlar; maaşlarına şantajcılar, çocuklarına haydutlar gözdikmişlerdir. Sinema san'atkârları bütün bu şahıs- diye tarif ediyor Holivutun büyük yıldızlarından Canet Gaynor Ilar tarafından âdeta göz hapsine alın- San'atkârlar rahat yüzü görmek için adreslerini, hattâ telefon numaraları - nı çok sıkı bir surette gizli tutarlar... Fakat buna karşı hemen yeni bir tica- ret başgöstermiştir. O da, sinema yıl- dızlarının adreslerinin tesbiti ve merak lılara satışı... İnanınız... Bu adres listelerinden biri 500 dolara kadar satılmıştır; Yıldız ve san'atkârların birçoğu se - nede birkaç defa gizlice ev değiştirir- ler... Behemahal evlerinde kalmak arzu - sunda bulunan san'atkârlar, kendileri- ni korumak için hususi tertibat almak- tadırlar. Meselâ Marlen Ditrih, evinin pence- relerine gayet kalın demir parmaklık- lar koydurmuştur. Harold Loyd, bahçe duvarlarını faz- lasile yükseltmiştir... * Şarlonun mühafızları onu gece gün- düz adım adım takip ederler... Mirna Loy'un evlendikten sonra yap- tırmiş olduğu ev âdeta kale gibi bir - şeydir. Va .Bu tedbirler tam değildir. San'at - kârların cümlesi, kendilerine hususi muhafızlar seçmişlerdir. 'Bunların hep si müsellâh bir sürette gezerler... Zan- netmeyiniz ki bu yüzden, herkes ge- lişi güzel silâhlanıp durmaktadır. Bilâ- kis bu iş dahi polis tarafından çok sıkı bir sürette kontrol edilmektedir. San'atkârların muhafızları polis da- iresi tarafından seçilmektedir. San'atkârlar haydutlardan korun - mak için paralarını ve bunların idave- sini bankalara tevdi eylemişlerdir. 'Film kumpanyası san'atkârın ücre - tini doğrudan doğruya bankaya gön- derir. Bu paradan pek az bir kısmı san- atkârın doğrudan doğruya eline geçer. Banka, san'atkârın bütün hesaplarını | görür. San'atkârın parasının kısmı kül- lisi bankada kalır... San'atkâr, bunu yal nız kendi imzası ile de alamaz. Behe- dir. Bu sayede haydütlar için bu parayı elde etmek imkânsızdır. İşte görüyorsunuz ya... Sinema yıl- dızlarının hayatları öyle gıpnta edilecek sey değildir... mahal menecerinin imzası dahi elzem- bayrak azlığı - Ebcetsiz tarih * ** X On iki yıl önceki sergi ile bu günkü arasında bir mukayese - Yabancı levhalar - Kaybolan bir son gün N PC söylenirmi ? - Parisi hatırlatan | çocuk nasıl bulunur ? ğ Yazan: : İzmii İzmiri bir seyyah ve ticaret şehii yapmak arzusu epeyce eskidir. On iki yıl önce Banka hanı denilen büyük bir binada ilk «Dokuz eylül sergisi» açılmıştı. * Daha sonra bu sergiyi Karantinede <| San'atlar okulunda gördük. Cumhuri- yet meydanının gerisindeki büyük bir yangın sahası düzeltilerek sergi orada açıldığı zaman adı da (Arsıulusal da - kuz eylül panayırı) oldu. Bu sefer onu denizden daha uzak bulduk. Moskovadaki Kültürparkın tetkikından sonra yapılan İzmir (Kül- türpark) ında kurulmuş. Denizden u - zak olmakla beraber kıyıya amut bir #eaddenin tam karşısında olduğu için Kordondan görünüyon Buraya giden bütün yollar bir yıl önce birer taş yığını, yangın yıkınlısı halindeydi. Bugün parke taşlarile dö- şenedek ağaçlar dikilmiş ve mükem - mel sürette düzeltilmiş. (Panayır), (sergi) den daha güzel- di, (Fuar) da her cihetçe panayırdan üstündür. Anlaşılan bu isimlerde yıl - ların yaptığı tekâmülü anlatmak için değiştirilmiş. Fakat halk fuar kelimesini hiç be - nimsemiyor. (Panayiır) diyor. İstanbulda ve yollarda bile: — İzmir fuarına gidiyorum. Demiyorlar, (İzmir panayırı) na gi- diyorum. (Panayır) ın (fuar) dan daha türkçe olduğunu söylemek yanlış mıdır? * Fuarın kapısı önünde büyük bir meydan açılmış. Burada ötomobiller ve bir çok'otobüsler toplanmış. Beledi- ye İzmirin her tarafına işliyen otobüs- leri her halde fuara uğramıya mecbür etmiş ve bunun da faydası görülmüş. Muhteşem Bir kapı... Kapının üs - tünde yirmiden çok bayrak direği var. Hepsinde de bayraklar dalgalanıyor. Fakat bunların arasında yabancı ola- rak yalnız Yunan, Mısır, Rus bayrak- larını görüyoruz. ; Dileriz ki bütün bu bayrakların hep- si de başka başka milletleri temsil et- sin ve bir Paris sergisi gibi olsun, Geçen yıl, yabancı olarak, — yalnız Rus bayrağı varmış, * Kapıda şöyle bir yazı var: Antre 5 kuruş. Tramvayların - durak — yerlerindeki (ihtiyari tevakkuf mahalli) levhaları- nı büyük bir muvaffakiyetle (İstenel Durak) şeklinde değiştiren belediye a- caba niçin burada (ÂAntre) kelimesini kullanmış? Her halde (İstenel) keli - mesi gibi öztürkçe ve çok ahenkli, se- vimli bir kelime bulabilirdi. * Kapıdan girince çakıl döşeli büyük bir meydandayız; genç fidanlar ve ye- şil tarhlarla süslenmiş. Tam karşımız- da küçük bir küle var. Bunun cephe - sinde kristal üzerine yazılmış bir man- zume göze çarpıyor. Bu manzume bir tarihtir ve son dört mısral şöyledir: Bu eser çıktı İsmet İnönü yedeminden; Tarihini söyledim dokuz üç altıyla ben.. Bir ok attım dokuza tarih düştü ku - sursuz, Bu işleri başaran sayın şarbay Beli - çet Uz.. Arap harfleri atılınca (ebcet) le ta- Kadircan Kaflı Fuarı rih söylemek san'atr da tabiatile alılı — miış oldu. Manzümenin altında imzası — olan (Âvni Ozan) ebcetsiz târih söye — lemenin de mümkün olduğunu isbat çetimiş: Fakat bu tarihin kusursuz düş- — tüğüne inananı bulamadım, Zira oku yiyen dokuz yaralanıp düşer ve geriye 3 36 kalır. Sanırım ki «bir ok âttım ö « — nüne» denilecekti. | * j Eski Yunan mabetlerini andıran Yu- --XL nan paviyonu küçük bir binadır, Fa - — kat hem zarif yapılmış, hem de Yu - ' nan sanayii burada pek çeşitli olarakk — teşhir ediliyor. Komşumuzun endüstri — sahasındaki muvaffakiyetlerini tebrik © etmemek mümkün değil. Bunların — içinde alüminyom sanayii bilhassa gü- j ze çarpıyor. * Mısir paviyonu' da kendi mimari — tarzile yeni mimarinin karıştırılma - sından çıkan zarif bir üslüpta yapıl - | miş, Cephedeki duvarların iki taralı | eski Lüksör mabetlerini hatırlatıyor. çe En çok rağbet gören paviyon da an '.ı laşılan budur. Tıklım tiklim döolü — ve — içeri girmek ayrı bir meseledir. İpekli kumaşlar, basmalar, şallar, süs eşyasi, her çeşit mahsüller var, Uzun fesli Mıs sırlılar, ziyaretçileri nezaketle k-.ı:'şılı—ı yor ve izahat veriyorlar. Henüz istik- I&âline kavuşan, bu aylı yıldızlı yeşiî bayrağın gölgesindeki millet salten Türkler tarafından daima sevilmiştir. N” kim onlar da bizi çok severler, — Sovyet Rusya paviyonu çok zengin.. Burada mal teşhirinden başka propa- gandaya da mühim bir mevki veri| -. miş. Bununla beraber, evvelki sergi lere de iştirak ettikleri için olacak, Mısır ve Yünan paviyonları kadar ka- labalık değil... T * Ç Sekiz on ay önce bu yerler birer _la' ve toprak yığınından ibaretti. Bugün mükemmel bir park olmuş. Kuvvetli — bir enerjinin bu kadar kısa bir zaman- da bu kadar büyük bir eser vermesine insan hayret etmekten kendini ülümi- — yor. Sümerbank ve inhisarların muhle- şem ve büyük paviyonlarından en küs çük paviyonlara kâdar hepsi de çok Za- ı_'-'* rif ve sevimlidir. İlk bakışta göze çars pan şudur ki, bizde mimari ve deko « — rasyon büyük bir hızla ilerliyor. * ; Havuzun ortasından bilek kalınlı - Bında bir su yedi sekiz metre yüksok- liğe kadar fışkiıriyor. Onun dört tara - fında daha küçük fiskıyeler de var. Serpintiler rüzgârla savruldukça et - raftaki çimenler daha taze bir renk ü> hyor ve kanapelerde oturan, ayakta — durarak seyreden halka tatlı bir serile lik dağıtıyor. Bu havüzün ve fiski - yelerin karşısında insan Parisin Kon- | kord meydanındaki çilte fiskiyeleri, Elizedeki havuzları — hatırlıyabiliyor. % Akşamdan sonra fuar' daha kalabalı Kü oluyor. Burası İzmirin bir randevu ve- ti gibi... Havuzun süları ve fıskıyeleri — vakit vakit renklerini değiştiriyorn. Şimdi yerden sanki altın suyu fışkırıs yor ve etrafa serpiliyor. Biraz sonvra bunlar yakut tozuna benziyor. Üç beşi dakika geçmeden maviye, kırmızıya - boyanıyor. Seyrine gözler doymuyor. © Zaten bütün fuar sahası Parisin bays ram geceleri kadar aydınlık... '“, Hoparlörler durmadan reklâm vapı> yorlar: ! :' ( Devamı 14 Üncü saviada ) y N Bi a e FA t ç ÇAM aeti BU R Ka " Ka e — _L._ 1 ier Pa v —i