Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Amerikada günün mevzuu olan bir rezalet Yaptıkları ızdıvaçlarla geçinen aristokratlar * Genç, güzel ve zengin gelin mek istiyen bir çok serserilerle biri şimdi kocam diye ortada ge sandalya üstüne çıkarak bağırdı: Benim paramla dostuna hediye almıya kalkışmış! ,, * * dans eden çiftleri durdurdu, bir « Bugüne kadar benimle evlen- karşılaştım. Fakat bunlardan hiç zinen Marki kadar budala değildi. Marki dö Briankur Nevyork (9Birinciteşrin) — Bura - daki gazetelerden birine Monte Karlo muhabiri şu mektubu yollamıştır: Gazinoda oturmuş gazete okuyor - dum, içerdeki salonda dünyanın her mıntakasından gelen zenginler, rulet masalarının etrafında servetlerin med- dücezrini takip ediyorlardı. Blum hükümeti frangı düşürmüştü, ben zihnimde Devaluation'un dünya yüzünde ne gibi aksülâmeller uyandı- racağını düşünüp dururken mis gibi bir esans kokusu genzimi doldurdu, ve bir saniye sonra da yumuşak iki el gözlerimi kapadı. Tatlı bir ses: — Ben kimim diye sordu. Vücudümü tatlı bir ürperme istilâ etmişti. Ben şaşkınlıktan bir şey söy- liyemezken o güldü: — Canım dedi Marki dö Briankur'un zevcesini unuttunuz mu ? Sonra da alnımdan öptü. Ve gözle - rimi açtı.. benim şaşkın halime baka - rak kahkahalarla gülüyordu. Evet, karşımdaki Marki dö Brian - kur'du. Daha doğrusu ben kendisini Mis Marbel Durham iken tanıyordum ve ondan sonraki hayatı hakkında bazı şeyler duymuştum. Garib ve eksantrik bir hayat sürmeğe niyetlendiği için A- merika ifkârı umumiyesinde kendisini çok çabuk tanıtmıştı. — Âzizim dedi; birbirimizi görmiyeli çok oluyor, o zamandanberi başımdan geçenleri anlatayım da dinle... Bir si- gara yaktı, dumanlarını ciğerine çeke- rek anlatmağa başladı. Annem babam öldükten sonra müt- hiş bir servetle başbaşa kalmıştım. Er- keklere ehmmiyet vermiyor, hürriye- timi kaybetmek istemiyordum. Diğer taraftan da benimle evlenmeğe cesaret | edecek pek de az erkek vardı. Hepsi bendeki orijinalite merakından çekini- yorlardı. Geçen sene bir Fransız aristokratı ile nişanlanacak oldum, fakat sonra nişan günü adamcağızı kepaze ederek Ame- Mis Marbel Durham | rikadan kaçırttım... Bak nasıl oldu an- latayım da dinle ve istersen de yaz... Nişanlanacağım zât Fransanın mâ - rüf aristokratlarından Briankur idi.. Zengin ve nazüniyaz içinde büyüdüğün den çalışmak nedir bilmezdi. Her mü- tereddi zengin gibi o da kısa bir za - marni sonra elindeki avucundakini bitir- miş ve sonra da teshir ettiği kadınların paralarile yaşamağa başlamıştı. Fran- sada etrafa dünya kadar borç bırak - mış, eşyası, şatosu ve bütün mali mül- kü icra marifetile satılığa çıkarılmış - t Briankur bütün bu rezaletlerden sonra, Amerikada dolandırıcılık etme- ğe niyetlenmiş ve bir gün bir vapura atlıyarak doğru memleketimizin yolu- nü tutmuş... Kendisile ben Amerika - da tanıştım, Marki çok güzel ve şık bir adamdı. Meclislerde kadın kalbini tes- hir etmenin yoluna pek mükemmel â- gâhtı.. maksadı bir milyoner kızını ka- | fese koymaktı. Ben kendisile bir eğlence meclisinde tanıştım, o zamana kadar züğürt, kopuk bir kimse olduğunu bilmiyordum. Ne yalan söyliyeyim kendisini beğendim o akşam kalblerimiz sözde birbirimize aktı ve biz evlenmeğe karar verdik. Briankur'un arkadaşları bu işden vaz- geçmesi için çok israr etmişler o benim için: — Durham orijinalliğe meraklı acâ- ib bir kadındır. Seni kepaze eder, sö- zün geçmez, mes'ud olamazsın demiş- ler, halbuki ihtiyar kurd, büyük bir emniyetle: — Siz merak etmeyin diye cevap ver- miş, ben tecrübeli bir adamım, en çıl- gın kadınları bile idare etmesini bili - | vima! ; K Nihayet nişan günü geldi, çattı, sa- londa yalnız 300 tane milyoner vardı, bütün ileri gelenleri davet etmişlim. On beş gün sonra düğün olacaktı. Dü- ğün gününün sabahı bizim nişanlı ya- hut müstakbel koca vakti muayyen - ( Devamı 14 Üncü sayfada ) ee e DAER _ _ e." 00 GÖNÜL İŞLERİ' Ben eğlenmek için Bir metres tutmak İstiyorum! Kurtuluştan M. Kaygısız imzasile mektup yazan okuyucum evvelâ kendi kendisini şöyle takdim edi - yor: — «45 yaşımdayım, amma 20 ya- şındaki bugünün sporcularına taş çı- karırım!» Bu iddianın münakaşaya taham- mülü olan bir hayli tarafı var ise de sporcularımız bugünlerde sönük yıl- dızlı oldukları için üzerinde İurmı- yacağım. Bu noktayı geçtikten son- ra okuyucumun söylediği su: — 10 sene evveline gelinciye ka- dar metres hayatı yaşıyordum, der- ken evlendim, evlendim amma eski hayatın zevkini de bulamaz oldum. Evde kavgacı, hırçın bir şey kesil- dim. Karakterimin bu şekilde değişme- sinin bir sebebi, eski meftresleriniden sık sık almıya başladığım mektup - lar olabilir, diyorum ve bu eski met- reslerimden birile tekrar münase - beti yenileştirmeyi düşünüyorum. Ne dersiniz? * Diyecek bir şey göremiyorum: — Vaz geçiniz, fena yapmış, şu şekilde âkıbetlerle karşılaşmış olur- İ sunuz deşem bir netice çıkacak de- ğil ki.. TEYZE İ Wiear D » A # SAi kk A K Mizahın Büyük Avrupa anketi ——— Yazan: Mizahi Kafa Pariste ilk gece |- Pariste sokak var - Operanın kapısı - Büyük san'atkâr Sarabernarla konuştum - Pariste sabah Paristeki Eyfel kulesinin Bizi İstanbuldan Parise götüren va - pur akşamın alaca karanlığında Pa - risin Gargara limanına girdi. Fanus - larım aydınlığında pırıl piril yanan Paris şehri Britiş Müzeom'u — büyük hürriyet heykelile tunçtan bir âbide ha linde karşımda idi. Ben hayatımda ilk defa Piskolojik bir Somnambüliz - min bedii ihtişamını Dubldesimetrik gözlerle seyrediyordum. Şekspirlerin faustlarına ilham ve- ren Piyer Lotilerin caddelerinde güzel prensesleri kovaladığı Paris nihayet ayağıma gelmişti. Vapurun yüz yetmiş altı buçuk a - yak merdivenini indim. Paris rıhtımı bizim Galata rıhtımiının hemen hemen ayni. Yalnız şu farkla ki bizim rıhtım- da hamallar yolcuların eşyasını omuz- larında taşırlar, Paris rıhtımında ise başlarının üzerinde taşıyorlar. Elimde — valizim, Güstav Löbon'un yağlı boya tablolarındaki dinamik, Si- luetler gibi yürüdüm. Bir el, muhakkak ki bir Parisli eli beni kolumdan yakaladı: Nazik bir Fransızca ile: — Sör Godmorning! Dedi, bu cümle Fransızcada hoş gel- diniz manasına geliyor. Ayni nazik Fransızca ile cevap ver- — Gud gud! Pariste ilk Fransız dostu bulmuş - tum. — Ben Parisin yabancısıyım.. — Bütün tavırlarınızla ifade ettiği- niz gibi... — Fakat nasıl anladınız?., — Biz Parisliler anlarız.. Hakikaten Parisliler çok anlayışlı insanlar.. Hattâ Fransız dostümun ba- na dostça adımı söylediği zaman an - layışlarını bir kere daha tasdik ettim. — Nereye gitmek istersiniz? — Operaya.. Dostum bir taksi çağırdı: — Saati açtırmıyalım, dedi, Pazar - lıkla yirmi kuruşa gideriz. Beraber taksiye bindik. Parisin so - kaklarını geçtik.. Evet Parisin sokak- ları... Radyografik bir düşünceyle ben Parise gelmeden evvel Pariste sokak yok zannederdim. Halbuki bu semavi Üniversel şehirde de sokaklar var - mış.. * Opera denilen yer, bizim Gülhane | parkını andırıyor.. Kapısında aynen parkın kapısındaki gibi taştan bir du- var var.. Bu duvar, Almanya impara- toru yirminci Frecrik'in Parisi ziyare- ti zamanın 4 | Sen nehrinden görünüşü dördüncü Napolyon tarafından inşa e- bir üslüpla tenviratı yapılmış, bu - gün elân ayni tenvirat muhafaza edi- liyor. Mev'ut bir zevkin incizabına tutul- muş gibi Opera salonuna giriyoruz.. Localar önümüzde.. Perde yukarıda.. Fransada tiyatrolar bu şekilde yapıl- mıştır.. Sahne tiyatronun - tavanıdır. Artistler temsillerini orada — verirler. Ve seyirciler başlarını havaya kaldır - mak suretile temsili seyrederler. Sabırsızlıkla perdenin — açılmasını bekliyorum. Perde Konkordiya mey - danından telsiz telefonla verilen bir işareti müteakip bir anda açılıyor. Kulisten sahneye ilk giren san'atkâra bakıyorum. O, tavandaki sahnede, a - yakları yukarı, başı aşağı olarak du - ruyor ve düşmüyor. Sanki cazibei ar- zın onun üzerinde hiç bir tesiri yoktur. Fransız dostum söylüyor: — Bu meşhur tiyatro san'atkârı Sa- rabernardır.. İlâhi Sarabernar gençliğinin bütün asidsülfrik taravetile karşımda elimi uzatsam tutacak, seslensem sesimi du- yuracak - vaziyetteyim. Fransız dostuma soruyorum: — Bir gazeteci sıfatile kendisile gö- rüşemez miyim?.. Fransız dostum, kendinden umdu - ğum büyük nezaketle bu işe tavassut edeceğini vaadediyor. Temsilden sonra Sarabernarla bu - "Tuşuyoruz.. Genç ve güzel san'atkâr bi- zi Eyfel kulesinin dördüncü katında- ki apartımanında kabul ediyor.. Bu a- partıman fevkalâde muhteşem.. Zev- kin bütün inceliklerile, ihtişamın bütün varlıkları birleşmiş ve bu kombine - zondan öyle bir kompozisyon aero manyetik vücuda gelmiş ki insan bunu görmeyince gözlerinde canlandıra - maz: — Madam, diyorum, sizinle tanıştı- ğımıza öyle memnunum ki... Madam Sarabernar mükemmel türkçe ile cevap veriyor: — Ben de öyle.. Meğer Sarabernar İstanbulda doğ - müş ve asıl adı Serap Endermiş. Bu basit Şşeyi — düşünemediğime hay - ret ediyorum. —Okyanustaki Hi- malâya dağlarını keşfeden Kristof Kolombun elmayı ayak üstünde düur - durabilmesi kabilinden bir basilliği nasıl olmuş ta anlıyamamışım.. Sarabernarla saatlerce konuştum. Ve nihayet sabah ilk aydınlığını Pa- risin evlerine idrooksijene bir saç yı - bir da Fransız reisicumhuru onl ğmı gibi sererken kendisine veda et - tim. ) Mizahi KAFA | dilmiş. Blektriğin icadında da semitik | Bayan Eeli 1322 de doğmuştur. Tastamal mi yaşındadır. Boyu bir altml! ise de onar santim ökçeli İ pi sayesinde bir yetmişe çıl—:ı'ı:ıış'l'-lr disini pek Yyakından tanıyali kimseler vücudunun rengi için © derlerse de.. Görünüşte bembey? Saçı saman renginde sarıdır. BU saçının hakiki rengi değilse de © rengini bilen yoktur. Aksarayda doğmüştur.. Fal—at dine sorulduğu zaman: — Aksarayda: 4 Demez.. — Amerikada Beyaz saraydîi! Der.. Avrupanın meşhur şehırlerınl diğini söyler.. Adlarını sayar: » © — Napoli, Berlin, Viyana, Paris Hakikaten buraları görmüştü! $ kat onun gördüğü Napoli, Berlilr yana, Paris başka memleketlerdt ğil, İstanbuldadır. Ve bunlar birf hir değil, bu isimlerde birer 108 yahut çorapçı dükkânlarıdır. — Her sökağa çıkışta bir dayızad? darik eder, her mevsimde bir 7 değiştirir ve her sene bir yaş Yani seneler geçer, o gene & kalır. Babasının ezan okuyup & ğırdığı isim: — Aliye.. Der; fakat: Bu Aliye, zamanl' halelere uğramış Eeli olmuştu?- — İşte günün kadını.. Halktan şikâyetler — Sineklerdell” aldığım mektUf Mecidiye köyü sıneklerındem mektup aldık. Sinekler 687 tayız. Civarımızda oturan lar bizi çok rahatsız eM B.# zamanlarda bazı he 'piK nek kâğıdı denilen olduf“î,dgw deyle mahvettiler. âiîer kalmadı. Tek aç kalalım ( deki yiyecek ve içefekw palı bulunduruyorlar. Bu h vam ederse az zamanda bir nesil dünyadan £ _ Muhterem gazeteniz vasl çelP* erini darların nazarı dikk