Kahramanlık, aşk, heyecan ve macera KORSANIN Yazan : Kadircan Kaflı Son Posta'nın tarihi tefrikası Rukuş bu gürültülere, bu alaylara biç aldırmamış, evinde Kalmıştı. Fakat küçük Ayşe: — Kapı önünden bakayım!.. — Şu köşeye kadar gideyim. — Öteki sokağın köşesinden daha iyi ür... Diyerek gittikçe gitmiş, coşkun bir sele kapıları minimini bir yapsak gibi kendinden habersiz sürüklenmişti. Kavuklu, cepkenli, şalvarlı Türk le- ventlerinin ardından beyaz bornusla - rına bürünmüş olan kefyeli arap atlı - ları geliyordu. Fakat küçük Ayşenin gözleri o tarafa hiç bakmıyor, şu Türk yiğitlerini, övünerek, hattâ imrenerek seyrediyordu. Babası da bir gün böyle gitmişti. İşte İlyas dün gelmiş ve bugün ge- ne yola çıkıyordu. © da tıpkı babası gibiydi. Nice yiğitler böyle atlarını şahlan - dırarak, kadirgalarının yelkenlerini a- labildiğine şişirerek gitmişler, fakat gelmemişlerdi. Gelmemek... Küçük Ayşe babasını düşündü. Ya o da gelmezsel.. Fakat buna inanamıyordu. O dev Kibi adam, o dağ gibi adam ölür müy- dü? Yalnız onun değil, çu genç İlyasın bile bir gün bir kıhıç, bir gülle veya bir kurşunla ölmesi ihtimalini kafasına sığdıramıyordu. Hızır reis yana ayrıldı. Cezayirde kalacak olan leventlerle arap atlıları da onun ardma çekildiler. İshak reis kılıcını çekerek -havaya kaldırdı: — Hoşça kalın! Diye haykırdı. — Uğur ola!.. Tanın kabarmış yelesi gibi altı yüz Türk atlısı, sonra iki bin arap atlısı geçtiler. Demirden bileklerinin havaya kaldırdı- ğı kılıçlarda günegin parlak ışıkları büs- bütün parıldıyor, havada sanki binler- ce şimşek çakıyordu. ... —3— dK KARANLIKTA BİR OK... — — Yoldaşlar, böyle kapana kısıl - miş kurtlar gibi durmaktan bir şey çık- maz. Onlar çokluk iseler bizde azlık değiliz.. Her birimiz onların on tane - gine, hattâ yirmi tanesine bedel sayı - lırız. Yanımızda hesapsız yiyecek yok- tur. Bir gün gelip bitecek ve açlıktan ö- leceğiz. Kuvvetli iken düşmanı yıldı- rzacak işler görmeliyiz. Reis bize izin versin ve biz de düşman üzerine birer yıldırım gibi saldıralım. Bu sözler/gür ve yüksek - bir sesle söylenmiş, oracıkta — toplanmış — olan kırk elli levent tarafından : — Hay bay... Gerçek söylersin! Diye karşılanmıştı. Palabıyık Ömer elindeki son pek - simet parçasını da ağzına atmadan ön- ce İshak reisin bulunduğu kuleye doğ- rü yürümüştü: . ”SNR — Öyle ise gelin de bu dileğimizi reise bildirelim. Sahiden kalenin etrafına Marki dö Gomar kumandasında beş bin İspan - yol ve Telemsan sultanı İbni Hamun idaresinde de on beş bin arap atlısı toplanmıştı. Yakın tepeler ve yamaç - lar baştan başa çadırla dolmuş, zirhli İspanyol askerlerile beyaz — bornuzlu arap atlılarının kale etrafında karakol dolaştıkları görülmüştü. ğ Düşman Telemsan üzerine gitme - den önce ondan daha mühim ve ge - çitte olan Kal'a-tül-kalâyi ele geçirme- &e karar vermişti. Oruç reiş te bunu bil. diği için Hızır reisin gönderdiği kuv - vetlerden yalnız İskender reis kuman- dasmdaki iki yüz leventle beş yüz _İ 5 Yap atlısımı alakoymuş. diğerlerini ! hak reis kumandasında oraya yolla * maştı. î Düşman beklendiği gibi gelip ku - |tek bizile ele geçiriliyor, yahut öldürü- şatmıştı. Kalede kapanıp kalmak le - lüyordu. ventlere zor geliyordu. İshak reis onun düşüncesini doğru — Bir yoldaşımı dünyaya değiş - düşmanla göğüs göğüse dövüşmek ne dereceye kadar faydalı olur? Palabıyık hemen düşüncesini aç -| lıçlarının mıştı: kunç bir gü — Biz bir baskın yapacağız... Konuşuldu, gö: Ertesi gündü. aydınlanacaktı. atmışlar, siyahlara bürünmüşlerdi Ka- ——— | sevee Mukabilinde büyük bir tüb PER- LODENT diş macunu alabilirsiniz, PERLODENT fenni mış, iyi, İdareli ve çoj olub, nefesi serinler t kemmel sürette temizler PERLODENT İ /SON POSTA KIZI Numara : 4 Düşman askerleri yamaçta uyuyorlardı. Etraflarına atlarını bağ - Bu sıkıntıyı ilk olarak açığa vuran | İamışlar, böylelikle sanki bir duvar ör- Palabıyık Ömer olmuştu. müşlerdi. Palabıyık Ömerle Mustafa reis on - bulmuş, fakat ayni zamanda şöyle de-|lârt gördükleri zaman ikisi birden bi- kiçili rer küfür savurdular. Fakat İlyas şaşırmamıştı: mem. Böyle kalabalık ve zorlu bir| — Onları ürkütelim. Durulacak zaman değildi. Hep birden atların iplerini keserek ile dürtünce ortalığı kor- tü aldı. Yüzlerce şaşkın hayven üyuüyan üskerlera doğru dön üldü. nal kaçtı. Gecenin ıssızlığında birdenbir! Güneş çoktan batmıştı. Vakit gece|lıklar, haykırışlar, boru yarısını geçiyordu. Bir saate kadar ay|sesleri duyuldu. Türk leventleri düz - —ıdoğacal(. ve ortalık solgun bir ışıkla gün bir saf halinde bu kargaşalığa dal- b mış, durmadan kılıç sallıyorlardı. De- Kalenin dağ tarafındaki kapısı gün-|minki çığlıklara gimdi iniltiler ve hınl- z Küt yökkein Hiüsiz düzden yağlanmıştı. Hiç bir ses çıkar- |tılar da karışıyordu. Solgun ay ışığı rnalıuun açıldı. Üç yüz yiğit elden gel-(altında parlayıp sönen kılıçlar, sık bir diği kadar, beyaz ve parlak elbiselerini |çayırı biçen bir tırpandan farksızdı. Araplar çığlıklarla dört tarafa dağı- ranlıkta yere yatarak yürüyorlar, kim-|lıyorlar, İspanyolların çoğu ise silâh - se bunun farkına varamıyordu. Bir saat |ladını fırlatarak ellerini kaldırıyorlar, sonra ay çıplak ve kalın bir dağın |teslim oluyorlardı. Türkler böyle ya-| tepesinde göründü. Ortalık ağardı. — |panlara ilişmiyorlar, birer sürü halinde Şimdi düşman karnkolları birer şim-'kaleye ai üyorlardı. ——— bir tarzda hazırlan- k hoş lezzete malik tir ve dişleri mü- Yazan: S. de Caumont Saint - Maur (1) polie komiseri, M. Redon'ün — öldürül - düğü haberihi geli - ren hizmetçi kadınla beraber cinayet ma - balline gidince cese - Idin, odanın ortasın « da, 3ek — pencerenin tam karşısında, yüzü koyun yatmakta ol « duğunu gördü. Kur - gun, şakağa izabet et - mişti ve ölüm, her halde, ani olmuştu. Odaya girmek için f kapıyı kırmak lâzım geldi. Silâhin odada bulunmadığına bakılırsa katil, M. Redon'u hiç şüphesiz dışarıdan gözetlemiş ve onu, bahçeye nazır, kalın parmaklıklı pencere- den öldürmüştü. Ama katil acaba kimdi? Komşular, M. Redon'u pek tanımazlardı: iradı ile geçi - nen o sakin adamcağız, küçük ahşab köz- künden sabahleyin çıkar, akşam geç vakit, bazan da gece yarısı dönerdi. Fakat ko - miser hemen ip vcu teşkil edebilecek bir tey buldu: masanın üzerinde, dolma kale- min yanında, yarı kalmış bir mektub var- di Mektub şöyle başlıyordu: «Azizim François, «Bu mektub senin eline geldiği zaman belki ben de yola çıkmış olacağım. Ar - tık bu evi bırakıp senin yanına sığınmam zamamı geldi. Bir kaç işi yoluna koyup bitirdim, yarın hepsini temizlemiş olaca - ğım. Sonra da hemen trene — atlıyacağım. Adresimi de Kimseye bildirmiyeceğira. Böylece benim © aman bilmez düşmanım, izimi kaybetmiş olacak. İnşallah bir daha da bulamaz. İki yıl evvel Lyon'dan kal - kıp buraya çekilişim onun yüzündendi; fa- kat eminim ki o hiç bir şeyi unutmadı. O- Bun için zamanım hiç bir kaymeti yok, Vak- tile kendi söyledi: isterse yizmi yıl bekle- meğe mecbüur olsun, yine onun intikamin. dan kurtulamazmışım. Louis Dunesu (Lui Düno) keşke beni katısı ile yakaladığı gün, » Böyle daimt bir hale - can içinde yaşamağa tahammül edemiyı rum. Onun buralarda dolaştığını gör: gündenberi bir ölü gibiyim...» Mektub bu kadar kalmıştı. Hiç şüphe- siz Paul Redon onu bitirmeden öldürül. müş, beklediği akıbete tahmininden de ön- |ce uğramıştı. hemen öldürs * | — Müfettiş Jusseanme (Jüsom) köşke ge- Ence komiser ona, neler gördüğünü birer birer anlattı: yan kalmış mektubda bah - sedilen adamın asıl katil olduğunda hiç bir şüphe yoktu; demek ki ilk yapılacak iş, o Duneasu'yu &le geçirmekti. Jusseanme, maktulün uzun seneler yaşa- mış olduğu Lyon şehri polis müdürlüğüne haber verdi. Orada, bir kaç gün sonra, bu işe bakan komiserin karşısına irilen a- dam, vaktile Paul Redon ile «iş görmüş» olduğunu itiraf ediyordu. Zaten hali, kıyafeti de insanda şüpbe v- yandıran bu adam hemen tevkif — edilip Paris'e gönderildi; arada Louis Duneau, müstantiğin bütün sorduklarına, hiç şaşır» madan cevap verdi. Hattâ şöyle bir iddia- # oldu: — Benim ondan değil, onun benden a- hnacak bir intikamı vardı. Ben onun kat- sını kaçırdım; talâka mecbur oldu ve böy- Telikle servetinin en büyük kısmı elinden çıkınca Lyon'da oturamadı. Müstantik bu iddiaya pek kulak asma - yıIP Ona, cinayelin olduğu geceyi nerede geçirdiğini sordu. Maznun: — Lyon ile Paris arasında, trende idim, dedi. Fakat Paris civarında bir kaç gün geçir- miş olduğumu itirafa mecbur oldu. * Redon'u Duncau'nun — öldürdüğünde müstantiğin hiç bir şüphesi yoktu ama Jusseavme pek o kansatte değildi: tahki- katı esnasında, iki şey keşletmiş ve bunlar enu hayli düşündürmüşlü. Bir kere, mak- tulün ensesinde, şiddetli bir darbenin izi vardı. Sonra, pencerenin önünde, bakım - tız bahçenin otları arasına yarı gömi hâlde, katil âletini bulmuştu. Bu, büyükçe bir Golt tabancası ödi; üzerinde görülen parmak izleri de, maznunun parmak izle - rine uymuyordu. Polisin çoktanberi neza « zet altına alrmış olduğu Duncau'nun tam bir dosyası bulunduğundan Jusseaume, bu par- mak izi meselesini hemen tahkik edebilmiş- (1) «Sen Mor>» okunur; Paris ciyarın- lıı-ııisüuıı-hı,_ Vaları yemin ettirilmek süretiyle de teyid et — di: bu iş, lüzumundan fazla bir basüllik aızediyordu: dışarıdan atılmış bir kurşun; katili ele vermeğe yazıyacak yarım kalmış bir mektup, mahsus gibi pencerenin önü bırakılmış bir tabanca; bütün bunlar biri« birine pek uyuyordu. Bunun içindir ki genç müfettiş o sabah daireden çıktı ve bir oto: . mobile binip adli tıb dairesine gitti. Cenaze © gün öğleden sonra kaldırılacağı için Rer don'un cesedi henüz morgda idi. Maktulün parmaklarını muayene edin- ce Justeanme'un zihninde bir kıvılcım be- kirdi: Redon'un parmak izleri, tabancanın — — mamlusunda görülen izlere pek benziyor » du. Otomabil hâlâ kapıda bekliyordu. Mü- fettiş binip hemen Saint - Maur'daki köp- kün adresini verdi. Öyle küzumsuz işlerle vakit geçirmeden hemen odaya, penceres ye gitti. Yeni vurulmuş boya üzerinde, İi kundura izleri vardı. Parmaklığın demim lerinden birine de bir parça kül rengi yün takılmıştı. Paul Redon'un elbisesi de tam © yün parçasının renginde idi. Jassesume, bu işe memur edilen müs- tantiğin odasına girince: — Doğrusu, dedi, Duneau pix herifin biri: bunda hiç şüphe yok; ama omu bi « rakmağa mecburuz, çünkü katil o değil, A- sl maztum olan o, Bütün bu mesele bir katil işi değil, son derece kurnazlıkla ku- — rulmağa çalışılmış bir intikam işi. #Paul Redon, intihar etmek için, pen « cereye çıkmış, sağ kolunu demir parmak- hıklardan birine geçirmiş, elindeki tabanca ile beynine ateş etmiş. Sonra her şey, tam —— — kendisinin düşündüğü gibi olmuş. Taban« ca, elinden fırlayıp bahçeye düşmüş, kene disi de yere yuvarlanmış. Ertesi gün de kos —— miser mektubu büldu... Yarı kalmış meke tub... Paul Redon onu inceden inceye dü« günerek, bütün felâketlerinin sebebi diye bildiği adamı cezaya sürükliyecek bir su « rette hazırlamış... . y Bir hafta sonra müfettiş Jusseaume, po. n İ lis dairesindeki odasında otururken ken - —— — disine ağır bir psket getirdiler. Açtı; içine den oldukça büyük, masanın üzerine süs diye konabilecek bir heykel çıktı: yarı çıpı — lak bir kadın, gözleri bağlı, sağ elinde bir — terazi, sol elinde bir kılıç. Heykelin kai - desine de: «Adalet herkes için müsavidira sözü hâkkedilmişti. Paketin içinden bir de kart çıktı ki bu, beykelin Lyon'da M. Louis Duneau tara- — fından gönderildiğini bildiriyordu. sinden: Fatma ve Nasire ile Eheara ait olup bir | harik esnasında yanarak — kavrulmuş bir balde mahkemeye tevdi edilmiş bulunan — 55446, 55447, 55448, 55449, 5S5450, — 83303, 120317, 44011, 5496 numaralı — Anadolu Demiryolu Şirketine ait hisse se- — netlerinin ticare: kanununun 434 ncü mad- — desine tevfikan tediyatta bulunmaktan şir. ket menedilerek 12/Nisan 936 tarihiğde nuniyesi zarfında bir kimse tarafından ise — tihkak davası ikame edilmemiş ve kanımu —— mezkürun 437 nci maddesinin 3 ncü fık - rası mucibince müddcilerin sıhhat müde- — tirilmiş ve mezkür yanmış hisse senetleris İnin koponlarının üzerinde olduğu ehlivur — |kuf raporu mündarecatından anlaşılma - —— sına binaen 40, 41, 42, 43, numaralı kos: — ponların bedellerinin ve sair temettüllerir nin ve diğer koponların da vadeleri hulur — Künde müddcilere itasına ve şirketi mez - — küreye tebliğine ve gazetelerde — ilânma — 20/6/936 tarihinde mahkemece karar ves — rilmiş ve mezkür şirketede müzekkere yas zılmış olduğu ticaret kanunun 437 nci mad. — desinin 3,4 ncü fıkraları - mucibince olunur. (666)