14 — Sayfa “Son Pgsh,, nın VMriKısi_: 6 A R. Bakülü Nergis Cemile yaklaşmış ve şu sözleri söyle- mişti: “Muharebe başladığı zaman biz beş kız sözleş- miştik, eğer bizim hükümet Türklerle harp ederse, kardeşlerimize yardım edelim demiştik ,, SON POSTA “ Son Posta » nın zabıta romnıı 6 ' DÖRT ile Yazan : Hugh Austin e YEDİ ARASIND İngilizceden çeviren: Hasnun U! Ağzından söz alması güç bir adamı Suç yerinde bir düşünce - cinayeti yapmıya âlet ( A Ölkeden dudakları titriyen, daha hâlâ|geçtikten sonra, Nergiz konuşmasına makas - ilk şüphe e maktul ile tekm kn"şı karş, göğsü şiddetle kalkıp inen Cemilin, şimdi de bu kadına karşı ağır bir mua- melede bulunacağını zannetmişlerdi. Fakat Cemil, kıvılcımlanan gözlerini bu yaşlı kadının nemli gözlerine çe - virmiş.. bir kaç saniye ona baktıktan sonra, kalbinin bütün yara ve hicran- larını gösteren bir bakışla, acı bir te - bessümle mukabele etmişti. Crandüşes, tıpkı yaralı bir aslana temas eder gibi, büyük bir heyecan ve haşyetle titriyen soğuk ellerini Ce- milin ateşler içinde yanan alnında gez- dirmiş.. başına biraz daha eğerek: — Binbaşı efendi!.. Bu sözleriniz - le, çok büyük bir hakkı müdafaa etti- ğinize en samimi şahit; bizzat, benim.. Bu samimiyetime inanınız.. ve; isti - rahat etmek için, lütfen gözlerinizi ka- payınız, Demişti. 5 : Cemilin dudakları kıpırdamışti, — Mersi, madam. Ve.. munis bir çocuk gibi, gözleri kapatmıştı. * — Senin adın ne, kızım?.. — Nergiz. — Buralı mısın?. — Hayır. (Bakü) ya yakın Sabun- cu köyündenim. — (Türk) sün değil mi?.. *— Çok şükür Tanrıya.. Türküm. — Demek buraya, para kazanmak için geldin. — A.. ne münasebet... Buraya ge- lirken, böyle bir şey aklımdan bile geçirmemiştim. Çünkü, babam zen - gindir. İki tane petrol kuyusu vardır. — E, ne maksatla gelmiştin?.. — Ne maksatla mı?.. Muharehe başladığı zaman; biz, beş kız sözleş- miştik. Eğer bizim hükümet Türk - lerle harbederse, bir kolayımı bulalım. Kardeşlerimize yardım edelim, demiş- ytik... Fakat, yapacağımız işe, bir tür- “dü karar verememiştik. Böylece bir müddet geçtikten sonra, Sarıkamış muharebesi başlamıştı. Bu muharebe- de kardeşlerimizin büyük bir felâkete uğradığı kulağımıza çarpmıştı. İçimiz- de, ağlamadık kimse kalmamıştı. Bir çok Türk yaralılarının Tiflis hasta - nelerine getirildiğini işitmiştik. İşte o zaman, bu hastanelerde çalışarak kar- deşlerimize hizmet etmiye karar ver - miştik. Ve derhal (Kızılhaç) a mü- racaat ederek iş istemiştik. — Bravo, Nergiz.. aşkolsun... İyi ki sizin bu maksadınızdan şüphelenme- diler. — Şüphelenemezlerdi. Çünkü biz, akıllılık ettik. Türk yaralılarına baka- cağız, demedik. Maksadımız, Kızıl - haça yardımdır. Bize Tiflis hastanele- rinde birer vazife verin; — dedik... Kat'iyyen şüphelenmediler, Bizi, bu- raya gönderdiler, — Kaç arkadaştınız?, — Biz, beş arkadaştık. Dört kız da sonra bize iltihak etti. Şimdi burada, dokuz Türk kızıyız. Bu konuşma; Tiflis hastanesinin bahçesinde, küçük bir set üzerinde, ince demir çubuklardan yapılmış, bir kameriyede; binbaşı Cemil ile henüz en dokuz, yirmi yaşlarında olan (Ba- kü) Iu bir Türk kızı arasında geçi - yordu. Cemil, geniş bir Rus kaputuna sa - tnmış; hasırdan örme bir koltuk ü - zerinde uzanıyordu. Hastabakıcı Ner- giz de, yanındaki küçük sandalyede o- — turüvor; sik &; elindeki saste bakı - yordu. Aradan, bir kaç dakika süküt ile devam etti: — Dün, bizi çok korkuttunuz. — Niçin?.. — E, canım.. Grandükün — yüzüne hiç öyle bağırılır. mı?.. Grandük, (Çar) 1n bir parçası demektir. Bu ülkede; Çar ise; bir (Allah) tır. Cemil, gülümesmişti. — İyi amma Nergiz, o Allaha ben de tapmıya mecbur değilim ya?.. Be nim yerimde sen olsaydın böyle yap- maz mıydin?.. — Senin kadar cesur ve pervasız | bir adara olsaydım, Hhiç şüpbesiz ki böyle yapardım... Bizim kızlar, ev - velâ çok korktular. Eyvah, bu zavallı kardeşimiz mahvolup gitti, diye dö - vünmiye başladılar. Sonra da, geniş bir nefes aldılar, 5 — Niçin?.. — Yanınızdan ayrılırken, Gran - dükle, Grandüşesin söylediklerini duy- madınız mı?.. ” — Hayır. — Hoş, duysaydınız da anlıyamaz- îııu ya?.. Çünkü rusça söylemişler- | çekilerek zaptedilmiş ve sivri bir de -| gelince: Eğer çiçekleri kadın kesmiş i — Ne söylediler?.. — Grandüşes; elile alamızı okşa - dıktan sonra, yanınızdan çok müte - essir ayrıldı. Kapıya doğru giderler - ken başını arkasındakilere çevirerek; zavallı delikanlı, ordusunun uğradığı felâketten çok kederli. Kederli kalb - lere hürmet etmeli, onların her hare - ketini mazyr görmeli ;diye mırıldan- di. (Arkası var) Amerikada günün mevzuu olan bir rezalet ( Baştarafı 6 ıncı sayfada ) den biraz geç geldi. Ben onu nişan - l olduğum günden beri takip ettiri - yor ve neler yaptığını hususi bir lis - tem vasıtasile tahkik ettiriyordum. O gün aldığım rapora nazaran bekârlık hayatma veda edeceği son gün güzel bir dostu ile sabahlamıştı, kendişine bir de pırlanta yüzük almış ve, kuyum- cuya taksitle ödeyeceğini söylemiş, dos tuna da ! — Durhan ile evlenirsem ondan pa- raları çeker, beraber yaşarız demiş.. Bütün davetliler gelmiş, — herkes, hafif tertip sarhoş olmuştu. O zaman- son orijinalliğimi yaptım. Bir iskem - lenin üzerine çıktım : — Sevgili misafirlerim, dedim. Size çok mühim bir çift söz söyliyeceğim. Ben şimdiye kadar, beni şahsım için sevecek ve parama göz dikmiyecek bir erkek arıyordum. Fakat ben daima bir sürü serserilerle — karçşılaş - tım. Bunlar yalnız serseri olmakla kal- mıyarak ayni zamanda Meşhur bir bu- dala olduklarını da isbat ettiler. Meselâ bugün bana koca olmak için ortalıkta dolaşan Margği de Briarkur bunlardan biridir. Bu mübarek zat, Fransada dolandı- racak hiç kimse bulamadıktan şonra, Amerikaya gelerek beni avlamak iste- miş. Bir taraftan benimle meşgul olur- ken, diğer taraftan bana polislik eden güzel bir ajanı yakalıyarak, ona tak - sitle aldığı şü yüzüğü hediye etmiş ve kuyumcuya da benden sızdıracağı mil- yonlarla bu borcunu ödeyeceğini söy- lemiş. Bana hiç bir hediye vermeden evlenmeğe kalkan, fakat benim param- la kadınlara hediye alan zat işte budur. Herkes elekirikle vurulmuş gibi bu sözleri dinlediler. Marki de Briankur hemen kaçtı ve Amerikada da durmu- yarak Fransaya döndü. , İşte, ben aziz arkadaşım, bu vak'a başıma geldikten sonra erkekleri hiç sevmez oldum, ve cılgınlığımı bir kat ,(Gaha arttırdım — Teşekkür ederim Mister Patton, size kurbanın manzarasını bir daha gösterdiğim için beni mazur görü - nüz! Toni ve Milâno getirdikleri adamla birlikte dışarıya çıktılar. John Hendriks çavuşun yüzü ay - dınlanmıştı. Zira, incelemenin en ni- hayet başlamış 'olduğunu görüyordu. Diğer taraftan da: — (Ne ile ve nasıl) suallerine ce - vap vermeden evvel (kim ve neden) suallerinin — sorulamıyacağını bilmez adam değildi. Kentin soluk renk gözleri maktulün gözlerine takılı kalmış olmasına mu - kabil çavuş kadının bozulmuş siması- na bakmaktan çekiniyordu. Madam Merriti ölümünden evvel tanımış o - lanlar oski simasını belki şimdi de ta- hayyül edebilirlerdi. Fakat onu bu halde görmek pek müthiş bir şeydi. Çavuş: — Nihayet harekete geçtik, diye söylendi. Eşarp ile başı arkaya doğru mirle karnı deşilmiştir. Kent ağır ağır arkasına döndü: — Jahn dedi, sen bana kenarı tır - tillı bir âlet ile bu kadının burnunun nasıl kesilmiş olduğunu söyliyebilir - sen bu, mücizedir, derim . —— DEMET ( Sant 4 dakika 39 - mast 4 dukikn 42) Teğmen masanın üzerine ko - mulmuş olan çiçek sepetini alarak çe- virdi, içindeki çiçeklerden bir kısmı hasır masaya, bazıları döşemeye dö- ü Kent: — Bu çiçekler bize aradığımız ce - vabı belki verecektir, dedi ve sepeti zemine bırakntak dışarı çıktı ve ora - dan: . — Jak onu buraya getiriniz, diye bağırdı. Sivil polis Jak bahçıvan Huskinsin yanında duruyordu, ona kendisini ta-. kip etmesini söyledi. Bahçıvan kısa boylu, kuru bir adamdı. Ayaklarında beli çok geniş, boyu ise çok kısa, hâki renkte bir pantalon vardı, eski deri - den bir kuşakla belinde güç duruyordu. Sırtında göğsü açık bir gömlek, ba - şında da toprak rengi fötr bir şapka vardı. Rengi güneşten yanmıştı, sarı saçları terden şakaklarına yapışmıştı, gözleri soğuk, dudakları da tecavüze hazır, ince görünüyordu. Kent: — Burada bir sepet çiçek var, bun- ları küim topladı, biliyor musunuz? di- ye sordu. Huskins meydan okur gibi başını kaldırdı, kuru bir sesle: — Belki, diye cevab verdi. — Kim kesmiştir? Bahçıvan, göze çarpan bir memnuni yetle: — Kimin kestiğini görmedim, bi - naenaleyh size cevab veremem, diye söylendi . Polis memuru ise kızmadı, ve tath bir sesle: — Evet ya, belki bir fikriniz vardır, diye ısrar etti. * Huskine bu suali, cevabsız bırak - manın yolunu arar gibi zihnen evirip çeviriyordu. Aradığı yolu bulamamış olacak ki: ; — İçerde yatan kadın! dedi. Maa- mafih sesinde gene meydan okuvan bir eda vardı, sabırlı Polis şefi sordu: taklavat doldurduğunuz olur mu? Bahçıvan omuz silkti: — Burasının depo olmadığını an - lamak için insanın polis hafiyesi ol - masına lüzum yoktur. Kent gülümsedi: — © halde bana kadının çiçek kes- mek için kullandan âleti nereden almış aolduğunu söyleyebilir misiniz? — Belki. Şâyet çiçekleri kadın kesmiş Sakın bana ağzımdan çıkmıyan sözle- Ti atfetmiye kalkışmayınız!.. Kent sabırla: — Pekâlâ, pekâlâl diye söylendi. Madam Merrit'in çiçekleri belki kes « miş olabileceğini düşünüyorsunuz de- ğil mi? Huskins: ' — Evet, dedi. Fakat sözlerimi de - ğiştirmemeniz. şartile! Polis şefi devam etti: — Şahadetinizin ikinci noktasma|' Huskins: — Bravool! diye haykırdı. rum ki lâf anlamakta terakki & siniz. Kadına cebimde bulunafi ade ettim, ve işini bitirir bitü getirmesini söyledim. — Peki o şey neydi? 1 Bahçivan kaşlarını çatarak: — Hiç de sabretmiy nu söylendi. Bu şerâit altında ia vazzah bir ifadeyi nasıl vereb ze bulunduğunuz meslekte nilen şeyi hiç de mi öğrel Her ne ise mademki öğrean yorsunuz, söyliyeyim: Kadınâ kesmek için kullandığım yaylı verdim. ç Kent geniş bir nefes aldı. — Hendriks çavuşa dünerek: İşte aradığımız silâh! dif' lendi. Bu yaylı makaslar açık © da kenarları tırtıllı gibi duru! CİNAYET se, kullandığı âleti nereden almış ola- i (Sant 4 dakika 42 - saat 4 bileceğini belki bana söyleyebilirsiniz değil mi? — Evet amma, sakın bu cümleyi değiştirmiyesiniz. Parmakizi mütehassısı, üzet Kent bu defa gülümsemeksizin: — |yaz bir çarsaf örtülmüş olan 1 — O balde söyleyiniz kadın (belki) |parmakizlerini alıyordu. Başınl kestiği çiçekler için (belki) kullandı-| meden: ğ & âleti nereden tedarik etmiştir? — Evet, mecmua ile sigara P Huskins döndü, kolunu uzatarak: — |İzerinde; dedi. — Orada, dedi. Şu ince yolun dö » — Hayır, lüzumu yok! Oraya ne yapmıya gitmişti? — Beni aramıya!.. Kent iç çekerek iki elini arkasma — Dostum bir şey bulabildin b , (Arkası *7 İzmirden Reportaj' ( Baştaratlı 9 uncu a Bir aralık bir diş macununun © i manı yapıyordu. y Başka bir reklâma geçeceğİ — Bizzat mı geldi. şunları söyledi: — Hayır, çağırdı. j l, — Ya! A n Bahçıvan: î:ılı ses bütün fuar sahasında # v Ş yordu. v N.“a ya? diye M ” Bir şey anlamadım ve arktl î — Bir şey yok.. ne ise.. çiçek kes - sorlüek mek için kullandığı şeyi verdiniz öyle| — Buda ne oluyor? j mi? — Bir çocuk kaybolmuş. FOf — Azlal Sakm raporunuzda böyle| Fuar komitesihe götürmüştür. T bir şey yazmıyasınız. te de hoparlörle ilân ediyor. & 1 Kent sordu: Görülüyor ki her şey düşünüt — O halde kendisine bir şey ver -| eksiksiz yapılmış... # mediniz demektir. : Huzkins itiraz etti: — Kendisine bir şey vermediğimi de söyliyen kim? Polis şefi çaresiz bahçıvanın muhı-ı vere tarzını tâkib ediyordu: — Demek ki kendisine bir şey verdi-| niş? — Tabit! Aksi takdirde beni neden çağıracaktı? Kendisine kur yapayım diye mi? — Doğrul! Peki kendisine ne verdi- niz? Bahçivan bu suali uzun müddetten- beri bekliyormuş gibi cevab verdi ve her kelimenin üzerinde durarak mu - zafferane bir eda ile söyledi: — Çiçekleri kesmekte (belki) kul- landığı şeyi verdim. Sakın ifademin bu noktasını da değiştirmeyiniz: Kendi- sini çiçekleri keserken g'e nedim. Fa- kat kesmiş olması mümkündür. Keont uysaka: — Evet, evet, dedi. Bahçıvan gene söylüyordu: — Kendisine hiç bir şey vermedim. Siz bu işe ne dersiniz? Polis şefi gözlerini kapadı ve gü - lümsemeye çalışarak : — Kendisine bir şeyi (belki) ö - — Bayan Fatma kızı Semihâ ? tededir. Kadircan Nezleden korunmanın çaresi” * 1 — Buruna Gömendllü yaf 'dünç olarak tevdi etmişsinizdir? —