Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
“ bahçesinde, küçük bir set v BB ü ai S : E Çi den' — 14 — Sayfa “Son Posta,, nın tefriKasi : 6 SON POSTA A PLİK ÜLKESİNDE ÇU BiR TÖRK ZABİTİ m—c—mwâ A, R. Bakülü Nergis Cemile yaklaşmış ve şu sözleri söyle- mişti: “Muharebe başladığı zaman biz beş kız sözleş- miştik, eğer bizim hükümet Türklerle harp ederse, kardeşlerimize yardım edelim demiştik ,, Ölkeden dudakları titriyen, daha hâlâ göğsü şiddetle kalkıp inen Cemilin, şimdi de bu kadına karşı ağır bir mua- melede bulunacağını zannetmişlerdi. Fakat Cemil, kıvılcımlanan gözlerini bu yaşlı kadının nemli gözlerine çe - virmiş.. bir kaç saniye ona baktıktan sonra, kalbinin bütün yara ve hicran- larını gösteren bir bakışla, acı bir te - bessümle mukabele etmişti. Grandüşes, tıpkı yaralı bir aslana temas eder gibi, büyük bir heyecan ve haşyetle titriyen soğuk ellerini Ce- milin ateşler içinde yanan alnında gez- dirmiş.. başına biraz daha eğerek: — Binbaşı efendi!.. Bu sözleriniz - le, çok büyük bir hakkı müdafaa etti- , ğinize en samimi şahit; bizzat, benim.. Bu samimiyetime inanınız.. ve; isti - rahat etmek için, lütfen gözlerinizi ka- payınız,. Demişti. İf Cemilin dudakları kıpırdamıştı — Mersi, madam. Ve.. munis bir çocuk gibi, gözleri 'kapatmıştı. * — Senin adın ne, kızım?.. — Nergiz. — Buralı mısın?. — Hayır. (Bakü) ya yakın Sabun- cu köyündenim. — (Türk) sün değil mi?.. *— Çok şükür Tanrıya.. Türküm. — Demek buraya, para kazanmak için geldin. — Â., ne münasebet... Buraya ge- lirken, böyle bir şey aklımdan bile geçirmemiştim. Çünkü, babam zen - gindir. İki tane petrol kuyusu vardır. — E, ne maksatla gelmiştin?.. — Ne maksatla mı?.. Muharebe başladığı zaman; biz, beş kız sözleş- miştik. Eğer bizim hükümet Türk - lerle harbederse, bir kolayını bulalım. Kardeşlerimize yardım edelim, demiş- !tik... Fakat, yapacağımız işe, bir tür- -lü karar verememiştik. Böylece bir müddet geçtikten sonra, Sarıkamış — muharebesi başlamıştı. Bu muharebe- de kardeşlerimizin büyük bir felâkete uğradığı kulağımıza çarpmıştı. İçimiz- de, ağlamadık kimse kalmamıştı. Bir çok Türk yaralılarının Tiflis hasta - nelerine getirildiğini işitmiştik. lşte o zaman, bu hastanelerde çalışarak kar- deşlerimize hizmet etmiye karar ver - miştik. Ve derhal (Kızılhaç) a mü- racaat ederek iş istemiştik. — Bravo, Nergiz.. aşkolsun... İyi kâi sizin bu maksadınızdan şüphelenme- diler. — Şüphelenemezlerdi. Çünkü biz, akıllılık ettik. Türk yaralılarına baka- cağız, demedik. Maksadımız, Kızıl - — haça yardımdır. Bize Tiflis hastanele- rinde birer vazife verin; — dedik... Kat'iyyen şüphelenmediler. Bizi, bu- raya gönderdiler, — Kaç arkadaşsınız?. — Biz, beş arkadaştık. Dört kız da " sonra bize iltihak etti. Şimdi burada, — dokuz Türk kızıyız. Bu konuşma; Tiflis hastanesinin üzerinde, ince demir çubuklardan yapılmış, bir — kameriyede; binbaşı Cemil ile henüz “en dokuz, yirmi yaşlarında olan (Ba- kâ) lu bir Türk kızı arasında geçi - yYordu. Cemil, geniş bir Rus kaputuna sa - “ çınmış; hasırdan örme bir koltuk ü - zerinde uzanıyordu. Hastabakıcı Ner- giz de, yanındaki küçük sandalyede ©- — turüvor; siık öi': elindeki saate bakı - yordu. “Aradan, bir kaç dakika süküt ile geçtikten sonra, Nergiz konuşmasına devam etti: — Dün, bizi çok korkuttunuz. — Niçin?.. — E, canım.. Grandükün yüzüne hiç öyle bağırılır. mı?.. Grandük, '(Çar) ın bir parçası demektir. Bu ülkede; Çar ise; bir (Allah) tır. Cemil, gülüme-mişti. — İyi amma Nergiz, o Allaha ben de tapmıya mecbur değilim ya?.. Be- nim yerimde sen olsaydın böyle yap- maz mıydın?.. — Benin kadar cesur ve pervasız bir adam olsaydım, hiç şüphesiz ki böyle yapardım... Bizim kızlar, ev - velâ çok korktular. Eyvah, bu zavallı kardeşimiz mahvolup gitti, diye dö - vünmiye başladılar. Sonra da, gemş bir nefes aldılar. — Niçin2.. — Yanınızdan ayrılırken, Gran - dükle, Grandüşesin ıoyledıklennı duy- madınız mı?.. — Hayır. — Heoş, duysaydınız da anlıyamaz- di. — Ne söylediler2.. — Grandüşes; elile alnınızı okşa - dıktan sonra, yanınızdan çok müte - essir ayrıldı. Kapıya doğru giderler - ken başını arkasındakilere çevirerek; zavallı delikanlı, ordusunun uğradığı lere hürmet etmeli, onların her hare - ketini mazur görnmeli ;diye mırıldan- dı. (Arkası va;:) Amerikada günün mevzuu olan bir rezalet ( Baştarafı 6 ıncı sayfada ) den biraz geç geldi. —Ben onu nişan - h olduğum günden beri takip ettiri - yor ve neler yaptığını hususi bir lis - tem vasıtasile tahkik ettiriyordum. O gün aldığım rapora nazaran bekârlık hayatına veda edecefi son gün güzel bir dostu e sabahlamıstı, kendisine bir de pırlanta yüzük almış ve, kuyum- cuya taksitle ödeyeceğini söylemiş, dos tuna da : — Durhan ile evlenirsem ondan pa- raları çeker, beraber yaşarız demiş.. Bütün davetliler gelmiş, — herkes hafif tertip sarhoş olmuştu. O zaman- son orijinalliğimi yaptım. Bir iskem - lenin üzerine çıktım : — Seygili misafirlerim, dedim. Size çok mühim bir çift söz söyliyeceğim. Ben şimdiye kadar, beni şahsım için erkek arıyordum. Fakat ben daima bir sürü —serserilerle — karşılaş - tım, Bunlar yalnız serseri olmakla kal- mıyarak ayni zamanda meşhur bir bu- dala olduklarını da isbat ettiler. Meselâ bugün bana koca olmak için ortalıkta dolaşan Margi de Briankur bunlardan biridir. Bu mübarek zat, Fransada dolandı- racak hiç kimse bulamadıktan sonra, Amerikaya gelerek beni avlamak iste- miş. Bir taraftan benimle meşgul olur- ken, diğer taraftan bana polislik eden güzel bir ajanı yakalıyarak, ona tak - sitle aldığı şu yüzüğü hediye etmiş ve kuyumcuya da benden sızdıracağı mil- yonlarla bu borcunu ödeyeceğini söy- lemiş. Bana hiç bir hediye vermeden evlenmeğe kalkan, fakat benim param- la kadınlara hediye alan zat işte budur. Herkes elektrikle vurulmüuş gibi bu sözleri dinlediler. Marki de Briankur hemen kaçtı ve Âmerikada da durmu- yarak Fransaya döndü. , İşte, ben aziz arkadaşım, bu vak'a başıma geldikten sonra erkekleri hiç sevmez oldum, ve cıbuılığımı hir kat daha arttırdım vi felâketten çok kederli. Kederli kalb -| sevecek ve parama göz dikmiyecek bir. Yazan : HıglıAııtıı DORT ıİ.E YEDİZ ARAJİND İngilizceden çeviren : Hasnun ÜU: Ağzından söz alması güç bir ada E'._*ıb ııd Suç yerinde bir düşünce - cinayeti yapmıya âlet oli makas - ilk şüphe - maktul ile tekrar karşı karşl — Teşekkür ederim Mister Patton, size kurbanın manzarasını bir daha gösterdiğim için beni mazur görü - nüz! Toni ve Milâno getirdikleri adamla birlikte dışarıya çıktılar. John Hehndriks çavuşun yüzü ay - dınlanmıştı. Zira, incelemenin en ni- hayet başlamış 'olduğunu görüyordu. Diğer taraftan da: — (Ne ile ve nasıl) suallerine ce - vap vermeden evvel (kim ve neden) suallerinin sorulamıyacağını bilmez adam değildi. Kentin soluk renk gözleri maktulün gözlerine takılı kalmış olmasına mu - kabil çavuş kadının bozulmuş siması- na bakmaktan çekiniyordu. Madam Merriti ölümünden evvel tanımış o - lanlar eski simasını belki şimdi de ta- hayyül edebilirlerdi. Fakat onu bu halde görmek pek müthiş bir şeydi. Çavuş: — Nihayet harekete geçtik, diye söylendi. Eşarp ile başı arkayı doğru -|çekilerek zaptedilmiş ve sivri bir de « mirle karnı deşilmiştir. Kent ağır ağır arkasına döndü: — John dedi, sen bana kenarı tir - tillhi bir âlet ile bu kadının burnunun nasıl kesilmiş olduğunu söyliyebilir - sen bü, mucizedir, derim . Z “ğllan, 4 DEMET Ş ( Sant 4 dakika 39 - gasit 4 dakika 42) Teğmen masanın üzerine ko - n'fılmuş olan çiçek sepetini alarak çe- virdi, içindeki çiçeklerden bir kısmı hasır masaya, bazıları döşemeye dö- küldü. Kent: — Bu çiçekler bize aradığımız ce - vabı belki verecektir, dedi ve sepeti zemine bırakarak dışarı çıktı ve ora - dan: — Jak onu buraya getiriniz, diye bağırdı. Sivil polis Jak bahçıvan Huskinsin kip etmesini söyledi. Bahçıvan kısa boylu, kuru bir adamdı. Ayaklarında beli çok geniş, boyu ise çok kısa, hâki renkte bir pantalon vardı, eski deri - den bir kuşakla belinde güç duruyordu. Sırtında göğsü açık bir gömlek, ba - şında da toprak rengi fötr bir şapka vardı. Rengi güneşten yanmıştı, sarı saçları terden şakaklarına yapışmıştı, gözleri soğuk, dudakları da tecavüze hazır, ince görünüyordu. Kent: : — Burada bir sepet çiçek var, bun- ları kim topladı, biliyor musunuz? di- ye sordu. Huskins meydan okur gibi başını kaldırdı, kuru bir sesle: — Belki, diye cevab verdi. — Kim kesmiştir? Bahçıvan, göze çarpan bir memnuni yetle: — Kimin kestiğini görmedim, bi - söylendi . Polis memuru ise kızmadı, ııbu'lı ve tatlı bir sesle: — Evet ya, belki bir fikriniz vnrdır diye ısrar etti. * Huskins bu suali, cevabsız bırak - manın yolunu arar gibi zihnen evirip çeviriyordu. Aradığı yvolu bulamamış olacak ki: — İçerde yatan kadın! dedi. Maa- mafih sesinde gene meydan okuvan İbir eda vardı, yanında duruyordu, ona kendisini ta-. Polis şefi sordu: — Sizin kameriyede ara sıra takım | taklavat doldurduğunuz olur mu? — Burasının depo olmadığını an -| lamak için insanın polis hıf"ıyeıı ol - masına lüzum yoktur. Kent gülümsedi: — © halde bana kadının çiçek kes- mek için kullanılan âleti nereden almış olduğunu söyleyebilir misiniz? ise... Zira ben gözlerimle görmedim. ri atfetmiye kalkışmayınız!.. Kent sabırla: ekâlâ, pekâlâl —diye söylendi. Madam Merrit'in çiçekleri belki kes -| miş olabileceğini düşünüyorsunuz de- gil mi? Huskins: . — Evet, dedi. Fakat sözlerimi de - gelince: Eğer çiçekleri kadın kesmiş i- se, kullandığı âleti nereden almış ola- |bileceğini belki bana ıuyleyebıhrsmn değil mi? — Evet amma, sakın bu cumleyı değiştirmiyesiniz. Kent bu defa gülümsemeksizin: — O halde söyleyiniz kadın (belki) kestiği çiçekler için (belki) kullandı- gı âleti nereden tedarik etmistir? | Huskins döndü, kolunu uzatarak: — Orada, dedi. Şu ince yolun dö - nemecinde.. isterseniz göstereyim. — Hayır, lüzumu yok! Oraya ne yapmıya gitmişti? | — Beni aramıyal!.. Kent iç çekerek iki elini arkasına| Bahçıvan: — Nasıl ya? diye söylendi. — Bir şey yok.. ne ise.. çiçek kes - mek için kullandığı şeyi verdiniz öyle| mi? — Aslal Sakın raporunuzda böyle, |bir şey yazmıyasınız. Kent sordu: — O halde kendisine bir şey ver - mediniz demektir. Huskins itiraz etti: — Kendisine bir şey vermediğimi Polis şefi çaresiz bahçıvanın muha- | vere tarzını tâkib ediyordu: niz? — Tabit! Aksi takdirde beni neden çağıracaktı? Kendisine kur yapayım diye mi? — Doğrul Peki kendisine ne verdi-. niz? Bahçivan bu suali uzun müddetten- beri bekliyormuş gibi cevab verdi ve her kelimenin üzerinde durarak mu - zafferane bir eda ile söyledi: — Çiçekleri kesmekte (belki) kul- landığı şeyi verdim. Sakın ifademin İ:ıuı noktasını da degıştırmeyımz Kendi- sini çiçekleri keserken g'e nedim. Fa- kat kesmiş olması mümkündür. Kent uysalca: — Evet, evet, dedi. — Kendisine hiç bir şey vermedim. Siz bu işe ne dersiniz? Polis şefi gözlerini kapadı ve gü - lümsemeye çalışarak : — Kendisine bır şeyı (benn) ö - j kesmek için kullandığım yayll. p l yaz bir çarşaf örtülmüş olan N — Demek ki kendisine bir şey verdi-' Bahçıvan gene söylüyordu: | Huskins: — Bravool diye haykırdı. rum ki lâf anlamakta terakki & siniz. Kadına cebimde bulunaf ? ade ettim, ve işini bitirir bitirm* ıetımıcıın' i söyledim. İ — Peki o şey neydi? $ Bahçivan kaşlarını çatarak— — Hiç de sabretmiyorsunu söylendi. Bu şerâit altında insâf vazzah bir ifadeyi nasıl verebif ze bulunduğunuz meslekte sahf *i l nilen şeyi hiç de mi öğretmi) Her ne ise mademki öğrenmef yorsunuz, söyliyeyim: Kadına $ verdim. Kent geniş bir nefes aldı. * Hendriks çavuşa dönerek: — İşte aradığımız silâh! d lendi. Bu yaylı makaslar aç:lk zamanlar keskindirler. Kapıh da kenarları tırtıllı gibi dururlaf ! —— CİNAYET (Saat 4 dakika 42 - nant 4 dalik — Dostum bir şey bulabild ; Parmakizi mütehassısı, üzemi”| parmakizlerini alıyordu. — Evet, mecmua ile sigara p37 — zerinde; dedi. B | İzmirden Reportaj" ( Bıılırılı Oııncıı say:5 | mını yapıyerdu. Başka bir reklâma geçece# şunları söyledi: — Bayan Fatma kızı Seı:nıl'lîı tededir. Bu ses bütün fuar sahasınd’ yordu. Bir şey anlamadım ve ar*s ; sordum: - — Bu da ne oluyor? H J Fuar komitesihe götürmüştür. © te de hoparlörle ilân ediyor. Görülüyor ki her şey duşun eksiksiz yapılmış... Bir Doktorun _ Günlül Çarşği | Notlarından Nezle, karşılama , Ve tedavi çarelt” Her tarafta gene nezle gö e" d, Bunun sebebi, gündüz ve EE” gf bulunmaklığımızdır. Bugünlerde Nezleli kimselerle temas ı der, yakın mesafede .. lüneille edebilir. Nezleden korunmanın çaresi: e ” 1 — Buruna Gomenollü yağ ; () Bu notları kesip sa6 ” . hut bir albür-e yapıştırıp | yapımız. Sıkıntı M gö