1 Temmuz 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

1 Temmuz 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TAŞDE İngiltere, Mısır ve Hindistana İ : | SON POSTA LEN MEMBAIİNDA NELER GÖRDÜM? fıçı fıçi Taşdelen gönderiliyor? ** * Biz şehirde Taşdelen niyetine terkos içerken membada ayaklar Taşdelenle yıkanıyor, otomobil radyatörlerine Taşdelen dolduruluyor, merdi- venler Taşdelenle temizleniyor Eğer size dün, «tabiatın şampanyasın sayılan «Taşdelen» suyundan — tam yirmi bardak içtiğimi söylersem, beni üç bakım- dan yalancılıkla itham edersiniz, ve: — Evvelâ dersiniz, şehirde, ufak şişe- lerle «Taşdelen» diye aatılan bütün sular balis Terkostur. Sonra suyun ateş pahasına satıldığı bu zamanda, İmsanın yirmi bardak — «Taşde- lenn içebilmesi için dağ delebilecek kadar servet sâhibi olması lâzmn. Ve nihayet yirmi bardak Taşdelen su- yu içmeğe insanın keseti dayansa bile mi> desi tahammül etmez. Fakat benim Taşdelen suyunu şehirde değil, membamda içtiğimi öğrenince, — iti- razlarınızda yanıldığınızı kabulde — tered- düt etmezsiniz sanırım. Taşdelen membamna gidip gelmek, mü- masip bir soy adı bulmak kadar güç değil, üstelik de sudan ucuz: Kadıköy iskelesinden her sabah — saat yedi buçukta kalkan pinl pıril — otobüsler, İnsanı kırk dakika içinde Alem dağına u- laştınyorlar. Fakat bu kısa seyahate çıkarken, canı- mızı sıkabilecek olan yegâne mahzuru da bertaraf etmek isterseniz, gözlerinize birer tayyâreci gözlüğü, burunlarınıza bir gaz maskesi, ve sırtlarınıza da birer hüki esvâp uydurun. Çünkü bunları unuttuğunuz bulanacağınız tozu yedi derya ve fırça temizlemez. ““Buhnun haricinde hiç bir ihtimal mevzu- wbaha değildir: Alem dağı yolu, ne Mudanya Bursa yo- Tunun bir kısmı gibi insanın barsaklarını al- tüst eder; ne de Maslak yolu gibi kaza korkusile yürek çarpıntısına uğratır. Şoförler: — Bu yolda, diyorlar, beyni patlayan değil, burnu kanayan bile görülmemiştir. Hattâ, mübalâgaya saptığımızı — sanacağı- nizdan korkmasak, — diyebiliriz. ki, Alem dağı yolunda bugüne kadar insan — kafası değil, otomobil lâstiği bile patlamamıştır. Alem dağına gidip gelme ücreti de yal. nız bir liradır: İstanbulun en güzel yerin- de, dünyanın en nefis suyunu içmek — için verilen bu para çok değildir sanırım. Dün tesadüfen bizim otobüste bulunan ::ııııbııl sıhhiye müfettişi İamail Hakkı an- btar Vaktiyle, Şamda, İzzet paşa adında bir vali varmış. Valinin çok sevdiği — vilâyet mektüpdusu, esu delisis diye meşhurmuş. Çünkü adamcağızdaki «iyi su» mera- kı, tıpkı sigara, afyon, içki tiryakiliği hali- ni almışmış. İyi eu bulmak, iyi su içmek uğ- runda, valiye boyun eğip izin İstemekter kaçınmaz, avuç dolusu para harcamaktan çekinmez, ve Şamdan kalkıp tâ Hindistana, Çine kadar yollanmaya bile üşenmezmiş, Vali bir gün, bu «sa delisin mektupçu- yu yanına çağırtmış, ve: — Ben, demiş, senin bu su merakından bir şey anlamıyorum. Suyun da iyisi kötüsü olur mu? Ben id- din ederim ki senin, tâ İstanbuldan getirtip içtiğin şu «Taşdeleno suyu ile, benim içti- ğim su arasında, lezzet bakımından hiç bir fark yoktur, Mektupçu: - — Efendim, demiş, «her suyun lezzeli birdir!» diyenler, ağızlarının tadını bilme- yenlerdir. Ve eğer emir buyurursanız, ben- deniz bu hakikatı huzuru devletinizde i&- Pat ederim. Sureti nazikânede ağzının tadını bilme- mekle itham olunan vali derhal cevap ver- miş: — Şimdi buraya kırk membain suyun- takdirde yetmiş dan birer bardak getirteceğim. — Bakalım | sen, onlardan hangisinin «Taşdelen» suyu olduğunu anlayabilecek misin? Ve belki şaşacaksınız amma, bu konuş- madan yirmi dört s#âât sonra, mütenddi! şahitlerin hazır bulunduğu bir mecliste, su delisi mektupçu, 40 bardaktan bilmem ka- Yazan: Selim Tevfik çıncıya dilini değdirir. değdirmez — bağır- miş: — İşte Taşdelen suyut * Valiye de, şabitlere de pes dedirten bu garip imtihan hikâyesini pek sudan — bul- mayın: Bügün, ağızlarının tadinıi, bu mek- tupçu kadar bilen su delileri az değildir. * Meselâ, bugünkü İngiliz — Krali sabık Prens' Dögal, bugünkü Misır Kralı Faruk, Taşdelen suyu içiyor. Hattâ Taşdelen do- lu damacanalar, buradan tâ Londradaki Bukingham sarayının kavına, ve Kahirede- ki «Âbidin» kasrının kilerine değil, köina- tın het bucağına gidiyor. Fakat gelin görün ki, milyarder, Kaliforniyadaki şatosunda tanbuldan giden Taşdelen suyunun halisi- ni içebiliyor da, Taşdelen membama - bir at mesafede oturan biçare İstanbullular, 'aşdelen niyetine «Terkos» yuvarlıyorlar. Çünkü Taşdelen membaından damacana- sını bir defa dolduran sucu, o suyu kapalı küçük şişelere boşaltırken kontrol — edile- mediği için © bir tek mühürlü damacana- dan (1000) şişe su çıkarmanın yolunu bu- luyor! Amerikalı la- x Alem dağındaki Defne suyunu bir do- muz bulmuş. Tâ Romalılar — zamanından beri bilinen Taşdelen membamın, evvelâ kimin tarafından meydana çıkarıldığı ma- lüm değil Bu mübarek memba, bundan bir kaç yıl önceye kadar, bundan bin sene evvelki halini aynen muhalaza ediyordu. Fakat Evkafın himmetiyle bugün, ta- mamen asri bir memba haline - sokulruuş. tür, Yapılan tesisat sayesinde bugün mem- badan 24 saatte (70) ton su alınabilmek. tedir. Yani bu hesapça, bütün İstanbullu. lar, hergün Taşdelen suyu ile şakır - sakır yıkanabilirler bile. Fakat gelin görün ki, membada 100 Paraya doldurulan galon, şehirde 50 ku- rüşa satılıyor, Fakat simdiye kadar bütün gayretini, bu membar sıhhi bir hale sokmaya - har- Jcayan. ve bu uğurda 80 bin lira sarfeden Evkaf idaresi, bundan sonra, bu suyu se hirde ucuz satımanın çarelerini de düşüne- cektir. Ve yakında, muhtelif yerlerde açılacak dükkânlarda, bardağı (10) paradan Ta$ delen suyu satılabilecektir, Bu sevinilecek haberin endişe edilebi- lecek bir tarafı da vardır: İnsan, T 'aşdelen suyuna On, ön baş bare dak içmeden kanamıyor. Her gün on, on beş bardak su purası vermeğe katlamılabi- leceğini farzediyorum. Fakat bu on beş bardak suyun #ahlan- dıracağı iştahaları yatışlırmak içii dan bir mihrace bütçesine İ lacaktır, Tasdelen rmembannda çalışanlar: — Biz, diyorlar, aldığımız maaşı sade boğazımıza yetiştiremiyoruz. İçimizde gün- de dört okka ekmek yemeden doyan yok Bibi. Sonra bu suyun, Voronof aşısını gölge- de bırakan bir hassası daha var. Suda bu hassanın bulunduğu etrafa yayılalıdanbe- B. membam başı Darülâczeye döndü: Bel- leri bükülmüş ihtiyarlar, bardakları — öyle durup dinlenmeden yuvarlıyorlar ki, mem- bar kurutmalarından korkuyoruz. Maamafih, gençlik ümidi besleyen ihe tiyarlar içinde, hayırlı netice aldıktan son- ra, gelip membain taşını toprağını öpenler de var! x Alem dağındaki Taşdelen membaı bir ülem ki sormayın. Orada suyun hem kıy- meti var, hem kıymeti yok: Fakir köy kızlar, kirli ayaklarını Taş delen suyuyla yıkıyorlar. Şoförler, radiya- törlerine Taşdelen suyu dolduruyorlar. Hattâ hademeler, taşlıkları Taşdelen suyuyla yıkıyorlar, Fakat hepsi de, bu derece israf ettikle- Ti suyun üstüne titriyorlar. Hepsi de mem- baa girerken, mabede girer gibi el kavuş. turuyorlar. Ve suyun sıhhi şeraite uygun halde muhafazası için öyle fedakârlıklara katla- niyorlar ki, topraktan fışkıran maylin, gra- mı on İiraya satılan losyon olduğunu sana- cağınız geliyor. Bu kadar üstüne titredik- leri suyu bol bol harcayışlarının merak ediyorum: — Maalesef, mecburuz! diyorlar. Çün kü henüz bütün suyu şehre gönderecek ve» Sit yok, Biz de harcamasak, hazncler — ta- şacak! ükmetini O suya Taşdelen adının verilişi, üzeri- he mütemadiyen aktığı kapkalın mermeri hakikaten delişindenmiş. Arkadaşlardan biri gülüyor, ve: — © halde, diyor, mermeri delen bu *u, midelerimizi de kalbura çevirir! Taşdelen suyunun lezzetiyle, Taşdelen *uyunun şehre bol bol dağıtılamamasından doğan acıyı bir arada duyarken — düşünü- Yorumz Hurma ağaçlarının kökleri, dibinde kırk metreyi aşarmış. Kökünün derinliği bakımından, ça İs- tanbulun su derdi, Arabistandaki hurma a- Baçlarına ne kadar benziyor! CA Si Selim Tevfik Camilerde secdelik Evkaf umum müdürlüğü bütün yurt dahilindeki camilerde secde yerlerinin zeminden tefriki ve bu suretle yüz ve ellerin yerlere sürülmekten kurtarıl - ması ve secde yerlerinin temizliğine a- zami itina edilmesi için bazı tedbirler almağa karar vermiştir. Yapılmakta o- lan tetkikat nihayet bulmuştur. Yakın- da İstanbul ve bütün yurt dahilindeki toprağın Montrö'den Mektuplar ngiliz heyeti talimat aldı, “fakat almamış Sayfa | görünmeğe mecbur! Maksat içinde bulunduğum uz beş altı günü geçirmek, Cenevrede vaziyetin tavazzuhunu beklemek... Faaliyet ondan sonra gene hararetlenecektir Yazan: Ekren Uşaklıgli Montrö 26 (Sureti mahsusada giden ar- | kadaşımızdan) — Montrö gehrinin içinde 50, bütün çevresinde de ayrıca 300 otel vardır, ve hepsi de hemen hemet tamamen boştur. Bir haftadanberi oturduğum otelin 230 odasından kaç tanesinin meşgul olduğunu tahmin edemezsiniz, ben söyliyeyim: İçinde müşteri yatanların sayısı topu to- pu 15 ten ibarettir. Bu on beşin sekizini biz Türk gazetecileri teşkil ediyoruz. Geride| kalan yedi kişinin dördü İngiliz, biri A - merikalı, ikisi de Almandır. Otel müdürü ellerini uğuşturarak: — Bu havalinin 350 otelinden hiç de - ğilte 300 tanesi tamamen lüzumsuzdur, di- yordu. Bu lüzumsuzluğun sebebini de sant uğraşlıktan sonra bana hiç bir şey satamıyacağını anlıyan fotoğraf İevazımı mağazasının sahibi anlattı: — Paramızın kıymeti fazla, artık sey - yah gelmez, gelenler de bir şey almaz ol- du, diyordu. Nasıl gelsinler, nasıl alsınlar. İşte bir fo- toğrafçı mağazası ki, gazeteye yeliştirmek Üzere çekip develope için kendisine bırak- uğam bir filmin yalmız developesi için ben- den 88 kuruş istiyor, halbuki ben bunun için İstanbulda ancak 10 kuruş verirdim. Gene işte bir fotoğrafçı ki benden — bir film için 190, bir tek ağrandisman için 50 kuruş istemektedir, halbuki ben İstanbul - da filme 60, ağrandismana da 10 kuruş verirdim. Bizim Foto Süreyyayi, — yahut sporu, hele bizim Foto muhabirlerinin müş- yarım tereken tesis etmiş oldukları basın fotoyu nası| aramazsın? Bugün İaviçreli tesirini günden güne arllıran buhrana karşı koyabilmek için ça- ve aramaktadır. Bu çare ne olacak, henüz belli değil. Bugün tramvayda bir saat fabrikasının müdürü ile tanıştım: — Ayni zamanda iki üç tedbire birden müracaat etmek mecburiyetindeyiz, diyor- du. Bir defa paramızın kıymetini düşür - mek, düşürdükten sonra dahi bu parayı Al. manların yaptıkları gibi memleketimize gelecek ecnebilere yarı Gatına — vermek, sonra da ihracat için çok geniş bir prim usuli kabul etmek lâzım.. Fakat vatan - daşlarım henüz bu hususta müttefik deği lerl.. Şimdilik kararsızlık içinde bocala - makla meşgulüz! —.. İstanbul adliyesinin yeni kadrosu İstanbul adliyesinin 936 senesi Kadrosu dün müddeiumumiliğe tebliğ edilmiştir. Kadroda esaslı bir değişiklik yok - tür. - Yalnız sulh hâkimleri arasında 45 ve 55 lira esas maaşlı " hâkimler çoğaltılmıştr. Sekiz tane Moris Pariste çıkan Entransijan gazetesi Moris Şövalye isminde olan kimseleri idarehanesine davet etmiş ve maruf Möntrönün otelleri arasında müşteri bas kımından şikâyete hakkı olmıyan yalnız Maontrö Palastı. Konlerans burada toplan« dığı tçin bütün daireleri, bütün odaları dip- lomatlarla, sonra da yabancı gazetecilerle fiklım üklim doluydu, fakat dün akşam - dan itibaren o da bizim Türk gazetecileri- nin oturmakta oldukları Suisse oteline ben« zemiye başladı: Boğazlar konferansının umumi celse « leri, İngiliz heyetinin talimat almasına in « tizaren talik edilmişti. Başmurahhaslar bir. * kısım arkadaşlarını komisyonlarda çalış « maya bırakarak derhal Montröden ayrildi- Jar, Uluslar Kurumunun könsey toplantı - sında bulunmak üzere Cenevrenin yolunu tuttular. Onları takiben ecnebi ajanı ve gazetelerin muhabirleri de ayrıldılar. Xel birdenbire tenhalaşıverdi. Bereket verndin Tevfik Rüştü Aras müstesna, bizim heyet ile ecnebilerin komisyonda çalışan delegele- vi elân oteldedirler. Onlar da gidince, bi « zim 230 odalı Suisse otelini gölgede bıra- kan bu muhteşem ve muazzam müessese- nin hali ne olacak? Az evvel kanferansta umumi içtimala» rın İngiliz heyetine talimat gelmediği için talik edildiğini söylemiştim ya, bu yanlışe tır. Hakikatte İngiliz heyeti istediği tak » matı almıştır, fakat almamış görünecektir. Maksat Uluslar Kurumunda evvelk kon- sey, sonra da asample taplantılarını bek « lemek, umumi vaziyetin ne olacağını öğ « renmek için vakit kazanmaktır. Bugün Ave rupa diplomatlarının sırtlarında zecri tede birler denilen öyle bir yük yardır ki taşıya- na günden güne daha ağır gelmektedir. Bir defa bu yük kalksın, İtalyanın konlferansa iştiraki mümkün olsun, o vakit daha geniş, daha rahat konuşulur. Demek — oluyor ki bütün mesele önümüzdeki şu beş altı günü geçirmektedir. Ya o vakte kadar? * Merak etmeyiniz, o vakte kadar, İngiliz heyeti talimat almamış olacak, konlerane sın fasılaya uğramasına zahiri bir sebep bulunacak, bir taraftan da komisyonların çalışmıya devam el Ti — söyleneceklir, Meselâ işte bugün gene toplandılar, ken » ilerine havale edilen maddeleri gözden geçirdiler ve dağıldılar. Neşrettikleri tebliği ise size telefonla vere miştim. Ekrem Uşaklıgil İstasyonda bırakılan bavul Dün Diyarıbekirden gelen tren yol: cularından biri muhafaza teşkilâtının — memurlarının mevcudiyetinden korka- rak bir bavul dolusu ipekli kumaşı is- tasyonda bırakarak görülmeden kay . — bölmuştur. Bavul ve içindeki ipeklile — müsadere edilmiştir. Şövalye bir arada Resimde asıl Moris Şövalye kendi adını taşıyan yedi vatandaşını hayretle bakmaktadır. f Sekiz Moris Şövalye bir arada fili camilerde bu usulün tatbikine başla - artistten başka irili ufaklı yedi kişi ida- çeviröceklerdir. Modalyon' içindeki nacaktır. “İrehaneye gelmiştir — Kkanlı da Morise paratöner olacaktır. *

Bu sayıdan diğer sayfalar: