21 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—- ——— “ Son Posta ,, nın siyasi tefrikası :6 veJARA azan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen KKİDEON SON POSTA SENE İttihat ve Terakki senelerce niçin gizli kaldı ve niçin Makedonya usullerile çalıştı ? an - İttihat ve Terakki'yi — iyi lamak — için, zannedersem, — hare - ketin elebaşılarını ayrı ayrı tanımıya ihtiyaç olduğu kadar bu hareketin, o zaman, içinde doğmuş ve yaşamış ol- duğu muhiti de tanımak zarureti var- dır. İttihat ve Terakki, bir kere Make - donya komiteciliği ile Fransız ihtilâ- ciliği üzerine kopye edilmiş melez bir hareketti. Türkiyeye bütün garb kül- türü - benim kültürüm de dahil oldu- gu halde - maalesef Fransadan girmiş- tir. Yakın zamana kadar biz münev - verler, bütün yeni fikir ve hislerimizde Fransızlardan ilham aldık ve bütün — medeni müesseselerimizi onlara göre kurduk. Fransızlar, «şey» den ziyade «kelime» ye ehemmiyet vermiş bir millettir. Bunun için İttihat ve Terak- ki de, olan şeyden ziyade isme ve keli- meye, ruhtan ziyade şekle ehemmiyet verirdi. Diğer taraftan Makedonya ko- miteciliği de ona gizli ve esrarlı çalış- Ma usulünü öğretmiş ve faaliyetinde huşunet yoluna gitmeğe sevketmiş - tir. Ancak, eğer ittihatcıların Fransız — ihtilâlinden feyzalan kültür tarafları olsun kuvvetli bulunsaydı belki hare- ket daha canlı doğabilirdi. Hakikatte, siyasi kültür o zaman bizim aramız - da hiç yok denecek derecede azdı. ttihat ve Terakki içinde Fransız in- kılâb kültürünü temsil eden belli başlı Amsurların hemen hepsinde bir türlü âır noksan göze çarpardı. Hakikat şu- Ur ki bunların en kıdemlilerinden be- nım. g?’i'“ gencine varıncıya- kadar Aepımızin kültürü daha ziyade dâsi - tân? ve edebi bir kültürdü. İçimizde, Franaız inkılâb kültürünü tamam haz- Metmiş hiç kimse yoktu. Buna mu - " il Makedonya komiteciliğinin te - sirlerini daha kuvvetle almış unsurlar çoktu. Hattâ, bir hayli müddet Fran- sada bulunmuş olan Doktor Bahaeddin kir ve Daktor Nâzım dahi Makedon- Ya komiteciliğinin ruhunu temsil e - derlerdi. Bu sebeblerden dolayı İttihaf ve Te- Takki, hayata, ideallerini Fransız inkı- Ebınd!aıı. fakat, icraat usulünü de Makedonya — komiteciliğinden — ala- YTak gelmişti. Komitecilik usuliyle Meşrutiyet tesis etmek istiyor ve zan- nediyordu ki şekil halinde de olsa bir kere meşrutiyet teessüa ederse artık üsttarafında her şey kendiliğinden yo- luna girmiş olur. Bunun için, İttihat ve Terakki, meşrutiyetin bekçiliği va- zifesini kendi üzerine alıyor, meşruti- yeti tatbik vazifesini de meslekten gel- me devlet adamlarına bırakıyordu. Devletteki ve inkılâbın idaresindeki ikiliğin sebebi buradadır. İttihat ve Terakki üzun müddet, ko- Mmite şeklini muhafaza etti. Arada sı- rada artık bu komite şeklinden çık - Ması için üzerine yapılmış olan taz - yiklere çok zaman mukavemet etmiş- tir. Bunun için de İttihat ve Terakki- yi komite şeklinden çıkarmak ve kao - mite usulünde çalışma yolundan ayır- mak, aksi fikirdekiler için çok müşkül bir iş oldu. Onun bu usulde israr etmesi de pek boşuna değildi. İttihatcılar, tam şuurlu olmasa da gene sevki tabif ile olsun bili yorlardı ki İttihat ve Terakki, daha zi- yade karanlıkta, kuliste gizlendiği za- man heybetlidir. Meydana çıkıp da bütün — varlığını gösterdiği zaman memleket içindeki nüfuz ve küdreti azalacaktır. Bundan başka, muayyen bir icraat programı, halkın his - siyatından kök — alan — muayyen bir akidesi olmaksızın meydana çık - İtthat ve Terakki sonraları bir fırka şekline istihaleye mecbur olduğu zaman dahi eski İttihatçılar bunu isteye isteye yapmamışlardı 've Terakkiye karşı muhtelif istika - j Niyazi Bey şahsiyetlerin şahsi kuvvetlerine isti - nad' etmek mecburiyetindedir. Halbuki ortada halkin tanıdığı ve kendilerine kahraman dediği şahsi - yetler, ilk kurşunları atanlar ve ilk de- fa dağa çıkanlardı. Bunları ise İstan - bul halkı: Enverle Niyazi unutulmaz bu isimler, Savni Samadaniye emanet o cisimler!. Diye soğuk bir güfte ve gene soğuk bir hicazkâr beste ile çoktan tefe ko- yup çalmıya başlamışlardı. İşte, bütün bu sebeblerden dolayı İttihat ve Terakki bidayette bir Make- donya komitesi usullerile çalışmayı ve gizlenmeyi tercih etti. Sonraları, bir fırka şekline istihaleye mecbur olduğu zaman dahi eski ittihatcılar bunu istiye isteye yapmamışlar, sırf muhitlerinin tazyiklerine tâbi olmuşlardır. İttihat ve Terakkiye, bir de ona mu- hit olan, onun iskeletini dolduraca& et olan halk kitlesi tarafından bakmak lâ- zım gelir. İstibdad altında bunalmış o - lan İstanbul halkı, ilk günlerde hare- keti coşkun bir sevgi ile karşıladı. Bil- hassa memurların senede ancak altı ay aylık alan kısmının duyduğu mem - nuniyetin sonu yoktu. Bir kısmı ha - kikaten memnun, diğer bir kısmı da korkudan memnun görünerek, bütün metlerden hücumlar başladığı zaman- dan itibaren bir kısım insan klübler - den ayrılmış — ve bu ayrılış - tedricen memlekette fena unsurun iyiden ayrıl- ması gibi içtimat bir hareket şeklini almıştır. İttihat ve Terakkiden tama - men ayrılıp ona karşı tamamen muha- lefet edenlerin içinden iyi insan pek müstesna çıkmıştır. Buna mukabil, bi- lâhara cumhuriyetin en iyi kuvvetleri de İttihat ve Terakki câmiasından ay - rılmaksızın ona karşı içerde muhalefet yapmış olanlar arasından çıkmıştır. Klüblere gösterilen girme tehacümü- nün fena tarafı da şu idi ki siyasi kül- türden mahrum olan bu kitle kuvveti, klübler vasıtasile merkezi umumi ü - zerinde yaptiğı tesirlerle İttihat ve Te- rakkinin bütün faaliyet —müddetince daha fazla şaşırmasına ve yollarını iyi |tayin edememesine sebeb olmuştur. İttihat ve Terakkideki inkılâb b ide- allerini tedrici surette boğmuş, bu in- kılâb müessesesini bürokratlaştırmış olan kuvvet, bu klüblerden gelmiştir. Eğer, memlekette siyasi terbiyenin inkişafına çok yardım etmiş olan bu klübler, aynı zamanda biraz da inkı - lâb ideallerini anlıyabilmiş olsalardı, Osmanlı — meşrutiyetinden — Türki - ye —cumhuriyetine — intikal — devri esnasında — milletin daha — kuvvet- K işler görmek bakımından da - ha iyi hazırlanmasını temin etmek gi- bi iyi bir netice elde edilirdi. Maale - sef, klübler, daha ziyade bu vasıta ile kendilerine daha iyi bir içtimat mevki temin etmek isteyenlerin ellerinde kal- dı. Ne kadar hazindir ki bu klüblerde bulunanlar, bir çok ahvalde klübün nüfuzunu kendi menfaatlerine âlet et- meğe çalışmışlar ve fakat, bir taraftan da İttihat ve Terakkiye bizzat teşkilâ- tın içinden çıkan aleyhtârâne dediko - duların gizli gizli kaynadığı yerler ol- muşlardır. (Arkası var) İstanbul halkı, hemen kırmızı - beyaz kordelâları taktı ve ittihatcı oldu. Klübler açıldı ve hemen doldu. O ka- dar çok ve o kadar berbad bir halde | doldu ki, bir aralık baktım; benim için defterlerde yer kalmadığına karar ver- | dim. Sonradan, meb'us oluncıya ka- dar, ismim İttihat ve Terakki siciline geçmedi. Nihayet, meb'us olduktan sonradır ki ismim, o da yalnız fırka grubu defterine kaydoldu. O zamanlar İttihatcı olmak için <dt- || tihatcıyım» demek kâfi gelmişti, İs - tanbulda ise herkes ittihatcı idi. Ab - dülhamid bile yakasına kırmızı - beyaz kordelâyı taktıktan sonra, artık kim it- tihatcı olmıyacaktı? Bütün kabak, Abdülhamid devrinde yapmış olduk- ları fenalıklar üzerinde ittifak hâsıl ol- müuş, beş on düzine saray mikrobunun başına patladıktan sonra artık, millet, padişah, İttihat ve Terakki hep bir ol- muşlardı. İttihat ve Terakkiye girmi - yenler, yalnız imparatorluktan ayrıl - mak isteyen ve yahut muhtelif ecnebi tesirile ayrılmıya doğru sevkedilenlerle muühtelif sebeblerden dolayı ona karşı husumet besliyenlerdi. İnkılâb komitesine girmek için halk tarafından gösterilen bu tehacümün i- yi tarafları olduğu gibi fena tarafları da olmuştur. Bu klüb hareketi bir ke- || re birinci derecede halkta siyasi terbi- ye ve siyasi kültürün bir dereceye ka- dar inkişafına sebeb oldu. İkinci dere- cede bu tehacüm klübleri son haddi - Mış bir komite, ancak onun başındaki |. kadar dolkdurduktan sonra, İttihat PASLANMAZ Hasan Tıraş Bıçağı Çeliğin en serti olduğundan ço kolaylıkla ve tatlılıkla bir dakika- da tıraş eder. Dünyanın en kuvvetli ve hassas mikroskop âletile müker- rer surette tetkik olunduktan sonra piyasaya çıkarılmıştır. Ne fransız - lar, ne İngilizler, ne de Amerikalı- lar, ne de bütün dünya aynını yapa- maz. Alâmeti farikası ile ihtira be- ratı vardır. Paslanmaz Hasan tıraş bıçağı ra - # kiplerini şaşırtmış ve her tıraş bıça- B öı fabrikası paslanmaz yapmak iste- miştir. Fakat bu iş kolay olmadığın- dan hiçbir fabrika muvaffak olama- mıştır. Yalnız Almanyada Fazan ve Türkiyede yalnız Hasan tıraş bıça- ğı muvaffak olabilmiştir. Mutlaka Hasan markasıni arayınız; israr e- diniz. Hasan depösu: Ankara, İstan-. bul, Beyoğlu, - YÜK ÜN CÜ LA aa S AO * |L Hikâye Karda izler.. - «Gaston Derys» ten Mösyö Bardy, son otuz yıl zarfın - da bulduğu beş altı müstahzar ilâç sa- yesinde zengin olmuştu. Cote d'Azurda almış olduğu villâda, kânunusani baş- langıcından nisan sonuna kadar her yıl üvey kızı ve genç karısile ikamet eylerdi. Büyük bir bahçe ve zeytinlik ortasında bulunan bu villânın denize bakan lâtif bir manzarası vardı. tiyardı. Bir bastona dayanarak yürür; sesi yağlanmamış bir tekerleğin gicir- tısını andırır. Öğleden sonraları taraçaya oturur, deniz ve çamların kokusunu koklar ve tatlı bir hava içinde meraklı romanlar okurdu. Madam Bardy'ya gelince, ta- biatın ihtiyarlamağa kıyamadığı gü - zellerden biriydi. Kırk iki yaşında ol- duğu halde gençliğini muhafaza etmek- teydi. Teni berraktı; ve hiç bir fena buruşukluk yüzünün güzelliğini boz - mamıştı ;ve hiç bir kusur da güzel vü- cudunda yer bulmamıştı. Uzun boy - luydu, Sekiz sene evvel evlenmişlerdi. O vakit Mösyö Bardy dik vücutlu ve canlıydı. Her ikisi de birbirlerini se - viyorlardı. Fakat aşkın bir Jouvence suyu olduğunu düşünerek bütün kuv- vetlerini istihlâk etmişlerdi. İşte şimdi zavallı ihtiyar koca her şeyden mah - rum yaşıyordu. Harikulâde güzel karı- sının önünde bir koltukta oturarak ta- hayyül ve tahassür içinde; kartoşları bittikten sonra bir sürü keklik gören avcıya benziyordu.. Ve bütün iflâs e- den ve dermansızlaşan âşıklar gibi Mösyö Bardy da hiddetli olmaktan zi- yade kıskançtı. Karısını yanıbaşından ayırmazdı. Akşam olunca bizzat bütün villânın kapılarını kilitlerdi. Madam Bardy eski kocasından bir çok acılar tevarüs ettikten sonra kızı Marcelle'le dul kalmıştı ve Mösyö Bardy'nin teklifini kabul edip onunla evlenmesi, sırf kızının yirmi yaşma yaklaşmış olması, ve Mösyö Bardy'nin bu kızı himaye ederek cihazlarmı ve saireyi hazırlaması içindi. Mösyö Bardy yetmişlik, zayıf bir ih- Faik Bercinen — Onu da götürelim.. — İmkânı yok. Sonra bu rezalet o- nun evlenmesine mâni teşkil eacr, Hem de kocam ona aldığı cihazların hiç birini vermez. — Sen de hep kızın için hayatını fe- da ettin.. Kız burada kalırsa zannet - mem ki onu cihazından mahrum etsin, biz gidelim, haydi sevgilim.. — Hayır gelemem; yaptığım feda - kârlığı sonuna kadar getirmeliyim. Sen kaç haydi. Kar devam ediyor. Ayal izlerin kaybolur. Haydi durma sevgi- lim. Kar erirse yarın gene gelirsin. Erkek yere atlayınca izlerini belli etmemek ve silmek için muhtelil isti- kametlerden yürüyerek bahçeden at « ladı, gitti. ö .- Fakat o gider gitmez, kar hemen kes- sildi. Ve Madam Bardy bütün geceyi tekrar karın yağmasını bekliyerek pencereyi açıp kapamakla geçirdi. Sabahleyin siyah ayak izleri parlı- yan karların üstünde, cerhi ve reddi gayri kabil bir iddianın şahitliğini ya- pıyormuş gibi duruyordu. Bu manza - radan titriyen, madam, kocasının ge - niş adımlarla karların üstünde gezin- diğini ve hiddetle ayak izlerine bakıp, kendi penceresine doğru gözlerini kal- dırdığını gördü. Biraz sonra Mösyü Bardy, yumrukları sıkılmış bir halda karısının odasına girdi. Yüzü kül gibi olmuştu. Ve soğuk ter damlaları ya - naklarına akıyondu. Elinin biri parde - süsünün cebinde duruyordu. Madam, kocasının elinde bir silâh tuttuğunu anladı. Ve «daha iyi, diye düşündü, hiç olmazsa iş çabuk hallolur biter.» Kocası, bir kaç dakika durduktan sonra, birden bağırdı: — Buraya birisi gelmiş. Karda izler var. — Buraya hiç kimse gelmedi.. — Sus.. İzi belli etmemek için kaz « mışlar., Fakat nafile yere., İtiraf eti,, Bir âşığın değil mi? Söyle, yoksa ca « nını cehenneme yolliıyacağım şimdi. Marcelle ana - sının yaptığı bu fedakârlığı anla - mış ve anasına karşı dahâ büyük bir — merbutiyet ve saygı duyma - Ba başlamıştı. A - Yarınki nushnmızda İ SENED Yazan : E. Tşlu Tabancasını cebinden — çıkarmıştı. Onu karısına doğru çevirdi. Kadın bitkin bit halde bağırdı: — Evet.. Âşı - ğiım- var. Beni bırakın, Fakat tam bu na kız ayni mef- küreye bağlı, ayni kitapları okur ve ayni musikiden hoşlanırlardı. Bununla beraber kocasının bütün si- kı nezaretlerine ve kıskançlıklarına rağmen madamın bir âşığı vardı. Her iki âşık birbirine kavuşmak imkânını buluyorlardı. İki sene evvel Müösyö Bardy istemediği halde bulunması icap eden bir meclisi idare içtimaı için ev- den ayrıldığı bir sırada karısı Pariste bu âşıkla tanışmış tk, Kocasına, her zaman, bir könser ve- ya bir konferans dinlemek üzere kı - zile Parise gittiklerini söylerdi. Kızı Marcelle'in bu hususta ketum davra- nıp onu yalancı çıkarmıyacağına emin- di. İlk zamanlar madam, kızını bir koönser salonunda bırakıp gider ve Marcelle de anasının gittiği yeri bil - || mezdi. Ve hiç bir gün annesine nereye gittiğini sormaz; annesi de ona bir şey söylemezdi. Nihayet bu âşık Madam Bardy'nin bulunduğu kasabaya taşındı. Sevgi - lisinin evine geceleyin bahçeden gi - rerdi ve sevgilisile uzun zaman başba- şa kalmağa muvaffak olurdu. yaklaşıp sıvışacağı zaman birden kor- kudan ve hayretten durakladı. Kar ya- ğiyordu, Onlar, her ikisi, kendilerinden geçmişken ortalık kardan bir secca - deyle örtülmüştü. Âşık, dayanamıya - rak sevgilisine: — Mahvolduk, dedi. Kar yağmış.. E- vet hiç bir zaman kar yağmıyan bu memlekete sen kollarımdayken kar düşmüş.. Ayak izlerim her şeyi meyda- na çıkaracak ve sen de fena bir vazi- yete gireceksin!, Madam Bardy pencereye yaklaştı. Kara bakarak bir an düşündü. İçini çekerek: : - — Ne demeli bilmem ki.. dedi. Ne yapmalı Allahım.. Ne yapmalı?.. — Beraberce kaçalım. — Ya kızım.. — Bir: şubat gecesi.. Âşık, pencereye|' sırada kapı açıl « dı. Marcelle bir ölü gibi sararmış ola- — rak göründü: — Konuştuklarınızı duydum, — dedi. Annemi itham etmeyiniz. Odam onun- kine bitişiktir. Evet buraya birisi gel mişti; fakat benim için.. ; Mösyö Bardy tabancasını cebine kay- du ve üvey kızına şöyle tepeden bir göz — gezdirdi: < — Senin bir âşığın mı var? dedi. — Bunları anneni kurtarmak için mi söy. —— lüyorsun? — Size yemin ederim ki bir âşığım — vardır. — Yemin et.. Annenin başı için yes :'> min et. yüksek sesle: — Evet, yemin ediyorum dedi. Bardinin yüzünde şimşekler çak_tı._ | Çatılmış alnındaki çizgiler düzeldi, bir. denbire sevinç taşan bir eda ile : — Söyle Marsel söyle! dedi. Hakika- A_ ; ten o âşık senin miydi. Marsel başını dimdik kaldırdı: ; — Gene mi yalan söyliyeyim dedi... İhtiyar derin bir nefes aldı. tinin önüne geçtik. Suçlu Madam, şarı çıkarken kızının boynuna atıldı. — Marsel diye hıçkırırken, seni te '*'._ min ediyorum dedi, bir daha böyle bir. — münasebetsizlik yapmıyacağım. * Bu vak'a bizmetçilerin kulağına ak- setti... O zaman bakkal, kasap, ve bü- tün mahalleli duyup, Marsel'i geçkin, yaşlı bir kız olduğu halde hâlâ evlene- —— medi, diye ondan bahsederlerken, — Odasırşı Marcelle birden durakladı. Sonra- — — Sevmek, sevişmek - genç kızların gf hakkıdır. Fakat odalarına erkek almak — hakları değildir. Büyük bir aile feîâka'—ı—; 4 gözlerinden * seving — yaşları döküyordu... İhtiyar odadanm di- âşık kapatan Marsel di- t

Bu sayıdan diğer sayfalar: