Balkan Basın Birliği Yazenı F.R. Atıy eee Son Belgrat konferansının mesut bir neticesi olarak, Balkan basın delegeleri Balkan Basın Birliğini kur - mak için Bükreş'te toplanmış bulunu- yorlar. Milletler geçici menlaaleri ile birbirlerine yaklaşır ve — uzaklaşırlar. Devamlı bir yakınlık, menfaat birliği- ni daimileştirmek kadar, kafaları ve © kalpleri anlaştırmak ve buluşturmakla olur. Balkan milletleri arasında bu an- laşma ve buluşmanın temeli — vardır. Çünkü asırlarca bir arada yaşamak, onları bir nevi manevi mübadelede bu- lunmağa / ister itemez sevketmiştir. Hepsinden bizde, hepsinde bizden bı.* şey var. Milli esvaplara bakınız; mıllî âdetleri kıyaslayınız. Akşamları Bııl» kan radyolarında folklor türkülerini dinleyiniz. Her birimizin milli husu - siyetlerimiz üzerinde, bir balkanlılık birliği esaslarının canhı olarak yaşa - makta olduğunu görürsünüz. Bu esasların milli »&biyatlar ha - vasına hâkim olmadığı nasıl söylene- bilir? Garp medeniyetçiliği ile tezatta olan geriliklerimizi tasfiye ederken milli karakteri terkip eden unsurları, garp medeniyetinin bütün milletleri gibi, korumaktayız. Osmanlı emper - SON POSTA Haziran 15 Resimli Makale Biz çalıştırdığımız insanlara dinlenme hakkı tanımayız. Çünkü bu hakkı ilk önce kendimizden esirgeriz, Hoca gibi, muharrir gibi, avukat gibi, kafası ile çalışan meslek sahiple- tamamen dinlenmeye — sarle - derler? Bütün yıl tahla başında kafa yoran, sinirlerini yıpra- hıhılo—nıudoülıçqdmlaın&enııqflwh rinden kaçı yılda bir kaç ayı Dumandan boğulanlar yalizmi davası bittikten sonra, balkan-| Wasıl İulrlarılııor f h milletler edebiyatında ona karşı mü- cadelenin hatırası olan türk düşman - hığı faydasını ve lüzumunu kaybetmiş- tir. Ne'artık bu topraklarda bu enper- yalizmin hatırasını müdafaa edenler, ne de komşu topraklarda onun korku- su ve tehlikesi kalmıştır. Atatürk'ün, osmanlı imparatorluğunun tasfiyesini tamamlıyan yeni devleti kurulduktan sonra, Tuna'dan Kafkaslara kadar de- vam eden dünya parçasında, yalnız menfaatleri sebebi ile biribirlerine yak- Jaşmağa mahküm değil, sevmek ve biribirlerini anlamak ihtiya- cında olan milletler kalmıştır. Kimi er- ken, kimi biraz daha geç, garp mede- niyeti âlemine giren milletlerimiz, ki- mi erken, kimi biraz daha geç, kendi nasyonal benliklerine kavuşarak, ve hepsi ayrı ayrı hür olarak, ve hepsi ay- ti ayrı bölgenin barış ve güvenliğini müdafaa etmek vazife ve mesuliyetini alarak, yeni bir tecanüsün zaruret şart- ları içine girmişlerdir. Bu şartlar olmaksızın yakın- laşmağı — zorlamak ne - kadar boş- sa, bu şartlar olduktan sonra, ge - çici anlaşmazlıklardan umusaya düş - mek o kadar mantıksızdır. Balkan Basın Birliği, yalnız, gaze- teler çevresi içinde, Balkan milletleri- nin kendi aralarında doğru haberleş - mesine değil, harslar arasındaki müş - terek tarafları bir araya toplayarak, fi- kir ve his bağlarının kuvvetlenmesine hizmet edecektir. Biliyor Musunuz ? | — Nobel edebiyat mükâfatını ilk de- fa kim almıştır? 2 — Türkiyede ilk gazete hangisidir ve kaç tarihinde çıkmıştır? 3 — Elfganistanın nüfusu ve mesahası ne kadardır? 4 — İlk gazetecimiz kimdir? Nerede wvatar? (Cevapları Yarın) * Dünkü suallerin cevapları: | — Bir çok kardinallar, papazlar, baş- papazlar, dükler ve kruliçeler öldüren ve İngiltere tarihine kanlı ve zalim ismile ge- gen kral sekizinci Hanridir. biribirlerini | y E K | ( ı. İngiliz itfaiyesi dumandan boğu - lanları tekrar hayata avdet ettirmek i- | * çin yeni bir usul keşfetmiştir. Çok iyi neticeler veren bu usulde, kazazede, resimde görüldüğü gibi, sırasına göre baş aşağı ve sırasına göre ayak üstü getirilen bir salıncağa yatırılmakta ve sallanarak hayata getirilmektedir. ... Ka ıııol.loı'. -::ı::— yardım Almanlar, şehir haricinde vukua ge- len kazalara derhal yetişmek için yeni bir usul bulmuşlardır. Kilometreleri gösteren taşların içine acele bir ameli- yat yapacak “âletleri bile muhtevi o - lan bir çekmece yerleştirmişlerdir. Orada bulunan doktor veya her han- gi bir insan taşın üzerindeki bir düğ- | Saz çalan, köpek. 4 — Yün örülür, meye basmakta ve önüne açılan sıhhi ilâç ve âletlerden istifade etmektedir. İşin dikkate şayan tarafı bu ilâçların bir senedenberi ancak bir kere çalın - mış olmasıdır. ... Bir tabloyu seyrettikten sonra deliren adam Leonard de Vinci yaptığı bir tablo ile bütün felâketleri iradesi altında râm eden insanı temsil ediyordu. Bu tabloyu gören İsveçli bir doktor kuv - vetli adam olmak için, parası olduğu hakle aç kalmağı göze almış, karısını, çocuklarını öldürmüş, neticede 2 — Nobel mükâfatı her yıl fizik, kim-| kendisi de darüşşifayı boylamıştır. ya, Lp, edebiyat sahasında en kıymetli e- veri verip en mühim ihtiraı yapan ve ter- ki teslihat hususunda sulh için en çok ça- hçşan kimselere verilir. Bu usulü vazeden Danimarkalı Alfred Beruhard Nobel is - minde bir kimya mühendisidir. Patlayıcı maddeler keşfinden sonra büyük bir ser- vet bırakmış, ölümünü mütecakip bu ser - vetin gelirini her sene bu mükâfat için sar- fedilmesini vasiyet etmiştir. 3 — Türkiye Mliletler Cemiygçtine 18 temmuz 1932 de girmiştir. | okuduk : İzmir, 13 — Cumaovasında, dün, gece yarısı tütün tarla- sına giden suyu aralarında taksim edememek yüzünden — bir cinayet olmuş, bir kişi ölmüş, iki kişi ağır surette yaralanmıştır. iİSTER l Fakat kafasile ç: Vücut ta, dimağ Vücut bu ihtiyacını işlemez, ve durur. HERGÜN BİR FIKRA Bir mektup ve bir cevap Yasefaçinin son zamanlarda işleri bozulmuştu. Bonolarını her vakit va - delerinde ödiyemiyordu. Bir gün, postadan gelen mektupla - rın arasında, münasebette bulunduğu bir ticarethanenin imzasile şöyle bir kâ- Bit çıktı: oMüteaddit defalar sizden — istemiş olduğumuz 100 lira alacağın hâlâ eli - mize gelmemiş olmasından dolayı hay- retteyiz..n «Sayın baylar! Hıyvouı olmanıza sebep yoktur. Beklediğiniz parayı esa- sen ben size göndermiş değilim ki, eli- nize değrin!..» 1 b RULMACA, Soldan sağa: | — Yürek çarpıntısı,; çoban paltasu. 2 — Muhafazakârlik, çok kırmızı. 3 « tahta ayakkabı. 5 — Cihan, tekrar. 6 — Bir Rus kadın ismi, kırmızı. 7 — Kasaplar sa- tar, başına bir A ilâvesile bir erkek ismi olur. 8 — Gayri resmi değil, 9 — Pa - muk şehrimiz, ced. 10— Taramaktan em- vi hazır, mef'ulüleh. TI — Ödemek, di - lenciye verilen. Yukarıdan aşağıya: | — Hastaların yattığı yer, — istikbal. 2 — Tabkir yerine kullanılan bir kelime, W Dinlenme hakkı Bi alışan diğer entolektöeller kendilerini bu haktan mahrum etmişlerdir. Ne yaz dinlenirler, ne kış. Bütün yıl geceli gündüzlü çalışırlar. da arada sırada dinlenmeğe — muhtaçtır. tatmin etmezse, sabibini cezaya çarpar, SÖZ ARAs_ıNDA | Ticarethanesine GIrımiyııı Mal sahibi < le gelen Paris gazeteleri Fransadaki greve ait tafsilât vermek - tedirler. «Crevin ilân edildiği gün bir pat - ron ticarethanesine gitmiş kapıyı tu - tan işçiler, kendisini nâzikâne karşı - lamışlar. — Grev ilân ettik, işleri de birakmı- yorüz, maalesef sizi de içeriye alamı- yacağız demişler. Adamcağız, boynunu büküp gitmiş, fakat sonra masanın üzerinde işinin es- rarına mütcallik dosyaların açık kak- dığını hatırlamış ve ertesi günü tica - rethanesine gelerek grevcilere yalvar- mış : — Siz çalışmıyorsunuz, müsaade e- din de ben açık kalan dosyalarımı kal- dırayım demiş, grevciler: — Biz sizi şimdi içeriye alamayız, merkeze soralım müsaade ederlerse gi- rersiniz. Müsaade tam 10 gün gelmemiş ve zavallı patron da her gün müsaadenin gelip gelmediğini anlamak için sabah akşam ıııutsmuını gıtmn üzerimize giy Dünkü Bıılmıuuı Halli: Soldan sağa: 1 — Kannca. 2 — Elek, et, ifa. 3 — Ratıp, fakir. 4 — Em, mar, yala. 5 — Me- dine, men. 6 — İk, zift. 7 —Atta. B — Yan, ara,na. 9 — Ar, kıvrak. 10 —As, saymak. 3 — Kâtibin türkçesi, beyn. 4 —| im, kurna. 11 — Karpuz, ey. Arapça ben manasına gelir, bir sebze, 5 — Hincin aksi. 6 — Vücudumuzun kan yol- Yukarıdan aşağıya: 1 — Kiremit, ak. 2 — Alâmet, yasa. ları, su. 7 — Dest, meşrubattan biri. 8 —|3 — Ret, lâr. 4 — İkimiz. ip. 5 — Panik, Kılık. 9 — Ayan, sebep. T0 — Armın yap- tığı, «z manasına gelir, nota. I| — Kah- raman manasına gelen türkçe bir kelime, İSTER İNAN İSTER İNANMA! Dünkü gazetelerde İzmirde geçen şu şayanı hayret hâdiseyi İNAN Demirci Halil, değirmenci Abdullah, ve Ali arasında olan bu kavgada, Halil Abdullahı öldürmüş, kendisiyle Ali de ağır yaralanmışlardır. Bir teneke su için bir adamın öldürüleceğine, iki — kişinin ağır surette yaralanmasına. İSTER İNANMA! mu, 6& — Ce, ref, ak. 7 — Atf, Tank. 8 — Ay, tavuk. 9 — İkamet. 10 — File, an'ane. 19 — Yaran, Akay. g— — —— Dünyanın En bahtiyar adamı Ermel — Talu Meşhur hikâyedir: Padişahın biri melankoli'ye muş. Ne ağzına lokma, ne gözlerine uyku giriyormuş. Dudakları gülümsemeyi, gön- Ki neş'eyi unutmuş. Etrafına toplanan he- kirmter, hocalar onun bu derdine deva bul- maktan aciz göstermişler. ©O sırada birisi demiş ki: — Bu derdden, padişahımız — kurtulur. amma, dünya yüzünde en bahtiyar adam kimse, onun gömleğini bulup — getirmeli, padişaha giydirmeli. Bu söz hasta hâkanın kulağına gitmiş. O da derhal yedi iklim, dört köşeye ulak lar sahp, yer yüzünün en bahtiyar insanı her kimse, ondan bir gömlek dilemeğe me« mur etmiş. Ulaklar bu bahtiyar adamın kürei arzı altüst etmişler. Bir türlü, manâsile bahtiyarma rastlayamıyorlarmış. Her birinin mutlaka bir derdi, bir tasası, bir kaygusu çıkıyormuş. Nihayet, bir dağda bir çobanla karşıe laşmışlar. Kendisini sorguya çekince, gör- müşler ki bu fakir çoban dünyanın zerçek- ten en tasasız, en mes'ut bir insanıdır. — Aman! demişler; bize gömleğini yer, padişahımıza götüreceğiz. Karşılık, ne dilersen sana bağışlayacağız. Çoban, gülümseyerek yüzlerine mış, ve: — Ne gömleği? demiş. Ben ömrüme tatul- peşinde tam bak- de, bu dediğiniz şeyi ne gördüm, ne de giydim! İstanbula son günlerde misafir gelen Hintli mihraceye ait haberleri gazetelerde okurken, yukarıda naklettiğim fıkra aklı- ma geldi. Ve gömleksiz çobanın muhay- yel bir masal mevzuu olmaktan ibaret ka- Jan bahtiyarlığı ile, mücevherlere müstağ- rak mihracenin hakiki bahtiyarlığı arasın. da kendi kendime bir mukayese yaptım. İşte bir adam ki, dünya ekonomik dar- hk içerisinde bunalır, siyasi ihtiraslar ara« sında sarsılır, ufuklar korkunç, kanlı ihti- maller aksettirirken, bin bir gece efsanele- rinin dekorlarını andıran memleketinden, yanında kâtibi, doktoru, nedimi, müsahibi, ahçısı ve hattâ fakcısı olduğu halde diyar diyar gezmeğe çıkıyor. Her adımda karşı- Taştığı beşeri ist ve sefaletten bihaber, yalnız servet ve il m ifade eden şeyle- re kıymet verdiği için müzeleri, hazineleri ve antikacı ile cevahirci mağazalarım do- laşiyor. Onun indinde, bu pinl pırıl çerçevenin haricinde kalan ne varsa, hiçle müsavidir. Muhterem mihrace, doğdu doğalı, ne bir lokma ekmeğin peşinde çekilen meşak- kati, ne aç bir midenin isyanını, ne - ezici bir çalışmanın alından sızdırdığı teri, ne yarın endişesini, ne bunaltıcı bir iş günü- nün yorgunluğunu, ne de çalışamaz bir ha« le gelindiği zamanki yeisi bilir. Onun bütün tasası, Hindistandaki hazi- nesini dolduran yumurta büyüklüğündeki elmas, zümrüd, yakut vesair bahalı çakık lara dünyada eş bulunmamasıdır. Vo esasen buna imkân olmadığı için bu tasanın da hükmü yoktur. Muhterem Mibrace, acaba, * mübarek sırtından gömleğini çıkarıp ta bana lütfete se, onun gibi bahtiyar olabilir miyim? Hayır! Bahtiyarlık bir telâkki meselesi olduğuna göre, ben her günkü yıprandırı: cı mesâimin ölçüsünü, diyar diyar dolaşıp mücevher mukayese etmeğe herhalde ter- X Vaterlo harbinde bir Generalın sözü Bernar Şav Vaterlo harbini anlatı « yordu: — Fransızlar düşmanları tarafın « dan muhasara edilmişlerdi. Vaziyet Fransızların nâmü hesabına çok kor - kunç bir hal ahyordu. Kumandanlardan biri ceneralin biri- ne sordu: — $Şimdi ne yapacağız?.. Mahvolu- yoruz. Ceneral soğukkanlılıkla cevap ver « di. — Sabırlı ol ve acele etme...