Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Kahramanlık, aşk, heyecan ve macera KORSANIN KIZI Son Posta'nın tarihi tefrikası Rukuş bu gürültülere, bu alaylara hiç aldırmamış, evinde kalmıştı. Fakat küçük Ayşe: — Kapı önünden bakayıml!.. — Şu köşeye kadar gideyim. — Öteki sokağın köşesinden daha iyi görülür... Diyerek gittikçe gitmisş, coskun bir sele kapılan minimini bir yapyak gibi kendinden habersiz sürüklenmişti. Kavuklu, cepkenli, şalvarlı Türk le- ventlerinin ardından beyaz bornusla - rına bürünmüş olan kefyeli arap atlı - ları geliyordu. Fakat küçük Ayşenin gözleri o tarafa hiç bakmıyor, şu Türk yiğitlerini, övünerek, hattâ imrenerek seyrediyordu. Babası da bir gün böyle gitmişti. İşte İlyas dün gelmiş ve bugün ge- ne yoln çıkıyordu. O da tıpkı babası gibiydi. Nice yiğitler böyle atlarını şahlan - dırarak, kadirgalarının yelkenlerini a- labildiğine şişirerek gitmişler, fakat gelmemişlerdi. : Gelmemek... Küçük Ayşe babasını düşündü. Ya o da gelmezsel.. Fakat buna inanamıyordu. O dev gibi adam, o dağ gibi adam ölür müy- dü? Yalnız onun değil, şu genç İlyasın bile bir gün bir kılıç, bir gülle veya bir kurşunla ölmesi ihtimalini kafasına sığdıramıyordu. Hızır reis yana ayrıldı. Cezayirde kalacak olan leventlerle arap atlıları da onun ardına çekildiler. İshak reis kılıcını çekerek havaya kaldırdı: ' — Hoşça kalın! Diye haykırdı. — Uğur ola!.. Önce kocaman, çok kocaman bir as- lanın kabarmış yelesi gibi altı yüz Türk atlısı, sonra iki bin arap atlısı geçtiler. Demirden bileklerinin havaya kaldırdı- ğı kılıçlarda güneşin parlak ışıkları büs- bütün parıldıyor, havada sanki binler- ce şimşek çakıyordu. xx g$ ka g KARANLIKTA BİR OK.... — Yoldaşlar, böyle kapana kısıl - miş kurtlar gibi durmaktan bir şey çık- maz. Onlar çokluk iseler bizde azlık değiliz.. Her birimiz onların on tane - sine, hattâ yirmi tanesine bedel sayı - hrız. Yanımızda hesapsız yiyecek yok- tur. Bir gün gelip bitecek ve açlıktan ö- leceğiz. Kuvvetli iken düşmanı yıldı- racak işler görmeliyiz. Reis bize izin versin ve biz de düşman üzerine birer yıldırım gibi saldıralım. | Bu sözler/gür ve yüksek bir sesle söylenmiş, oracıkta toplanmış kırk elli levent tarafından: — Hay hay... Gerçek söylersin! Diye karşıla_ınmıştı. Palabıyık Ömer elindeki son pek - simet parçasını da ağzına atmadan ön- ce İshak reisin bulunduğu kuleye doğ- ru yürümüştü: N — Öyle ise gelin de bu dileğimizi reise bildirelim. Sahiden kalenin etrafına Marki dö Gomar kumandasında beş bin İspan - yol ve Telemsan sultanı ibni Hamun idaresinde de on beş bin arap atlısı toplanmıştı. Yakın tepeler ve yamaç - lar baştan başa çadırla dolmuş, zırhlı ıspanyol askerlerile beyaz bornuzlu arap atlılarının kale etrafında karakol dolaştıkları görülmüştü. Düşman Telemsan üzerine den önce ondan daha mühim ve ge - Çitte olan Kal'a-tül-kalâyi ele geçirme- ğe karar vermişti. Oruç reis te bunu bil. diği için Hızır reisin gönderdiği kuv - vetlerden yalnız İskender reis ku'man- dasındaki iki yüz leventle beş yüz & * yap atlısını alakoymuş, diğerlerini 8- hak reis kumandasında oraya yolla - t A olan gitme - Yazan : Kadircan Kaflı Numara : 4 ee Haai Düşman beklendiği gibi gelip ku - şatmıştı. Kalede kapanıp kalmak le - ventlere zor geliyordu. Bu sıkıntıyı ilk olarak açığa vuran Palabıyık Ömer olmuştu. İshak reis onun düşüncesini doğru buılrriuş. fakat ayni zamanda şöyle de- mişti : — Bir yoldaşımı dünyaya değiş - mem. Böyle kalabalık ve zorlu bir düşmanla göğüs göğüse dövüşmek ne dereceye kadar faydalı olur? Palabıyık hemen düşüncesini mıştı: — Biz bir baskın yapacağız... Konuşuldu, görüşüldü. Ertesi gündü. Güneş çoktan batmıştı. Vakit gece yarısını geçiyordu. Bir saate kadar ay aç - ||doğacak, ve ortalık solgun bir ışıkla aydınlanacaktı, Kalenin dağ tarafındaki kapısı gün- düzden yağlanmıştı. Hiç bir ses çıkar- maksızın açıldı. Üç yüz yiğit elden gel- diği kadar, beyaz ve parlak elbiselerini atmışlar, siyahlara bürünmüşlerdi Ka- ranlıkta yere yatarak yürüyorlar, kim- se bunun farkına varamıyordu. Bir saat sonra ay çıplak ve kalın bir dağın tepesinde göründü. Ortalık ağardı. LODENT di miş, iyi, idareli ve olub, nefesi seri kemmel sürette temizler, —— mişti. < BZ DK ada dd ee Şimdi düşman karakolları birer şim- | v Mukabilinde büyük bir tüb PER- İ$ Macunu alabilirsiniz, bır tarzda hazırlan- Çok hoş lezzete malik nletir. ve dişleri mü- W kodlar mı'ı'/u'm:ı:n PERLODENT şek hızile ele geçiriliyor, yahut öldürü- lüyordu. Düşman askerleri yamaçta uyuyorlardı. Etraflarına atlarını bağ - lamışlar, böylelikle sanki bir duvar ör- müşlerdi. Palabıyık Ömerle Mustafa reis on - ları gördükleri zaman ikisi birden bi- rer küfür savurdular. Fakat İlyas şaşırmamıştı: — Onları ürkütelim. Durulacak zaman değildi. Hep birden atların iplerini keserek kılıçlarının ucile dürtünce ortalığı kor- kunç bir gürültü aldı. Yüzlerce şaşkın hayvan uyuyan askerlere doğru dört nal kaçtı. : Gecenin ıssızlığında birdenbire çığ- İlıklar, haykırışlar, boru ve kumâanda sesleri düyuldu. Türk leventleri düz - gün bir saf halinde bu kargaşalığa dal- mış, durmadan kılıç sallıyorlardı. De- minki çığlıklara şimdi iniltiler ve hımıl- tılar da karışıyordu. Solgun ay ışığı altında parlayıp sönen kılıçlar, sık bir çayırı biçen bir tırpandan farksızdı. Araplar çığlıklarla dört tarafa dağı- hyorlar, İspanyolların çoğu ise silâh - ladını fırlatarak ellerini kaldırıyorlar, teslim oluyorlardı. Türkler böyle ya- panlara ilişmiyorlar, birer sürü halinde kaleye sürüyorlardı. (Arkası var) — | ——— — - e e YT .— aA GA FUT S G T Biaree DAİA A d * S EER a Ko TU GÜT A TU ü '_ç;î“' - SKK Ce DAT KST ! , z 1 Temmuz : #/SON POSTA ., — —_———_— — -— —— ———————uuz— — T —— - - — Sayfa 9 Hikâye Saint- Maur cinayeti Yazan: S. de Caumont Saint - Maur (1) polis kaomiseri, M. Redon'ün öldürül - düğü haberihi geti - ren hizmetçi kadınla beraber cinayet ma - halline gidince cese - din, odanın ortasın « da, 30k — pencerenin V' 7t tam karşısında, yüzü koyun yatmakta ol « duğunu gördü. Kur - şun, şakağa isabet et - mişti her halde, ani olmuştu. Odaya girmek için kapıyı kırmak lâzım geldi. Silâhın odada bulunmadığına bakılırsa katil, M. Redon'u hiç şüphesiz dışarıdan gözetlemiş ve onu, bahçeye nazır, kalın parmaklıklı pencere- ve ölüm, den öldürmüştü. Ama katil acaba kimdi? Komşular, M. Redon'u pek tanımazlardı: iradı ile geçi - nen o sakin adamcağız, küçük ahşab köş- künden sabahlevyin çıkar, akşam geç vakit, bazan da gece yarısı dönerdi. Fakat ko - miser hemen ip ucu teşkil edebilecek bir şey buldu: masanın üzerinde, dolma kale- min yanında, yarı kalmış bir mektub var- dı. Mektub şöyle başlıyordu: «ÂAzizim François, «Bu mektub senin eline geldiği zaman belki ben de yola çıkmış olacağım. Âr - tık bu evi bırakıp senin yanına sığınmam zamanı geldi. Bir kaç işi yoluna koyup bitirdim, yarın hepsini temizlemiş olaca - ğım. Sonra da hemen trene atlıyacağım. de kimseye bildirmiyeceğim. Böylece benim o aman bilmez düşmanım, izimi kaybetmiş olacak. İnşallah bir daha da bulamaz. İki yıl evvel Lyon'dan kal - kıp buraya çekilişim onun yüzündendi; fa- kat eminim ki o hiç bir şeyi unutmadı. O- nun için zamanın hiç bir kıymeti yok. Vak- tile kendi söyledi: isterse yirmi yıl bekle- meğe mecbur olsun, yine onun intikamın- dan kurtulamazmışım. Louis Duneau (Lui Düno) keşke beni karısı ile yakaladığı gün, Adresimi hemen öldürseydi: Böyle daimi bir hale - can içinde yaşamağa tahammül edemiyo - rum. Önun buralarda dolaştığını gördüğüm gündenberi bir ölü gibiyim...» Mektub bu kadar kalmıştı. Hiç şüphe- siz Paul Redon onu bitirmeden öldürül. müş, beklediği akıbete tahmininden de ön- ce uğramıştı. * Müfettiş Jusseaume (Jüsom) köşke ge- lince komiser ona, neler gördüğünü birer birer anlattı: yarı kalmış mektubda bah - sedilen adamın asıl katil olduğunda hiç bir şüphe yoktu; demek ki ilk yapılacak iş, o Duneau'yu ele geçirmekti. Jusseaume, maktulün uzun seneler yaşa- miış olduğu Lyon şehri polis müdürlüğüne haber verdi. Orada, bir kaç gün sonra, bu işe bakan komiserin karşısına getirilen a- dam, vaktile Paul Redon ile «iş görmüş» olduğunu itiraf ediyordu. Zaten hali, kıyafeti de insanda şüphe u- yandıran bu adam hemen tevkif edilip Paris'e gönderildi; orada Louis Duneau, müstantiğin bütün sorduklarına, hiç şaşır- madan cevap verdi. Hattâ şöyle bir iddia- sı oldu: — Benim ondan değil, onun benden a- hbnacak bir intikamı vardı. Ben onun karı- sını kaçırdım; talâka mecbur oldü ve böy- lelikle servetinin en büyük kısmı elinden çıkınca Lyon'da oturamadı. Müstantik bu iddiaya pek kulak asma - yıp ona, cinayetin olduğu geceyi nerede geçirdiğini sordu. Maznun: — Lyon ile Paris arasında, trende idim, dedi. Fakat Paris civarında bir kaç gün geçir- miş olduğunu itirafa mecbur oldu. * Redon'u Düuneau'nun — öldürdüğünde müstantiğin hiç bir şüphesi yoktu ama Jusseaume pek o kanaatte değildi: tahki- katı esnasında, iki şey keşfetmiş ve bunlar onu hayli düşündürmüştü. Bir kere, mak- tulün ensesinde, şiddetli bir darbenin izi vardı. Sonra, pencerenin önünde, bakım - sız bahçenin otları arasına yarı gömülü bir halde, katil âletini bulmuştu. Bu, büyükçe bir Golt tabancası idi; üzerinde görülen parmak izleri de, maznunun parmak izle - rine uymuyordu. Polisin çoktanberi neza - ret altına almış olduğu Duneau'nun tam bir doayası_bulunduğ'undan Jusseaume, bu par- mak izi meselesini hemen tahkik edebilmiş- (1) «Sen Mor» okunur; Paris civarın- PT bal e' Çeviren: Nurullah Ataç ” # g bi « ” M & 4 F 'a di: bu iş, lüzumundan fazla bir basitlik arzediyordu: dışarıdan atılmış bir kurşun; katili ele vermeğe yarıyacak yarım kalmış bir mektup, mahsus gibi pencerenin önünt bırakılmış bir tabanca; bütün bunlar biri« birine pek uyuyordu. Bunun içindir ki genç müfettiş o sabah daireden çıktı ve bir oto: mobile binip adli tıb dairesine gitti. Cenaze o gün öğleden sonra kaldırılacağı için Rer don'un cesedi henüz morgda idi. Maktulün parmaklarını muayene edin- ce Jusseaüme'un zihninde bir kıvılcım be- lirdi: Redon'un parmak izleri, tabancanın namlusunda görülen izlere pek benziyor »« du. Otomabil hâlâ kapıda bekliyordu. Mü- fettiş binip hemen Saint - Maur'daki küş- kün adresini verdi. Öyle lüzumsuz işlerlş vakit geçirmeden hemen odaya, pencere- ye gitti. Yeni vurulmuş boya üzerinde, iRj kundura izleri vardı. Parmaklığın demir lerinden birine de bir parça kül rengi yün takılmıştı. Paul Redon'un elbisesi de tam o yün parçasının renginde idi. * Jusseaume, bu işe memur edilen müs- tantiğin odasına girince; — Doğrusu, dedi, Duneau pis herifin biri; bunda hiç şüphe yok; ama onu bi « rakmağa mecburuz, çünkü katil o değil. A- sıl mazlum olan o. Bütün bu mesele bir katil işi değil, son derece kurnazlıkla ku- rulmağa çalışılmış bir intikam işi. «Paul Redon, intihar etmek için, pen « cereye çıkmış, sağ kolunu demir parmak- hlıklardan birine geçirmiş, elindeki tabanca ile beynine ateş etmiş. Sonra her şey, tam kendisinin düşündüğü gibi olmuüş. Taban« ca, elinden fırlayıp bahçeye düşmüş, kens disi de yere yuvarlanmış. Ertesi gün de ko« miser mektubu büldu... Yarı kalmış mek«e tub... Paul Redon onu inceden inceye dü-“ şünerek, bütün felâketlerinin sebebi diye bildiği adamı cezaya sürükliyecek bir su « rette hazırlamış... . * Bir hafta sonra müfettiş Jusseaume, pos- ls dairesindeki odasında otururken ken »- —— — disine ağır bir paket getirdiler. Açtı; için« den oldukça büyük, masanın üzerine süs — | diye konabilecek bir heykel çıktı: yarı çıp- lak bir kadın, gözleri bağlı, sağ elinde bir terazi, sol elinde bir kılıç. Heykelin kai - desine de: «Adalet herkes için müsavidirş sözü hâkkedilmişti. Paketin içinden bir de kart çıktı ki bu, heykelin Lyon'da M. Louis Duneau tara- findan gönderildiğini bildiriyordu, Üsküdar İkinci Sulh Hukuk Mahkemes sinden: Fatma ve Nazire ile Ebrara ait olup bir harik esnasında yanarak — kavrulmuş bir halde mahkemeye tevdi edilmiş bulunan 55446, 55447, 55448, 55449, 55450, — | 83303, 120317, 44011, 5496 numaralı Anadolu Demiryolu Şirketine ait hisse se- netlerinin ticare: kanununun 434 ncü mad- desine tevfikan tediyatta bulunmaktan şire ket menedilerek 12/Nisan 936 tarihinde gazetelerde ilân edildiği halde müddeti ka- nuniyesi zarfında bir kimse tarafından is« tihkak davası ikame edilmemiş ve l:ınıııııf—; mezkürun 437 nci maddesinin 3 ncü fık - rası mucibince müddeilerin sıhhat müde- aları yemin ettirilmek süretiyle de teyid et tirilmiş ve mezkür yanmış hisse senetleri- nin koponlarının üzerinde olduğu ehlivu- — kuf raporu mündaerecatından anlaşılma - — — sına binaen 40, 41, 42, 43, numaralı ka- — ponların bedellerinin ve sair temettüllerik nin ve diğer koponların da vadeleri hulu- lünde müddeilere itasına ve şirketi mez küreye tebliğina ve gazetelerde — ilânma 20/6/936 tarihinde mahkemece karar ve: rilmiş ve mezkür şirketede müzekkere yarlği zılmış olduğu ticaret kanunun ü?—,qcîwq_ndg_ W..! ”)